tag:blogger.com,1999:blog-44794432069666143992024-02-07T17:07:12.307-08:00mergus'un başından geçenler68. yaşımıza girerken, sadece suyun ve rüzgarın sesini dinleyerek denizlerde dolaşmaya karar verdik, bir yelkenli tekne aldık ve denizciliği öğrenmeye kalkıştık.
En son yönettiğimiz tekne 40 yıl önce Kurbağalıdere'den kiralayıp Kalamış Koyu'nda kürek çektiğimiz bir kayıktı.Unknownnoreply@blogger.comBlogger29125tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-65038601391268988602021-04-04T15:08:00.002-07:002021-04-04T15:12:49.162-07:00<p> <span style="background-color: white; color: #050505; font-family: "Segoe UI Historic", "Segoe UI", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;">ŞEHİR HATLARININ YENİ DENİZALTILARI SEFERDE Mİ?</span></p><div dir="auto" style="background-color: white; color: #050505; font-family: "Segoe UI Historic", "Segoe UI", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;">Yıllardır kapalı duran Moda iskelesi yeniden deniz taşımacılığına açıldı. Kent içi deniz ulaşımının yoğun kullanımı nedeniyle deniz üstü trafik sıkışıklığı dikkate alınarak Şehir hatları idaresi su altı taşımacılığı özendirmek için yeni denizaltıları sefere koydu.</div><div dir="auto" style="background-color: white; color: #050505; font-family: "Segoe UI Historic", "Segoe UI", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;"><br /></div><div dir="auto" style="background-color: white; color: #050505; font-family: "Segoe UI Historic", "Segoe UI", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;">Bayraklarla donanmış yeni gemilerden biri klostrofobi sorunları olmayan yolcularını alarak ilk seferini Haliç'e yaptı. Ancak bir daha geri dönmeyen denizaltının Rahmi Koç tarafından satın alınarak müzesinin iskelesine bağlandığı öğrenildi. Yolcuların akıbeti ise henüz bilinmiyor.</div><div dir="auto" style="background-color: white; color: #050505; font-family: "Segoe UI Historic", "Segoe UI", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiW2Uns2P8hU0ZakIjK-3ViVwIVe1s7M0SsN0Z98sNt2jlv-HnWUJZiYD-GhgmXT396WorjNU1yT2Kh3R-Mv5p1BOH0guIs0teGmyZHECzjJ-6Uo2ZcwNjdBNEIHg5_jO5S6kXr3cD3MQfx/s640/moda%2527da+denizalti.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="480" data-original-width="640" height="397" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiW2Uns2P8hU0ZakIjK-3ViVwIVe1s7M0SsN0Z98sNt2jlv-HnWUJZiYD-GhgmXT396WorjNU1yT2Kh3R-Mv5p1BOH0guIs0teGmyZHECzjJ-6Uo2ZcwNjdBNEIHg5_jO5S6kXr3cD3MQfx/w528-h397/moda%2527da+denizalti.jpg" width="528" /></a></div><br /><div dir="auto" style="background-color: white; color: #050505; font-family: "Segoe UI Historic", "Segoe UI", Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 15px; white-space: pre-wrap;"><br /></div>Unknownnoreply@blogger.com0Caferağa, Moda Cd. No:175, 34710 Kadıköy/İstanbul, Turkey40.9789647 29.025066340.977344746470038 29.022920532788085 40.980584653529959 29.027212067211913tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-55139676703533570642021-03-15T04:10:00.001-07:002021-03-15T04:10:56.018-07:00<p> <span style="font-size: 18pt; text-align: justify;">MARİNADA YAŞAM</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><i>Güven Birkan, 15.03.2021<o:p></o:p></i></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Denizle yaşamak isteyenler çoğunlukla yelkenli teknelere yönelir. Çünkü deniz ve rüzgâr kardeştirler, biri olmadan ötekinin tadı çıkmaz. Bilinmeyen denizlere yol alırken dalgaları yaran teknenin oluşturduğu sese, yelkenin ve yelkene çarpan rüzgârın sesi eşlik eder. Yelken sevdalısı denizciler aslında bu müziğe aşıktırlar. Ama bu aşk karaya yaklaşınca gerçeklerle karşılaşır. Masallardaki deniz kızının karaya çıkmasıyla yüz yüze geldiği sorunların bir benzeri yaşanır. Sürekli alargada (açıkta) kalma olanağı yoksa bağlanacak denetimli bir yer aranacaktır. Marinalar bu yerlerin en örgütlüsüdür, yani en pahalısı.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Eskiden “yat limanı” denirdi. Bu terim, sadece zenginlerin teknelerini bağladığı yerleri çağrıştırırdı. Denizi sadece karadan algılayan bir toplum için bu çok doğal. Kazara denizden karaya bakma şansını bulduğunda da gördüğü her güzel sahili, yazlık ev yapılacak arsa olarak yorumlayan insanlar için daha da doğal. Oysa belki son on yıldır, beş yaşındaki çocukların bile yelken eğitimi almaya başladığı ülkemizde, bir başka yaşam biçimi gençlerin ilgisini çekmeye başladı. Makul fiyatlı, küçük ve ikinci el tekne arayanlar çoğaldı, bu tür tekneler yurt dışından daha hesaplı sağlanır oldu.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Bu gelişme tekne bağlama yerlerine talebi artırdı. Balıkçı barınakları gereksinime yanıt veremeyince yeni yeni yat limanları kurulmaya başladı. Önceleri bağlama kiraları görece orta gelirlilerin bile karşılayabileceği düzeydeyken taleple birlikte bu rakam yükselişe geçti. Neredeyse ikinci el bir teknenin bedeli kadar bir parayı 2-3 yıllık bağlanma ücreti olarak marinalara ödemek gerekti. Yine de yazlık ev edinmekten daha yüksek rakamlar değildi bunlar. Yüksek de olsa bu yaşam biçimini yeğleyenler çoğaldı.</span><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 10pt;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;"><o:p></o:p></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB3_Rc_JcE1fieYVVEf1AfbI9lobS4yYp1rEmvBwVjOSbh5ZCGhm6hkbOnSf8nnk-SCAOF7vqDurOe2hRvvnsd2EVr5qt5J8P5ehyphenhyphenuOa_ZOqNmtKhJEde_txXamLyTLD9dKFHOske1hmk/s2909/130717+-+Kopya.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1081" data-original-width="2909" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiB3_Rc_JcE1fieYVVEf1AfbI9lobS4yYp1rEmvBwVjOSbh5ZCGhm6hkbOnSf8nnk-SCAOF7vqDurOe2hRvvnsd2EVr5qt5J8P5ehyphenhyphenuOa_ZOqNmtKhJEde_txXamLyTLD9dKFHOske1hmk/w519-h193/130717+-+Kopya.jpg" width="519" /></a></div><br /><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-no-proof: yes;"><v:shapetype coordsize="21600,21600" filled="f" id="_x0000_t75" o:preferrelative="t" o:spt="75" path="m@4@5l@4@11@9@11@9@5xe" stroked="f"><v:stroke joinstyle="miter"><v:formulas><v:f eqn="if lineDrawn pixelLineWidth 0"><v:f eqn="sum @0 1 0"><v:f eqn="sum 0 0 @1"><v:f eqn="prod @2 1 2"><v:f eqn="prod @3 21600 pixelWidth"><v:f eqn="prod @3 21600 pixelHeight"><v:f eqn="sum @0 0 1"><v:f eqn="prod @6 1 2"><v:f eqn="prod @7 21600 pixelWidth"><v:f eqn="sum @8 21600 0"><v:f eqn="prod @7 21600 pixelHeight"><v:f eqn="sum @10 21600 0"></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:formulas><v:path gradientshapeok="t" o:connecttype="rect" o:extrusionok="f"><o:lock aspectratio="t" v:ext="edit"></o:lock></v:path></v:stroke></v:shapetype><v:shape id="Resim_x0020_1" o:spid="_x0000_i1026" style="height: 119.5pt; mso-wrap-style: square; visibility: visible; width: 321.5pt;" type="#_x0000_t75"><v:imagedata o:title="" src="file:///C:/Users/CELENB~1/AppData/Local/Temp/msohtmlclip1/01/clip_image001.jpg"></v:imagedata></v:shape></span><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;"><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">İki farklı yaşam</span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Yükseklerden bakıldığında marinalar otopark gibi görünürler, teknelerin istiflendiği su yüzeyleridir sanki, düzenli ama insansız. Çok çok şu düşünülebilir: tekne sahipleri kısa ya da uzun bir seyir için gelip tekneyi alır, dönüşte de park edip gider. Oysa bu mekanlarda uzaktan fark edilmeyen bir yaşam sürüp gitmektedir<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Marinalarda motorlu tekneler ile yelkenli tekneler ayrı bölgelerde ve ayrı iskelelerde (panton) tutulur. Çünkü farklı yaşam biçimlerini yansıtırlar. Küçük olanlarını bir yana bırakırsak, motorlu tekneler uzun bir yola gitmek için denize açılır, bunun dışında bir tür yüzer yazlık ev olarak kullanılırlar. Yeterli konforları vardır. Ancak onların bağlı olduğu bölge görece gürültülü bir yaşam ortamıdır. Biraz büyükçe ise istihdam edilen personeli vardır, onarım vb. hizmetler, genellikle bedeli karşılığı profesyonellere yaptırılır. Arabalarını teknenin yanına kadar getirmelerine olanak sağlanır. Birçoğu, marinanın tuvaletine 50 metre uzaklıkta olsa bile bisikletleriyle giderler.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;"><o:p> </o:p></span><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Yelkenli teknelerin daha mütevazi yapısı onları kullananların karakterine de uygundur. Bağlı oldukları iskelelerde (panton) daha az ile yetinen, çevresine daha saygılı bir yaşam sürer gider. Sürekli yardımlaşmaya, paylaşmaya dayalı bir komşuluk düzeni vardır. Temizliğini, bakımını, onarımlarını kendileri yaparlar. Uzakta ikamet edenler, teknelerini kış aylarında bile sık sık ziyaret ederler. Profesyonel personel istihdamını gerektirebilecek 25-30 metre boyundaki yelkenlileri bu tanımın dışında tutmak gerekir.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Yelkenciler</span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Yelkenli tekne sahipleri birbirlerine “kaptan” diye hitap eder, çünkü teknelerinin gerçek kaptanıdırlar. Tekneyi abramaktan öte yükümlülükleri vardır. Denizci yaşamının karadakinden önemli farkı, evde kadınların yapması doğal sayılan işlerin teknenin aynı zamanda kaptanı olan erkekler tarafından yapılmasıdır (bu ne biçim kaptanlık!) Burası erkeklerin “hamarat” olduğu tür feminist bir ortamdır. “Kılıbık” yaftası geçersizdir. Çoğu yelkenli teknede kadınlar gerçekten tatil yapma olanağı bulur, çok titiz olmamaları koşuluyla. Tabii eğer teknenin kaptanlığını kadın üstlenmişse o zaman erkekler kral gibi yaşayabilir.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Teknenin aynı zamanda sahibi de olan kaptan yelkenli teknede huzur içinde beş dakika oturamaz. Her an yapılacak bir şeyler vardır ve bunlar onun aklını didikler. Bir kaç dakikalık dinlenme sırasında okumaya yeltendiği kitaptaki sözcükler ona teknede hemen elden geçirmesi gereken bir düzeneği çağrıştırır. Marina onlar için yedi gün yirmi dört saatlik bir çalışma ortamıdır. Geceleri bile uyanıp bir şeyler yapmaktan kendilerini alamazlar. Aslında bu onların tatil anlayışıdır, ya da tatil kavramından haberleri yoktur. Ama önemli bir gerçek de şudur ki, tekne her an uzun bir sefere hazır olmak zorundadır. Kısasında bile öyle sorunlar yaşanabilir ki, yolun kenarına bırakıp yürüyüp gidemezsiniz. O hep beraberinizde olmak zorundadır. O size muhtaçtır, siz ona.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">İnsanları tartma aracı: Toplu yaşam<o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Kış aylarında marinalarda sadece teknesini denetlemeye gelmiş insanlar görülür. Çok seyrek olarak da sürekli teknesinde yaşayanlarla karşılaşabilirsiniz. Tekne sahipleri ve konukları marinayı ağırlıklı olarak yaz aylarında kullanır. Bunların çoğu günübirlik ya da birkaç günlük seyir yapan teknelerdir. Gerisi birkaç haftalık hatta daha uzun seyirlere çıkar ve marina tesislerini çok az kullanır.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Bağlı bulunduğu sürece teknenin tuvaletini değil, marinanın ortak tuvaletini kullanmak tercih edilir. Çünkü özellikle yelkenli küçük teknelerin pis su tankının kapasitesi sınırlıdır, dolunca boşalttırmak için sıraya girmek ve bir de bedel ödemek gerekir. Ya da açık denize çıkılmalıdır, millerce uzağa. Özellikle hafta sonları yoğun kullanım saatlerinde tuvalet sırası yaşanmaması için tesislerin yeterli kapasitede inşa edilmiş olması gerekir. Ama aynı zamanda tuvaletlerdeki tüketim malzemelerini aynı hızla yenilemek ve sürekli temizlemek için yeterli eleman istihdam edilmelidir. Marina işletmelerinin başarısı bu dönemlerde ölçülür; tabii kullanıcıların toplu yaşama olan duyarlığı da. Çevreye saygılı görünen insanların dahi tuvaletleri kullandıktan sonra arkalarında bıraktıkları durum insanı şaşırtır. Bazen geçebilmek için yerlere atılmış kağıtları ayağınızla itelemeniz gerekir.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">İskelelerde çok sayıda küçük çöp kutusu vardır, ayrıca torbalarla atılacak miktardaki çöpler için çöp türüne göre ayrılmış konteyner grupları bulunur. Ama hafta sonları, özellikle rüzgârlı günlerde, daha fazla yürümemek için küçük kutulara tıkıştırılan çöplerin havalarda uçuştuğu görülür. İnsanların kendi evlerinde ya da teknelerinde gösterdikleri özeni toplu yaşam alanlarında gösteremeyişlerine inanmak gerçekten zor.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Doğru yerlerde mi kurulmuşlar?<o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Marinanın nerede kurulacağı ile ilgili kararda hem deniz koşullarını hem meteorolojik verileri ve mikroklimayı, hem de kara ilişkilerini gözetmek gerekir. Genellikle, kuvvetli dalga ve rüzgarlardan korunan, denizi temiz körfezler ve koylar seçilir. Yelken seyriyle günübirlik ulaşılabilecek ilginç yerlere yakınlık da önemlidir. Uzun yol yapan yelkenli teknelerin transit güzergahları üzerinde bulunmak hem işletmelere hem de denizcilere yarar sağlar.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Tesisin kapasitesinin işletme açısından rantabl bir büyüklükte olması dikkate alındığında seçilecek alternatif yerlerin bir bölümü hemen elenir. Bir çok tekne sahibi aslında küçük ve sakin bağlanma yerlerini yeğler. Marinaların doğa içinde yerleşmeleri bir avantaj olmakla birlikte kentsel hizmetlerden uzak kalmaları da istenmez. Ama en önemlisi, kent yaşamının gürültü ve kirliğinden korunmak için kara taşıtı arterlerine uzak yerlerde konumlanırlar. Buna karşın uçak iniş rotalarının tam altına yapılmalarında bir sakınca görülmez. Yararı da yok değil, alçaktan geçen uçakların periyodik gürültüleri, özellikle geceleri uykusu kaçanların oyalanmasına yarar sağlar, izleyen uçağın kaç dakika sonra geçeceğini kestirme oyununa olanak vererek.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Doğaldır ki seçilen konumda inşaat ve altyapı bağlantıları açısından karşılaşacak sorunlar ve bunların yaratacağı ek maliyetlerin de dikkate alınması gerekir. Bir de bitişiğindeki yerleşmenin sosyal yapısının böyle bir işletmeye nasıl bakacağı hesaba katılır.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Hesaba katılmayan ve tesis işletmeye açıldıktan sonra yaşanan olumsuz etkenlerle karşılaşılabilir. Bitişikteki balıkçı barınağında geceleri balığa çıkacak açık deniz balıkçı teknelerinin seyir öncesi uzun süre motorlarını çalıştırması, hâkim rüzgârın da yardımıyla marinayı egzoz dumanına boğabilir. Ama daha da beteri kamyonlarla getirilen balyalanmış sardalyaların balık çiftliklerine iletilmek üzere büyük teknelere yüklenmesi sırasında çevreye yayılan yarı bozuk balık kokusudur, nedense bu işlemler de gece yarısı yapılır. Böyle yerlerde marina kararı alanlar, bu işlemlerin yaydıkları gürültü bir yana, belki de koku ve zehirli gaz konusunu akıllarına bile getirmemişlerdir.</span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9Cxn_4GL-zjYeM8RyzqrDwh1nO71A4AxD53b85J7YfYPcLuabHolj5PUk0ZnHo-Y6GM3h6gfOLzGxwK3b1mJSBv3uPBtX95dBvAUZ28kFMkiw0QAJoFcKJalPqVWReR89ylxdR3yMU_M/s2048/-140723-219-a+-+Kopya.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1098" data-original-width="2048" height="277" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9Cxn_4GL-zjYeM8RyzqrDwh1nO71A4AxD53b85J7YfYPcLuabHolj5PUk0ZnHo-Y6GM3h6gfOLzGxwK3b1mJSBv3uPBtX95dBvAUZ28kFMkiw0QAJoFcKJalPqVWReR89ylxdR3yMU_M/w515-h277/-140723-219-a+-+Kopya.jpg" width="515" /></a></div><br /><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Geceler<o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Çok nadir de olsa hafta sonları geç vakitlere kadar teknelerinde yüksek sesle sohbet edenlere de rastlanır. Keyfin çakırlığı da varsa, gece yarısını geçerken sesler daha da yükselir. Her nasılsa bu durumlarda fazla iğnelemeyen uyarılar sonuç getirir, böylece sohbetin de canına okur.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Marinada gecelenecekse, halatların direklere vuran sesi sizi uyutacaktır. Ayrıca bağlandığınız konum biraz dalga da alıyorsa, bu sese bir de beşik sallantısı eşlik eder. Küçük bebekleri olanlar bazen güverteye salıncak kurarlar. Salıncak, karadayken bebeği sallamak için olsa da denizde sallanmayı önlemek için kullanılır. Dalgalı açık denizlerde seyir halinde denizcilerin hamaklarda yatmasının yararı da bu olsa gerek. Salıncağın yanı sıra bir de rüzgârın durduğu günlerde tülbent örtü ile bebeği sivrisineklerden koruma gereksinimi vardır; sivrisinek bölgelerinde marinanın rüzgâr alacak konumda kurulması bu açıdan yarar sağlar, ama dalga almamak koşuluyla.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Ortalıkta kimse kalmadığında teknelerin tek ziyaretçisi marinaya sızan kedilerdir. Aslında farelere karşı önlem olarak istihdam ediliyor da olabilirler. Ama bu durumda meslekleri gereği aç bırakılmaları gerekir ki yiyecek aramak için tekneleri sırayla dolaşsınlar. Gerçi marinaların güvenlik görevlilerinin periyodik olarak tüm iskeleleri dolaşmaları sağlanır ama onlarınki daha büyük “farelere” karşı bir önlemdir. Daha önemlisi teknelerin karşı karşıya kalabilecekleri teknik ağırlıklı sorunları gözlemek amaçlıdır. Bir seferinde yanımızdaki teknenin yatay durmayıp baş tarafının denize fazlaca gömüldüğü fark edildi, kabine girildiğinde su almakta olduğu görüldü.</span><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 10pt;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Marinaların çoğu, ilk kullanıma açıldıklarında halkın kıyıya ulaşmasına engel oluyorlarmış gibi görünmemek için, tekne sahibi olmayan semt sakinlerinin de teknelerin doğrudan bağlı olduğu iskelelere (panton) ulaşımı serbest bırakırlar. Ama bir iki yıl geçmeden marinaya gezmek için gelenlerin buralara ulaşmasını engelleyen çitler çekilir. Hatta marinaya giriş bile yasaklanır. Oysa özellikle çocukların denizcilere soracakları o kadar çok şey vardır ki. Üstelik kaptanlar da onlara bilgi vermekten mutlu olurlar, birçoğu, ailelerinden izin alıp çocukları seyre bile çıkarır.</span><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 10pt;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Sineğin yağını çıkaran marina işletmeleri<o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Her tür gereksinmeyi ufacık teknelerde sağlama olanağı yok. Bunların başında da çamaşır yıkama geliyor. Elde yıkanacaklar bir yana, koca çarşafların arada bir makinada yıkanmaları gerekebilir. Marinalarda herkesin kullanabileceği çamaşır makinelerinin bulundurulması ilk akla yakın çözüm gibi görünse de işletmeler bu tür hizmetlerden bile para kazanmaya çalışır. Bir çarşafı yıkama bedeli bazen yenisini almaktan bile pahalı olabilir. Oysa bu parayı kıyıp da verebileceklerin teknelerinde zaten çamaşır makinesi de vardır. Çözüm ya elde yıkamak ya da biriktirip eve gittiğinde kendi makinanı kullanmaktır. Çünkü marina dışında da makinalı çamaşırlıklar yoktur. Toplumu beyaz eşyanın bireysel tüketilmesine zorlayan bir düzen.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Marinadaki teknik hizmetlerin bedeli çok yüksektir, çünkü o hizmeti vermek üzere marinada yer kiralamış olanlardan çok yüksek kira alınır. Kendi başınıza çözemediğiniz teknik bir sorun olduğunda dışarıdan getireceğiniz ustayı teknenizi ziyaret eden bir dostunuz olarak marinaya sokamazsanız girişte ustalık üzerinden de bir yüzde ödemek gerekir.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">İşletme sadece seyre çıkış ve dönüşlerde iskeleye yanaşma ve bağlanmanız için verdiği hizmet karşılığı ek bir bedel almaz. Bu da biraz kendi hayrınadır, çünkü özellikle kötü havalar ve acemi kaptanlar öteki teknelere zarar verebilir ve bu durum yönetimi uğraştıran bir konu haline gelir. Öte yandan bu hizmet marinaya denizden giriş çıkışları denetlemenin de bir aracıdır. Ayrıca sadece yer kiralama karşılığı olması durumunda marina ücretleri iyice yüksek görünür.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Fiyat belirleyen karacılar<o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Mülkiyet durumları nedeniyle marinaların bağlanma bedellerini belirlemede çoğu zaman belediye meclisleri yetkilidir, bedel yükseldikçe belediyenin aldığı pay da artacaktır. Onların da konuya bakışları, “mademki YAT sahibidir ödesin kerata” şeklindedir. Belirlenen rakam müşteri kaybetme noktasına gelinceye kadar marina işletmesi de bu yaklaşımdan şikayetçi olmaz.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Aklı başında ülkeler, denizciliği özendirmek için küçük teknelere çok düşük kira tarifeleri uygularlar. Yurdumuzda ise, özellikle küçük yelkenli tekne sahipleri, yapılan büyük zamlar nedeniyle sık sık daha ekonomik görünen marinalara göç etmek zorunda kalırlar. Ödenen kiralar, teknenin eniyle boyu çarpılarak hesaplanır. Ama küçük tekneleri caydırmak için işletmeler bu aritmetikte 10-12 metreyi en küçük boy kabul ederler, yani sizin 7 metre boyunda mütevazi bir yelkenliniz varsa bile çok daha büyük bir teknenin kirası kadar bedel ödemeniz gerekebilir.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background: white; color: #222222; font-size: 10pt;">Zammı mubah gören meclis üyelerini o küçük teknelerin “konforunda” ve “uygun havalarda” seyir halinde bir hafta ağırlamakta yarar var. Ama belki de haftanın sonunda yelkencileri mazoşist olarak damgalayıp, yine de bu zevkin karşılığının ödenmesine hükmedebilirler. Gerçek payı da yok değil, denizciler güçlüklere meydan okuyan insanlar değiller mi?</span></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-88142750678513577062021-02-25T14:31:00.006-08:002021-02-25T23:32:40.604-08:00<p> </p><p class="MsoNormal" style="background: white; margin-bottom: 1.2pt; margin-left: 19.2pt; mso-margin-top-alt: auto; tab-stops: list 36.0pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><span style="color: black; font-size: 14pt; mso-color-alt: windowtext;"><span style="font-family: arial;">NEDEN
PAŞALİMANI?</span></span></p><p class="MsoNormal" style="background: white; margin-bottom: 1.2pt; margin-left: 19.2pt; mso-margin-top-alt: auto; tab-stops: list 36.0pt; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><i style="font-family: times; text-indent: -18pt;">Güven Birkan</i></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; margin-bottom: 1.2pt; mso-margin-top-alt: auto; tab-stops: list 36.0pt; text-align: justify;"><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Bu soruyu yanıtlamaya kalkışmadan
önce “nerede bu Paşalimanı?” diye sormak gerek. İstanbullular’a sorarsanız
Üsküdar’da, İzmirliler’e sorarsanız Çeşme’de, Yunanlılar’a sorarsanız Pire’de.
Hatta Adana’da bile bir Paşalimanı var, ama bir lokanta olarak. Burada sözünü
edeceğimiz, Marmara denizinde, Balıkesir’e bağlı bir ada. İlk anda insan
“Balıkesir’in Marmara Denizi ile ne ilgisi var?” diyebilir. Ama bu adanın bağlı
olduğu Erdek’in de Marmara kıyısında bulunduğunu anımsarsak bu bağlantıyı
kurabiliriz. Balıkesir’in kazası olan Erdek’i de bir tatil kasabası olarak daha
çok Ankaralılar bilir.</span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; margin-bottom: 1.2pt; mso-margin-top-alt: auto; tab-stops: list 36.0pt; text-align: justify;"><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Paşalimanı deyince ilk akla
gelmesi gereken yer bu kentlerin hiçbiri değil, Kıbrıs’tır. Lala Mustafa
Paşa’nın, Kıbrıs seferinden dönerken Marmara Denizi’nde yakalandığı fırtınadan
korunmak için gemileriyle bu adaya sığındığı ve bu nedenle de daha önce Aloni
olarak anılan adaya Paşalimanı denmeye başladığı anlatılır.</span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; margin-bottom: 1.2pt; mso-margin-top-alt: auto; tab-stops: list 36.0pt; text-align: justify;"><b><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Evet, neden Paşalimanı?</span><o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">“Neden Paşalimanı?” sorusunun ilk
yanıtı bu. Ama sorunun ikinci bir anlamı daha var. Neden biz ahir ömrümüzde
yeni yeni öğrenmeye başladığımız yelkencilikteki ilk uzun yol deneyimi için
hedef olarak bu adayı seçtik? Tek bir yanıtı olsa gerek, Lala Mustafa Paşa da
orayı en korunaklı liman olarak belirlediği için. İstanbul’un beton
yığınlarından ve yarı kentli insanlarından birkaç gün uzak kalmak da yan ürün. Ama
bir de görevimiz vardı:<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Yakın arkadaşımız Mimar Tarık Aka,
oradaki minik yerleşmelerin epeyce dışında bir konut inşa etmişti; ama bu iki
katlı ahşap konutun bir özelliği vardı: tüm parçaları özenle tasarlanıp
İstanbul’da Mimar Taylan Tüzün’ün atölyesinde imal edilip, Paşalimanı’nda bir araya
getirilmişti. Tarık bu yapıyı gerçekleştirmeyi yaşamının önemli bir hedefi
haline getirmiş, ancak inşaat bittikten kısa bir süre sonra yaşamını yitirdiği
için o eve sadece bir kez gidebilmişti. Eşi ve bizim fakülteden sınıf arkadaşımız
Nadide, Marmara Adaları tarafına gitme niyetimizden bahsettiğimizde evin bir
fotoğrafını çekmemizi rica etmişti.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Doğaldır ki böyle bir etkinliğin
heyecan yaratan da bir yanı olacaktı. Tekne alma kararımızdaki önemli
etkenlerden biri, karadan ulaşabileceğimiz yerlere bir de denizden yaklaşmaktı.
