6 Şubat 2021 Cumartesi

 

ŞİFA SOKAK’TAN DENİZE BAKMAK

Güven Birkan, 03.02.2021

Yaşam denizlerden başladığı için mi nedir, insan denen yaratık milyonlarca yıl sonra hala denize ulaşmaya çalışıyor. Biz de toplum olarak en azından görmek için, olanak bulanlar yakınında mangal yapmak için, hatta bazılarımız ayaklarımızı olsun suya sokmak için denize yaklaşmaya çalışıyoruz; birbirinin üzerinden denizi gören binalar inşa ederek, asfalttan pek uzaklaşmadan piknik yaparak, paçalarımızı sıvayıp sahil boyunca yürüyerek. Denizin daha içerilerine gitmek istediğimizde de denizi doldurup üzerinde binalar bile yapabiliyoruz.

 Ne olduysa yine Moda Koyu’nda bir deniz doldurma etkinliği başladı. Geçen gün coronavirüs yasaklısı olduğumuz saatlerin birinde Şifa sokağın ucuna dek yürüyüp ufka doğru bakarak deniz havası almaya çalışırken fark ettim. Lodoslu bir gündü, rüzgâr egzoz kokusunu burnuma getirince aşağıya bakma gereğini duydum. Deniz taşıtlarından geldiğini sandığım motor sesinin, dolgu malzemesini denize yaymakta olan buldozerden kaynaklandığını ancak o zaman kavradım. Kurbağalıdere’yi ıslah projesi hızla sona yaklaşırken, iş makinaları da hızlarını alamayıp denize çıkmış olmalıydılar.

 İlk dolgu 1990’larda yapıldığında, Şifa sokağın bitiminden denize oldukça dik inen sahil yapısı ortadan kalkmış, doğanın buradaki masumiyeti de ihlal edilmişti. Oysa üzerindeki binalar bir yana, sokağın kendisi bile yok iken bu yamaçların hafta sonu piknik alanı olarak kullanıldığı söylenir. Zaten ilk adının da, sarayın esvapçıbaşısı İlyas Bey’in köşkü ile bağlantılı olarak, İlyas Bey Çıkmazı olduğuna ilişkin kayıtlardan da söz eder yazar Müfid Ekdal. Şu anda sokağın en ucundaki kişiliksiz apartmanın yerinde kurulu olan bu ahşap köşkte,  Türkiye'de sürgün olarak konuk edilen Troçki’nin kısa bir süre kiracı olarak kaldığı da söylenir.

Daha sonraki yıllarda sokağa, başka bir köşke atfen Şifa adı verilir. İlyas Bey’in köşkünün hemen karşısına inşa edilen bu bina Jinekolog Doktor Mahmut Ata Bey’e aittir ve aynı zamanda minik bir hastane olarak da hizmet vermektedir. Kagir olması nedeniyle bina günümüze kadar gelir, tabii sokağın ismi de. Ancak, önündeki özgün kayıkhane yapısı, belki de deniz doldurulurken yıllar önce yok edilmiş, köşk yeni sahiplerince özel okul olarak kullanılmıştır. Daha sonra yıllarca boş kalan bina 2016’da ciddi bir restorasyon ile yine okul olarak yaşama döndürüldüyse de şimdilerde, bir virüsün eğitimi engellemesi sonucu yeniden satışa çıkarılmış durumdadır.


Aşağıda gibi Chris Craft bir sürat teknesi olunca böyle bir kayıkhane inşa etmek kaçınılmaz olmuştur. Hem de iskelesiyle ve tekne çekmeye yarayan bir vinç düzeneği ile. Ayrıca eski haritalarda kayıkhanenin batısında minik bir mendirek de yapılmış olduğu görülüyor.




Üstte köşkün ilk yıllarında giriş tarafından görünüşü, alt günümüzde okul olarak restore edilen binanın deniz tarafındaki cephesi. Araştırmacı mimar Levent Civelekoğlu, köşkün çatı katında küçük bir gözlemevi bulunduğundan söz eder. Doktor fırsat buldukça gökyüzünü incelermiş. Cihannümada da rüzgar gülü kurulduğunu Müfid Ekdal aktarır.


Doktor Mahmut Ata Bey köşkünün bitişiğindeki Avukat Ethem Arda köşkünün kayıkhanesi de dolgu sonucu ortadan kalkmış, ama köşkün yaşamı, aile dostları Mimar Şaban Ormanlar’ın titiz restorasyonu ile en az bir-iki kuşak daha uzatılabilmiş.

