1 Mayıs 2013 Çarşamba

Bayrak Hırpalayan Rüzgarı

Güven Birkan
26.04.2013

Teos Marina’ya bayrak dayandıramıyoruz; sancak gurcataya çekili “nezaket bayrağı”, bu yörenin kuzeyli rüzgarlarına bir ay bile dayanmıyor. Buraya geçen yıl yaz başı bağlandık, bu “bayrak hırpalayan rüzgar, bütün yaz estiği yetmiyormuş gibi, kış boyunca da hızını kesmedi; arada bir yoklayan lodos fırtınalarını saymazsak.

Bir marinaya uzun süre için bağlanılacağında, insan bir çok etkeni dikkate alarak, olumlular ile olumsuzların optimumunu oluşturan bir konum belirlemeye çalışıyor: servislere yakınlık, gürültüden uzaklık, havuzluğu rüzgardan koruma, su hareketlerinden az etkilenme, manevra kolaylığı, güneşlenme, kafa dengi komşular vb. “Geçen Mayıs ayında marina yönetimiyle sözleşme yaparken, biz de bu tür etkenleri dikkate alarak Mergus için bir yer seçtik” dersem yalan olur, bize gösterilen bir kaç boş yerden birinde karar kıldık.

Körfezden gelen dalgaları ve rüzgarı kesme görevi bizim bağlı olduğumuz A pantonuna düştüğü için, rüzgarın sesi ninni, sallantısı salıncak etkisi yapıyor.  Marinaya karadan girdiğimiz noktadaki E pantonunda, su neredeyse kıpırdamaz, rüzgarsızlıktan sivrisinekler uçuşurken, bizim pantonda sürekli olarak, “bu gün denize çıkmayalım da, çevreyi karadan keşfedelim, yarın belki hava durulur” durumu var.

Böyle bir ortamda, aynı pantonda bağlı Tarella teknesindeki bebeler için kurulmuş salıncağı görünce Çelen ile teorik bir tartışmaya daldık: acaba İlhan Doğan, çocukları sallayarak uyutmak için mi, yoksa teknenin sallantısını nötralize etmek için mi (teknenin ocağındaki sallantı sistemi gibi) kurmuştu bu salıncağı? Ama kendilerine soracak vaktimiz olmadı, meğer sadece hafta sonu için minikleri de alıp maaile gelmişler; tatil bitince bebeler ve gençler denize çıkamadan da dönmek zorunda kaldılar. Tekneyi Pendik’ten getireli bir ay kadar olduğu için, henüz buraların rüzgarının sürekliliğine alışabilmiş değiller. Ama anne ve babaları Sığacık’ta kaldı, buraya sürekli yerleşme olanaklarını araştırmak üzere.

Suyun sürekli hareketli oluşu sayesinde, sanırım bizim pervaneye ve dümen palasına dadanan deniz canlıları da bu yıl rahat edemediler; altı temizleneli bir yıl doldu, kışın sadece bir kaç kez denize çıkabildiğimiz halde, tekne 2500 motor devrinde hala 6 mil hız yapabiliyor; oysa Pendik’te bağlıyken, zehirli boyayı yenilememizin üzerinden 6 ay geçmeden, yerleşen kekamozlar nedeniyle dümen palasının tepesi teknenin karinasına sürtünüyordu, yıl sonunda da hızımız 5 milin altına düşmüştü.

Pendik'te bağlı iken bir yıl sonunda tekneye yerleşenler

Günler uzun; yarım günlük yelken seyirlerinden artan sürede, Çelen’in karadaki merakı bizi oyalıyor; bahar çiçeklerini incelemek üzere kırlara açılıyoruz. Fotoğraf ile her gittiğimiz bölgede gördüğümüz farklı çiçekleri belgeliyoruz (bu fotoğraflar ne işe yarayacak diye düşünmekle birlikte, değişik bir çiçek gördüğümüzde, ya da bildiğimiz bir çiçeğin değişik bir “pozuna” rastladığımızda, bunu kameraya hapsetmekten kendimizi alamıyoruz).



Rüzgarın azizliği bu kara seyirlerinde de kendini gösteriyor; bir o yana bir bu yana savrulan dalların ucundaki çiçekleri yakın çekimlerde yakalayıp kameranın içine almakta zorlanıyoruz, atışların bir çoğu karavana oluyor. Denebilir ki “kopar o dalı, götür rüzgarsız bir yerde resmini çek”. Bu da balık tutamayıp da akşam eve dönerken pazardan satın almak gibi bir duygu uyandırıyor bizde. Yine de, tuttuğumuz balıklardan yaptığımız bir demet, Sığacık doğasının bahardaki zenginliğini yansıtıyor.