Denizde bir yere yaklaşmanın farklı bir tadı olduğunu fark etmiştim: yavaş
yavaş zum yapan bir objektifin içindeymişim gibi bir duygu yaratıyordu bende;
önce ana hatlarını algılamak, giderek daha fazla ayrıntıyı kavramak hoş bir şey
doğrusu.<span style="text-align: center;"> </span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1X0EpcdixFP7xcvqtHoboTnDsd8m9NuzIxlkBMMxieApABLD_P5otkCtZrv_QM2bEpH-UDMwOSq7rTZGoXp7-J1u_IbiUvr4vhH5qJkhaXjD9G6CqEpxfnLPNsclIfYWMQfloQxZRVzM3/s1770/DSCN4528.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><i><img border="0" data-original-height="1033" data-original-width="1770" height="293" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1X0EpcdixFP7xcvqtHoboTnDsd8m9NuzIxlkBMMxieApABLD_P5otkCtZrv_QM2bEpH-UDMwOSq7rTZGoXp7-J1u_IbiUvr4vhH5qJkhaXjD9G6CqEpxfnLPNsclIfYWMQfloQxZRVzM3/w501-h293/DSCN4528.JPG" width="501" /></i></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Marmara'da koca bir gün tek bir yelkenli, ikincisi de biz</i></td></tr></tbody></table><br /><div><b style="text-align: justify;">Seyri planlayıp uygun hava
kolluyoruz</b></div>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Günlerce uygun hava kolladık; hiç
değilse gidişte ve gelişte sorun yaşamayalım diye. Sonunda Eylül ortalarında
bir sabahı yola çıkmak uygun göründü. En az bir gün kalıp dönmek üzere, gidiş
ve gelişlere ikişer gün ayırmaya karar verdik; gece yolculuğu yapmamak için. O
gece Kumburgaz sahilindeki Güzelce Marina’da kalıp, ertesi gün Paşalimanı’na
ulaşacaktık. Gidiş yolunda ilk gün 35 deniz mili, ikinci gün 52 deniz mili
olmak üzere toplam 87 mil yol kat edecektik. Yelkenli değil de motorlu bir
tekne olsa bu yol ikişer saatte yapılabilir. Yelkenlinin de motoru var ama, 5
tonluk gövdenin altından denize sarkan ve tekneyi dengede tutan bir tonluk
salma böyle bir hıza izin vermiyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Marmara Adası’nın doğusundan ve
batısından geçen iki alternatif rota belirledim. Güzelce’nin yanı sıra, duruma
göre gecelenebilecek seçeneklerin hepsinin koordinatlarını not edip haritada
işaretledim. Deneyimli denizci dostlarıma danıştığımda, kuzeyli havalar için
daha çok kuzey rotasının önerildiği fikrini edindim. Fazlaca endişeli olduğum
düşünülmesin, deneyimliler Marmara denizinin kötü havalarını yaşamış
denizcilerin her denizde yelken yapabileceğini söylerler. İşte Lala Mustafa
Paşa bile sığınacak yer aramış.</p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqoNlElFMAdOHKp7SgTwCfNt314hwbtU9T4rYG7It4KFmRBFwXFlVDxQed6C6elp6ytCsDjOB1IdWlMO_TxXcK_QIBMIlYcpIxJh1hSB9jIuC4EueNd-56uTVtqB4xW1RD6t5dvaZSY25y/s635/pendik-pasaliman.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="377" data-original-width="635" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqoNlElFMAdOHKp7SgTwCfNt314hwbtU9T4rYG7It4KFmRBFwXFlVDxQed6C6elp6ytCsDjOB1IdWlMO_TxXcK_QIBMIlYcpIxJh1hSB9jIuC4EueNd-56uTVtqB4xW1RD6t5dvaZSY25y/w510-h303/pendik-pasaliman.jpg" width="510" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Gidiş seyri için rota seçenekleri</i></td></tr></tbody></table><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Yola çok erken çıkacağımız için
geceyi Pendik Marina’da teknemizde geçiriyoruz. Uykumuzun gelmesini beklerken, teknelerin
güvertelerinde yiyecek bir şeyler bulmak ümidiyle iskelenin üzerinde birbiri
ardında gidip gelen kedileri, karşımızdaki tekneye bağlanmış İspanyol Cocker
yavrusu köpeğin ağlaşmaktan bıkıp yelken direğinin dibine çişini
yapışını, ayın doğuşunu izleyerek oyalanıyoruz.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Geç vakit iskeleye yanaşan
Tarella’nın genç kaptanı İlhan bize hem Marmara hakkında bilgi veriyor hem de
bir eksiğimiz varsa kendi teknesinden hemen tamamlayabileceğini söylüyor.
Kentlerde yok olan komşuluk yardımlaşmaları yelkenciler arasında henüz sürüyor.
Aslında tek eksiğimiz yedek mazot. Rüzgârın esmediği sürelerde duraklamamak
için gerekebilir, bir de elektrik üretimi için. Gece yarıları marinalarda
rüzgarla direklere vuran halatların çıkardığı sesin yarattığı ninniden başka
bir şey duyulmaz ama burada Sabiha Gökçen’e inmek için alçalan uçakların her
beş dakikada bir yinelenen gürültüsü baskın çıkıyor. Yine de uyuyoruz.</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b>Kentin seyrine doyum olmuyor</b></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Ertesi sabah ezan ile uyandık,
hava aydınlanıncaya kadar hazırlandık. Yaprak ve deniz kıpırdamıyordu. Gün
doğarken marinadan ayrıldık. Büyükada ve Heybeli’nin kuzeyinden geçerek
Mimarsinan’ın güneyindeki Baba Burnu’nu hedef aldık. İstanbul Boğazı çıkışından
başlayarak kimi seyir halinde kimi demirdeki çok sayıdaki geminin arasından
sıyrılıp kentin kargaşasını, kıyıdaki liman tesislerini, Yeşilköye inip kalkan
uçakları izleyerek yaptığımız bir tür kentsel seyirden sonra buruna ulaştık ve yön
değiştirip Güzelce’ye yöneldik Bu kez de “tatil siteleri” adı verilen yapı
yığınları ve daha gerilerde yükselen tatil dışı iç karartan bloklar üstümüze
gelmeye başladı. Tüm bunları izlemeye öyle dalmışız ki, dönüp güneye, deniz
tarafına bakmak aklımıza geliyor. Acı çekmekten zevk almasak bu ülkede nasıl
yaşayabilirdik? </p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><o:p></o:p></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgVm_Gcp9NRshyphenhyphenQOuSf2WKbkCR-1JDWqCFO_g4D5fl__6y-mugDNybdNrBDkqRy7m2Xu666DMKTFPRm1_DSOxSUnV72FoArXpyQqjGhAYJQs2JC3ZOOycPA5DUON-CvsgKfqxJXlYVxqF_/s2558/DSCN4482+-+Kopya.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="640" data-original-width="2558" height="127" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgVm_Gcp9NRshyphenhyphenQOuSf2WKbkCR-1JDWqCFO_g4D5fl__6y-mugDNybdNrBDkqRy7m2Xu666DMKTFPRm1_DSOxSUnV72FoArXpyQqjGhAYJQs2JC3ZOOycPA5DUON-CvsgKfqxJXlYVxqF_/w508-h127/DSCN4482+-+Kopya.JPG" width="508" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>İşte İstanbul</i></td></tr></tbody></table><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Öğleye doğru, Kumburgaz kıyısı Güzelce’deki
marinaya vardık. Ertesi sabah erken ayrılacağımız için bizi çıkışa yakın ama
beton iskeleye yanaştırıyorlar. Betonun zımpara gibi yüzeyinin tekneyi
çizmemesi için sarkıttığımız usturmaçaların da zarar görmemesi için teknede
hazır bulundurduğum bir tahtayı araya yerleştirmem gerekiyor. Limanın ardında
yükselen birkaç apartman, onların batısında okul olduğu anlaşılan iki büyük
bina, daha batıda ağaçlar arasında tek evler ve devamında büyük bir ağaçlık.
Liman görevlilerine orasının mezarlık olup olmadığını sorduğumuzda, askeri
arazi olduğunu öğrendik. Büyük kentlerde ve kıyılarda hala yeşil kalabilmiş
yerlerin hep ya mezarlık ya da askeri alanlar olması ne kadar acı verici,
üstelik iki kullanım da ölüm ile bağlantılı. Güzelce’de Rumlar yaşarken adı
Demokranya imiş, 1923’te mübadele ile buraya yerleşen Türkler nedense Çöplüce
adını uygun görmüşler ve deniz haritalarında da bu ad kullanılır olmuş. Güzelce
adı da İstanbul’un bir zamanlar vali ve belediye başkanı olan Fahrettin Kerim
Gökay döneminde verilmiş. </div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b>Güzelce’de zaman geçirmek<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Vakit geçirmek için komşu guletin
kaptanı ile ayaküstü sohbet ediyoruz. Koca teknenin ne amaçla kullanıldığını
soruyorum; “zamparalık” diyor. Gerçekten gece olunca kırmızı ışıkla
aydınlatılan güvertesinin dekorasyonu bunu doğrular nitelikte. Otobüs
büyüklüğünde özel arazi arabalarıyla gelip giden insanlar dikkati çekiyor ama
çevreye rahatsızlık verecek hiçbir davranışları yok. Kaptan, uzun yıllar ticari
gemilerde çalıştığını, son yıllarda “reislik” yapmanın zorlaştığını, genç
tayfaları Marmara’dan çıktıktan sonra çalıştırmanın olanaksız olduğunu anlatırken
düşük ücret ve fazla mesailerin ödenmeyişi nedeniyle tayfalara hak veriyor; tekne
sahibi ile tayfa arasında kalmaktan usandığı için de artık ticari gemilerde
çalışmaktan vaz geçtiğini ekliyor. İş yaşamında, ara kademedeki yöneticilerin
genel sorunu. <o:p></o:p></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXELCEFkNnBE7ZPd-hBPQa8qS8wHRR63u7n_8JT_fzSssVIt_kCe1AY3-w9ryrK0mOtvSLFHiw6xyuSZm9SOyZZssAEiB8bdl4lA6gIzSuzYU9HEntF-AUHCc1AcTROiFterqb6bZ0brb_/s2048/P1020931.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1541" data-original-width="2048" height="374" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXELCEFkNnBE7ZPd-hBPQa8qS8wHRR63u7n_8JT_fzSssVIt_kCe1AY3-w9ryrK0mOtvSLFHiw6xyuSZm9SOyZZssAEiB8bdl4lA6gIzSuzYU9HEntF-AUHCc1AcTROiFterqb6bZ0brb_/w498-h374/P1020931.JPG" width="498" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Mergus-gulet sohbeti</i></td></tr></tbody></table><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">O gün Güzelce’nin pazarı olduğunu
ve 10 dakika yürüyüş uzaklığında kurulduğunu öğreniyorsak da öğlen güneşinin
beton zeminde yarattığı mikro klima, böyle bir yürüyüşe izin vermiyor. Ayrıca
da buz dolabımızda daha fazla taze meyve sebzeye yerimiz yok. Yine de güneş
batarken barınağın arkasındaki parkta bir çay içtikten sonra akşam karanlığında
tekneye dönmeden önce pazarından arta kalan kamyondan üç Çanakkale kavununu da
yükleniyoruz.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Gece bastırınca, en ufak ses
kocaman oluyor. Limana en son giren motor-yattakiler arada bir “çıs-tak”
sesinden ibaret müziklerini sonuna kadar açıp, kendimizi Moda’daki apartman
dairesinde hissetmemizi sağlıyorlar. Dörtyol ağzındaki evimiz, sabaha dek süren
yoğun araba trafiğinin sunduğu bin bir tür müziği dinleyerek uyumamıza olanak
veriyor. Buradaki tek fark, sesin araba yerine tekneden geliyor olması. Derken
marinanın arkasındaki caminin apartmanlar arasında sıkışmış minaresinin hoparlörlerinden
okunan yatsı ezanı, her binaya bir kere çarpıp yankılanarak limana doluyor;
sanki bir değil beş cami var çevrede. Sonra önümüz ve ardımızdaki teknelerden
hafif konuşma sesleri. Hepsi bitince, açık denizdeymişiz gibi esen poyrazın
direkten, bumbadan ve halatlardan çıkardığı seslerden oluşan gerçek liman
müziği başlıyor. Ortada marina kedileri dışında canlı yok. Guletin kaptanı
rıhtımdaki çöp bidonunun kapağını kapattığı için, kedilerin fare dışında bir
oyalantıları yok. Fareler dalgakıranın deniz tarafındaki kayalarının arasında
yaşıyorlarmış.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Erkenden yola çıkıp 9 saatlik bir
seyirden sonra ikindi vakti Paşalimanı köyünün önündeki koya varıyoruz. Seyir
sırasında “gemi yolu” olarak adlandırılan ve gemilerin geliş gidişlerine
ayrılmış bir tür otoyol güzergahından uzak durmaya çalışıyoruz. Marmara’nın
ortasında bu yolu kullanan 10-12 gemi dışında bir hareket görülmüyor, bir de
ince uzun sinekler, minyon arılar, minik sinekler. Koca Marmara’da seyir
halinde sadece bir tek yelkenli tekne görüyoruz.<span style="text-align: center;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><o:p></o:p></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSCfHnSPB_aV3jwTf6qU4CpEV_WH1oXSBqzlUxtSR-FMuoD14aoq_hAf08bFl2HJ-XlfmrOEQzSQsrTaRAX1cN7lqgRKb54yxYA-Wh2lYwL2ALWW7nHbdiiFjIVWcrpQ3yaIBuT1XLjBHI/s2048/DSCN4490.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="375" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSCfHnSPB_aV3jwTf6qU4CpEV_WH1oXSBqzlUxtSR-FMuoD14aoq_hAf08bFl2HJ-XlfmrOEQzSQsrTaRAX1cN7lqgRKb54yxYA-Wh2lYwL2ALWW7nHbdiiFjIVWcrpQ3yaIBuT1XLjBHI/w499-h375/DSCN4490.JPG" width="499" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Gemi yolunu enlemesine geçiyoruz, yaya geçidinden geçer gib</i>i</td></tr></tbody></table><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Köyün önünde bir tur atıp,
demirleyeceğimiz güvenli bir yer seçmeye çalışıyoruz. Koy kuzeye kapalı, rüzgâr
da kuzeyden esiyor, ama gece güneye dönerse bizi kıyıya atabilir diye oldukça
açığa demirliyoruz. Ama hava kararıp tepelerden inen poyraza bir de kuzey
geçidinden sızan dalga ve akıntı eklenince demir tarar mıyız endişesine kapılıyoruz.
Osmanlı donanması nasıl olup da burada kendini güvende hissediyormuş acaba? Koya
ulaştığımız sırada iskelenin güneyindeki kıyıda demirde yatan tek teknenin,
akşam kararırken koyu terk etmesiyle denizde bizden başka kimsenin kalmamış
oluşu da bir ürküntü yaratmadı dersem yalan olacak. </div>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b>Paşalimanı’nda akşam<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Dalga ve rüzgâra kafamız takılı da
olsa, Paşalimanı koyunun gün batımı saatindeki güzelliğinin tadını çıkarabiliyoruz.
Bir yanımızda, Avşa’nın üzerinde kırmızı bir top olarak batan güneş ve kızaran
gök yüzü, öte yanımızda sönük yol lambalarıyla çepeçevre aydınlatılmış koy. Bu
iki manzarayı görmek için kafamızı çevirmemiz gerekmiyor, rüzgâr tekneyi
sürekli döndürdüğü için oturduğumuz yerde bir Avşa’yı, bir Paşalimanı köyünü
görebiliyoruz. Sanki bir gölün ortasındayız, açık deniz sadece iki küçük
aralıktan algılanabiliyor, kuzey girişinden Marmara Adası, batı girişinden
Karabiga kıyıları. Hava kararırken iki direkli bir yelkenli koya girip, her
akşam aynı yere demirliyormuşçasına hiç duraksamadan, kıyıya 100 metre kadar
yaklaşıyor, 150 metre kadar sancağımıza (sağ tarafımıza) demir atıyor. Artık
kendimizi yalnız hissetmiyoruz.</span><span style="background-color: transparent; text-align: center;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><o:p></o:p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilYq1axzh94nf18v-300LSw1jF8i15nWO1c8Qkt6i9tYQDckPC9Paz05ldI5HcQMK-wjtoYRokMclqqfxGKdGtxBOlNmkRBd7VZYCg3FnX5ui1OliXxL-RFMguB0QGMMXcbTdQxnStTUC_/s2557/DSCN4542.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="794" data-original-width="2557" height="157" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilYq1axzh94nf18v-300LSw1jF8i15nWO1c8Qkt6i9tYQDckPC9Paz05ldI5HcQMK-wjtoYRokMclqqfxGKdGtxBOlNmkRBd7VZYCg3FnX5ui1OliXxL-RFMguB0QGMMXcbTdQxnStTUC_/w505-h157/DSCN4542.JPG" width="505" /></a></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bizi sürekli olarak telefon ile
izleyen kara desteğimiz Ekrem Birerdinç, o noktalarda bir zamanlar 36 knot
(saatte mil) rüzgârda demirli kaldıklarını anımsatıp, endişeye yer olmadığını
ekliyor. Yakınımızdan geçen balıkçılara da danıştığımızda, bulunduğumuz noktada
demirde kalabileceğimizi söylüyorlar. Ama öyle ortalık bir konumdayız ki
demir fenerimizi (demirli durduğumuzu gösteren ve direğin tepesine
yerleştirilmiş fener) yaktığımız halde, “gece bizi görmeyen bir tekne
üzerimizden geçer mi” diye düşünmekten de kendimizi alamıyoruz. Sabaha kadar rüzgârın
sesini dinleyerek güvertede uzanıyorum, yarı uyur yarı uyanık.</div><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;">Ertesi sabah, denizci dostlara da
internet üzerinden danıştıktan sonra kıyıya biraz daha yaklaşıp yeniden demirliyorum,
o arada hava da biraz duruluyor. Şişme botu denize indiriyorum, kürekle sahile
gidip, karşıdaki Mevlana Restoran’ın iskelesine bağlanıyorum. Çöplerimizi atıp,
tek satış yeri olan büfeden içecek birkaç şey aldıktan sonra fırına yöneliyorum.
Asıl derdimiz ekmek, ama fırıncı erkenden ekmekleri satıp gidermiş.</p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><span style="background-color: transparent;">Öğleye
doğru denize bile giriyoruz, deniz analarını iteleyip biraz yüzmeye çalışarak. Seyir
halindeyken fark ettiğim dümen zorlanmasının nedenini anlayabilmek için, dalıp
dümen palasını gözden geçiriyorum, tepesine yığılmış deniz kabukluları, dümeni
döndürdükçe tekneye sürtünmekte. Henüz dört ay önce karaya çekip karinasını (teknenin
su içinde kalan dış kısımları) temizleyip zehirli boya ile boyadığım halde
bunların üremiş olması, Pendik’teki deniz kirliliğinin düzeyi hakkında fikir
veriyor.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b>Teknede en önemli sorun:
enerji yetmezliği<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Her şey yolunda, tek sorunumuz
enerji: telefonların, bilgisayarın şarjı, buzdolabı ve gece yanan demir feneri,
sürekli olarak aküyü boşaltıyor. İkide birde motor çalıştırıyoruz, ama düşük
devirdeki kısa süreli çalıştırmalar, aküyü doldurmaya yetmiyor. Dönüşte rüzgâr
yeterli olmaz ise depodakinden daha fazla yakıta gerek duyabileceğimi
hesaplıyorum. Güzelce’deyken bidona yakıt doldurmayı neden akıl etmedik diye de
kendimi suçluyorum. Teknede güneş paneli ve rüzgâr jeneratörü olmadan yaşam çok zor. Önlem alma konusunda denizin iyi bir eğitici olduğu kesin
ama biz henüz eğitimin başındayız anlaşılan. </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="background-color: white;">Ertesi sabahı aklıma yine mazot
konusu takılıyor ve burada ev yapan arkadaşlarımız Tarık ile Nadide’nin Paşalimanı
komşuları Saniye Hanım’a telefon ediyorum. Meğer hemen karşımızdaki beyaz evde
oturuyorlarmış, el bile sallıyorlar. Bir süre sonra bir balıkçı teknesi gelip
bizi alıyor, mazot sağlama konusunda ne yapacağımızı da anlatıyorlar. Karaya
çıktığımızda iş bölümü yapıyoruz, ben mazota, Çelen ekmeğe. Fırın için yine geç
ama Çelen şansını deniyor; fırıncı evinden seslenip sadece bir bayat ekmek
olduğunu söylüyorsa da aşağı inince bir de taze ekmek bulup veriyor.</span></p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;">Mazot için, caminin arkalarındaki
bir bahçenin ortasındaki evin kapısını çalıyorum; çıkan genç ile birlikte
bitişik bir depoya gidiyoruz, uyuşturucu alışverişi yapılıyormuş gibi bir hava
oluşuyor. Depoda gaz tüpleri, mazot ve benzin dolu plastik bidonlar, çeşitli
inşaat malzemeleri, bir hurdacı dağınıklığıyla yığılmış. Kibrit çaksan ev ve
bahçenin yanı sıra cami bile havaya uçabilir. “İmar gelmediği” için benzin
istasyonu izni verilmiyormuş; oysa bu adada balıkçı motorları ve traktörler
mazot kullanmak zorunda. Toplumumuzun ve yöneticilerimizin standart sorun çözme
yöntemi.</p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;">Bu karaya çıkış bir iki işe de
yarıyor: Bize yardımcı olan Saniye Hanım’ı ziyaret edip Nadide’nin selamlarını
iletme olanağı buluyoruz. İskeleyi inceleyip gerektiğinde neresine nasıl
bağlanılabileceğini aklımıza yerleştiriyoruz. Bir de Mergus’u Paşalimanı
koyunda fotoğraflıyoruz, arkada Koyun Adası ile.<span style="background-color: transparent; text-align: center;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><o:p></o:p></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL9XkMtxcd0L_Fhx5hcRG86SVMv4NHSfHZNQRdLG6kNPFSK_yUmrLSHUiwTxgjFHKwINMc1FCXPOxcTY_BqDyhmHkN9yn68SDIHMDeh5vR7yoHiYwB68q8ZAjIMfWePjbi4MVmsddi28-B/s2048/P1020954.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1559" data-original-width="2048" height="387" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL9XkMtxcd0L_Fhx5hcRG86SVMv4NHSfHZNQRdLG6kNPFSK_yUmrLSHUiwTxgjFHKwINMc1FCXPOxcTY_BqDyhmHkN9yn68SDIHMDeh5vR7yoHiYwB68q8ZAjIMfWePjbi4MVmsddi28-B/w507-h387/P1020954.JPG" width="507" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Mergus'un alargadayken çekebildiğimiz tek fotoğrafı</i></td></tr></tbody></table><br /><p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><b><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Teknede ikinci ciddi sorun: sıvı
atıklar</span><o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bu denli uzun süre açıkta
kalınca, enerji ve yiyecek dışında hangi sorun olabilir? Tabii ki atıklar. Katı
atıkları iki aşamada karaya taşımıştık; taşımasak da depolamak kolay. Ama sıvı
atıkları ne yapmalı? Pis su tankını yolda açık denizde boşaltmıştık. Sonraki üç
günde acaba dolmuş olabilir mi? Pis su deposu 85 litre; kaba bir hesapla, henüz
yarısı dolmuş olmalı. Ama ya tahminim yanlışsa. Boşaltmak için açık denize
çıkmak gerek ama hava uygun olup çıkabilsek zaten dönüşe geçeceğiz. Hani ev
köpekleri günde iki kez gezdirilmek ister, ihtiyaçlarını gidermek için;
teknelerin durumu da aynı.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Yalnız kalan yaşlı çiftler hem
can yoldaşı hem zorunlu yürüyüş aracı olarak bir köpek edinirler ya, biz de
tekne edindik işte. Tekne edinmekle kalmadık, bir de küçük lastik botumuz oldu.
Teknenin kıçında bağlı iken, durduğumuz yerde bile, dalga ve akıntıya karşı
suyla devamlı oynaşarak, kemik geveleyen köpek yavruları gibi sesler çıkaran bu
nesne bize sanki canlıymış gibi geliyor. Çevrede ilgi çekici başka şey bulamaz
isek ya da okumaktan yorulup başımızı kaldırdığımızda onu izleyerek bir süre oyalanabiliyoruz.</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><b>Midyeye geçit yok, ama imar
gelsin mi?<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Cumartesi akşam üzeri koca bir
motor-yat gelip iskeleye bağlanıyor; iskele yatın yanında küçücük kalıyor.
Sadece iskele değil kıyıdaki evler de. Adada her şey küçük; birkaç istisnayı
unutursak. Henüz apartman dönemine geçmemişler, ama eli kulağında; “imar
gelmesini” bekliyorlar. İmar denen şey bir tür kâbus. Kıyıdaki yazlık evler de
ağaçlar arasında kaybolan en çok iki katlı yapılar. Bunlardan biri, Kalamışlı
eski bir deniz dostunun imiş. Ekrem Birerdinç, bu zatın, evin önünde bir midye
tarlası düzenlediğini, ancak ölümünden sonra bu tarlanın da sahipsiz kaldığını,
ama hala tarladan çok leziz midyeler toplama olanağı olduğunu anlatmıştı.
Bugünlerde ise ada ahalisi ile girişimciler arasında çevreye zarar verdiği
söylenen midye yetiştirme alanları konusunda bir çekişme yaşanıyor.