Deniz dolgusunun yapılma nedeni olan sahil yolu gerçekleşseydi, sokaktan denize inen merdivenlerle kıyıya ulaşmak zorlaşacaktı. Mimarlar Odası’nın da desteklediği semt sakinlerinin tepkisi sonucu yasal yollar da kullanılarak bu girişim en azından şimdilik durduruldu ve dolgu bir yeşil alana dönüştü.

Son on yıldır kentin her yanından gelen gençler, özellikle hafta sonları ve akşam üzerleri, kollarının altında portatif sandalyeleri, yaygıları ve kumanya torbaları ile Şifa sokaktan akın akın geçip, bu sahil parkına ulaşıyor.  Bu yaya trafiğinin bir yan ürünü olsa gerek, sokağın üzerinde, minik bir otelin zemin katında, masalarının boş kalmadığı bir de kafe oluşmuş durumda. Belki de müşterilerinin çoğunu bitişikteki Kadıköy Anadolu Lisesi’nin öğrencileri oluşturuyordur, ya da daha yukarıdaki Sen Jozef Fransız okulunun gençleri.


Karlı günlerde Safa Sokak daha huzurlu bir görünüme bürünüyor, yeter ki kar yağabilsin. Ancak bahçelerdeki ulu çam ağaçlarının yüzeye yakın kökleri bu bir damlacık karın bile ağırlığını taşıyamıyor. Yola devrildiğinde sadece bir arabaya zarar verdi, biz birkaç dakika ile kurtulduk. Orman ağaçlarını getirip küçücük ön bahçelere dikmek, yeşil özleminin bir göstergesi olsa gerek.

Sokağın uzun yıllardır izleyici çeken belki de tek nesnesi, yaz geceleri pıtrak gibi çiçek açan dallı budaklı koca bir kaktüs bitkisidir. Kaktüs çok dikkati çekse de yoldan geri çekilmiş apartmanların önlerindeki bahçelerde, gelip geçenin fark etmediği birçok nadir bitki yaşamaktadır. Bunlardan biri, ön bahçe zeminini kaplayan “yabani” menekşe, (herba violae tricoloris) bahar geldiğinde yeşil yapraklarının altında gizlenen mor çiçekleri ile sokaktan geçenleri mest edecek yoğun bir koku yayar. Bir başka bahçenin iki ucundaki kısmet ağaçları (clerodendron trichotomum) yaz ortasında sokağı yoğun bir limon çiçeği kokusu ile doldurur. Sokağın ucundaki uzun merdiven boyunca sahile kadar uzanan akşam sefası (mirabilis jalapa) kolonisi tüm yaz boyunca gün batarken hoş kokusu ile inip çıkanları mutlandırır, üstelik bakım da istemez ve yere düşen tohumlarıyla her yıl kendini yeniler. Apartmanlardan birinin bahçe kapısını şenlendiren Akdeniz yasemininin (jasminum officinale) yaz kış çiçek açması ise kuzeye kapalı olan ve sürekli güneş gören bu sokağın özel ikliminin bir hediyesi olsa gerek. Başka bir apartmanın cephesine tırmanan Ada Begonvili olarak bilinen çalı türü sarmaşık ise rengi ile yoldan geçenleri büyüler.

Büyük olasılıkla “cereus jamacaru” ailesinden olan bu kaktüse yabancı dilde "gece kraliçesi” adı takılmış.  Gündüzleri ise sıradan bir kaktüs.

Kış ortasında beton parke yol kaplamasının bir kıyısından kafasını çıkarıp  açmış
 minicik bir kır çiçeği.
Kocaman görünmesi teknolojinin katkısı.

Sokaktaki en son inşaat sanırım 15-20 yıl önce yapıldı. Ama bu günlerde yeniden yık-yaplar başladı, ama henüz dört kat sınırı korunmakta. Yaklaşık 30 apartmanı ve 200 kadar konutu barındıran sokak yaya trafiği artmadan yıllar önce, bir araba parkına dönüşmüştü. Ama burada yaşayan ailelerin arabaları sokağı tam olarak dolduramadığında yakın çevrede ikamet edenler de arabalarını buraya park etmeye başladılar. Fenerbahçe stadyumunun kapasitesinin 50.000’in üzerine çıkarılmasıyla maç günlerinde sokak, “futbolizlemeseverlerin” saldırısına uğramaya başladı. Hem park yeri hem de kestirme yol bulma ümidiyle sokağa giren arabalar, amaçlarına ulaşamayıp geri dönmek zorunda kalınca gün boyunca tam bir kargaşa yaşanır oldu.