İstanbul’daki pahalı lokantalarda servis edilen midyelerin ise Paşalimanı’ndan
geldiği belirtiliyor, temizliğin garantisi olarak.</span><o:p></o:p></p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: center;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqp_FApv9dJT33YjtJ19UMhJwKCIZe9z1B_hsczximkVdKxK9hn2uI_V_P9bHLhu8XhNeG8QpNx-nfvz8tWJa2FoK2LWmr4t4b_FtORi6bjuo9JtqHdkOJX2AdXyItX828p0MMKo74cUhd/s2546/DSCN4537.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1198" data-original-width="2546" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqp_FApv9dJT33YjtJ19UMhJwKCIZe9z1B_hsczximkVdKxK9hn2uI_V_P9bHLhu8XhNeG8QpNx-nfvz8tWJa2FoK2LWmr4t4b_FtORi6bjuo9JtqHdkOJX2AdXyItX828p0MMKo74cUhd/w504-h238/DSCN4537.JPG" width="504" /></a></div><br /><div style="text-align: justify;"><span style="background-color: transparent;">Mevsim dışı Paşalimanı’nda sadece
yerli halk kalmış, birkaç da yazlıkçı olduğunu, arada bir kafamızı kesmek
istercesine yakınımızda dolaşan jet ski sayesinde öğreniyoruz. Erkekler
iskelenin arkasındaki kahvede, kadınlar evlerin bahçelerinde bir araya gelerek
sohbet ediyor. Rıhtım inşaatında çalışan iş makinesi tozu dumana katıyor.</span></div><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Kahvenin güneyinde minik hoş bir
cami var; hoparlöründen okunan beş vakit ezan, iki gündür duyduğumuz tek insan
sesi, biraz mekanik de olsa. Lala Mustafa Paşa buraya sığındığında şehit
askerlerini defnettiği, yaptırdığı caminin çatısını da gemisinin direği ile
desteklediği söyleniyor. Bu cami 1935'teki depremde tamamen yıkılmış, yerine
şimdiki cami yapılmış. Caminin bitişiğindeki tarihi mezarlık ayakta kalmaya
çalışıyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bir kilometre kadar güneydeki
Harmanlı köyünde daha görkemli bir cami görünüyor ama oradan kulağımıza bir
ezan sesi ulaşmadı.<span style="text-align: center;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><span style="mso-spacerun: yes;"></span></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimPSRpzL2eDV3TvrggFg7fxD1zRLD3RVrWRqilsBgmhX9ycsWsL27zR_gU50Br75P1ixLkQMud1uuhAn5Ndv9S6TPHlZKEcUPffZzpogZ1Ay-9RMjDdsboQxN-STb8JOPGr0UgoAI5Cr7g/s2048/A-P1020955.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="370" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimPSRpzL2eDV3TvrggFg7fxD1zRLD3RVrWRqilsBgmhX9ycsWsL27zR_gU50Br75P1ixLkQMud1uuhAn5Ndv9S6TPHlZKEcUPffZzpogZ1Ay-9RMjDdsboQxN-STb8JOPGr0UgoAI5Cr7g/w494-h370/A-P1020955.jpg" width="494" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Yüzlerce yıllık mezar taşları, sazların arasında, eski eser kaçakçılarını bekliyo</i>r</td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="mso-spacerun: yes;"></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="mso-spacerun: yes;">Düzlükte yerleşmiş ve ağaçlar
arasında gizlenmiş köyün içinde dolaşırken, kaç evlik ve kaç nüfuslu bir yer
olduğunu algılayamıyor insan. Denizden bakınca zaten daha çok dışardan
gelenlerin inşa ettiği yazlıklar görünüyor. Paşalimanı’nın kara ile bağlantısı,
Adanın kuzey kıyısındaki Poyrazlı iskelesi üzerinden olduğu için, burası
doğallığını korumuş. En azından bu mevsim, yeni yapılan iskeleye günlük ulaşım
için gelen giden bir deniz aracı yok; oysa iskele küçük araba vapurlarının
yanaşacağı bir nitelikte. Arada bir motorlu araçlar da dolaşıyor ortalıkta;
bunlar Paşalimanı’na uğrayıp Harmanlı’ya kadar da uzanan minibüsler. Yazlık
evlerin çoğunlukta olduğu kıyı bandının ardında yükselen tepeler genelde çıplak
ve bu mevsim kup kuru. Sadece aradaki ekili tarlalar ve zeytinlikler bu
tekdüzeliği bozuyor; bir de çok dikkatli bakınca fark edilebilen arı kovanları.<span style="background-color: white;"></span></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="mso-spacerun: yes;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhT_bXE0wDQIUkCsgoOQIgbircf8YePgpFLDNZaBVZWGhMTUDEHum1SdT8vFfkH1QQ_OCXr3Sg3pNPM_y_CpM4bzwlgNjaQ44dOTc0ogNYwTHc5F5wpJwKOivpDhzcJ78nYLsYVUKMCdsBi/s2048/DSCN4541.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1033" data-original-width="2048" height="260" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhT_bXE0wDQIUkCsgoOQIgbircf8YePgpFLDNZaBVZWGhMTUDEHum1SdT8vFfkH1QQ_OCXr3Sg3pNPM_y_CpM4bzwlgNjaQ44dOTc0ogNYwTHc5F5wpJwKOivpDhzcJ78nYLsYVUKMCdsBi/w516-h260/DSCN4541.JPG" width="516" /></a></div></div><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><b><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Gecenin sessizliğinde Paşalimanı</span><o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Karada hareket olmayınca, denizin
içine ve uzaklara bakıyoruz. Tropikal çiçek görünümündeki kocaman mor-eflatun
deniz analarından birkaçı teknenin çevresinde dolaşıyor. Suyun, gökteki
bulutların, güneşin hareketi ile sudaki ışıklar her an değişiyor. Hava
kararırken bu tablodaki değişim de hızlanıyor, renkler canlanıyor. Her akşam
gün batımının ardından, renkler tamamen kaybolduktan sonra, Erdek’ten Avşa’ya giden
feribotun ışıkları batı geçidinde beliriyor, donanma şenliği gibi ağır süzülüyor.
Sonra yıldızları seyrederek ayın çıkmasını bekliyoruz. Ayın turuncu yarısı, geç
vakit, Ada’nın ardından beliriyor (öteki yarı nerede bilmiyorum) ve yükseldikçe
küçülüp parlaklaşıyor. Sabaha kadar da tüm koyu aydınlatıyor. </span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;">Ay ışığında deniz üzerindeki her
şey açıkça görülse de direğin tepesindeki demir fenerimizi yakıyoruz; bulut
mulut gelir de ortalık kararırsa diye. Çevremizden geçen küçük balıkçı
teknelerinin çok azında ışık oluyor; karanlığın içinden aniden belirip birer
karaltı halinde yakınımızdan geçip gecenin içinde kayboluyorlar. Nedense bu
teknelerin pata pata diye çalışan motor sesi kulağa hoş geliyor.</p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;">Güvertede sırt üstü uyurken,
rüzgar sağanaklarının şiddetle vurmasıyla gözümü açtığımda, direk
ucundaki rüzgar ölçerlerin tepemdeki biminiye (tente) düşen hareketli gölgesi,
ay ışığının yarattığı beklenmedik bir karagöz oyunu sergiliyor. Sabahları güneş
bu mevsimde, ada sırtlarının arkasından oldukça gecikmiş olarak kendini
gösteriyor.</p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;">Koyda insan sesi olmadığı gibi,
hayvan sesi de çok seyrek duyuluyor. Balıklar bağırmasa da deniz kuşlarının
çığlıklarını bekliyor insan. Onun yerine arada bir karga sürülerinin sesini
duyuyoruz, sabah akşam horoz ötmesine ve yazlıkların birindeki tek köpeğin
havlamasına ilaveten. Bazen yavru karabataklar geçiyor, tek tük martı da
dolaşıyor ama hepsi o kadar.</p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;">Sessizliği dinlemekten bıkıp da
ilk akşam haber dinlemek için radyoyu açtığımızda, TRT 3 kanalının oldukça net
bir yayınına denk gelip bir süre çok hoş müzikler dinleme fırsatı bulduk; oysa
İstanbul’da, Anadolu yakasında bu radyoyu parazitsiz dinlemek olanaksız. Cep
telefonları ve bilgisayarı internete bağlayan “vınn” türü cihazların da nerede
çalışacağı belli değil, Allahtan bu konuda Paşalimanı’nda bir sorunumuz olmadı.</p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;">Tarık’ın evinin fotoğrafını bir
mil uzaktan da olsa çekmeye karar verdik. Deniz oralarda çok sığ olduğu için
tekneyle daha fazla yaklaşamıyoruz. İstanbul’dayken Tarık’ın eşi Nadide ile
görüşerek haritada kabaca işaretlediğim konumuna doğru dürbünle bakarak yerini
belirledikten sonra, tam bir mil uzaktan, teleobjektif ile bir-iki poz
çekiyorum; biraz “expresyonist” de olsa bir sonuç elde ediyorum. Çevresindeki
konteyner henüz kaldırılamamış.<b style="text-align: center;"><o:p> </o:p></b></p><p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: center;"><b><o:p></o:p></b></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8MdlmZywCsFVK79-Lq7b8d7MRQWf-pTIMp_SSF-R7sKPZIAZkOLICG-thtXWklZloqda9fka-iAc3-t9JZuIsmCLOu_coT_Q6FsJLiUpdQqeLpioiDEaauDTZhdXdk2fOsAqo4Fjgtgml/s1945/P1020950.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1071" data-original-width="1945" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8MdlmZywCsFVK79-Lq7b8d7MRQWf-pTIMp_SSF-R7sKPZIAZkOLICG-thtXWklZloqda9fka-iAc3-t9JZuIsmCLOu_coT_Q6FsJLiUpdQqeLpioiDEaauDTZhdXdk2fOsAqo4Fjgtgml/w487-h267/P1020950.JPG" width="487" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Aka'ların evi</i></td></tr></tbody></table><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><b></b></div><b><br /></b><p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; text-align: justify;"><b><span style="color: black; mso-color-alt: windowtext;">Dönüş için uygun zaman</span><o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Üçüncü günün akşamı aldığımız son
hava raporu, ertesi gün rüzgâr ve dalganın bize uygun olacağını gösteriyor.
Ancak, akşam saatlerinde, İstanbul yakınlarında havanın biraz sertleşeceği
anlaşılıyor. Gökyüzüne, güneşe ve aya bakarak hava tahmini yapanlara gıpta
ediyorum; bu konuda bilgim ve yeteneklerim sıfır diyebilirim; kuramsal bilginin
yanı sıra deneyim gerektiren bir konu. Şimdilik sadece fırtınanın geldiğini,
beş on dakika öncesinden kestirebiliyorum, o vakitten sonra ne yapabileceksem! Haritayı
önüme açıp rota seçeneklerini son bir kez daha gözden geçirdim. Marmara’nın
kuzeyinden güneyinden ya da ortasındaki gemi yolu paralelinden gitme olanağı
var. Değişiklik olsun diye güneyi seçtik.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Gün doğarken yola çıktığımızda Kapıdağ’ın
tepesine bulutların yığılmış olduğunu görüyoruz. Hava da oldukça puslu. Kıyıyı
daha iyi görebilmek için, rotadan çıkıp sahile yakın seyrediyoruz. Ana yelkeni
açıp, yelken-motor gidiyoruz. Oldukça dokunulmamış bir kıyı. Yer yer minik
koylarla bölünen, kayalık dik yamaçlardan oluşuyor. Koylarda köyler, yazlık
evler var, zararsız. Denize doğru uzanan kayalık burunlardan uzak durmak
gerek. Ballıpınar hizasını geçince normal rotamıza dönüyoruz, öğleye
doğru Kapıdağ’ın doğu ucundaki Kapsül Burnu’nu gerimizde bırakıyoruz.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Kapıdağ yarımadası boyunca denizin
üzerinde birkaç balıkçı teknesi dışında hiçbir nesne görünmüyor. Bir süre
sonra, herhangi bir kıyıyı da göremiyoruz. Puslu havada, boşlukta gibiyiz.
Gözlerimiz, peşimiz sıra gelen lastik botun hareketlerini izleyerek oyalanmak
zorunda. Öğle vakti İmralı silueti görünüyor. Armutlu hizasına geldiğimizde
güney kıyılarına arkamızı dönüp kuzeydoğuya yöneliyoruz, dalgalar büyüyor. Hava
hala puslu, üstelik artık kararmaya da başlıyor.<span style="text-align: center;"> </span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><o:p></o:p></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirqunKgKIyHccFhVl0wnb-yowSCRaLdajZmy2jl_5uHrXP4SAfjIGOsPMYBtiHNSk-DZlNB-k0d8LLrYkDZJx2lgHHgzgpkjHL5flJ3SblgWKFL5gZxx35CDZq7SFs9Wj8jD4HtI8N7ugf/s1183/2.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="708" data-original-width="1183" height="292" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirqunKgKIyHccFhVl0wnb-yowSCRaLdajZmy2jl_5uHrXP4SAfjIGOsPMYBtiHNSk-DZlNB-k0d8LLrYkDZJx2lgHHgzgpkjHL5flJ3SblgWKFL5gZxx35CDZq7SFs9Wj8jD4HtI8N7ugf/w486-h292/2.jpg" width="486" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Beyazlar gidiş ve dönüş rotaları, pembeler ise alternatifler</i></td></tr></tbody></table><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Dalga yükseklikleri iki metreyi
bulunca hızımız düşüyor ve Pendik’e ulaşmak yerine Heybeliada Çam Limanı’nda mı
gecelesek diye düşünmeye başlıyoruz, iki saat daha erken kurtuluruz
çalkalanmaktan. Ama bu ikinci seçenekte dalgayı tam kafadan alacağımız için,
geç de olsa bildiğimiz bir limana varmayı yeğlemek zorunda kalıyoruz. Daha önce
yaşadığımız bazı zor anlar nedeniyle, can yeleklerimiz neredeyse kıyıdayken
bile hep üzerimizde olur. Rüzgâr daha da artıp 20 knotu (saatte mil olarak hız)
bulunca, ek bir önlem olarak güvenlik kemerleriyle kendimizi tekneye
bağlıyoruz. Teknenin tüm kontrolü güverteden (havuzluk deniyor) yapıldığı için
hep açık havadayız. Sadık botumuz hala arkamızda, dalgaların üzerinde bir o
yana bir bu yana zıplayarak bizi izliyor. Seyir fenerlerimizi yakıyoruz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Gece bastırıncaya kadar, tekneyi
çapraz olarak dalgalara bindirip indirerek hem serpintilerden korunuyorum hem
de daha az çalkalanıyoruz. Ama gece olunca dalgayı seçme olanağı kalmıyor.
Dalgayı çapraz alacak bir yön belirledikten sonra dümeni otopilota bağlıyorum.
Ancak rüzgâr kuzey ile kuzeydoğu arasında gidip geldiği için, arada bir
teknenin başı dalgaya dalıyor; ama hemen çıkıp suyu yarmayı sürdürüyor.
Düşünüyorum; bu tekne bir yıl önce fırtınaya yakalandığımızda, 50 Knotu aşan rüzgârda,
3 metrelik dalgaların üstesinden gelmişti. Onun yanında bu deniz oldukça sakin
sayılırdı. Ürküntü veren aslında gecenin karanlığı idi; kendi teknemizle ilk
kez gece seyri yapıyordum; Çelen ise daha önce hiç gece seyri yapmamıştı.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Birden pus kalkmış olacak ki kentin
ışıkları görünmeye başlıyor; moral veren bir manzara; çok yolumuz kalmadı
duygusu da veriyor. Aslında daha üç saatlik yolumuz var. Adalar ise
kapkaranlık, denize sırtını dönmüş yerleşmeler bunlar. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hedefimiz Büyükada açığındaki Balıkçı Adası
(Tavşan Adası). Tepesindeki ölü gözü fener, arkadaki kentin ışıkları arasında
kayboluyor; kıyıdaki araba farları bile, bize yöneldiklerinde daha güçlü. Artık
konumuz, açıkta onarım için tersane sırası bekleyen gemiler ki bunlar
genellikle demirde olduklarını gösteren zorunlu ama çok soluk fenerleri dışında
bir ışık yakmazlar. Zaten bu koyu renkteki gemiler gece karanlığında kendi ölü ışıklarından
değil, arkadaki kent ışıklarının önünde beliren siluetleriyle bir gölge olarak
fark edilebiliyor. Bu civarda daha önceleri dolaştığımız için, adaların
hizasını geçmeden dalganın azalmayacağını biliyoruz.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">17 saatlik bir seyirden sonra
saat 23.00 de Pendik’teki marinaya bağlanıyoruz. Normalde seyir dönüşü tekneyi
toparladıktan sonra arabamıza binip yarım saatlik bir yolculukla eve döneriz.
Ama bu kez ne tekneyi toplayacak ne de kara yolculuğuna uyum sağlayıp araba
kullanabileceğimiz bir durumda değiliz. Sallantı nedeniyle yerlere dökülen
öteberiyi kenara itip, üzerimizi değiştikten sonra kafayı vurup uyumaya
çalışıyoruz.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Ertesi sabah iş günü ruh haliyle
erkenden ayaklanıyoruz. Tekneyi toparlayıp temizlemek, yıkamak için ikimizin de
yedişer saat çalışması gerekiyor. Gereksiz eşyaları, kirlileri, çöpleri
toparlayıp iskeleye ayak bastıktan sonra dönüp bembeyaz tekneye, Mergus’a
bakıyorum: Bu iri yumurta kabuğuna, bizi o hırçın denizlerden geçirip buraya
kazasız belasız ulaştırdığı için teşekkür ediyorum.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8sdtXX0gjUiUmydBhyphenhyphensuXdRwL8zYngaG7bbj9baS01wKOn60qVfkIVjriibMbtLgSJ3-PYnLse3pKobRg8RJtq6bW6YOfgQx-cjPRBu_f_SgQzRCVG3xShyAsAWYtfyAcpanlimjKapCl/s2048/DSCN4473.JPG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="251" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8sdtXX0gjUiUmydBhyphenhyphensuXdRwL8zYngaG7bbj9baS01wKOn60qVfkIVjriibMbtLgSJ3-PYnLse3pKobRg8RJtq6bW6YOfgQx-cjPRBu_f_SgQzRCVG3xShyAsAWYtfyAcpanlimjKapCl/w335-h251/DSCN4473.JPG" width="335" /></a></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRvRIq8WVQr234laBBLBvbj2NwrUFZn3U3qc584OPavDRMdK4hyphenhyphen7K5rj4jPvedw40ggd51BYYNn-5ROZtvBoCGDCP81Z2tDTJnQ2C8eY-fNPcQHSNys4wZDMdZV7QCIi_WXP8Z5csVdHrY/s2048/P1020959.JPG" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1406" data-original-width="2048" height="230" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRvRIq8WVQr234laBBLBvbj2NwrUFZn3U3qc584OPavDRMdK4hyphenhyphen7K5rj4jPvedw40ggd51BYYNn-5ROZtvBoCGDCP81Z2tDTJnQ2C8eY-fNPcQHSNys4wZDMdZV7QCIi_WXP8Z5csVdHrY/w335-h230/P1020959.JPG" width="335" /></a></div><br />Unknownnoreply@blogger.com1Paşalimanı, Paşalimanı Köyü İç Yolu, 10525 Erdek/Balıkesir, Turkey40.4897783 27.607211840.463667322506481 27.572879524609377 40.515889277493514 27.641544075390627tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-10310205310882735722021-02-23T02:56:00.003-08:002021-02-23T08:53:34.606-08:00<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: 16pt; mso-ansi-language: TR;">MİNİK BİR ÇAMLİMANI SEFASI<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span><i><span style="font-size: 10pt; mso-ansi-language: TR;">Güven Birkan</span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Deniz kültürümüzün karadakinden hiç farkı yok, aynı saygısızlık denize de
inmiş. Ama, amatör yelkencileri bunun dışında tutarım. Onlar denizlerdeki
saygılı tutumu karaya da taşıyan farklı bir tür.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Biz yetmişine merdiven dayamış çiçeği burnunda yelken öğrencileri eşim ve
ben, yeterince palazlandığımızı düşündüğümüz bir aşamada, yeni edindiğimiz
teknemizle bir koyda demirleyip gecelemeye karar verdik. Nedense bir hafta
sonunu seçme gafletinde bulunmuşuz. Pandemisiz bir Eylül’ün ilk günleri. İkindi
vakti Pendik’teki marinadan ayrılıp, güzel bir yelken seyri ile, Büyükada’nın kuzeyinden
geçerek Heybeliada’ya yöneliyoruz. Dört saat sonra ulaştığımız Çam Limanı, Heybeliada’nın
güneyinde yaklaşık 500 metre çapında doğal bir liman, poyrazdan tamamen korunmuş,
lodosa kısman kapalı.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgffWxpKTsqlxse8YPWGRGxWna_wJixSOSMj1m1VrOnFmqNycbT9TuhHy9Atc74oDPEqDCws99q_q9vK5H4zNz0DZDLcRgUy5dYJJ9eMVTFpw4LobUzAX_uX6zQeOluGNn0RKoYlUq4x073/s2048/DSCN4802.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="385" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgffWxpKTsqlxse8YPWGRGxWna_wJixSOSMj1m1VrOnFmqNycbT9TuhHy9Atc74oDPEqDCws99q_q9vK5H4zNz0DZDLcRgUy5dYJJ9eMVTFpw4LobUzAX_uX6zQeOluGNn0RKoYlUq4x073/w512-h385/DSCN4802.JPG" width="512" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Bunları anlatırken bazı denizcilik terimlerini açıklamalarını da vererek
kullanırsam kusuruma bakmayın. Yavaş yavaş denizci bir millet olmaya
yönelirken, bu sözcüklerin anlamlarını bilmenin de bir zararı olmaz diye
düşündüm.</div>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Koyun girişinde gözlerimle içerisini hızla tarıyorum, irili ufaklı 30 tekne
demirlemiş durumda. Çok içerilere girmeye çekiniyoruz; koyun ağzına yakın bir
konumda demirlemeye karar veriyorum. Yakın çevredeki iki teknenin kaptanlarının
onayını da alsam iyi olur diye düşünüyorum, sonradan gereksiz tartışmalar
yaşamaktansa. Ama güvertelerde güneşlenen genç kızlar, bu konuda “yetkili” bir
havada görünmüyorlar, bizim varlığımızla da ilgilenmiyorlar. Denizde “park
etmek” karadakinden biraz farklı, çünkü arabanızın el frenini de çekmişseniz,
araba sabit kalır. Ancak rüzgârın, akıntıların yön değiştirmesi ile tekne
sürekli hareket eder, daha doğrusu attığınız demir merkez olmak üzere,
burnundan zincir bağlanmış ayı gibi bir o yana bir bu yana döner durur.
Dolayısıyla hem kendi teknenizin hem de çevredeki teknelerin olası
hareketlerini gözeterek demir atmak gerekir. Biz bu hareketli geometri
tahminini kendi başımıza ilk kez yapacağız.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuBfIsNXw-sigu6WV60HfkK25vaPq_bnM0nueShVGjaQhaGoUD-VGgVEhX1DDl-T_TdaVa3p22JaKrkm804EFpW4YN66hGKHNRnsbGEJLq2ykMv2FMNtyoc7evmxmMj5vJ7lA_na8A6Ik3/s602/camliman%25C4%25B1+google.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="374" data-original-width="602" height="312" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhuBfIsNXw-sigu6WV60HfkK25vaPq_bnM0nueShVGjaQhaGoUD-VGgVEhX1DDl-T_TdaVa3p22JaKrkm804EFpW4YN66hGKHNRnsbGEJLq2ykMv2FMNtyoc7evmxmMj5vJ7lA_na8A6Ik3/w500-h312/camliman%25C4%25B1+google.png" width="500" /></a></span></div><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bu işlerin eğitimini almadan önce demir dibe oturduğunda görevini yapmaya
başlar sanıyordum. Meğer demiri tutan zincirin bir bölümünü zemine sermezsek,
en hafif bir rüzgârda ya da akıntıda tekne demiri de alıp gidermiş. Bu yüzden
demir dibe değdikten sonra teknenin tornistan yapıp bu serme işini tamamlaması
gerekirmiş. Masal gibi anlatılan bu basit manevrayı tamamlamamız en az yarım
saatimizi aldı. Birkaç kez demir atıp topladıktan sonra hem kendimiz için hem
de yakın çevredeki tekneler için güvenli olduğuna karar verdiğimiz bir konumda
operasyona son verdik. Artık oturup, güneşin son ışıklarının aydınlattığı koya
bir göz atmaya sıra geldi.</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Koyun üç tarafında 100 metreye kadar yükselen yamaçlar çam ormanı ile kaplı.
İki uçta kayalıklarla denize inen bu yamaçlarda zaman zaman yangın çıkıp,
sonradan ormanların yenilendiği anlaşılıyor. Kayalıklar denizde de bir süre
devam ediyor. Ormanın içinden heyula gibi yükselen iki büyük ve doğal olarak
çok çirkin kamu binası olmasa, burası kusursuz bir cennet. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kıyıda da daha küçük birkaç kamu yapısı göze
çarpıyor. Nedense kıyıdaki yapıların yanında iki büyük Kızılay çadırı kurulmuş;
çadırların doğusundaki düzlükte de bir futbol sahası seçiliyor. Kıyıdaki bu
yapı grubunun yerleştiği arazinin iki yanında birer plaj “tesisi” var; doğudaki
daha albenili bir havada ve bitişiğinde bir de küçük iskele var. Çamların
arasından inen bir yol bütün bu tesisleri adanın merkezine bağlıyor; arada bir
bu yoldan bir faytonun geçtiği görülüyor.</span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfd41SfzofV-nHUOKyLeaP0Z0H8Br6kqnkViD-sll_Gb4l01R-fqy8oOVU8geCEn6QQXtFNZHtfAUYcrWZwi-KoMXamGKcFbSqgiJ5f-sOXuIMgC0NLskq3B4xOzS7nvNeiz-7rNI0BCnM/s432/camliman%25C4%25B1-KIYI.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="245" data-original-width="432" height="298" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfd41SfzofV-nHUOKyLeaP0Z0H8Br6kqnkViD-sll_Gb4l01R-fqy8oOVU8geCEn6QQXtFNZHtfAUYcrWZwi-KoMXamGKcFbSqgiJ5f-sOXuIMgC0NLskq3B4xOzS7nvNeiz-7rNI0BCnM/w527-h298/camliman%25C4%25B1-KIYI.jpg" width="527" /></a></div><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Henüz denizciliği öğrenme aşamasında olduğumuz için, telaşımız bittiğinde, fahri
eğitmenimiz ve yakın dostumuz Ekrem Birerdinç’i telefonla aradım; birkaç
tavsiyede bulundu: </p><p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]--><span style="mso-ansi-language: TR;">Yatmadan
önce, demir tarama sinyalini ayarla,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]--><span style="mso-ansi-language: TR;">Saati kur ve
iki saatte bir kalkıp çevreni denetle,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]--><span style="mso-ansi-language: TR;">Rüzgâr gece
çok kuvvetlenirse, cenovayı (baş taraftaki yelken) biraz aç ve iki ıskotasının
da boşunu al (yelken halatlarını ger); dümeni de teknenin kaymasını istemediğin
yönün aksine alabanda et (sonuna kadar çevir) ve kilitle,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]--><span style="mso-ansi-language: TR;">Rüzgâr 35
knotu (knot=bir saatte gidilen deniz mili) aşarsa biminiyi (tente) kaldır,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-family: Symbol; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;">·<span style="font: 7pt "Times New Roman";">
</span></span></span><!--[endif]--><span style="mso-ansi-language: TR;">Şimdi artık
demirlediğine göre, içkini içip gecenin keyfini çıkar.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Güneş batmak üzere; günübirlikçiler teker teker limandan ayrılırken, geceyi
geçirmek üzere yeni tekneler geliyor. Her tekneden birkaç olta sarkmış,
insanlar balık tutma “taklidi” yapıyor; iki gün boyunca denizde balık sürüleri
gördük ama herhangi bir oltanın ucunda balık sallandığına tanık olmadık;
balıklar av mevsiminin açıldığından haberdar değil anlaşılan! Henüz ortalık
sakin. Lastik botu ile dolaşarak “ama Leman Hanım ben size daha önce de....”
diye bütün koyun duyacağı biçimde telefonla konuşan adam, tek istisna. Bir
motor yattan alevler yükseliyor; yangın çıktı sandığımız anda burnumuza gelen
gaz kokusundan, mangal yaktıklarını anlıyoruz, sonraki saatlerde de ızgara et
kokusu ile huzuru delmeyi sürdürüyorlar. Gün battıktan sonra limanın ağzına
demirleyen ve Fenerbahçe bayrağı Türk bayrağı ile yarışan, bordası sarı lacivert
boyalı, donanma şenliği gibi her yanında ampuller yanan 20 metrelik şık
tekneden de benzer alevler yükseliyor.</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Gecelemeye gelen motorlu tekneler, genellikle dalgalarıyla ortalığı
sarsarak ve gürültülü konuşmaları ile de geldiklerinden herkesi haberdar
ederek, limanı şöyle bir turlayıp, uygun buldukları bir yere bağıra çağıra
demirliyorlar. Ama bu arada Keyfim adlı bir tekne limana giriyor, hiç
duraksamadan önceden ayrılmış bir yere gider gibi sessizce süzülüp biraz
ilerimizde demirliyor, usta ve saygılı bir denizci. Hava kararınca demir
fenerini yakıyoruz, sırayla koydaki 5-6 yelkenli teknenin hepsi demir
fenerlerini yakıyor; iskelemizdeki (kıçtan bakıldığında sol taraf) 18 metrelik gulet
hariç.</span> </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Yelkene benim gibi son zamanlarda merak salan arkadaşım Alihan söz etmişti,
yanılmıyorsam Almanca “hafen kino” diye bir deyim varmış; “liman sineması”
anlamında. Alihan, mühendislik eğitimini Almanya’da yaptığı halde, yelken ile
ilgileninceye kadar bu tabirin limandaki bir sinemayı ifade ettiğini
düşünürmüş. Meğer, denizcilerin, demirleme, bağlanma vb. manevralar sırasında
birbirlerinin yaptıklarını (daha çok da hatalarını) izlemesi anlamına gelirmiş.
Biz de gece boyunca Çam Limanı sinemasında birçok mini film izledik.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Biz akşam yemeği yerine geçecek olan kahve, elmalı çörek ve meyveden oluşan
azığımızı atıştırırken, yakınımızda demirli gulette, büyük bir sofranın
çevresinde sıcak bir sohbet sürüyor. Tekne ışıl ışıl ama bunu sağlayan
jeneratörün sesi bütün koyu dolduruyor; belki sadece kendileri duymuyor bu
sesi. Bir ara eşim, bu tank gibi teknenin demir taramaya başladığını ve kıç
tarafının hızla, 12 metrelik Kanada bayraklı bir yelkenliye yaklaşmakta
olduğunu fark ediyor.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Önce yabancı tekneden İngilizce ve Almanca feryatlar yükseliyor. Ancak o
anda durumu fark eden gulet ahalisi yemek masasından fırlayıp hep birlikte
bağrışmaya başlıyor. Teknelerin çatışması hafif hasarla atlatılıyor, ancak bu
kez de zincirleri birbirine dolanıyor ve tekneler birbirlerinden bağımsız
hareket edemez durumda kala kalıyorlar. Birbirine garip bir pozda aborda olmuş (yan
yana gelmiş) iki tekne efradı değişik dillerden tartışmaya başlıyor. Tartışmaya
guletin köpeği de kendi dilinden katılıyor. Gulet sakinleri bir süre sonra tüm
koya hitaben “İngilizce bilen var mı?” diye seslenmeye başlıyor, “var” diye
yanıtlayanların seslerini kendi gürültülerinden duyamıyorlar. Birden, nasıl
olduysa bir lastik bot beliriyor ve iki kişi yardıma koşup, uzun bir uğraştan
sonra zincirleri ayırıyor.</span> </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Gulet yabancı tekneden uzaklaşıyor ama bu kez bizim kıç tarafımızda, iyice
yakınımızda demirliyor. Bu arada karanlığın içinden beliren 20 metrelik son
moda bir motor yat da gelip burnumuzun dibine yerleşiyor; öyle ki, rüzgâr
döndüğünde, neredeyse kıçıyla bizi dürtecek. Kaptanına seslendiğimde, “gerekirse
değiştiririz yerimizi” diyor ise de ona göre gerek kalmamış olacak ki ben
sabaha kadar bu iki koca tekneyi kollamak zorunda kalıyorum. Ayrıca her iki
teknede de gece saat 2.00’lere kadar sohbet ve jeneratör gürültüsü sürüyor;
denizin affetmez yansıtıcılığı sayesinde ailelerin sırlarını öğrenme olanağını
buluyoruz; iyice samimi konumdaki “son moda” teknenin televizyonundan film bile
izleyebiliyoruz, sanki biz onların oturma odasındayız.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Gece yarısına doğru ortalık sakinliyor, jeneratör seslerine, sohbetlere ve
uzaktan uzağa gelen pop müziğine kulaklarımız ve beynimiz alışıyor. Gözlerimizi
motor yatların bazılarının pırıl pırıl aydınlatılmış güvertelerinden kurtarıp doğayı
algılamaya çalışıyoruz. Ay bir hilal, üstelik mehtabı da var. Adadaki tepeye
tırmanan yolun üzerindeki birkaç sokak lambası ışığının sudaki yansıması, bu
mehtaba eşlik ediyor. Rüzgâr kuzey ile doğu arasında kararsız sürekli döndüğü
için bizim görüş açımız da sürekli değişiyor; kafamızı döndürmeye gerek
kalmadan, tüm çevreyi izleyebiliyoruz. Adanın ardına doğru kayan hilali
gözlerken, bir bakıyoruz tekne dönmüş açık denizi görüyoruz. Çevredeki seslerin
volümünün azaldığı kısa sürelerde nereden geldiğini anlayamadığımız kuş sesleri
bile duyabiliyoruz, belki de kulaklarımız hayal ediyor.</span> </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Teknelerin limana giriş-çıkışı seyrekleşerek sürüyor. Bunların bir bölümü
kuvvetli spotlarıyla çevreyi tarayarak gözümüzü oyuyorlar; bir bölümü de
önlerini görmeyip tam üzerimize geliyor; bu kez ben onların gözlerine “burada
tekne var” anlamında ışık tutuyorum. Göz oymakta geç kaldığım birkaçının bize
bindirmesini önlemek için ayrıca sesli uyarı yapmamız gerekiyor. Aslında bu iş
için Güney Afrika’daki dünya şampiyonasının tezahürat aracı olan ve sonradan
İsviçre futbol federasyonunca yasaklanan vuvuzela türünden bir düdüğümüz de var
ama o saatte tüm Heybeliada’yı uyandırmaktan çekiniyoruz. Bu geliş gidiş
neredeyse saat 2.00’ye kadar sürüyor. İlk kez alargada (açıkta) gecelemenin
verdiği tedirginlikle, çalar saati kurup güvertede uzanıyorum; eşim kabinde
yatmayı yeğliyor. Çalar saat iki saat arayla çalıyor ve baştan kuruyorum.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Hava ağardığında önce uzaktan bir horoz sesi duyuluyor, saat 6.00 civarında
güneşin ilk ışıkları çam kaplı yamaçlara vuruyor; ama bu ışıkların koyu
doldurması saat 7.00’yi buluyor. En saygısızlar en geç yattığı için bu
saatlerde çıt yok. Yabancı tekne sakinleri denize girip çıktıktan sonra
sessizce demir alıp koydan ayrılıyorlar, uzun yol için günün ağarmasını bile
beklememek gerektiği bize söylenmişti. Sonra birkaç tekne daha koyu terk ediyor.
İlerleyen saatlerde plajlara yolcu taşıyan dolmuş motorları gelip gitmeye
başlıyor. Artık koyun uyanma zamanı.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Denizdeki hareket guletteki köpeğin de dikkatini çekiyor ve havlamalarıyla
kaç teknenin gelip gittiğini bize bildiriyor. Gulet ahalisi uyandıktan sonra,
köpeğin ihtiyaç giderme saati geliyor; gençler teknenin botu ile kendisini
karaya götürüyor. Epey sonra, botu yüzerek çeken bir genç ve onun denizde
olmasından kaygı duyduğu için sürekli havlayan köpek geri dönüyor; kıçtan takma
motor arıza yapmış. Böylece, saatler sürecek bir onarım işi teknedeki beyleri
oyalamaya başlıyor. Köpek bütün koyu uyandırdığı için artık herkes denizde.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIR3WcMXbY2OBXANEK5rn80QL2Mpu83XzwH41OkYLps6hmG1voacqTGg1_u4Xl4_MM1tIhQ89XIhynBsFy75Ow76ycmWrTdpdEQeZhjDdjI2Kf0gfaCSo-p_kQYra-7ZCtVRnZ8GNW785t/s334/camliman%25C4%25B1-kopek.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="234" data-original-width="334" height="350" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIR3WcMXbY2OBXANEK5rn80QL2Mpu83XzwH41OkYLps6hmG1voacqTGg1_u4Xl4_MM1tIhQ89XIhynBsFy75Ow76ycmWrTdpdEQeZhjDdjI2Kf0gfaCSo-p_kQYra-7ZCtVRnZ8GNW785t/w499-h350/camliman%25C4%25B1-kopek.jpg" width="499" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Erkenden kahvaltımızı yapıp, bulaşıkları yıkadıktan sonra biraz bir şeyler
okuyoruz; bir yandan da denize girmek ile girmemek arasında kararsız bir sohbet
sürdürüyoruz. En son 70’li yıllarda Marmara’da denize girmiştik. Marmara’nın
bizim yaşamımız boyunca temizlenemeyeceğini bilimsel bir gerçek olarak
bilincimize yerleştirdiğimiz için, Adalarda denize girenler için yıllardır
endişeleniyorduk. Ama burada deniz o kadar güzel ve temiz görünüyordu ki, “biz
de herkesle birlikte ölelim” diyerek serin suya atlıyoruz; hiç değilse 10-15
dakika yüzmek için. Şuna benzedi: beklenen İstanbul depremi söz konusu
olduğunda da depremde ölsek mi, kurtulsak mı daha iyi olduğuna da bir türlü
karar veremiyorduk; deprem sonrası rezaleti yaşamak, başka tür bir ölüm olsa
gerek. “Denize biz girdikten sonra teknenin de deniz suyu ile yıkanmasında
zarar olmaz” deyip, kova kova deniz suyu boca ediyoruz güverteye. Mayo ve
havlularımızı vardavelalara (korkuluk telleri) mandallarla asıp kurutmaya
bırakıyoruz, teknemiz yelkenci dostumuz Selim Işık’ın deyişiyle “çarşı hamamı”
görüntüsüne bürünüyor.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Burnumuzun dibindeki “son moda” yattakiler en son yattıkları için
sabahleyin de en son kalkıyorlar ve çevreyi rahatsız etme görevlerini bu kez
jet-ski’leriyle sürdürüyorlar. İnsan hiç değilse koydan çıkıncaya kadar yavaş
gider değil mi? Hayır üzerine bindikleri anda sanki denetim kendilerinde
değilmiş gibi alet birden şahlanıp büyük bir gürültüyle fırlıyor; böylece üzerindekinin
fark edilmesini sağlıyor.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1r7EWEMirkgs-UNH7EP2YEbhyphenhyphennTKGRFFQmwlpzYOoHlDiqRnCjYvyIoi6FnO8y0BatwPWeU9vZHi75l_4I_w9PWmqhyrJiWt8z267RwnX_VTbTPo4U07Yiviw4yG0QY0YIYoQGkf_FYi1/s325/camliman%25C4%25B1-jetski.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="243" data-original-width="325" height="382" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1r7EWEMirkgs-UNH7EP2YEbhyphenhyphennTKGRFFQmwlpzYOoHlDiqRnCjYvyIoi6FnO8y0BatwPWeU9vZHi75l_4I_w9PWmqhyrJiWt8z267RwnX_VTbTPo4U07Yiviw4yG0QY0YIYoQGkf_FYi1/w512-h382/camliman%25C4%25B1-jetski.jpg" width="512" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Öğleyin bir şeyler atıştırıp çamaşırları topladıktan sonra hala yola
çıkmayı geciktirmek için bahaneler yaratmaya çalışıyuz. Burada olmaktan
fazlasıyla hoşnut olduğumuz için değil, demir alma sırasında yaşayacağımız
sorunlardan bir süre daha uzak kalmak için. İlk kez böylesine teknelerle
sıkıştırılmış bir konumda demir almaya kalkışıyoruz. Eşime yapacaklarımızı bir
bir özetliyorum; o da ilk kez böyle bir demir alma manevrasında dümende olacak.
Endişem şu: “gulet” ve “son moda” tekne çok yakınımıza demirlediler, bizim
demir büyük olasılıkla onlardan birinin altında kaldı, ya da en azından bizim
demir zincirimizin üzerine kendilerininkini serdiler. Sabaha kadar rüzgar tekneleri
bir o yana bir bu yana gezdirirken zincirler deniz tabanında kim bilir neler
yaşadılar.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">“Korkunun ecele faydası yok” diyerek operasyona başlıyoruz. Manevra
sırasında elle vereceğim işaretlerin anlamları üzerinde eşim ile görüş birliği
sağlıyorum. Çünkü ben teknenin başında o ise 10 metre geride kıç tarafta iken
ortam sesi birbirimizi duymamızı güçleştiriyor. Önce tekneye yol vermeden
ırgatı (demir çekme mekanizması) çalıştırarak zincirin su altındaki yönünü
belirlemeye çalışıyorum; sonra tahmin ettiğim yöne doğru biraz yol veriyoruz,
böylece ilk aşamada 10-12 metre kadar zincir çekince tekne gulete doğru yöneliyor.
Hemen tornistan yapıyoruz, bu kez de kıçımız “son moda” yata iyice yaklaşıyor
ama bu arada 10-12 metre daha zincir topluyoruz sonunda demirin dipten
kurtulduğunu fark edip rahat bir nefes alıyoruz.</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Bir günlüğüne bile olsa bu kadar dip dibe yaşadıktan sonra kimseye
“allahaısmarladık” demeden ayrılmak garip bir duygu yaratıyor insanda. Koydan
çıkıp sadece denizin sesini dinleyerek birkaç saat yelken seyri yapmak, bizi
dinlendiriyor. Çam Limanı’na sanki zorlu bir görevi yerine getirmek için gitmişiz
de artık o gerilimden kurtulmuşuz gibi bir duygu var içimizde. Kartal
açıklarımda demirlemiş olan Savarona’nın hemen yanından geçmek ayrı bir
mutluluk nedeni oluyor. Çocukluğumda onu ilk gördüğüm günün heyecanını bir daha
yaşıyorum. Geleceğe umutla baktığımız güzel günlerin simgesi gibi.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMMfQ4BxOWeg4cvrdhvwD75bh3IxKxze_Q5_XG9zQHz-7OPbY9QnmSzxoMbj0QWDBc3_1zTcHkcZ09WV7EjHJKiamwGDKeZr5KVz4AXZoaOuBFAoIdA3vQUq2JDPAXmUW6bUxvDoUgcbnW/s660/savarona.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="494" data-original-width="660" height="396" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMMfQ4BxOWeg4cvrdhvwD75bh3IxKxze_Q5_XG9zQHz-7OPbY9QnmSzxoMbj0QWDBc3_1zTcHkcZ09WV7EjHJKiamwGDKeZr5KVz4AXZoaOuBFAoIdA3vQUq2JDPAXmUW6bUxvDoUgcbnW/w529-h396/savarona.jpg" width="529" /></a></div><br /><span style="mso-ansi-language: TR;"><br /></span><p></p>Unknownnoreply@blogger.com0Heybeliada, Adalar, 34973 Adalar/İstanbul, Turkey40.8695294 29.080804640.863038481646711 29.072221531152344 40.876020318353284 29.089387668847657tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-46916461742827668152021-02-06T02:56:00.006-08:002021-02-10T03:09:26.004-08:00<p> </p><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="font-size: large;">ŞİFA SOKAK’TAN DENİZE BAKMAK</span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><i>Güven Birkan, 03.02.2021<o:p></o:p></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Yaşam denizlerden başladığı için
mi nedir, insan denen yaratık milyonlarca yıl sonra hala denize ulaşmaya
çalışıyor. Biz de toplum olarak en azından görmek için, olanak bulanlar
yakınında mangal yapmak için, hatta bazılarımız ayaklarımızı olsun suya sokmak
için denize yaklaşmaya çalışıyoruz; birbirinin üzerinden denizi gören binalar
inşa ederek, asfalttan pek uzaklaşmadan piknik yaparak, paçalarımızı sıvayıp
sahil boyunca yürüyerek. Denizin daha içerilerine gitmek istediğimizde de
denizi doldurup üzerinde binalar bile yapabiliyoruz.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p>Ne olduysa yine Moda Koyu’nda bir
deniz doldurma etkinliği başladı. Geçen gün coronavirüs yasaklısı olduğumuz
saatlerin birinde Şifa sokağın ucuna dek yürüyüp ufka doğru bakarak deniz
havası almaya çalışırken fark ettim. Lodoslu bir gündü, rüzgâr egzoz kokusunu
burnuma getirince aşağıya bakma gereğini duydum. Deniz taşıtlarından geldiğini sandığım
motor sesinin, dolgu malzemesini denize yaymakta olan buldozerden kaynaklandığını
ancak o zaman kavradım. Kurbağalıdere’yi ıslah projesi hızla sona yaklaşırken,
iş makinaları da hızlarını alamayıp denize çıkmış olmalıydılar.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p>İlk dolgu 1990’larda yapıldığında,
Şifa sokağın bitiminden denize oldukça dik inen sahil yapısı ortadan kalkmış,
doğanın buradaki masumiyeti de ihlal edilmişti. Oysa üzerindeki binalar bir
yana, sokağın kendisi bile yok iken bu yamaçların hafta sonu piknik alanı
olarak kullanıldığı söylenir. Zaten ilk adının da, sarayın esvapçıbaşısı İlyas
Bey’in köşkü ile bağlantılı olarak, İlyas Bey Çıkmazı olduğuna ilişkin
kayıtlardan da söz eder yazar Müfid Ekdal. Şu anda sokağın en ucundaki
kişiliksiz apartmanın yerinde kurulu olan bu ahşap köşkte, Türkiye'de sürgün olarak konuk edilen Troçki’nin kısa bir süre kiracı olarak kaldığı
da söylenir.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Daha sonraki yıllarda sokağa,
başka bir köşke atfen Şifa adı verilir. İlyas Bey’in köşkünün hemen karşısına
inşa edilen bu bina Jinekolog Doktor Mahmut Ata Bey’e aittir ve aynı zamanda
minik bir hastane olarak da hizmet vermektedir. Kagir olması nedeniyle bina günümüze
kadar gelir, tabii sokağın ismi de. Ancak, önündeki özgün kayıkhane yapısı,
belki de deniz doldurulurken yıllar önce yok edilmiş, köşk yeni sahiplerince
özel okul olarak kullanılmıştır. Daha sonra yıllarca boş kalan bina 2016’da
ciddi bir restorasyon ile yine okul olarak yaşama döndürüldüyse de şimdilerde,
bir virüsün eğitimi engellemesi sonucu yeniden satışa çıkarılmış durumdadır.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwccTh0v_b3h6H4H7LoQWhsg1_zQ6kUbnImRl0b3UFw-zkEEuMbm23jwCbKewHbPynDOdj863zeMyb3pAdC2TE27aYP2cKYimEBVRqXgnuTUD3E7EP3AKd_uF9ARCiiIvBY8VvMrNaonGw/s800/MahmutAtaKoskukay%25C4%25B1khane.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="800" height="322" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwccTh0v_b3h6H4H7LoQWhsg1_zQ6kUbnImRl0b3UFw-zkEEuMbm23jwCbKewHbPynDOdj863zeMyb3pAdC2TE27aYP2cKYimEBVRqXgnuTUD3E7EP3AKd_uF9ARCiiIvBY8VvMrNaonGw/w515-h322/MahmutAtaKoskukay%25C4%25B1khane.jpg" width="515" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div style="clear: both; text-align: center;"><i style="background-color: white; text-align: justify;"><span style="font-family: times;">Aşağıda gibi Chris Craft bir sürat teknesi olunca böyle bir kayıkhane inşa etmek kaçınılmaz olmuştur. Hem de iskelesiyle ve tekne çekmeye yarayan bir vinç düzeneği ile. Ayrıca eski haritalarda kayıkhanenin batısında minik bir mendirek de yapılmış olduğu görülüyor.</span></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgm1teH1gl4BknfEuP9Skhg7wGctTUz4z0F8BgjArshB-_q2RonZO6yY59lFxtvVQHZXIyuTTMUZcpEwjRlHv-YN9I9lltPdNoVFCn8kNXYKbcoukPx3kjooHUcItPLukVUpWmpThTZlOKe/s395/Mona1237.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="212" data-original-width="395" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgm1teH1gl4BknfEuP9Skhg7wGctTUz4z0F8BgjArshB-_q2RonZO6yY59lFxtvVQHZXIyuTTMUZcpEwjRlHv-YN9I9lltPdNoVFCn8kNXYKbcoukPx3kjooHUcItPLukVUpWmpThTZlOKe/s320/Mona1237.jpg" width="320" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf8D6wQU1IaX-ifTtG-lJZMXDEPFt4Ra9pHtFha06tZsJngun_EEGw2VklHmQR8iUa6FShDm_Q_pRuU-DokuCMa8-YPNrUbpJT7QkGRaFWP0LFWf65QosvzaRm8E0Yzhn8XDsecbzg9lR_/s572/MahmutAtabeyKosku10+-+Kopya.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="536" data-original-width="572" height="412" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf8D6wQU1IaX-ifTtG-lJZMXDEPFt4Ra9pHtFha06tZsJngun_EEGw2VklHmQR8iUa6FShDm_Q_pRuU-DokuCMa8-YPNrUbpJT7QkGRaFWP0LFWf65QosvzaRm8E0Yzhn8XDsecbzg9lR_/w439-h412/MahmutAtabeyKosku10+-+Kopya.jpg" width="439" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh04jM1U61q78uNerXwWhcqe-pVqD_yVwgFOonTZ074J2XVm0KyWKH6UvTLP6q1yQpjbFh6q8siQyJc2hNPjAVa84wOSOqPiSyA32XGHw4nZRLq4Yb7fzI_3vFoeN3AHu_1vzooMDqRs4k3/s2023/20210203_123312-1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2002" data-original-width="2023" height="438" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh04jM1U61q78uNerXwWhcqe-pVqD_yVwgFOonTZ074J2XVm0KyWKH6UvTLP6q1yQpjbFh6q8siQyJc2hNPjAVa84wOSOqPiSyA32XGHw4nZRLq4Yb7fzI_3vFoeN3AHu_1vzooMDqRs4k3/w442-h438/20210203_123312-1.jpg" width="442" /></a></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: x-small; text-align: justify;"><br /></i></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; text-align: justify;"><span style="font-family: times;">Üstte köşkün ilk yıllarında giriş tarafından görünüşü, alt günümüzde okul olarak restore edilen binanın deniz tarafındaki cephesi. Araştırmacı mimar Levent Civelekoğlu, köşkün çatı katında küçük bir gözlemevi bulunduğundan söz eder. Doktor fırsat buldukça gökyüzünü incelermiş. Cihannümada da rüzgar gülü kurulduğunu Müfid Ekdal aktarır.</span></i></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: x-small; text-align: justify;"><br /></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikmdPptbroI8DYBPG7Q2YjiWwX_iGK4CBaBPk43lPIsDhQbgkEnLQ7iCmR_lmLBOGxOt2TbmIOcK1yRJWZveeGmwra5q-USbQQ2PRUL8_7St4jg-3HM09X5foHAqOHofMqqzfT5M3zCBZI/s2048/DSC_0099+-+Kopya.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1883" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikmdPptbroI8DYBPG7Q2YjiWwX_iGK4CBaBPk43lPIsDhQbgkEnLQ7iCmR_lmLBOGxOt2TbmIOcK1yRJWZveeGmwra5q-USbQQ2PRUL8_7St4jg-3HM09X5foHAqOHofMqqzfT5M3zCBZI/s320/DSC_0099+-+Kopya.JPG" /></a></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif;"><br /></span></i></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; text-align: justify;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif;">Doktor Mahmut Ata Bey köşkünün bitişiğindeki Avukat Ethem Arda köşkünün kayıkhanesi de dolgu sonucu ortadan kalkmış, ama köşkün yaşamı, aile dostları Mimar Şaban Ormanlar’ın titiz restorasyonu ile en az bir-iki kuşak daha uzatılabilmiş.</span></i></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="text-align: justify;">Deniz dolgusunun yapılma nedeni
olan sahil yolu gerçekleşseydi, sokaktan denize inen merdivenlerle kıyıya
ulaşmak zorlaşacaktı. Mimarlar Odası’nın da desteklediği semt sakinlerinin
tepkisi sonucu yasal yollar da kullanılarak bu girişim en azından şimdilik
durduruldu ve dolgu bir yeşil alana dönüştü.</span></div><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Son on yıldır kentin her yanından
gelen gençler, özellikle hafta sonları ve akşam üzerleri, kollarının altında
portatif sandalyeleri, yaygıları ve kumanya torbaları ile Şifa sokaktan akın
akın geçip, bu sahil parkına ulaşıyor.
Bu yaya trafiğinin bir yan ürünü olsa gerek, sokağın üzerinde, minik bir
otelin zemin katında, masalarının boş kalmadığı bir de kafe oluşmuş durumda.