Dizi izleyicileri artıp araya alınan reklamlar tüm TV kanallarını kapladığından beri, dizi çekimleri için günübirlik kiralanan evlerden birinin çevresi, çekimi destekleyen10-15 taşıtla tıka basa doldurulur oldu. Bu karavan tipi taşıtların kiminde oyuncular giyinip soyunuyor, kiminde ütü yapılıyor, kimi yemek servisi yapıyor, kimi elektrik üretiyor…. Bir yandan da çekime katkı yapan 50-60 kişi, görev dışı saatlerde sokak boyunca volta atıyor. Yemek saati geldiğinde, ayarlanan bir boşluğa kurulan portatif masalarla oluşturulan açık yemekhanede karınlar doyuruluyor.

Aslında Şifa sokağa giren ilk araba Doktor Mahmut Ata Bey’in 1930’larda kullandığı Ford idi. Bu araba bir olasılıkla, o yıllarda Ford’un Tophane’deki fabrikasında üretilen T modeli arabalardan biri olsa gerekti.  Ama bu araba doğaldır ki “yerli ve milli” değildi. Levent Civelekoğlu şöyle anlatır: Köşkün kapısındaki küçücük iki kapılı sandık gibi kırmızı otomobil o civarda hangi kapının önünde görülse, o evde bir doğum olduğu anlaşılırdı.

Şifa sokağın girişindeki köşede, dükkânın önünde sipariş üzerine kişiye özel bisiklet imal eden mini atölye, sokaktaki tüm bu motorlu taşıt hareketliliği ile tam karşıtlık oluşturuyor. Bir yandan da sokağın yerini bilmeyenlere ana yoldan sapılacak noktayı belirleyen bir işaret görevi üsleniyor. Son zamanlarda kısa mesafeler için kiralanıp, herhangi bir yerde terkedilebilen ve tek kişinin ayakta yolculuk yaptığı elektrikli “scooterler” de sokağın orasına burasına bırakılıyor.

Arabaları bir kenara bırakırsak Şifa sokağın en sürekli sakinleri her yıl çoğalan sokak kedileridir. Bunlara zaman zaman bir punduna getirip hapishanelerinden kaçan, obez ev kedileri de katılır. Sokağın kedileri, insanlardan çok arabalarla ilişki içindedirler. Açık çöp konteynerlerinde yiyecek aradıkları ya da kuş avlamak için ağaçlara tırmandıkları istisnai etkinlikleri dışında yazın gölgelenmek için arabaların altında, kışın da güneşlenmek üzere motor kaputlarının üzerinde günlerini geçirirler.  En son hangi arabanın park ettiğini, kedilerin yeğlediği arabalara bakarak anlayabilirsiniz, motorları henüz soğumamıştır. Kediler elinde poşetlerle sokağa girenlerden, kumanyaları ile sahildeki parka gidenleri seçip yol boyunca eşlik ederler, bir ümitle. Kendilerine düzenli olarak kuru mama veren hayır-hayvan severleri ise belli saatlerde ve belli noktalarda toplanıp beklerler. 


Sokağın kabadayısı


Sokağın alameti farikası simetrik suratlı kedi..

Arabaları kullananlar sadece kediler değil elbet. Artık deniz yaşamından bıkıp karaya çıkan martılar da yaya olduklarında araba tepelerini yeğliyorlar, sokakta periyodik olarak dağıtılan katı mamalardan paylarını düşeni kapıyorlar. Kargalar zaten her an ağaçlardan inip beslenmekteler. Kedi-martı-karga üçlüsü tümüne aynı anda hitap eden bir yiyecek türü çöp bidonlarının yanına döküldüğünde, sofranın etrafında buluşup, kavga etmeden sırayla karınlarını doyuruyorlar. Önce kediler, sonra martılar, en son kargalar. Bir de transit geçen kanatlılar var, İstanbul’un uzun süreli konuğu yeşil papağanlar. Tam gün batımı anında, Şifa Sokağı ucunda durup başınızı gök yüzüne kaldırmanıza bile gerek olmadan geçtiklerini anlarsınız. 20-30 lu gruplar halinde büyük ciyaklamalarla aralarında sohbet ederek, Sarayburnu tarafından Kalamış’a doğru uçarlar.