Belki de müşterilerinin çoğunu bitişikteki Kadıköy Anadolu Lisesi’nin
öğrencileri oluşturuyordur, ya da daha yukarıdaki Sen Jozef Fransız okulunun
gençleri.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzL_-gaODgQuF4bNhIpee0XzJgCdtbtNsliOnEplB4b1avBso9VImSSIwQrdd9luGdPDJr8xOjGAf9A63b8p5FUSImLdPGc4D9rjXn61HIdSmDQ00dvPOej2575fu2p6FpNMPH9EJanc7Y/s1675/20170109_170247.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1675" data-original-width="1342" height="580" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzL_-gaODgQuF4bNhIpee0XzJgCdtbtNsliOnEplB4b1avBso9VImSSIwQrdd9luGdPDJr8xOjGAf9A63b8p5FUSImLdPGc4D9rjXn61HIdSmDQ00dvPOej2575fu2p6FpNMPH9EJanc7Y/w465-h580/20170109_170247.jpg" width="465" /></a></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: x-small; text-align: justify;"><br /></i></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; text-align: justify;"><span style="font-family: times;">Karlı günlerde Safa Sokak daha huzurlu bir görünüme bürünüyor, yeter ki kar yağabilsin. Ancak bahçelerdeki ulu çam ağaçlarının yüzeye yakın kökleri bu bir damlacık karın bile ağırlığını taşıyamıyor. Yola devrildiğinde sadece bir arabaya zarar verdi, biz birkaç dakika ile kurtulduk. Orman ağaçlarını getirip küçücük ön bahçelere dikmek, yeşil özleminin bir göstergesi olsa gerek.</span></i></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQZwTJavmUtJ4zRU0K1UPLI23uPotV8Vg7xfh53LwzceAywhux4eeqobaA-Aned0FCnpqXcN9NiESLCQXFBwTPpvHSY84MPbP1Jxzi6CaqchGzZwb_3oYGsoAv23NRGuXz0HWSZinGgIDR/s2048/20170109_171427.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQZwTJavmUtJ4zRU0K1UPLI23uPotV8Vg7xfh53LwzceAywhux4eeqobaA-Aned0FCnpqXcN9NiESLCQXFBwTPpvHSY84MPbP1Jxzi6CaqchGzZwb_3oYGsoAv23NRGuXz0HWSZinGgIDR/s320/20170109_171427.jpg" width="320" /></a></div><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Sokağın uzun yıllardır izleyici
çeken belki de tek nesnesi, yaz geceleri pıtrak gibi çiçek açan dallı budaklı
koca bir kaktüs bitkisidir. Kaktüs çok dikkati çekse de yoldan geri çekilmiş
apartmanların önlerindeki bahçelerde, gelip geçenin fark etmediği birçok nadir bitki
yaşamaktadır. Bunlardan biri, ön bahçe zeminini kaplayan “yabani” menekşe, (herba
violae tricoloris) bahar geldiğinde yeşil yapraklarının altında gizlenen mor
çiçekleri ile sokaktan geçenleri mest edecek yoğun bir koku yayar. Bir başka bahçenin
iki ucundaki kısmet ağaçları (clerodendron trichotomum) yaz ortasında sokağı
yoğun bir limon çiçeği kokusu ile doldurur. Sokağın ucundaki uzun merdiven
boyunca sahile kadar uzanan akşam sefası (mirabilis jalapa) kolonisi tüm yaz
boyunca gün batarken hoş kokusu ile inip çıkanları mutlandırır, üstelik bakım
da istemez ve yere düşen tohumlarıyla her yıl kendini yeniler. Apartmanlardan
birinin bahçe kapısını şenlendiren Akdeniz yasemininin (jasminum officinale)
yaz kış çiçek açması ise kuzeye kapalı olan ve sürekli güneş gören bu sokağın
özel ikliminin bir hediyesi olsa gerek. Başka bir apartmanın cephesine tırmanan
Ada Begonvili olarak bilinen çalı türü sarmaşık ise rengi ile yoldan geçenleri
büyüler.</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiL3KyeyCV1FjERI0pVLC9CvT_Qq-96V8_BYL4po40OEFrL4OA3oJ5ru5FzHr5ayLzXAY2CWSMFduDqrhpMX0AJjYqLuHGbvXN7xV0MMVvG70zEcCAQ8_vymiC9fJYt9ir8a4Q9ibxN5zg/s2048/DSC_0205.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="2035" height="435" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiL3KyeyCV1FjERI0pVLC9CvT_Qq-96V8_BYL4po40OEFrL4OA3oJ5ru5FzHr5ayLzXAY2CWSMFduDqrhpMX0AJjYqLuHGbvXN7xV0MMVvG70zEcCAQ8_vymiC9fJYt9ir8a4Q9ibxN5zg/w432-h435/DSC_0205.JPG" width="432" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"></p><div style="text-align: center;"><div class="separator" style="background-color: white; clear: both; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: "Times New Roman", serif; text-align: justify;"><i><span>Büyük olasılıkla “cereus jamacaru” ailesinden olan bu kaktüse yabancı dilde "gece kraliçesi” adı takılmış. </span></i></span><span style="font-family: "Times New Roman", serif; text-align: justify;"><i>Gündüzleri ise sıradan bir kaktüs</i></span><i style="font-family: "Times New Roman", serif; text-align: justify;">.</i></div></div></div></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtC85boxJIjRUgXuoRGEjReNDJgjWy9iPwGdNPBl2GTz2cgPB23w5es9JIPqPZyvhOqigFa4DyGgd0pWtw3frCUcbg_t0o15hFSX-a4_hWlW5MbfsdZ2m37x70bnVmXyVKAlB_aLXRDogp/s1554/20201229_120448-1-1+%25281%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1554" data-original-width="1347" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtC85boxJIjRUgXuoRGEjReNDJgjWy9iPwGdNPBl2GTz2cgPB23w5es9JIPqPZyvhOqigFa4DyGgd0pWtw3frCUcbg_t0o15hFSX-a4_hWlW5MbfsdZ2m37x70bnVmXyVKAlB_aLXRDogp/s320/20201229_120448-1-1+%25281%2529.jpg" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<i style="background-color: white;"><div style="text-align: center;"><i><span style="font-family: times;">Kış ortasında beton parke yol kaplamasının bir kıyısından kafasını çıkarıp açmış</span></i></div><div style="text-align: center;"><i><span style="font-family: times;"> minicik bir kır çiçeği.</span></i></div><div style="text-align: center;"><i><span style="font-family: times;">Kocaman görünmesi teknolojinin katkısı.</span></i></div></i>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Sokaktaki en son inşaat sanırım
15-20 yıl önce yapıldı. Ama bu günlerde yeniden yık-yaplar başladı, ama henüz
dört kat sınırı korunmakta. Yaklaşık 30 apartmanı ve 200 kadar konutu barındıran
sokak yaya trafiği artmadan yıllar önce, bir araba parkına dönüşmüştü. Ama
burada yaşayan ailelerin arabaları sokağı tam olarak dolduramadığında yakın
çevrede ikamet edenler de arabalarını buraya park etmeye başladılar. Fenerbahçe
stadyumunun kapasitesinin 50.000’in üzerine çıkarılmasıyla maç günlerinde sokak,
“futbolizlemeseverlerin” saldırısına uğramaya başladı. Hem park yeri hem de
kestirme yol bulma ümidiyle sokağa giren arabalar, amaçlarına ulaşamayıp geri
dönmek zorunda kalınca gün boyunca tam bir kargaşa yaşanır oldu.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Dizi izleyicileri artıp araya
alınan reklamlar tüm TV kanallarını kapladığından beri, dizi çekimleri için
günübirlik kiralanan evlerden birinin çevresi, çekimi destekleyen10-15 taşıtla
tıka basa doldurulur oldu. Bu karavan tipi taşıtların kiminde oyuncular giyinip
soyunuyor, kiminde ütü yapılıyor, kimi yemek servisi yapıyor, kimi elektrik
üretiyor…. Bir yandan da çekime katkı yapan 50-60 kişi, görev dışı saatlerde sokak
boyunca volta atıyor. Yemek saati geldiğinde, ayarlanan bir boşluğa kurulan
portatif masalarla oluşturulan açık yemekhanede karınlar doyuruluyor.</p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><o:p></o:p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkz07_z3xagBJJnWWqQbcdiXJQqOaixObD5rgSr2UYlNAoH2GskvMtnkL0UH6rgmnfVkh1TXa6gZMsUPOnenFVGaiBXmoigOvuh-uDX6xUxd54LuKYdO_kUvC5iHVWYAMliwLLb7OtJ9p-/s1132/SifaCikmaziaraba.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="869" data-original-width="1132" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkz07_z3xagBJJnWWqQbcdiXJQqOaixObD5rgSr2UYlNAoH2GskvMtnkL0UH6rgmnfVkh1TXa6gZMsUPOnenFVGaiBXmoigOvuh-uDX6xUxd54LuKYdO_kUvC5iHVWYAMliwLLb7OtJ9p-/s320/SifaCikmaziaraba.jpg" width="320" /></a></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><span style="font-family: times;"><i><span>Aslında
Şifa sokağa giren ilk araba Doktor Mahmut Ata Bey’in 1930’larda kullandığı Ford
idi. Bu araba bir olasılıkla, o yıllarda Ford’un Tophane’deki fabrikasında
üretilen T modeli arabalardan biri olsa gerekti.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ama bu araba doğaldır ki “yerli ve milli”
değildi. </span></i><i><span>Levent
Civelekoğlu şöyle anlatır: </span></i><i><span>Köşkün
kapısındaki küçücük iki kapılı sandık gibi kırmızı otomobil o civarda hangi
kapının önünde görülse, o evde bir doğum olduğu anlaşılırdı.</span></i></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Şifa sokağın girişindeki köşede, dükkânın
önünde sipariş üzerine kişiye özel bisiklet imal eden mini atölye, sokaktaki
tüm bu motorlu taşıt hareketliliği ile tam karşıtlık oluşturuyor. Bir yandan da
sokağın yerini bilmeyenlere ana yoldan sapılacak noktayı belirleyen bir işaret
görevi üsleniyor. Son zamanlarda kısa mesafeler için kiralanıp, herhangi bir
yerde terkedilebilen ve tek kişinin ayakta yolculuk yaptığı elektrikli
“scooterler” de sokağın orasına burasına bırakılıyor.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Arabaları bir kenara bırakırsak
Şifa sokağın en sürekli sakinleri her yıl çoğalan sokak kedileridir. Bunlara
zaman zaman bir punduna getirip hapishanelerinden kaçan, obez ev kedileri de
katılır. Sokağın kedileri, insanlardan çok arabalarla ilişki içindedirler. Açık
çöp konteynerlerinde yiyecek aradıkları ya da kuş avlamak için ağaçlara
tırmandıkları istisnai etkinlikleri dışında yazın gölgelenmek için arabaların
altında, kışın da güneşlenmek üzere motor kaputlarının üzerinde günlerini
geçirirler. En son hangi arabanın park
ettiğini, kedilerin yeğlediği arabalara bakarak anlayabilirsiniz, motorları
henüz soğumamıştır. Kediler elinde poşetlerle sokağa girenlerden, kumanyaları
ile sahildeki parka gidenleri seçip yol boyunca eşlik ederler, bir ümitle.
Kendilerine düzenli olarak kuru mama veren hayır-hayvan severleri ise belli
saatlerde ve belli noktalarda toplanıp beklerler.<span style="text-align: center;"> </span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWaPNo73GqvR0iqBByZcpZ8gQJ1Lh801PE59O5xu3uvZ_-lOGelYYyF1-iaj9gds6lQYaWAwJBtZXCP1cvyLab9ta-RwvIw2Mq5jpzPVqhVoRLl4Ts9d6t149JgCe8hm3my9NZ6qeH1hA6/s2048/20171025_151406.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWaPNo73GqvR0iqBByZcpZ8gQJ1Lh801PE59O5xu3uvZ_-lOGelYYyF1-iaj9gds6lQYaWAwJBtZXCP1cvyLab9ta-RwvIw2Mq5jpzPVqhVoRLl4Ts9d6t149JgCe8hm3my9NZ6qeH1hA6/s320/20171025_151406.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i style="background-color: white; text-align: start;"><span style="font-family: times;">Sokağın kabadayısı</span></i></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><i style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: start;"><span style="font-size: x-small;"><br /></span></i></div><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiODnlsT7ldKLG_NrBWbnIRLvriiTrIy_toXXp6egGWVWQ2sWORfWnf4zyZU2dHR-g5SwDSDhRU2nKxkbG8wYseUHEo-mFkLEuIagN8Mv1TqxD6q8RmxCauXo8u4X6HES4oirnrlVHGJbfX/s2048/simetrikedi-b.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiODnlsT7ldKLG_NrBWbnIRLvriiTrIy_toXXp6egGWVWQ2sWORfWnf4zyZU2dHR-g5SwDSDhRU2nKxkbG8wYseUHEo-mFkLEuIagN8Mv1TqxD6q8RmxCauXo8u4X6HES4oirnrlVHGJbfX/s320/simetrikedi-b.jpg" width="320" /></a></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: start;"><span style="font-size: x-small;"><br /></span></i></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; text-align: start;"><span style="font-family: times;">Sokağın alameti farikası simetrik suratlı kedi..</span></i></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Arabaları kullananlar sadece kediler
değil elbet. Artık deniz yaşamından bıkıp karaya çıkan martılar da yaya olduklarında
araba tepelerini yeğliyorlar, sokakta periyodik olarak dağıtılan katı
mamalardan paylarını düşeni kapıyorlar. Kargalar zaten her an ağaçlardan inip beslenmekteler.
Kedi-martı-karga üçlüsü tümüne aynı anda hitap eden bir yiyecek türü çöp
bidonlarının yanına döküldüğünde, sofranın etrafında buluşup, kavga etmeden
sırayla karınlarını doyuruyorlar. Önce kediler, sonra martılar, en son
kargalar. Bir de transit geçen kanatlılar var, İstanbul’un uzun süreli konuğu
yeşil papağanlar. Tam gün batımı anında, Şifa Sokağı ucunda durup başınızı gök
yüzüne kaldırmanıza bile gerek olmadan geçtiklerini
anlarsınız. 20-30 lu gruplar halinde büyük ciyaklamalarla aralarında sohbet
ederek, Sarayburnu tarafından Kalamış’a doğru uçarlar.<o:p></o:p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzJpivj8ryokWES2g845bk6TvgaJGjQKsXoLwefcWruZ2Cho05vDQrvqBvAxEvPiGSp7FdrCXo96Kq42BS2RxCRqSZVPMv8zspw6lgnuSCvr_RKvOnw6LKlGnScd1oavv3aVLyLPk1wa8P/s2048/20170511_131549+-+Kopya.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1479" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzJpivj8ryokWES2g845bk6TvgaJGjQKsXoLwefcWruZ2Cho05vDQrvqBvAxEvPiGSp7FdrCXo96Kq42BS2RxCRqSZVPMv8zspw6lgnuSCvr_RKvOnw6LKlGnScd1oavv3aVLyLPk1wa8P/s320/20170511_131549+-+Kopya.jpg" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxXSFfGwrPFe8X1PW8UILNYyhbjechEUN-wyNNw8fGMRilDSM1x-2EmFl49T1YgFDNM7oKUsd_w40ofkC-1ZZWPJS5IqMtMVOiE340LlmByZg4Wcngc8XbbVfT5AbdxOlTFjlmScU9lZ4J/s687/5f80d86b0f254429d0873eb9+-+Kopya.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="687" data-original-width="514" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxXSFfGwrPFe8X1PW8UILNYyhbjechEUN-wyNNw8fGMRilDSM1x-2EmFl49T1YgFDNM7oKUsd_w40ofkC-1ZZWPJS5IqMtMVOiE340LlmByZg4Wcngc8XbbVfT5AbdxOlTFjlmScU9lZ4J/s320/5f80d86b0f254429d0873eb9+-+Kopya.jpg" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">Geçmişle ilgili bilgilerimiz
konusunda aklımızı karıştırmak amacıyla olsa gerek yakın zamanda sokağın resmi
adının Şifa Çıkmazı Sokak olmasına karar verildi ve tabelası değiştirildi. Bu
sokağa bağlı üç mini çıkmazdan, uzun yıllardır Şifa Çıkmazı adını taşıyan en
uçtakine de Yenikapı Çıkmazı tabelası asıldı, ne akla hizmetse! Bu çıkmazların
ucundaki küçük apartmanların Kalamış Koyu’na bakan bahçeleri, sahil
doldurulmadan önce denize kadar uzanmaktaydı. Bahçe duvarlarından denize uzanan
çeşitli bitkilerden biri İstanbul’da artık çok seyrek görülen ulu bir mürver
bitkisi idi. Adoxaceae ailesinden bu bitkinin çiçeklerinden yapılan çayın
çeşitli rahatsızlıklara iyi geldiği bilinir.</div></div>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">İkibinlere gelinceye dek, Şifa
Sokak boyunca mahallenin çocuklarının yaya ve araç gidiş gelişinden korunmuş
olarak, kızlı erkekli oyunlar kurduklarını görürdünüz. O çocuklar zamanla
büyüdüler ve birer birer ortadan kayboldular. Yaşamlarını başka yerlerde
sürdürdüler, çocuklarını da oralarda dünyaya getirdiler. Şimdi artık Şifa
Sokak, dışarıdan gelip ev kiralayan ya da satın alanlar dışında, çocuklarının
ve torunlarının ziyaretini bekleyen küçülmüş yerli ailelerin yaşadığı bir
çıkmazlar topluluğu.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Şifa Sokağın ucundan Yassı ve Sivri
adaları, hatta iyi havalarda Armutlu Yarımadası’nın ve İmralı’nın siluetini fark
edersiniz. Yenikapı adını alan en güneydeki mini çıkmazın ucundan ise Kalamış
Koyu’nu izleme olanağı bulunur. Ben aynı noktadan baktığımda, Kurbağalıdere’den
sandal kiralayıp koyda denize girdiğimiz gençlik günlerini görüyorum.<span style="text-align: center;"> </span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8JUebqLiaMetOmtZ_EGYaTxacC4N3PwMrcCEL3GS8mbjfUMm3eHl9WnOzkOmI6GSG8Qw-n3JDDbBUFV27C_iNMbCD2e-04iqYMPhGhf2rNct2fVeQ5c1fX1qBLnjg_SAOnkHytYGphY9J/s2048/hayalet.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1532" data-original-width="2048" height="365" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8JUebqLiaMetOmtZ_EGYaTxacC4N3PwMrcCEL3GS8mbjfUMm3eHl9WnOzkOmI6GSG8Qw-n3JDDbBUFV27C_iNMbCD2e-04iqYMPhGhf2rNct2fVeQ5c1fX1qBLnjg_SAOnkHytYGphY9J/w489-h365/hayalet.jpg" width="489" /></a></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; text-align: justify;"><span style="font-family: times;">Çıkmazın ucundan Kurbağalıdere tarafına indiğim bir gün karşılaştığım manzara,</span></i></div><div style="text-align: center;"><i style="background-color: white; text-align: justify;"><span style="font-family: times;"> sanki bu çağa ait değildi.</span></i></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Kuzey güney doğrultusunda
konumlanan Şifa sokağa yaz aylarında ana yoldan girip denize doğru yürümeye
başladığınızda ağaç dallarının oluşturduğu tünelin ucundaki ışığın içinden
kocaman yelkenli teknelerin geçtiğini görürsünüz. Her nedense denize
yaklaştıkça deniz manzarası genişler, tekneler küçülür ve bu göz aldanması
biter. Ama bu kez deniz üzerinde onlarca minik teknede küçücük çocukların
botlardaki eğitimcilerin gözetiminde yelken eğitimi aldığı bir engin dershane
ortaya çıkar, beyaz kelebekler tüm ufku kaplar.<o:p></o:p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgZ01pgwFwY6l8Cn5FMgll4B2ZeJI_bLQow1ouYXf__hEblKGMSikKyMuYBepGgnghVuNfqVFtd5u3hkYrFAJXmDz6Jq91eyhqTtDjis9I_Va14TuxDKoG_Gy7UFB17WhSWccIqW30CDEN/s2048/DSC_0054+-+Kopya.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1631" height="565" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgZ01pgwFwY6l8Cn5FMgll4B2ZeJI_bLQow1ouYXf__hEblKGMSikKyMuYBepGgnghVuNfqVFtd5u3hkYrFAJXmDz6Jq91eyhqTtDjis9I_Va14TuxDKoG_Gy7UFB17WhSWccIqW30CDEN/w450-h565/DSC_0054+-+Kopya.jpg" width="450" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEionYuuEiLhuKsNVOXzu8-omHclcWWvi5YRtjg7aqRkBSCquycEJwQy-PbP62t_gHgpgxaJGQVjUZHQv3gmRQ-Bp2rs2Vq_M7tGD5NVpCmNBaPcderxdfP6XDj8vf4WzliWyidKYsacTnPA/s2474/20180211_124906+%25282%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1008" data-original-width="2474" height="233" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEionYuuEiLhuKsNVOXzu8-omHclcWWvi5YRtjg7aqRkBSCquycEJwQy-PbP62t_gHgpgxaJGQVjUZHQv3gmRQ-Bp2rs2Vq_M7tGD5NVpCmNBaPcderxdfP6XDj8vf4WzliWyidKYsacTnPA/w574-h233/20180211_124906+%25282%2529.jpg" width="574" /></a></div>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">İşte bu görüntü günün birinde
kafamda bir şimşek çakmasına neden oldu ve 70’lerime girerken yelken eğitimi
almaya karar verdim, vapurla karşıya geçmekten başka denizcilik deneyimim
olmadığı halde. Eşim de bu etkinliğe katıldı ve bir yelkenli tekne edinip daha
uzak denizlere gitmeye başladık. Bir çıkmaz sokağın insanı bu denli uzaklara
ulaştırabileceği akla gelir mi?<span style="text-align: center;"> </span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwxAIIFTodeVeGQ2tpxiZV9q-soaAjQU76WqZj2c1maoRe_73DmOsnBH3mWhr15MJ57pEmkNxwp-c_abZ6LdJZ32JYXhEoFphwI0cmTIm17rQW2kdIybJpaGxnsn9NbBqu-V5mJBhSFGv_/s675/pervitic-1939+-+Kopya+%25282%2529.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="465" data-original-width="675" height="350" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwxAIIFTodeVeGQ2tpxiZV9q-soaAjQU76WqZj2c1maoRe_73DmOsnBH3mWhr15MJ57pEmkNxwp-c_abZ6LdJZ32JYXhEoFphwI0cmTIm17rQW2kdIybJpaGxnsn9NbBqu-V5mJBhSFGv_/w506-h350/pervitic-1939+-+Kopya+%25282%2529.jpg" width="506" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5UBWIVDTPSvJjVpljtiDucDPYwiSuBu5zcb5l5Wz4urDLcsrzYmoDwjMKJixF17ERcHbhVqk5POIKcDG8PJVkZsuRZdQmkxBc9NIXMBLaxgBJTBp68BdBhdng8N7iYwoakMWmDK0R07F5/s2048/pervitic-1939+-+Kopya.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1418" data-original-width="2048" height="348" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5UBWIVDTPSvJjVpljtiDucDPYwiSuBu5zcb5l5Wz4urDLcsrzYmoDwjMKJixF17ERcHbhVqk5POIKcDG8PJVkZsuRZdQmkxBc9NIXMBLaxgBJTBp68BdBhdng8N7iYwoakMWmDK0R07F5/w502-h348/pervitic-1939+-+Kopya.jpg" width="502" /></a></div><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><i>1939 yılında Topoğraf J. Pervitiç
tarafından hazırlanmış sigorta haritaları dizisinden. </i><i>Küçük Moda paftasının bir
bölümü Şifa Sokağı ve bağlantılarını gösteriyor.</i></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"><i>Altta bölgenin bugünkü durumu</i></p><p class="MsoNormal" style="text-align: center;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaLLDbT4mz9LIhvpbi_bArSrMzmR5eVzc4tR8RbumKU6gqY2EPLpLK8n9A7nfqLL17fByBwXXR_zd2Pm2sjoS5lcisdhL_bFFmAMw_tvQ3w_BqiPrVwCFYvmx8DMYOltApJnvwxnjKpk9x/s498/%25C5%259Fifasokakharita.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="292" data-original-width="498" height="206" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaLLDbT4mz9LIhvpbi_bArSrMzmR5eVzc4tR8RbumKU6gqY2EPLpLK8n9A7nfqLL17fByBwXXR_zd2Pm2sjoS5lcisdhL_bFFmAMw_tvQ3w_BqiPrVwCFYvmx8DMYOltApJnvwxnjKpk9x/w351-h206/%25C5%259Fifasokakharita.png" width="351" /></a></div><br /><i><br /></i><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><i><o:p> </o:p></i></p><br /><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br />Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-66645940656277086062020-06-08T03:13:00.012-07:002021-06-01T00:41:46.661-07:00<h2 style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 22px; margin: 0px; position: relative; text-align: justify;"><br /></h2><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEis_1yiUCslv0l9MCbFC9apqxYhJDUyhoYKoKXpYyUQKjw7el80PAx39mGRmJpZqTZVN0vf7tFuATgH4zFKWkSxINeX6fWBNUvQ-WppBfu8cKBZ0ZKTo9hOyT7XZdbUJEvRhrh9dPWQ_-pw/s1704/Picture+180+-+Kopya+-+Kopya.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1704" data-original-width="1632" height="468" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEis_1yiUCslv0l9MCbFC9apqxYhJDUyhoYKoKXpYyUQKjw7el80PAx39mGRmJpZqTZVN0vf7tFuATgH4zFKWkSxINeX6fWBNUvQ-WppBfu8cKBZ0ZKTo9hOyT7XZdbUJEvRhrh9dPWQ_-pw/w448-h468/Picture+180+-+Kopya+-+Kopya.jpg" width="448" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><h2 style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 22px; margin: 0px; position: relative; text-align: justify;">
MERGUS’UN İLK FIRTINASI; BİZİM DE</h2>
<h3 style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; margin: 0px; position: relative; text-align: justify;">
<o:p><br /></o:p></h3>
<h3 style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; margin: 0px; position: relative; text-align: justify;">
<o:p style="font-weight: normal;"><i><span style="font-size: small;">Güven Birkan</span></i></o:p></h3>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">Çocukların 6-8 yaşlarında öğretilmeye başlanan yelkencilik ve denizciliği 68 yaşında öğrenmeye kalkışınca bazı güç durumlar yaşanması kaçınılmaz oluyor. Ama doğa birçok şeyi kestirme yoldan insana öğretmeyi başarıyor.</div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Teknemiz Mergus’u teslim alalı ancak bir buçuk ay olmuştu. Temel bazı kurslara katılmıştık ama henüz tekneyi, yelken kullanmayı ve denizciliği kendi kendimize öğrenmeye çalıştığımız günlerdi. Çelen ile birlikte Pendik’ten açılıp, 3-4 saatlik seyirler yapıyorduk. Haziran’ın 20’si, yıl 2010; az bulutlu güzel bir Pazar günü dokuzuncu kez denize açıldık.</div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Çok hafif bir rüzgâr var ama yine de yelkenimizi açıp Büyükada’ya yöneldik. Bir saat ancak olmuştu ki, güneydoğuda, Yalova üzerinde oluşan kara bulutların yaklaşmaya başladığını fark edip yelkeni kapattık ve yönümüzü Pendik’e çevirip motora yol verdik; kara bulut da tam yol üzerimize doğru geliyor; çatışmayı önlemenin olanaksızlığını far kettim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Limana bir mil kala kara bulut gökyüzünü kapladı. Bir anda esinti tamamen kesildi; deniz yüzeyi dümdüz oldu. Bu sükûnet bir dakika bile sürmemişti ki, sanki bir balina, sancak (sağ) bordamıza vurdu ve tekne bir anda iskeleye (sola) doğru yattı, neredeyse direğin ucu suya değecekti; bir an “acaba yelkeni kapamamış mıydım?” diye düşündüm. Aynı anda gökyüzünden bir tufan boşaldı. Deniz de gökyüzüne doğru yükseldi; tekneye vuran balinanın sırtındaydık sanki. Çelen, serpinti körüğünün koruduğu köşeye sığındı, bulabildiği bir yerlere tutundu, ben dümene sarıldım; teknenin üzerinde kalmaya çalışıyoruz. Tabii ki kendimizi tekneye bağlamaya yarayan emniyet kemerimiz de var, ama kabinde; kutularının içinde, yepyeni duruyorlar.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
O anda limana doğru seyretmenin olanaksızlığını fark ettim; rüzgâr ve dalga tam sancak bordadan vuruyordu. Üstelik de dalga ve rüzgâr bizi limanı koruyan kaya dolguya doğru atıyordu. Son bir yıl okuduğum denizcilikle ilgili anılar ve hikâyeler kafamdan hızla geçti ve karar verdim; tekneyi rüzgârın geldiği Yalova’ya doğru yönlendirdim; dalgayı çapraz alacak bir açı yakaladım. Motora biraz daha yol verdim; kayalıklara daha fazla yaklaşmaktan böylece korunacağımızı düşünüyordum. Ayrıca, sanki fırtınanın geldiği yöne gidersem, onu delip öte yana geçebileceğim ve hışmından daha kısa sürede kurtulabileceğim gibi geldi.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Böyle durumlarda insan dalgaların kaç metre olduğunu, rüzgârın hızını, geçen zamanı falan kestirmeye kalkışmıyor. Sadece kendi sorumluluğumu taşısam böyle paniklemeyeceğim; Çelen’i de bu badirenin içine sürüklemiş olmamın gerginliği var üzerimde.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Lunaparkta gider gibi altımızdan geçen dalgalara inip binmeyi bir tür rutin haline dönüştürünce, ikimiz de biraz sakinledik; ya da öyle olduğunu sanıyorum. Birbirimizle konuşamıyoruz; sadece arada bir göz göze geliyoruz. Bir gözüm de, aşağıda kabindeki tezgâh üzerinde duran can yeleklerinde; ama dümeni bırakamıyorum; Çelen ise yerinden kıpırdasa dengesini kaybedip yuvarlanacak. Böylece, can yelekleri ile karşılıklı bakışmayı sürdürürken, “hiç değilse can simidimiz var” deyip simidin takılı durduğu sancak kıç omuzluğa gözümü çeviriyorum; ilk dalgalar simidi çoktan alıp götürmüş. O günden sonra, uzun bir süre, “neredeyse evde bile can yeleği takarak dolaşmayı adet haline getirdik” dersem fazla abartmış olmam (belki depremde de işe yarar).<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Yapacak bir şey kalmadığını anlayınca, kaderimize razı olup iyice rahatladık; artık, kafamızı kaldırıp çevremize bakabiliyorduk. Bakmasına bakıyorduk ama görüş mesafesi ancak 20-30 metre kadardı; gökten inen tufan ile denizden fışkıran serpintilerin oluşturduğu bir su bulutu içindeydik. İlk bir kaç saniye içinde, denize düşmüşçesine iliklerime kadar ıslandım ve üşümeye başladım; suya batırılıp buzhaneye bırakılmışlık duygusuna kapıldım, Haziran ortasında. Aslında iki adım atsam rüzgârlığıma ulaşabileceğim ama dümeni bırakamıyorum; teknenin üzerindeyken bile insanın her şeyini, dağcılar gibi sırtında taşımasında yarar var sanırım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Ama o anda elimin altında olması en gerekli şeyin telsiz olduğunu düşündüm; böyle bir durumda, kullanmaya kalkışsak, kabindeki telsize ulaşmamızın olanaksızlığını far kettim. hemen oracıkta, bu fırtınayı atlatır atlatmaz bir el telsizi edinmeye karar verdim. Ama bir yandan da, “elimizde telsiz olsa ne yapacaktık?” sorusuna yanıt bulamıyorum; daha doğrusu telsiz ile yardım istemeye kalksak kim ne yapabilirdi? Olsa olsa, bulunduğumuz yeri bildirmiş olmanın huzurunu duyardık; hani alabora olsak bizi nerede bulacaklarından emin olmak gibi bir duygu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Pusulanın gittiğimiz yönü gösteriyor olması ilk anda yeterli gibi görünüyordu; kayalara doğru gitmediğimizden emindik ama Pendik limanın çevresinde demirde duran ve bir kısmı simsiyah hurda görünümlü gemilerin yerlerini kestirme olanağımız yoktu. tersane için sıra beklediklerini sandığımız bu karaltılardan birini karşımızda görebilirdik. Böyle bir kaç gemi siluetini sıyırarak geçtik. Sonunda bir tanesi kara bir duvar gibi hemen önümüzde belirdi ve o anda bir şey fark ettim: uygun bir konum yakalayabilirsem, demirde yatan o koca gemi beni dalgadan ve rüzgârdan biraz olsun koruyabiliyordu. Motorun hızını kesip biraz soluklandım, ama havada ve suda oluşan anaforlarla, Mergus’un gemiye yaklaşmakta olduğunu fark edip, bu molayı fazla uzatamadım. Bu arada gemiye doğru seslenmeyi denedim (kornamız falan da var ama tabii onlar da kabinde). Bu, umutsuzca yapılmış bir girişimdi, o havada top patlasa kimse duymazdı. Kaldı ki orada bazen aylarca yatan bu terkedilmiş görünümlü gemilerde birileri bulunsa bile, bu havada güvertede ne işleri olabilirdi? Diyelim ki duydular, bize ne hayırları dokunabilirdi?</div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"> </div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Geminin “gölgesinden” çıkıp yeniden rüzgâr ve dalgaya kendimizi bıraktıktan sonra da “epeyce” bir süre geçti. Derken rüzgâr ve dalgada oldukça ani bir azalma oldu; rüzgâr 30-35 knota (60-650 km/saat) düşmüştü. Gökten ve denizden üzerimize püsküren suyun etkisinin hafiflemesiyle birlikte çevremizi biraz daha algılamaya başladık ve kara göründü!!! İskelemizde (solumuzda) beliren kıyı siluetinin nereye ait olduğunu kavramam biraz zaman aldı; çünkü ne gittiğimiz hızı biliyorduk, ne de geçen süreyi; o anda sorulsa, Yalova’ya yaklaştığımızı söyleyebilirdim. Biraz sonra, hayal meyal büyük vinç gölgelerini fark edince, Pendik açıklarında, Tuz Burnu’na yakın bir konumda bulunduğumuzu anladım. Bütün bu süre zarfında ancak 2-3 mil gidebilmiştik.<o:p></o:p></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8pAKaiYcrIO7NMHSba5Qa1_tVPdY7q3LhihyphenhyphenZkEeBu8b-rH78W-5g4g_Q7axIPMpoK4La3vNazlWVFxEFWH3hSTqrd-dMGB_dkvuHiM0BbXTyH7aL3LNw8CLrmqPy9A3uaZQDrWomeRu0/s1774/Picture+179+-+Kopya.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1349" data-original-width="1774" height="474" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh8pAKaiYcrIO7NMHSba5Qa1_tVPdY7q3LhihyphenhyphenZkEeBu8b-rH78W-5g4g_Q7axIPMpoK4La3vNazlWVFxEFWH3hSTqrd-dMGB_dkvuHiM0BbXTyH7aL3LNw8CLrmqPy9A3uaZQDrWomeRu0/w624-h474/Picture+179+-+Kopya.jpg" width="624" /></a></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Yönümüzü hemen limana çevirdim; artık rüzgâr arkamızdaydı. Böyle beş-on dakika seyretmiştik ki, rüzgâr tamamen durdu, biraz bekledi ve bu kez 15-20 knot hızla tam karşıdan esmeye başladı. Olağan koşullarda çekindiğimiz ve yelken küçülttüğümüz bu hız o anda bize meltem gibi geliyordu.</div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><br /></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">Tam marinaya gireceğimiz sırada, fırtınanın kesilmesini fırsat bilen Yalova feribotu, hemen bitişikteki iskelesinden aniden hareket etti ve burun buruna geldik. Bu karşılaşma bu kez bizde bir endişe yaratmadı; oysa daha önceki günlerde feribotla yaşadığımız bu “samimiyet” bizi hep ürkütürdü.</div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Marinaya girdiğimizde, bağlı teknelerin güvertelerinde serbest duran her şeyin suda yüzmekte olduğunu gördük. Marina görevlilerinin ve komşu teknelerdeki yelkenci dostların sıcak karşılaması içimizi ısıttıysa da, bir an önce sıcak bir duş yapıp sıcak bir şeyler içmeye ihtiyacımız vardı ama kendi çay suyumuzu ısıtacak kadar bile gücümüz kalmadığını fark ettik. Marinadaki tesislere yöneldik. Ancak onların durumu daha da umutsuzdu. Cereyan kesilmiş, camekânlar parçalanmış, tenteler dağılmış, masalar uçmuştu.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Her zamanki gibi kendi çayımızı yaptık ve fırtınadan çıkıp gelen öteki teknelerin hikâyelerini dinlemeye başladık. Bir anda bizimki de o hikâyelerden biri gibi gelmeye başladı bana; sanki son bir saati yaşayan biz değildik; o olay bizim dışımızda cereyan etmişti. Sıcak duş ve sıcak çay tüm gerilimi üzerimizden attı. Hele iskele komşumuz emekli bir uzak yol kaptanının, önceden kestirilemeyen bu denli ani fırtınayı insanın yaşam boyu sadece bir kere yaşayabileceğini söylemesiyle iyice huzura erdik. . Sıramızı savmıştık, bundan sonraki seyirlerimizde böyle kötü sürprizler yaşamayacaktık; başka türlerini de sırayla atlatırsak artık karada (pardon denizde) ölüm yok demekti. Kaptan yaptığı yorumlardan sonra "şimdi denizci oldunuz" diyerek de bizi onurlandırdı. </div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">Denizcilerden daha önce dinlediğim "batı kaçağı" hikayeleri aklıma geldi. İstanbul'da Bu tür bir havanın hep batıdan gelmesi beklenirmiş. Bu belki de güneyden gelen ilk "kaçaktı". Bu kaçakların bir özelliği de çok sınırlı bir alanı etkisi altına almasıymış. gerçekten de bizimi yaşadığımız hava Kadıköy'ü bile etkilememişti. Denizcilerin görüş birliğinde olduğu bir başka konu da Marmara'da yelken deneyimi yaşayanların, Akdeniz'in her yerinde çekinmeden seyir yapabilecekleri idi.</div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><br /></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">Geriye dönüp düşündüğümde, bütün o süre boyunca, tek korktuğum şeyin motor arızası olduğunu anımsıyorum; böyle bir durumda ne yapardık bilmem ve hala da bilmiyorum. Çelen ise bana olan güveni nedeniyle başlangıçta hiç korku yaşamadığını ama gölgesine sığındığımız gemiye seslenip yardım istemeye kalkıştığımda umutsuzluğa kapıldığını söyledi.</div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;"><br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
İkinci bir korku da teknenin her an alabora olması ya da bir şekilde dağılmasıydı (!). Teknemizin A sınıfı niteliği, yani 40 knot (70-75 km/saat) rüzgara ve 4 metreyi aşan dalgalara dayanabileceği teknik belgelerinde yazıyor olmakla birlikte bunun geçerliliğini denemeden bilemezdik ve işte o fırsatı yakalamıştık:</div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-color: white; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; text-align: justify;">
Sonuç olarak bu fırtınanın en önemli yararı, teknemize güvenimizin artması idi; tabii kendimize olan güvene de biraz katkısı olduğunu söylemeliyim. Şimdi artık, her an böyle bir hava ile karşılaşabileceğimizi ve bununla baş edebileceğimizi biliyoruz, ama karşılaşmamak için de daha dikkatli davranıyoruz. Tabii önlemlerimiz konusunda da daha bilinçliyiz. Böyle bir deneyimi, işin başında yaşamış olmamız büyük bir şans.<i><o:p></o:p></i></div>
<div>
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0Batı, Caddebostan Pendik Sahilyolu, 34890 Pendik/İstanbul, Turkey40.8711033 29.228337140.864612605390278 29.219754031152345 40.877593994609725 29.236920168847657tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-55437726086614841692018-11-26T00:34:00.000-08:002018-11-26T00:34:03.230-08:00<br />
<h2>
BALIĞI KURTARMAK</h2>
<div class="MsoNormal">
İnsanlık balık neslini tüketme yarışı içinde. Biz birinciliği
kimselere bırakmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Ama bu akışı geri
çevirmek için uğraş verenler de var.</div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Moda koyu kıyısındaki parkta bir kadın, elinde bir naylon
poşet, içinde bir balık, bir karış var, yok. Kıyıyı korumak için doldurulmuş
kayalardan güç bela aşağı inip denize yaklaşıyor ve poşetteki balığı denize
atıyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Parktaki çöp kutularında yiyecek arayan martı sürüsü, birden
denize hücum ediyor. Kadın yerden taş alıp martıları uzaklaştırmak için denize
atmaya başlıyor. Ne olup bittiğine akıl erdiremiyoruz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kadın, balığın kurtulduğuna kanaat getirmiş olmalı k,i iç
huzuruyla kayalardan geri çıkıyor. Karşısında bizi görünce açıklama yapmak
zorunda kalıyor:<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
“Yürüyüş yapıyordum. Birden gökten bir balık düştü,
canlıydı. Ardında da martılar vardı. Onu denize iade ettim”.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ünlü denizyıldızı hikâyesini anımsıyorum. Bir tanesini
kurtarmak bile doğanın yaralarını onarmak için bir katkıdır diye düşünenlerin
anlattığı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Balığı martıdan korumak güzel de, denizleri terk etmek
zorunda kalıp artık neredeyse bir kara kuşu haline gelen martıyı kim koruyacak.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hikayenin devamı şöyle olabilir:<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kadın yürüyüşünü Kadıköy çarşısına dek sürdürüp, leğende
oynayan istavritlerden iki kilo alır. Evin önündeki arabanın üzerinde nöbet tutan
martıya da bir tane verir. Gerisini akşam yemeğinde ailece afiyetle yerler.<o:p></o:p></div>
<br /><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4JpsPF0w7WlsMv3NXKmPfNDWNKKwxzojSH2PSjroGPCSfdAB8D96vjANCydwx0r8YhTUDnCoJxRryBTsl8_rR4Xdmecl69nZaihc4H4ilTtwZZXG2EQrMNdS4dNMFzB1qJXZyvIrnEkYK/s1600/20170511_131549.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4JpsPF0w7WlsMv3NXKmPfNDWNKKwxzojSH2PSjroGPCSfdAB8D96vjANCydwx0r8YhTUDnCoJxRryBTsl8_rR4Xdmecl69nZaihc4H4ilTtwZZXG2EQrMNdS4dNMFzB1qJXZyvIrnEkYK/s320/20170511_131549.jpg" width="240" /></a></div>
<br />Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-32360324961555241682014-09-08T12:36:00.005-07:002021-03-11T08:01:37.368-08:00SESSİZLİKTEKİ SESLER<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Güven Birkan, 08.09.2014</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC_H1j8PATGWIG7kZhGWNka0leYB1fTy53IilrgiOBqQT7X1bUuFjoOwR9PT2S01IkIAthzfRybDiJmOdJV32gP60L0quW0H-GvZKKovIFGm9lNZXn51_ykiGyUBUfF2A2WgTgupxZnf51/s1443/bencikkoyu.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="868" data-original-width="1443" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiC_H1j8PATGWIG7kZhGWNka0leYB1fTy53IilrgiOBqQT7X1bUuFjoOwR9PT2S01IkIAthzfRybDiJmOdJV32gP60L0quW0H-GvZKKovIFGm9lNZXn51_ykiGyUBUfF2A2WgTgupxZnf51/w532-h320/bencikkoyu.png" width="532" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Durgun bir gece, güvertede
uzanmış gök yüzünü izliyorum; milyonlarca yıldız, arada bir de kayanlar var;
ama hiç ses yok. Oysa görünen her şeyin bir de sesi olması gerektiği gibi bir
düşüncem var; üstelik de böylesine kalabalık olunca. Gözümü kapıyorum,
kalabalık yok oluyor. Ses yok, görüntü de yok, kafamda yarattığım çelişki
ortadan kalkıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Uzaktan küçük bir balıkçı
teknesinin sesi geliyor: pata pata pata. Hiç rahatsız etmiyor; hoşuma bile
gidiyor. Oysa, aynı motorun sesi bir kara aracından gelse, her halde müthiş
sinirime dokunurdu.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bir tıkırtı duyuyorum, sanki
içeriden geliyor, inip dinliyorum; gerçekten de belli aralıklarla yinelenen tık
tık tık diye bir ses; bir an için dehşete kapılıyorum, “yoksa fare mi?”. Bir
fındık faresi her yere girer ve hiç bulamazsınız; o kocaman lağım farelerinden
biri ise, hiç bulmasanız daha iyi; teknede insanın başına gelebilecek en kötü
şeylerden biri. Neden mi? Yakalayamazsanız huzursuz olursunuz, öldürmeye
vicdanınız el vermiyorsa, yakalamanız bir işe yaramaz, özel bir kafese koyup
sahile bırakmak gibi bir işlem için de uygun donanımınızın olması gerek.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bir kaç yıl önceki bir anımı
anımsıyorum: Arkadaşlarımızın bir kaç ay önce satın alıp, yeni yeni denizciliği öğrenmeye başladıkları tekne ile Marmaris
koylarından birinde demirdeyiz. Gece yarısı, benzer bir tık tık tık sesi ile
arkadaşımızın eşi uyandı ve fare olmadığını kanıtlayıncaya kadar, teknenin
kabinlerinde sökmediğimiz yer kalmadı; iş bittiğinde neredeyse sabah oluyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Aslında tekne, kendi başına da
ses yapabilen bir mahluk, en hafif bir harekette bir yerlerinden bir ses
çıkıyor. Böyle küçük ve hafif teknelerde, denizin hareket etmesi de gerekmiyor,
teknedekilerin hareketi yetiyor. Bu sesin ne olabileceği konusunda, bir süre
önce izlediğim bir olay, konuya bir açıklama getiriyor ve rahatlıyorum: limanda bağlı bir teknenin
bordasının denizle birleştiği su kesimi çizgisi boyunca çepeçevre yerleşmiş
olan deniz canlılarını, balıklar gelip yiyorlar; yerken de kafalarını belli bir
ritm ile küt küt bordaya vuruyorlar; o ses içeriden tık tık diye duyuluyor
olmalı.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Hafif bir esinti çıkıyor; deniz de hemen karşılık
veriyor, şıpır şıpır. Gece ilerlemiş durumda, ama yamaçlardaki keçiler sahura
kalkmış olmalı, şıngır şıngır çıngırak seslerine arada bir melemeleri de karışıyor.
Rüzgar artıyor, su da yanıt veriyor, artık kıyıdaki kayalarla oynaşan deniz,
taşlardan sekerek akan ince bir dere sanki.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Rüzgar kuvvetlendi, keçiler
kayboldu; şimdi artık direğe vuran halat sesleri tekneden tekneye atışıyor.
Gözümü açarak dinliyorum, gözüm açık olursa sanki daha iyi duyacağım; “acaba bizim halatlardan birini kasmak mı
gerekiyor?” Hayır ses yakındaki tekneden geliyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Artık direkteki bayrak da pır
pırıyla koroya katılıyor. Derken, gökyüzündeki ışıklı kalabalık bir anda
örtülüyor; önce tek tük ama kocaman bir kaç damla, sonra da bardaktan
boşalırcasına bir yağmur. Kabine giriyorum. Şimdi artık su damlalarının güvertede
çaldığı trampetlerin sesi öteki seslerin hepsini örtmüş durumda. Müzik kâh
hızlanıyor, kâh yavaşlıyor; sonra bir tekdüzelik kazanıyor; ninni gibi;
uyumuşum.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Uzaktan gelen kuş cıvıltıları ile
uyanıyorum; ne yağmur, ne yıldız, ne rüzgar; güneş doğmakta. Güverteye
çıkıyorum; deniz ayna, gök yüzünden inen bir çift martı, aynayı çiziyor.
Çevredeki yelkenlilerin birinden önce vızıltı gibi bir motor sesi, biraz sonra
da ırgatın zinciri toplama şıkırtısı duyuluyor. Sessizce süzülüp koydan
ayrılıyor; el sallıyorum, “güle güle”; yolu uzun olmalı.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kabinden Çelen’in neşeli sesi çınlıyor:
“Günaydın”; akşamdan beri duyduğum ilk insan sesi, ama doğaya hiç de yabancı
değil.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Ve denizde mutlu bir gün
başlıyor.</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-29782531060637190172014-09-08T03:23:00.001-07:002014-09-08T03:25:03.674-07:00KAÇAMAYAN KAÇAKLAR<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Güven Birkan,</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
08.09.2014</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Üç gündür süren fırtına kesilir
gibi oldu; Ağustos ayında, adını bilemediğimiz “programlı” fırtınalardan biri. “Yarın
artık denize çıkabiliriz” diye düşündük. Ama aynı anda aklımıza “kaçaklar” geldi;
batılıların çomakları ile yaşanmaz duruma gelen ülkelerinden, batıya kaçmaya
çalışanlar, insanca yaşam arayışı içinde. Bu hava Yunan adalarına kaçak taşımak
için de çok uygun, ama onlar herhalde sabahı beklemeyecekler, gecenin
karanlığından yararlanmaları gerek. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Biraz ötemizde bağlı Sahil
Güvenlik teknelerinde Gece yarısına doğru, bir hareket başlıyor. Belli ki
denetime çıkacaklar. Teknelerin birinin motoru çalışıyor. Rüzgar hafiflemiş
olsa da egzoz kokusunu tam üzerimize üflemeye yetiyor. “Bir an önce gitse de
daha fazla zehirlenmesek” diye söyleniyoruz. O arada uyuya kalmışız.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
İnsan sesleri ile uyanıyorum. Gün
ağarmış. Dışarı çıkıp bakıyorum; tahminimiz doğru çıkmış; sahil güvenlik botu
yanaşmış, sivil giyimli insanlar birer birer güvertede beliriyor. İlk görünen
kaçak, yaşını belki henüz doldurmuş bir bebek; iri yapılı Afrikalı bir annenin
kucağında; nedense önce bebeği fark ediyorum, o kocaman siyah anneyi değil.
Güvertede dengede durmakta zorlanıyor bebeği, turuncu tişörtlü sahil
güvenlikçiye uzatıyor; güvenlikçi, bebeği bağrına basıp, yandaki tekneye
zıplıyor, sonra rıhtıma çıkıyor; bekliyor, anne de karaya ayak basınca bebeği
teslim ediyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
30-35 kişi çıkıyor o küçücük
teknenin içinden. Çoğunun üzerinde can yelekleri var. Sahil güvenlikçiler
onlara hem yardım ediyor, hem de denetim altında tutmaya çalışıyor. Hepsi
tekneden inince sayım için, düzgün bir biçimde yere oturtuluyorlar. Çeşitli
renkte insanlar var, büyük olasılıkla farklı kıtaların insanları, Avrupa hariç.
Hangi dilden iletişim kurulduğunu anlayamıyorum, büyük olasılıkla bir kaç dil
konuşuluyor. Sahil güvenlikçilerle birlikte dolaşmasından anladığım kadarıyla, kaçak
kadınlardan biri konuşulanları çeviriyor; neceden neceye? </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bir cankurtaranın sahilde hazır
tutulduğunu fark ediyorum; anne ile bebeği alıp gidiyor. Ötekiler sayım sonrası
yükselen güneşten korunmak üzere hazırlanmış bir tentenin altındaki banklara
oturup beklemeye başlıyorlar kendi aralarında fısıltıyla konuşarak. Günün
ilerleyen saatlerinde bir otobüs gelip hepsini alıp götürüyor. Sahil Güvenlik
personelinin rutin bir gece nöbeti, öğlene doğru sona eriyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bu seferki gruptakilerin
giyimlerinin çok düzgün olduğunu, eşyalarını sırt çantalarında taşıdıklarını
fark ediyorum; sanki bir turizm acentesi kanalıyla bir araya gelmiş bir gezgin
grubu görünümündeler. Bu seferki diyorum, çünkü her bir kaç ayda bir benzer bir
olay yaşanıyor. Bazılarını tekneleriyle birlikte getiriyorlar, tekneler de
burada rıhtımda birikip duruyor. Bu kaçaklar ülkelerine geri mi gönderiliyor?
Sığınma hakkı veriliyor mu? Geri gönderildiklerinde ülkelerinde neler
yaşayacaklar? Güçlükle toparladıkları paraları da kaçak tüccarlarına
kaptırdıktan sonra onları nasıl bir gelecek bekliyor? Hiç bir fikrim yok. Tanrı
sonlarını hayır eylesin.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-54691208025340456652014-07-30T06:05:00.002-07:002014-08-10T08:58:21.365-07:00GÖSTERGELERE SAKIN İNANMAYIN<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt; text-align: justify;">
<i><span style="font-family: Calibri;">Güven Birkan, 30.07.2014</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt; text-align: justify;">
<div class="MsoNormal">
Bu yıl yaz aylarında da Sığacık
Körfezinde güneyli rüzgarlar esiyor. Biraz dalga kaldırıyor ama, deniz suyu geçmiş
yıllara kıyasla daha ılık. Bir de koylara demirlediğimizde, dağlardan inen
kuzey rüzgarlarının yaptığı gibi, tekneyi bir o yana bir bu yana savurmuyor.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İlk kez teknede yatılı olarak bir
çifti konuk ediyoruz. Orhan Silier 40 yıldır, Ayşe Erzan ile 20 yıldır dostumuz. Beylerbeyi’nde 6-7 yıl kadar komşuluğumuz da
var. Yani, teknenin minik mekanlarında dostluğumuzu bozmadan 4-5 gün birlikte
olacak kadar birbirimizi tanıyoruz. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Alıştırma olarak ilk gün Düverlik
Koyu’na gitmek bize uygun göründü; akşama marinaya dönmek niyetiyle. Niyeti
belirleyen teknedeki enerji kapasitesi: aküler 4 yılı doldurdu ve kısa sürede boşalıyorlar.
Öyle ki yelken seyri yaparken otopilot kullanmıyoruz; buzdolabını çalıştırmıyoruz;
demirledikten sonra, hidrofor çalışmasın diye hemen hemen hiç tatlı su
kullanmıyoruz; navigasyon ve telsizi de kapatıyoruz. Bütün bu önlemlere karşın,
akşam olup da demir alacağımızda, ırgat motoru kimi zaman zorlanıyor. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Neyse, güzel bir yelken seyrinden
sonra koya demirledik. Burası, girişi dar, kendisi küçük, çevrede kayalara
kazılı kalıntılar olan, üç tarafı hızla yükselen çam ve maki kaplı yamaçlarla
çevrili sevimli bir koy. Bir bütün gün denize girdik, gazete kitap okuduk, sohbet
ettik, kayalarla denizin şıpırtılı buluşmasını dinledik/izledik. İlk gün yemek
işini, ev sahibi olarak biz üstlendik ve Kıbrıs usulü hellimli makarna yaptık; suyunu
süzmeden makarna yapışımız takdir topladı; yanında salata ve soğuk içeceklerle
öğleni geçiştirdik.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirqWgR5s3PHu3MDUYjt69pwCKgklHJpEtuQ6O6haQBD7pjnNGtQlrxUc5FtloCV_6TbbZ4PoIeZumO1hQ58iX1yehoMWpuj8eCfZTVB_8-6p2qORIVW-9J8CYvFSJvbKNkINAei4XM105J/s1600/DSCN4932-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirqWgR5s3PHu3MDUYjt69pwCKgklHJpEtuQ6O6haQBD7pjnNGtQlrxUc5FtloCV_6TbbZ4PoIeZumO1hQ58iX1yehoMWpuj8eCfZTVB_8-6p2qORIVW-9J8CYvFSJvbKNkINAei4XM105J/s1600/DSCN4932-a.jpg" height="480" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<!--[endif]--></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Akşam 19.00 sularında
toparlandık, demir almak üzere hazırlığımız yaptık, marşa bastım, tık yok. Ama
motor çalışmadan önceki o tiz düdük çalıyor: düüüüt. Bir elektrik sorunu
olduğunu düşündüm; hemen akü geldi aklıma. Ayşe de, fizik profesörü olarak akü
tanısını koydu. Elektrik tablosundaki göstergeye baktım, 13V yazıyor, yani göstergeye
göre, aküde sorun yok. Zaten gün boyunca arada bir hep denetliyordum bu
göstergeyi. Başka ne olabilirdi? Marş motoruna akın ulaşmıyor muydu acaba?