Geçmişle ilgili bilgilerimiz konusunda aklımızı karıştırmak amacıyla olsa gerek yakın zamanda sokağın resmi adının Şifa Çıkmazı Sokak olmasına karar verildi ve tabelası değiştirildi. Bu sokağa bağlı üç mini çıkmazdan, uzun yıllardır Şifa Çıkmazı adını taşıyan en uçtakine de Yenikapı Çıkmazı tabelası asıldı, ne akla hizmetse! Bu çıkmazların ucundaki küçük apartmanların Kalamış Koyu’na bakan bahçeleri, sahil doldurulmadan önce denize kadar uzanmaktaydı. Bahçe duvarlarından denize uzanan çeşitli bitkilerden biri İstanbul’da artık çok seyrek görülen ulu bir mürver bitkisi idi. Adoxaceae ailesinden bu bitkinin çiçeklerinden yapılan çayın çeşitli rahatsızlıklara iyi geldiği bilinir.

İkibinlere gelinceye dek, Şifa Sokak boyunca mahallenin çocuklarının yaya ve araç gidiş gelişinden korunmuş olarak, kızlı erkekli oyunlar kurduklarını görürdünüz. O çocuklar zamanla büyüdüler ve birer birer ortadan kayboldular. Yaşamlarını başka yerlerde sürdürdüler, çocuklarını da oralarda dünyaya getirdiler. Şimdi artık Şifa Sokak, dışarıdan gelip ev kiralayan ya da satın alanlar dışında, çocuklarının ve torunlarının ziyaretini bekleyen küçülmüş yerli ailelerin yaşadığı bir çıkmazlar topluluğu.

Şifa Sokağın ucundan Yassı ve Sivri adaları, hatta iyi havalarda Armutlu Yarımadası’nın ve İmralı’nın siluetini fark edersiniz. Yenikapı adını alan en güneydeki mini çıkmazın ucundan ise Kalamış Koyu’nu izleme olanağı bulunur. Ben aynı noktadan baktığımda, Kurbağalıdere’den sandal kiralayıp koyda denize girdiğimiz gençlik günlerini görüyorum. 


Çıkmazın ucundan Kurbağalıdere tarafına indiğim bir gün karşılaştığım manzara,
 sanki bu çağa ait değildi.

Kuzey güney doğrultusunda konumlanan Şifa sokağa yaz aylarında ana yoldan girip denize doğru yürümeye başladığınızda ağaç dallarının oluşturduğu tünelin ucundaki ışığın içinden kocaman yelkenli teknelerin geçtiğini görürsünüz. Her nedense denize yaklaştıkça deniz manzarası genişler, tekneler küçülür ve bu göz aldanması biter. Ama bu kez deniz üzerinde onlarca minik teknede küçücük çocukların botlardaki eğitimcilerin gözetiminde yelken eğitimi aldığı bir engin dershane ortaya çıkar, beyaz kelebekler tüm ufku kaplar.


İşte bu görüntü günün birinde kafamda bir şimşek çakmasına neden oldu ve 70’lerime girerken yelken eğitimi almaya karar verdim, vapurla karşıya geçmekten başka denizcilik deneyimim olmadığı halde. Eşim de bu etkinliğe katıldı ve bir yelkenli tekne edinip daha uzak denizlere gitmeye başladık. Bir çıkmaz sokağın insanı bu denli uzaklara ulaştırabileceği akla gelir mi? 


1939 yılında Topoğraf J. Pervitiç tarafından hazırlanmış sigorta haritaları dizisinden. Küçük Moda paftasının bir bölümü Şifa Sokağı ve bağlantılarını gösteriyor.

Altta bölgenin bugünkü durumu



 










2 yorum:

  1. Bu ne güzel bir yazı.Bana çocukluk günlerimi hatırlattı.Bahariyedeki ahşap evimizden kaçar bu sokaktan denize sahile iner Balık tutardim.

    YanıtlaSil
  2. Mahmut Ata köşkünün karşısında rahmetli Nejat eniştemin evi vardı. Şimdi yerinde ne var bilmiyorum .

    YanıtlaSil