Tekne firmasının her konuda bilgili ve deneyimli ustası Fahri Bey’i telefon ile
aradım; akünün tamam olduğunu ama marşın basmadığını söyledim. Bana marş
motoruna gelen kabloları tornavida ile birleştirerek motoru çalıştırabileceğimi
söyledi. Denedim; yine tık yok, ama düüüt var.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Motorun en son bakımını yapmış
olan marinadaki firmaya telefon ettim; çalışma dışı saatler olduğu için
ustalara ulaşamayacaklarını ve başka türlü de zaten yardımcı olamayacaklarını
söylediler; “ilgilerine” hayran kaldım. Marinadaki panton komşum Sedat
Öztekin’i aradım; o anda marinaya giriyormuş,
“hemen geliyorum“ dedi; aynı pantondan tanıdığımız Fatih Türkkan’ı da
aramamı önerdi; durumu uygun ise birlikte daha yararlı olacaklardı; motoru
çalıştıramazlarsa yedekleyip götüreceklerdi Mergus’u. Her ikisi de, aynı
zamanda, Gezgin Korsan forumundan sanal arkadaşlarım.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Fatih, Güzelbahçe’de oturuyor;
yarım saat önce marinadan çıkmış ve tam evine ulaşmak üzereymiş. “Hemen dönüp
marinaya gidiyorum” dedi. <br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Konuklarımız olmasa
telaşlanmayacaktım ve ortalığı da bu kadar telaşa vermeyecektim. Ama koy lodosa
açık, rüzgar ve dalga artarsa çok fazla sallanacağımızı düşünüp, sabaha kadar
demirde kalma düşüncesini hemen ikinci plana attım. Ancak bu arada, akşama
kadar esen rüzgar tamamen kaldığı (kesildiği) için yelken ile gitme olanağımız ortadan
kalkmıştı. Zaten 30 metre zinciri elle toplamak ve çok dar olan koydan yelken
ile çıkmak da güç ve maharet isterdi. Lastik bot vardı, ama motoru yoktu; olsa,
tekneyi koy dışına onunla çekmek ve hatta yavaş yavaş marinaya dönmek söz
konusu olabilirdi, ancak en azından benim kadar deneyimi olan ikinci bir kişinin
daha teknede bulunmuş olması koşuluyla.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kıyıya çıkmanın da bir yararı
yoktu, çünkü kıyıdan bir karayoluna ulaşmak için saatlerce yürümek gerekiyordu.
Bu koyların çekiciliği, karadan ulaşılamayışın sağladığı sükunetten
kaynaklanıyordu. Sükunet güzel de, her güzelin bir kusuru olabiliyor işte.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yine de bu arıza ile, böyle
rüzgarsız bir havada denizin ortasında karşılaşmadığımız için şanslıydık; çünkü
o durumda teknenin nereye sürükleneceği belli olmazdı; açık denize sürüklense
pek sorun değil de, kıyıya gidip kayalara bindirirse hoş bir durum olmazdı.
Tabii her zaman Sahil Güvenlik seçeneği vardı; ama onların sorumluluğu, tekneyi
değil, içindekileri kurtarmaktan ibaretti;
zaman zaman tekneyi yedekleyip kıyıya çektiklerini de duymuştum.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sedat-Fatih ekibi, yarım saat
sonra telefon ettiler, yola çıkmışlardı. Artık hava kararmaya başlamıştı.
Güvende olma duygusuyla gerilimim epeyce azalmıştı. Birbuçuk saatlik bir yol
katedeceklerdi. Tahmin ettiğim gibi, 21.00 sularında karanlığın içinden Nil
teknesinin silueti belirdi. Yaklaşınca üç insan gölgesi fark ettik; Sedat
Bey’in eşi Nil Hanım da katılmıştı “kurtarma ekibi”ne; her zaman gülümseyerek
moral veren ifadesiyle.</div>
<div class="MsoNormal">
Yedekleme için halatları
hazırladıkları görülüyordu; ama önce Fatih “motora bir göz atayım” diyerek
Mergus’a sıçradı. Öztekin çifti, demir atmak yerine, Nil ile çevremizde tur
atmaya başladı. Fatih Türkkan, bir lamba yardımıyla aküleri denetlendi; motor
aküsü, kutuplarına kablo ile dokundurduğu ampulü ölü gözü gibi yakabildi. Teknede
takviye kablosu bulundurmadığım için servis akülerinden biri ile motor aküsünün
yerini değiştirmek gerekti. Motor çalıştı. Ama bu basit operasyon bile bir
saate yakın sürdü.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Nil önde, Mergus arkada yola
koyulduk. Fatih Türkkan her ihtimale karşı bizimle geldi. Çok güzel bir gece,
yıldızlarla bezenmiş, pırıl pırıl gök yüzü, dümen suyunda parıldayan yakamozlar.
Güvende olmanın huzuru.</div>
<div class="MsoNormal">
Denizcilerin sosyal paylaşım
sitesi Gezgin Korsan’da olayı özetlediğimde; karşılaştığım arıza, “üç beş
dakikada çözülebilecek türden” basit bir sorun olarak yorumlandı; standart bir
denizci için buna “arıza” bile denmezdi, demek ki. Aynen öyleydi. Ama önce
göstergelere inanmaktan vaz geçmem gerekiyordu; telefon ettiğim herkes önce
aküyü sordu, ben de “aküde bir sorun yok, gösterge 13v gösteriyor” dedim. Ama
hiç kimse de bana “göstergelere inanma” demedi.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu olay bana yıllar önce
yaşadığım başka bir deneyimi anımsattı:<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çalıştığım inşaat firması, Köyceğiz’in
Ekincik Körfezi’nde bir marina inşaatına karar verdi ve inceleme için üç
kişilik bir ekip oluşturdu. Bir mimar arkadaş
ve bir deniz yapıları tasarımında uzman profesör Ali Rıza Günbak ile
birlikte Köyceğiz’in tek oteline yerleştik. Her gün Ekincik’e gidip denizde ve
karada ölçümler yapıyoruz; akşamları da duş alıp erkenden yatıyoruz; oturup
sohbet edecek kadar bile mecalimiz kalmıyor.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Son gün mimar arkadaşımız Ekincik’den
otele dönerken, “bu ne biçim otel, bir sıcak su bile akmıyor, hep soğuk duş yaptım”
diye yakındı. Bu arkadaşımız, fakülteyi bitirir bitirmez çalışmak için
Almanya’ya gidip 20 yıl kadar orada yaşayıp emekli olduktan sonra kesin dönüş
yapmış, bu arada tam bir Alman kafasına sahip olmuştu. Ali Rıza ile birbirimize
baktık ve “biz her akşam sıcak su ile duş yapıyoruz, nasıl olur?” dedik.
Birlikte onun odasına gidip duşun sıcak musluğunu açtık; gerçekten soğuk su aktı; ama öbür
musluğu açınca sıcak su geldi; muslukları ters bağlamışlardı. Almanya’da o
yıllarda, her hangi bir inşaatta böyle bir durum olsa şantiyenin görevli
mühendisini belki de cezalandırırlardı. Şimdilerde onlar da Türkleşti, tren
kazası bile yapabiliyorlar.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hadi o arkadaş Alman terbiyesi
almıştı da o nedenle öteki musluğu açma seçeneğini düşünememişti; peki bana ne
oluyor da göstergelere bu kadar inanıyorum. Bundan sonra söz, teknenin
göstergelerindeki hiç bir veriye inanmayacağım. Anladım ki tekne yapımcımız
Fransızlar da Türkleşmiş. Henüz Avrupa Birliği’ne girmeden kültürümüzle
Avrupa’yı fethettik. Aferin bize.</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-84804855744196133822014-04-22T05:32:00.001-07:002014-04-22T05:32:05.189-07:00DENİZE BAKIP ARSA GÖRMEK<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Güven Birkan</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kadıköy’den vapura bindim, yan
tarafta açıkta oturdum, Karaköy’e geçiyorum. Hafif bir lodos, ılık bir güneş.
Tam emeklilerin aylak aylak seyahat edeceği hava. Yanımdaki ileri-orta yaşlı (yani
70’ine merdiven dayamış) yol arkadaşıma korkarak “merhaba” diyorum. Korkumu
besleyen şey, deneyimlerim; bir çok zaman karşılıksız kalıyor bu büyük kent içi
selamlaşmalar, elinizi uzatmışsınız da boşta kalmış gibi bir durum. Ama daha
ağzımı açarken, adamın da selam vereyim diye gözümün içine baktığını
farkediyorum.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Avcılar’da oturuyormuş ve yirmi
yıldır vapura ilk binişiymiş; 65 yaş üstü emeklilere toplu taşınımın ücretsiz
olmasından yararlanarak hem denizin tadını çıkarmak, hem de kentin uzun
zamandır görmediği semtlerini gezmek istemiş.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Karşı kıyıya doğru bakıp, Kadıköy’den
Avcılar’a deniz yoluyla ulaşmanın ne kadar kolay olacağını konuşuyoruz. Üstelik
de, yol ya da tünel inşa etmek için dünyanın parasını harcamaya gerek
olmadığını, denizin kendisinin zaten hazır bir yol olduğunu karşılıklı olarak
dile getiriyoruz. “Ve işte bizim yanıldığımız nokta da burası” diyorum, “inşaat
için birilerine para aktarılmayacak ve karşılığında da nemalanılmayacak olduktan
sonra o iş neden yapılsın?”.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Vapurdan inip birbirimizi
uğurluyoruz. Ben Mimarlar Odası Çevresel Etki Değerlendirme Danışma Kurulu
toplantısına gidiyorum. Gündemdeki konulardan biri Yenikapı dolgu alanı ve
lastik tekerli araçlar için inşa edilmekte olan tüp geçit. Bu her iki palansız
ve yasa dışı “proje”nin Tarihi Yarımada’ya vereceği zararların, kent
plancıları, arkeologlar, mimarlık tarihçileri ve hukukçular tarafından ele
alındığı bilimsel bir toplantı.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bu arada ilginç bir saptama
yapılıyor, tarihi ve doğal çevreyi korumakla görevli kurulların, denizin içi
ile ilgili karar alma yetkileri bulunmuyormuş; demek ki oraya “kaptan paşa “
karışıyor. Her konuda karar verici bu “paşa”nın da kim olduğu malum. Bizim
toplumumuz için deniz, üzerine ya da altına inşaat yapılacak bir ortam olarak
değer kazanıyor. Yani bir tür boş arsa, doldur doldur kullan, üstü yetmez ise,
altını da kullan.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Toplantı bitiminde meslektaşlarla
Kadıköy’e dönerken, hızımızı alamayıp Tarihi Yarımada’yı rahatsız etmeyecek ulaşım
olanaklarını değerlendiriyoruz. Arkadaşlar
bu yap-işlet-devret projelerinin devlete (yani biz vergi ödeyenlere) bir yük getirmediği
savının gerçeği yansıtmadığını, işi üstlenen firmanın aldığı krediler nedeniyle
Hazine’nin yükümlülük altına girdiğini, her hangi bir aksamada zararın bizlerin
cebinden ödeneceğini anımsatıyorlar. Üstelik de benzer ihale sözleşmelerinde
olduğu gibi, tüp geçitten parasını ödeyerek (sanırım oto başına 10TL gibi bir
ücret) yeterli sayıda araç geçmez ise sözleşmede belirtilen araç sayısı ile
aradaki farkın, bu araçlar geçmiş gibi devlet tarafından firmaya ödeneceği de
dile getiriliyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bu durumda, Avcılar’a denizden
yolcu taşınması, ya da diyelim ki Tuzla’dan Ambarlı’ya feribot ile araba
taşınması gibi düşünceler, şimdiden çöpe atılmış oluyor. Ama tüpün iki ucundan
yer yüzüne çıkacak araçlar, gidecek yol bulamadığında, tüpün içinde bekleme
eziyetini anlatan yok; oysa iki uçtaki trafik zaten şimdiden yürümüyor.
Yürütmek için yolları iki katlı yapmak gerektiğinde, onun da parası bizden
çıkacak.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Bu arada, rıhtımdaki yolcu
gemilerine bakıyoruz; İzmir’e işleyen feribotlardan söz açıyoruz; her
sorduğumuzda “yer yok” yanıtı aldığımız halde, sefer sayılarının artırılmayışının
nedenlerinden ve Körfez geçişli İzmir otoyolu projesinin maliyetinden söz
ediyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Birden aklıma Karadeniz Postası
geliyor. Sanırım artık Karadeniz kıyılarına denizden ulaşım söz konusu değil;
zaten o olanak devam etseydi, Karadeniz sahil yolu en azından şimdilik
gerçekleşmiş olmazdı, ya da kara ulaşımı kıyıdan değil, mühendis ve plancıların
önerdiği üzere geriden, dağların ardından geçirilip, kıyı yerleşimlerine inen
karayolları ile gereksinim karşılanırdı.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.sualtigazetesi.com/wp-content/uploads/2012/12/20090930-egevapuru.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://www.sualtigazetesi.com/wp-content/uploads/2012/12/20090930-egevapuru.jpg" height="400" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Sualtı Gazetesi'nden alıntı</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Karadeniz Postası’nın aklıma
gelişi, bir Trabzon yoculuğu nedeniyle. Ailece İstanbul’dan Karadeniz Postası’na
bindik, Trabzon’a, teyzemleri ziyarete gidiyoruz. Dört yaşındayım. Benden iki
yaş büyük ağabeyim ile birlikte gemini altını üstüne getiriyoruz; girip
çıkmadığımız yer kalmıyor; müthiş bir özgürlük ve ilginç bir ortam. Geminin baş tarafındaki
ambarlara koyunların yüklendiğini görmüşüz. Güverteye de saman balyaları
yığılmış; yol boyunca onların beslenmesi gerek. Bu görevi her nedense ben
üstlenmişim; tam insanların yemek saatinde, ortalıktan el etek çekilmesini
bekleyip, samanları avuçlayıp, en yakındaki manikaya koşup, heyecanla aşağı atıyorum.
Manika ile balyalar arasında telaşlı bir gidiş geliş başlıyor; bir, bir daha,
bir daha.... Ta ki, garsonlardan birinin bana doğru koştuğunu fark edinceye
kadar. O manikanın alt ucunun, yolcu yemek salonuna ulaşacağı kimin aklına
gelir ki? Ama sayemde, insanlar da koyunların menüsünden tatmış oldular.</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-63105332403707349602014-04-17T05:37:00.001-07:002014-04-17T11:26:26.145-07:00Özkan Gülkaynak bir klasik tekneyi yaşama döndürüyor<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kayıtsız'a bir kardeş geliyor. Teos Marina'da bağlı duran bu iki teknenin yanından duraksamadan geçemiyor insan; her ikisinin de öyle sessiz durduklarına bakmamak gerek, anlattıkları öyle çok şey var ki; sadece seyretmek bile insanı heyecanlandırıyor. Özkan Gülkaynak'ı, antika sayılabilecek ikinci kardeşi yaşama döndürmek için sabırla çalışırken görmek, ek bir ayrıcalık.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İki kardeş, marinanın görece sakin olan kuzey ucunda, wc-duş-mutfak biriminin hemen önündeki rıhtımda yan yana bağlı. Böylece, bu hizmetlere ulaşmak için zaman kaybı önlenmiş durumda.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ancak, tuvaleti ya da duşları ziyarete gelen herkesin, kendisiyle iki çift laf etmeden geçememesi nedeniyle, </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Gülkaynak, </span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">bu yer seçimiyle kazandığı zamanın belki de kat kat fazlasını kaybetmekte. Bu durumdan ne kadar hoşnut bilemeyiz, ancak ayırdığı her dakika benim gibi amatörler için mutlu bir kazanç.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKpoh4XBX2ggjfY5W4UAX6r6GFj0YRTDVbyinHoD-uBKSfiQ0ckex7LlLLxI1EARxj3ySFUsEsjWUiE19I78hPe4vvEGlCeA-2ezyj2VdNMsj77s7A0gqaFg8Ux7YiyCk5Prw_EElv9FaE/s1600/20140403_182124-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKpoh4XBX2ggjfY5W4UAX6r6GFj0YRTDVbyinHoD-uBKSfiQ0ckex7LlLLxI1EARxj3ySFUsEsjWUiE19I78hPe4vvEGlCeA-2ezyj2VdNMsj77s7A0gqaFg8Ux7YiyCk5Prw_EElv9FaE/s1600/20140403_182124-a.jpg" height="428" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-12444475498562864722014-03-02T02:23:00.000-08:002014-03-02T10:35:15.170-08:00FARE GİREMEDİĞİ DELİĞE .......<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
16.02.2014, Güven Birkan</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yelken sevdalısı doktor Zafer Türkmen, denizcilik ile ilgili olarak kış ayları boyunca düzenlediği sohbet toplantılarının birinde, bizim de denizde yaşadığımız zor anlarımızı anlatmamızı istediğinde düşündüm:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
O kadar tedbirliyiz ki, ciddi bir “zor an” yaşayamıyoruz. Bu sözüme bakıp da, sürekli olarak iskelede bağlı kaldığımızı düşünmeyin, tersine, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“zor an” yaşayalım diye denize çıka çıka, epeyce deneyim kazandık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Tabii, eşim Çelen ile birlikte yaşadığımız zor anlarımız kendimize göre. Gerçek denizciler için gündelik sayılan durumlar, bizim için ciddi bir sorun olabiliyor, ya da biz o durumu soruna dönüştürmeyi becerebiliyoruz; maksat sorun yaşamaksa denizcilik bu iş için biçilmiş kaftan.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Ekim ayı Sığacık Körfezi’ndeki minik koylarda denize girmek için en uygun zaman. Deniz Yıldızı koyu bu mevsimde, özellikle hafta arası günlerde tam anlamıyla ıssız, tabii keçileri ve kuşları saymazsak; onların varlığı da sadece sesleri dolayısıyla anlaşılıyor. Kıyı, yer yer kumsal yer yer kayalık. Dalgaların kayalarla buluşmasından şırıl şırıl bir ses oluşuyor. Gözünüzü kapattığınızda kendinizi bir dere kenarında sanabilirsiniz; açtığınızda ise denizin ortasındasınız.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<o:p> </o:p> </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPdGFwUO6rXamHgJK8_1C1ZaFaSDSQfEU6vw_Tf1hJltvjIUHojZxRmT_YXnwbhnyh_u8oA_LH9eK3ZdJbVmOxiXmFi2SHLCFPne0RBE4CINNxXiShxF-gS-vfF1A0CSRhUS8df3nuPqfi/s1600/131003-teos_38.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" closure_lm_630681="null" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPdGFwUO6rXamHgJK8_1C1ZaFaSDSQfEU6vw_Tf1hJltvjIUHojZxRmT_YXnwbhnyh_u8oA_LH9eK3ZdJbVmOxiXmFi2SHLCFPne0RBE4CINNxXiShxF-gS-vfF1A0CSRhUS8df3nuPqfi/s1600/131003-teos_38.JPG" height="480" ita="true" width="640" /></a></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Çelen dümende koya giriyoruz; eşim teknenin otopilotu, onun sayesinde, yelken yaparken akülerin tükenmesini önlüyoruz; otomatik dümen düzeneği elektrikle çalıştığı için epeyce enerji tüketiyor. Ben demiri hazırladım, elime ırgatın kumanda cihazını alacakken, şeytanın dürtmesiyle, bu kez demir şamandırasını da atmaya karar verdim; uzun zamandır kullanmıyordum. Günün birinde gerçekten gerekli olduğunda ne yapacağımı unutmamış olmak için, hazır rahat bir ortam varken, denemekte yarar olacağını düşündüm.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bimeyenler için açıklamak gerekirse, bu şamandıra, zincirin ucunda denize atılan çipanın diğer ucuna bağlı bir şamandıra. Su altındaki demirin bulunduğu yeri işaretlemeye yarıyor. Aynı zamanda da dibe takılıp gelmeyen demiri kurtarmakta da yararlanılıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Demir şamandırası konusundaki bilgim, benim için<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tamamen kuramsal, çünkü şimdiye kadar kullananı görmedim. Sadece kitaplarda rastladım. Ama en derin bilgiyi, denizcilikle ilgili bir internet sitesindeki dipsiz tartışmalardan edindim. Yine denizciliğe gönül vermiş bir başka tıp doktorunun önerisi, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>açık renkli bir yüzer halatı, aynı amaçla, ucu şamandırasız <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>olarak kullanmak idi, üstelik de böylece bir yığın olası sorundan kurtulunmuş olacatı. Aslında demir şamandırasının en önemli yararının, koya daha sonra gelen teknelere, demir atmadan bağlanabilecekleri hazır bir tonoz sunmak olduğu, böylece şamandıra sahibi ile bağlanmak isteyenler arasında sorunlar yaşandığı da hep söylenir.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Ben yine de demirin yerini uzaktan da kolayca görmek için, halatın ucuna şamandıra bağlamakta yarar olacağını düşündüm ve iki yıl önce, tekne için ayırdığım bütçeden marina ücretini ödedikten sonra artan 7 lira ile fuarda ne alabilirim diye bakınırken bu kırmızı şamadırayı gördüm. 15 metre yüzer beyaz halatı da ertesi yılın fuar alışverişinde sağladım. Ama şu anda halat artık 8 metre; nedenini sonra anlatırım.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<o:p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3OlSOfc_wZZ2A5wrOZXHV5C0vZj89fhy_sucoP4NIvG0QhzNQFtWgbDhFYIvKtDUKKlVtSWOfIQBO5QkfWbpzp8WoG0XL0VWlWWKOrmWfFG5lH1TXo_t1FUEfBmyEY1jFI_9z8ZJkX5Yd/s1600/DSCN5692.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" closure_lm_630681="null" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3OlSOfc_wZZ2A5wrOZXHV5C0vZj89fhy_sucoP4NIvG0QhzNQFtWgbDhFYIvKtDUKKlVtSWOfIQBO5QkfWbpzp8WoG0XL0VWlWWKOrmWfFG5lH1TXo_t1FUEfBmyEY1jFI_9z8ZJkX5Yd/s1600/DSCN5692.JPG" height="215" ita="true" width="320" /></a></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Biz koya dönelim:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Demiri 6 metre derinlikte atmaya karar verdik, ben baş tarafta bir elimde kumanda cihazı, bir elimde şamandıra, üçüncü elimle de Çelen’e işaret vermem gerekiyor; ne yana gideceği, ne zaman tornistan yapacağı konusunda üzerinde anlaştığımız el işaretleri var. Yumruk, “vitesi boşa al” anlamında, işaret parmağı yukarda, sağda ise “sancak yap” falan. Türkiye’de bu işi yapıyorsak, bu işaretlerin bazıları siyasi, bazıları ise ayıp anlamlar taşıdığı için, üzerine alınanlar var mı diye çevreyi de kolaçan etmek gerekiyor. Tabii ayrıca walky-talky türü elektronik haberleşme cihazlarımız da var, hem de iki takım; ama teknede o kadar çok alet edavat var ki, aynı anda bu kadar çok aleti kullanmaktansa el işaretlerini tercih ediyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0XxPf4pQ-RAd_HUJsUP90VFMPK3ZsFNMKAFqFfTlEWOCv3Abx7BNx8c71wxvztJUYus3rKmDD5GXsGpVI9aiG1o_-quCLyK9IL0TOb5hR1xaxdjC3dKcSzfp_JR4vg_2yMIJlPWoJf4X0/s1600/DSCN5678.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" closure_lm_630681="null" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0XxPf4pQ-RAd_HUJsUP90VFMPK3ZsFNMKAFqFfTlEWOCv3Abx7BNx8c71wxvztJUYus3rKmDD5GXsGpVI9aiG1o_-quCLyK9IL0TOb5hR1xaxdjC3dKcSzfp_JR4vg_2yMIJlPWoJf4X0/s1600/DSCN5678.JPG" height="193" ita="true" width="320" /></a><o:p> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-nvOnYewdXiJ5WP1aYRD9xkzx_EfvRmW9Gdr0bJcMvnrKQ3UK9oQkUjLfNQ4_gEPrQ0frZOgn4rrEENeL44TdqTgnpCahOv4n854fuJwo_FLC7SKRYO-tFI418Hul6BH3h3JBo2vnt7at/s1600/DSCN5679.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" closure_lm_630681="null" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-nvOnYewdXiJ5WP1aYRD9xkzx_EfvRmW9Gdr0bJcMvnrKQ3UK9oQkUjLfNQ4_gEPrQ0frZOgn4rrEENeL44TdqTgnpCahOv4n854fuJwo_FLC7SKRYO-tFI418Hul6BH3h3JBo2vnt7at/s1600/DSCN5679.JPG" height="196" ita="true" width="320" /></a></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Uygun noktaya geldiğimizde demiri salıyorum, şamadırayı de denize fırlatıyorum. Şamandıranın yüzer halatı, gidip zincire dolanıyor ve zincir şamandırayı dibe doğru çekmeye başlıyor. Demir 6 metrede dibe dokunmuş durumda, şamandıra da ondan iki metre yukarıda, böylece demiri yüzeye doğru çekmeye çalışıyor. Oysa o kadar dikkat ettim, şamandırayı rüzgar altına atmak için, ne oldu da aniden rüzgar bu şamandırayı zincire doğru itti?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sığacık’taki koyların bir çoğunda şöyle bir özellik var:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Koydan içeri doğru giren iki vadi, karadan esen rüzgarı iki ayrı kanaldan dönüşümlü olarak üflüyor. Rüzgar kuzeyden esiyorsa, önce beş-on saniye kuzeybatı vadisinden, sonra dönüp kuzeydoğudan geliyor. Demiri atarken bu periyotları tutturamayınca şamandıra halatı zincire gelip dolanıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Demiri ve şamadırayı geri alıp, kıyıdan uzaklaşıp yeniden denemeye karar veriyoruz. Bir tur atıp aynı noktaya ulaşıp yeniden deniyoruz. 6 metre derinliğe geliyoruz; Çelen’e yumruğu gösteriyorum, vitesi boşa alıyor tekne iyice yavaşlıyor ve ben zinciri salarken bir yandan da şamandırayı atmak için rüzgarın uygun anını bekliyorum, bu kez başarmakta kararlıyım. Bir kez atıyorum, o anda rüzgar dönüyor, toplayıp zincirin öteki yanına bırakıyorum.... Bu arada yumruğum hala havada olduğu için Çelen tornistana başlamıyor; ama bana derinliği söylemeye devam ediyor: , 5m, 4m, 3 m. Yani rüzgar tekneyi sürüklüyor. Ben kırmızı şamandıraya o kadar yoğunlaşmışım ki, Çelen’in sesi bir fon müziği etkisi yapıyor. Akıntı-rüzgar bileşeni sanki sadece şamandırayı etkilermiş gibi tekneyi tamamen unutmuş durumdayım; yumruğumun hala havada olduğunu da ancak o zaman farkediyorum, ani bir tornistan ile salmayı dipteki döküntülere sürtercesine kıyıdan uzaklaşıyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yeterince antrenman yaptığımıza karar verip, huzur içinde şamandırasız bir demir atıp, Sığacık pazarından aldığımız ev yapımı bademli çörek eşliğinde kahvemizi içiyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Halatın boyunu 15 metreden 8 metreye indirmek için ise geçtiğimiz yıl Nergis Koyu’na gitmemiz gerekti.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yüzer halatlı demir şamandırasını ilk kez deneyecektik. Son derece durgun bir havada koya ulaştık. Demiri atmaya başladığımızda, şamandırayı da suya salıverdik, ama boyunu kısaltmak için halatın bir kısmını roda edip (rulo yapıp) şamandıraya bağladık. Ancak bu amaçla hangi denizci bağını kullandığımı hiç hatırlamıyorum. Demir dibe ulaştığında, şamandıranın da demirin su üzerindeki izdüşümünde olması gerekirken, ortada öyle bir şey görünmüyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Biz bu arada kaloma vermek (zinciri dibe sermek) üzere ağır ağır tornistan yapmaktayız. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İskelemizde, denizin üzerinde yüzen 2-3 metrelik bir beyaz halat gözüme çarptı, yer yer marin mavisine boyanmıştı. Halat bana hiç yabancı gelmedi, üzerindeki mavi de.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yeterince kaloma verdiğimize karar verip; bosa kancasını zincire taktım; sesinde bir gariplik farkettiğim motoru stop ettik. Kafamızı kaldırdığımızda, kırmızı şamandıranın kıç tarafta, yavaş yavaş tekneden uzaklaştığını farkettik; halat da şamandırayı izleme eğiliminde; onun da ucu marin mavisi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Boyu uzatılabilen teleskopik kakıçı kaptım, boyunu uzatmak için hızla çekince iki elimde birer sopaya dönüştü, yeniden iç içe geçirip uzanıp halatı yakaladım. “İyi ki yüzer halat takmışım şamandıraya” diye düşündüm. Ama acaba halat yüzmese daha mı iyiydi?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Tekneyi sipariş ederken öyle özel bir opsiyon talebim olmamıştı, ama pervaneden önce şafta muhakkak bir halat kesici takılmasında ısrarlı olmuştum. Demek ki halat kesici görevini yapmış, şamandıra halatı pervanenin etrafına sarılmaya kalkışınca halatı parçalara ayırmıştı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Şinorkeli takıp daldığımda, beyaz halatın artanının, halat kesicinin arkasında şafta sıkıca sarılı olduğunu gördüm. Çekip çıkarmaya çalıştığımda, kalafat yapmak üzere şaft yuvasına tıkılmış gibi yerinden kıpırdamadı; pervanenin dönmesi böylece zorlaştırılmış olduğundan motorun da garip sesler çıkarması doğaldı. Bıçakla temizlemek yarım saat sürdü, on onbeş kez dalmam gerekti. İşi bitirdiğimde vücudumun çeşitli bölgeleri de marin mavisine boyanmıştı; teknenin altındaki zehirli boyanın rengine. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
“Fare giremediği deliğe kuyruğuna kabak bağlayıp girmeye kalkışırmış” lafı insanlar için söylenmiş olsa gerek; tek fark bizim kabak kırmızıydı.</div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-40213714778152175392013-05-01T11:19:00.003-07:002013-05-01T11:29:36.410-07:00Bayrak Hırpalayan Rüzgarı<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<o:p>Güven Birkan</o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<o:p>26.04.2013</o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Teos Marina’ya bayrak dayandıramıyoruz; sancak gurcataya çekili “nezaket bayrağı”, bu yörenin kuzeyli rüzgarlarına bir ay bile dayanmıyor. Buraya geçen yıl yaz başı bağlandık, bu “bayrak hırpalayan rüzgar, bütün yaz estiği yetmiyormuş gibi, kış boyunca da hızını kesmedi; arada bir yoklayan lodos fırtınalarını saymazsak.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bir marinaya uzun süre için bağlanılacağında, insan bir çok etkeni dikkate alarak, olumlular ile olumsuzların optimumunu oluşturan bir konum belirlemeye çalışıyor: servislere yakınlık, gürültüden uzaklık, havuzluğu rüzgardan koruma, su hareketlerinden az etkilenme, manevra kolaylığı, güneşlenme, kafa dengi komşular vb. “Geçen Mayıs ayında marina yönetimiyle sözleşme yaparken, biz de bu tür etkenleri dikkate alarak Mergus için bir yer seçtik” dersem yalan olur, bize gösterilen bir kaç boş yerden birinde karar kıldık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Körfezden gelen dalgaları ve rüzgarı kesme görevi bizim bağlı olduğumuz A pantonuna düştüğü için, rüzgarın sesi ninni, sallantısı salıncak etkisi yapıyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Marinaya karadan girdiğimiz noktadaki E pantonunda, su neredeyse kıpırdamaz, rüzgarsızlıktan sivrisinekler uçuşurken, bizim pantonda sürekli olarak, “bu gün denize çıkmayalım da, çevreyi karadan keşfedelim, yarın belki hava durulur” durumu var.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Böyle bir ortamda, aynı pantonda bağlı Tarella teknesindeki bebeler için kurulmuş salıncağı görünce Çelen ile teorik bir tartışmaya daldık: acaba İlhan Doğan, çocukları sallayarak uyutmak için mi, yoksa teknenin sallantısını nötralize etmek için mi (teknenin ocağındaki sallantı sistemi gibi) kurmuştu bu salıncağı? Ama kendilerine soracak vaktimiz olmadı, meğer sadece hafta sonu için minikleri de alıp maaile gelmişler; tatil bitince bebeler ve gençler denize çıkamadan da dönmek zorunda kaldılar. Tekneyi Pendik’ten getireli bir ay kadar olduğu için, henüz buraların rüzgarının sürekliliğine alışabilmiş değiller. Ama anne ve babaları Sığacık’ta kaldı, buraya sürekli yerleşme olanaklarını araştırmak üzere.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Suyun sürekli hareketli oluşu sayesinde, sanırım bizim pervaneye ve dümen palasına dadanan deniz canlıları da bu yıl rahat edemediler; altı temizleneli bir yıl doldu, kışın sadece bir kaç kez denize çıkabildiğimiz halde, tekne 2500 motor devrinde hala 6 mil hız yapabiliyor; oysa Pendik’te bağlıyken, zehirli boyayı yenilememizin üzerinden 6 ay geçmeden, yerleşen kekamozlar nedeniyle dümen palasının tepesi teknenin karinasına sürtünüyordu, yıl sonunda da hızımız 5 milin altına düşmüştü.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4nfKf351PnoRMHP2Vny0LT4gdsAJ65578Zt3y4aKl_-JTn8vkHNJETgowtfAkqBMCD0BbJ1yo13SKhyaLPEaVwPrM-CBxZXSQ2y2o_8Wc5DUUXQ6ZOot2zbF1JR6MqXuluL0z4K4ev0_N/s1600/DSCN4161-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4nfKf351PnoRMHP2Vny0LT4gdsAJ65578Zt3y4aKl_-JTn8vkHNJETgowtfAkqBMCD0BbJ1yo13SKhyaLPEaVwPrM-CBxZXSQ2y2o_8Wc5DUUXQ6ZOot2zbF1JR6MqXuluL0z4K4ev0_N/s400/DSCN4161-a.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Pendik'te bağlı iken bir yıl sonunda tekneye yerleşenler</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Günler uzun; yarım günlük yelken seyirlerinden artan sürede, Çelen’in karadaki merakı bizi oyalıyor; bahar çiçeklerini incelemek üzere kırlara açılıyoruz. Fotoğraf ile her gittiğimiz bölgede gördüğümüz farklı çiçekleri belgeliyoruz (bu fotoğraflar ne işe yarayacak diye düşünmekle birlikte, değişik bir çiçek gördüğümüzde, ya da bildiğimiz bir çiçeğin değişik bir “pozuna” rastladığımızda, bunu kameraya hapsetmekten kendimizi alamıyoruz).</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGOZbHBUEf5GiWM_RWXbpR7TpSkv52tI9_SxKMXXfsEU0w7xs3LVSkNs7A1A_jMMnM2k0fv6x4KX7O4ZldwjD8Hv1xdMiPd_SB95TOdbHY2NA9uSeCHFUdYkMpR5ZBsBgmUHtjmhhuDNYa/s1600/130427-cicekler-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="404" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGOZbHBUEf5GiWM_RWXbpR7TpSkv52tI9_SxKMXXfsEU0w7xs3LVSkNs7A1A_jMMnM2k0fv6x4KX7O4ZldwjD8Hv1xdMiPd_SB95TOdbHY2NA9uSeCHFUdYkMpR5ZBsBgmUHtjmhhuDNYa/s640/130427-cicekler-a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Rüzgarın azizliği bu kara seyirlerinde de kendini gösteriyor; bir o yana bir bu yana savrulan dalların ucundaki çiçekleri yakın çekimlerde yakalayıp kameranın içine almakta zorlanıyoruz, atışların bir çoğu karavana oluyor. Denebilir ki “kopar o dalı, götür rüzgarsız bir yerde resmini çek”. Bu da balık tutamayıp da akşam eve dönerken pazardan satın almak gibi bir duygu uyandırıyor bizde. Yine de, tuttuğumuz balıklardan yaptığımız bir demet, Sığacık doğasının bahardaki zenginliğini yansıtıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWS5lHp2nlcZSfqA2-Gc5ZfhNIG99Z0DtB3T9-yE829q9qHhr9xpBkffcpubCX4IGQCBmGsAO-R1GiTUqv-CKdLR0kTCfSSfVeNV1LzBgxexmj26XHaOeh1iGEzR-hU75m-GBkgeB-zis-/s1600/239-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="452" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWS5lHp2nlcZSfqA2-Gc5ZfhNIG99Z0DtB3T9-yE829q9qHhr9xpBkffcpubCX4IGQCBmGsAO-R1GiTUqv-CKdLR0kTCfSSfVeNV1LzBgxexmj26XHaOeh1iGEzR-hU75m-GBkgeB-zis-/s640/239-a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-68762233848005424322013-04-30T08:12:00.003-07:002013-04-30T08:18:46.478-07:00YARIŞIN ORTASINA DALDIK<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Güven Birkan</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
25.04.2013</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Mergus’un dümeni “olağan durumlarda” Çelen’e emanet. “Öteki” görevler beni yeterince oyalıyor; boş kaldığımda çevreyi seyredip,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>denizin ve rüzgarın sesini dinliyorum; arada bir de “bak cenova pırpırlıyor, biraz sancak yap” gibi ukalalıklar yaparak “kaptanlığımı” anımsatıyorum.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
20 Nisan Cumartesi sabahı da böyle günü birlik bir seyir yapmak üzere, gözümüzü karartıp, Teos Marina’dan çıktık. Geçen ayki birkaç saatlik seyri saymazsak bir bakıma mevsimi açıyorduk. Windgru’nun, 15-25 knotlarda oynayacağını kestirdiği kuzeyli rüzgar bizi biraz zorlayacaktı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9Pt4GIoTcDiBB57s23jCfPIVsoWYM5JRRUxtwHioRu1AnxO9DJTkwgQlKYnYL-txz__b7bfsshbD1XiWxgv1wpY3fc63P5UMl7slvTp0Cfai2GFvDEIQNwFP6qHV2E2fqWSZi6ZqvucjH/s1600/DSC_0919-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="211" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9Pt4GIoTcDiBB57s23jCfPIVsoWYM5JRRUxtwHioRu1AnxO9DJTkwgQlKYnYL-txz__b7bfsshbD1XiWxgv1wpY3fc63P5UMl7slvTp0Cfai2GFvDEIQNwFP6qHV2E2fqWSZi6ZqvucjH/s320/DSC_0919-a.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sabahın erken saatlerinde yapılacak bir tuvalet ziyareti, marinada o gün yaşanacaklar konusunda fikir edinmemizde büyük yarar sağlıyor.<br />
<br />
O sabah da, tuvaletlerin kalabalığı, aşina olmadığımız yüzlerin fazlalığı, bir temizlik görevlisinin sürekli hazır bulunup yere damlayan suları bile hemen kurulaması, özel bir etkinliğin habercisiydi. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><br />
<br />
Ancak henüz bir önceki akşam üzeri Sığacık’a vardığımız için, hafta sonu etkinlikleri konusunda bir bilgiye sahip değildik, sadece, ertesi gün bir yarış olacağına ilişkin bir bilgi, hafızamın bir köşesinde uyukluyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
Uykumuzu alıp kahvaltımızı ettikten sonra palamarları çözüp marinadan çıkarken ardımıza baktığımızda, bir kaç teknenin daha seyre çıktıklarını fark ettik; ama onlar marinadan çıkar çıkmaz yelkenleri fora ettiler, bizim yaptığız gibi Eşek Adası açığındaki şamandırayı bordalamaya ve rüzgara dönmeye falan gerek görmediler; “profesyonel” bir havaları vardı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yarım açılmış yelken ile (“camadan vurmak”<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tabirini kullanmayı isterdim ama sarma yelken sistemimiz buna izin vermiyor) Demircili Limanı açığına doğru oldukça zevkli bir seyir yaptık. Şu bir kaç gün, rüzgar ilginç bir “grafik” çiziyor; bir yandan kuzey ile batı arasında yön değiştirirken, öte yandan hızı 15 ile 25 kont arasında inip çıkıyor. “Periyodik sağanak” diye bir deyim yok ise ben icat etmiş olayım. Öyle ki, “artık bir tramola edip dönelim” kararını verdiğimizde, Çelen’in dümene hakim olabilmesi için rüzgarın en düşük olduğu anı yakalamaya niyetleniyoruz, manevraya tam başlayacağımızda, rüzgar aniden hızlanıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sonunda becerip dönüşe geçiyoruz. Çelen, körfeze doğru uzanan o güzelim burnun üzerine kan çıbanı gibi kondurulmakta olan, Sığacık kasabası büyüklüğündeki otel inşaatını nişanlayıp dümen tutuyor (Yunanistan’dan bile çıplak gözle görülebilecek bu doğa tahribatı, gündüz seyri için başkaca bir nirengiye gerek bırakmayacak acımasızlıkta; fotoğrafını çekmeye bile içim elvermediği için burada o görüntüye yer vermiyorum).</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Eşek Adası’na yaklaştılça bizden sonra çok sayıda yelkenlinin denize çıkmış olduğunu ve belli bir kulvarda topluca hareket ettiklerini görüyoruz. “Yarış acaba bu gün müydü? Yoksa yarın yapılacak da topluca bir tür antrenman mı yapıyorlar?” gibi sorulara yanıt ararken yelkenlilere hızla yaklaştığımızı (daha doğrusu onların bize hızla yaklaştığını) farkettik ve kendi yelkenlerimizi kapatıp motora yol verdik.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwqODGZZkTxh1dg1MPs-nopxOlfvDkR6Lv-vuHjcqarcnDgFf56BgWX8IJk7DzqS4-VIPwxA08MenLBKTgwtUfasM3rwJNs0Jq_2Vz6BGh-k_PKH70QZb9mCqhRYkbEsOnkFhbJuDSMe5r/s1600/210a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="262" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwqODGZZkTxh1dg1MPs-nopxOlfvDkR6Lv-vuHjcqarcnDgFf56BgWX8IJk7DzqS4-VIPwxA08MenLBKTgwtUfasM3rwJNs0Jq_2Vz6BGh-k_PKH70QZb9mCqhRYkbEsOnkFhbJuDSMe5r/s640/210a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
En fotoğraf çekilecek durumlarda, olayın heyecanına kapılıp ağzı açık seyretme huyumu bu kez yenip fotoğraf makinesini almak üzere hemen kamaraya daldım. Ardımdan Çelen, “acele et üzerimize geliyorlar” diye seslendi. Havuzluğa varıp makineyi doğrultup deklanşöre bastım, elektronik harikası cihaz “batarya yetersiz” sinyali verdi (gözünü sevdiğim klasik/eski moda makinalar, ne pil gerekir ne hafıza kartı). Yeniden içeri girip yedek pili takıp havuzluk merdivenine yöneldiğimde, Çelen çaresizlikten bulabildiği tek çözüm olarak vitesi boşa almıştı; çünkü onlarca yelkenli her yanımızdan rüzgar gibi geçiyordu (o anda hakkımızda neler söylediklerini hiç merak etmedik).</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJupvbSow_h1w6AoQsHR2qyexaa7Xrf0xzpSIrhDi6ZLNprwlTJuJ2eKtscrFZUtlPunix0a88OLibP09nc6OME4_yuep7IHRpGLTp0Vesyg6vERZe2kr29zgOHbw3ytArknWQyTYgqR0Y/s1600/200-b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="452" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJupvbSow_h1w6AoQsHR2qyexaa7Xrf0xzpSIrhDi6ZLNprwlTJuJ2eKtscrFZUtlPunix0a88OLibP09nc6OME4_yuep7IHRpGLTp0Vesyg6vERZe2kr29zgOHbw3ytArknWQyTYgqR0Y/s640/200-b.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Böyle bir durumla bir kere de Pendik’te karşılaşmıştık; Kalamış’tan başlayıp Pendik’te biten bir yarış günü, biz de her zamanki Pendik-Adalar turumuzu atarken, alargada demirli yük gemilerinin birinden, pruvasını 15-20 metre kadar sancağımızda bırakacak şekilde sıyrıldığımız anda, geminin öte yanından geçmekte olan, yan yatmış bir yarış teknesi ile “burun buruna” gelmiştik. Geminin iri gövdesi rüzgarımızı büyük ölçüde kestiği için bizim teknede yol yoktu da olası bir kaza engellenmişti.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjshLb0AWl_dDm4zzrM5u4RSjwwlkupL-mh4kRZDCqCqec-_g3iIYYUTIfqP678pytnqkl4P46vbw9yB1WDyBT_59NHIdIP3xPAxlqTJ2Q46Mga022ONy8QuYfsc1n5uulvrF_hNUaZSkTR/s1600/201-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="454" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjshLb0AWl_dDm4zzrM5u4RSjwwlkupL-mh4kRZDCqCqec-_g3iIYYUTIfqP678pytnqkl4P46vbw9yB1WDyBT_59NHIdIP3xPAxlqTJ2Q46Mga022ONy8QuYfsc1n5uulvrF_hNUaZSkTR/s640/201-a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu kez göz göre göre tüm teknelerin ortasına dalmış oluşumuz affedilir bir durum değildi ama, bu bir kaç fotoğrafı da başka türlü çekemezdim. “Bırak şimdi fotoğrafı da bir an önce bir şeyler yap” diye çırpınan Çelen’den dümeni devralıp tekneye yol verdim. Bir yandan, yarışçılara daha fazla sorun yaratmadan bu rotadan uzaklaşmanın yolunu ararken, bir yandan da tek elimle fotoğraf çekmeye çalışıyordum.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTWzVuDwl0ML4N8Nn-2lPAcRkZqefKbb1ZExv5_epuctoxuJoYuNSB4Fzp5xD8Qw3V5NjTcXPNqbACUANCqfms6F4jaaS-Me0wCG1DQo4CM7xE-kgFyzxmZEkiKjxXvC3aZlm3RqdmesnQ/s1600/202-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="430" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTWzVuDwl0ML4N8Nn-2lPAcRkZqefKbb1ZExv5_epuctoxuJoYuNSB4Fzp5xD8Qw3V5NjTcXPNqbACUANCqfms6F4jaaS-Me0wCG1DQo4CM7xE-kgFyzxmZEkiKjxXvC3aZlm3RqdmesnQ/s640/202-a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yarışa Anarada ile katılan Adnan kaptan ile ertesi gün yaptığım sohbet sırasında bu “densizliğimizden” söz ettiğimde, en azından onun bizim oradaki varlığımızın farkında olmadığını anladım, acaba boşuna mı dertlenmiştik; yarış heyecanı içinde Mergus’u, çevresinden dolaşılması gereken herhangi bir engel, ya da şamandıra olarak görmüşlerse çok alınırız !!!</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3AxvICHHDSNF5VVsJ9UuYL-if_SwErNhOsdLvcuAF2SP-jcG0dClTjq5VVuJjpj-yNJ-KPJ_0w678aGK0CYRji_3ALrvhaFpgH1TuO8i3sYgHem9-y14-xHnAzmjlaLT5KK8N8HXsiglT/s1600/205-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" lua="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3AxvICHHDSNF5VVsJ9UuYL-if_SwErNhOsdLvcuAF2SP-jcG0dClTjq5VVuJjpj-yNJ-KPJ_0w678aGK0CYRji_3ALrvhaFpgH1TuO8i3sYgHem9-y14-xHnAzmjlaLT5KK8N8HXsiglT/s640/205-a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-24175393168542883132013-04-03T11:38:00.000-07:002013-04-30T08:17:15.520-07:00<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<h2 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: 16pt;">İLK UZUN YOL VE</span></h2>
<h2 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: 16pt;">İLK GECE EĞİTİMİ ANILARIM</span></h2>
<h2 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: 16pt;"><em></em></span> </h2>
<h2 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: 16pt;"><em>İSTANBUL - ÇEŞME SEYRİ</em></span></h2>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: 16pt;">Güven Birkan</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">26-30 TEMMUZ 2008<o:p></o:p></i></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">KATILANLAR:</b><span style="mso-tab-count: 1;"> </span>Cengiz Mimarbaşı, Utku Kırdemir, Güven Birkan</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
TEKNE:<span style="mso-tab-count: 2;"> </span>Mine; Bavaria 42C/2007 <a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn1" name="_ednref1" style="mso-endnote-id: edn1;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[1]</span></span></span></span></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">İki deneyim için aylardır fırsat kolluyordum; birincisi uzun yol yapmak, ikincisi de gece seyri yapmak . Bir taşla ikisini de vuracağım için –en azından şimdilik- mutluyum. Yelken eğitmenim Cengiz’in “Yanına mümkün olan en az şey al” öğüdüne rağmen bir koca çanta dolusu ıvır zıvırla evden çıktım. Ne gerekir bilmiyorum ki. Gerçi mevsim yaz, ama belli olmaz.<o:p></o:p></i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">26.07.2008<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">20.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Tekneye geldim. Cengiz ortalığı topluyor; eksikleri denetliyor. Güvenlikle ilgili herşey yedekli: telsiz, el feneri, çakı, halatlar vb. Ayrıca dümene yakın bir yerde asılı 2 metre boyunda bir demet ip var, aniden gerekebiliyormuş; orada hazır olmalıymış.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Bot için yeni bir kıçtan takma motor almış, kıç vardavelaya tesbit etmiş. Botu ise, baş tarafta güverteye deli bağlar gibi sıkıca bağlamış; rüzgarın ve dalgaların etkisiyle denize uçmasın diye.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
İçerideki işleri bitirince, Cengiz güverteye çıkıp her yeri hortumla yıkadı; ama bu arada yağmur başladı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Biraz sonra yol ve eğitim arkadaşı Utku, yiyecek alışverişi yapmış olarak geldi: salata malzemesi, makarna, kahvaltılık vb. Tanıştık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yola çıkmak için yağmurun durması beklenecek.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Ayakkabı ve ayak temizliği konusunda Cengiz'den ilk uyarı: “yatak ile wc aynı temizlikte olmak zorunda”. Genellikle teknede yalınayak dolaşılıyor ama ben ayağımı korumak için sırf tekne içinde giymek üzere beyaz lastik altlı ayakkabılar aldım.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Teknede üç kamara var; her birimize birer kamara. Cengiz, ev sahibi olarak, baş taraftaki “master” kamaraya yerleşmişti zaten. Biz Utku ile kıç taraftaki kamaraları paylaştık. Bavulumu dolaba boşalttım ve boş bavulu, havuzluktaki depoya yerleştirdim. Kamarada yastık, uyku tulumu ve kullan-at türü havlular var. Her yer tertemiz; ne bir toz, ne bir leke. WC-duş kabini minicik ama çok kullanışlı. Ama herşeyin nasıl kullanılacağını öğrenmek gerek; özellikle klozeti kullandıktan sonra nasıl pompalanıp, pis suyun nasıl atık tankına gönderileceği konusunu.<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn2" name="_ednref2" style="mso-endnote-id: edn2;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[2]</span></span></span></span></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">22.30<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yola çıktık. Bulutlu ama çok güzel bir hava.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Can yeleklerimizi ve kafa fenerlerimizi (geceleyin gereğinde önümüzü görmek için) ve boynumuza düdüklerimizi taktık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
İlk kez telsiz kullandım ve Kalamış Marina’da o saatte mazot satışı olup olmadığını sordum; yokmuş.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yine telsiz ile bilgi aldıktan sonra, mazot almak için Ataköy Marina’ya uğradık (yol bir saat sürdü, önce şaştım; sonra hızımızın max. 7 mil olduğunu anımsayınca olağan karşıladım).</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Ataköyde mazot var ama, doğru dürüst bir yakıt istasyonu da yok nedense. Bir kamyondan hortumla aktarılıyor. “Dolunca otomatik durur mu pompa?” dedim, “durur abi” dedi ve tabii durmadı; ama allahtan müdahale ettim ve tekneye sadece birkaç damla damladıktan sonra elle durdurdum pompayı. Karada olsa, bırakırsın etrafa saçılsın, sonra temizlerler; denizde ise, ne tekneye ne de denize akmaması gerek yakıtın. Yeni alınan kıçtan takma motora da benzin doldurduk.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yeniden yola koyulduk. Cengiz biraz dinlenmek üzere kamarasına gitti; ilk nöbet Utku ile benim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Rüzgar tam karşıdan; motorla seyrediyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yola çıkmadan evde birşeyler yediğim için acıkmıyorum; sadece kuru-yaş yemiş yiyip su içtim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Liman, demirlemiş gemi ile dolu; neredeyse slalom yapmak gerek. Gemilerin ışıkları ile kentin ışıkları birbirine karıştığı için çok dikkatli olmak gerekiyor. Gemilerin bazılarının hareket ettiğini insan son anda fark ediyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Aniden denizin ortasında bir karaltı belirdi; doğru dürüst de ışıklandırılmamış minik bir ada gibi. Sonradan deniz haritalarına baktığımda burasının “pilot (kılavuz kaptan) konaklama yeri” yazdığını görüyorum. Ne saçmalık; insan doğru dürüst ışıklandırır; acaba işaret fenerleri vardı da biz mi görmedik?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Utku da kamarasına gitti (oysa Cengiz ikimize emanet etmişti tekneyi) güvertede yalnızım. Çok güzel bir ay, doğuda, bulutların arasından sıyrıldı: portakal renkli iri bir hilal. Fonda ise kentin yavaş yavaş kaybolan ışıkları; "bu seyir şu manzaraya bile değer" diye düşündüm.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Sanırım Ambarlı açıkları: uzakta koca bir tankerin bordasını görüyorum; karaya doğru yönelmiş, hareketsiz duruyor. Rotam (bana verilen istikamet), pruvasından (burun tarafından) geçmemi gerektiriyor; “nasıl olsa hareketsiz, onu iskelemde (solumda) bırakacak şekilde biraz açığından geçerim” diye düşünüyorum. Bir yandan da ilke olarak hareketli teknenin kıç tarafından geçmenin doğru olacağını anımsıyorum; ikircikliyim; ama gemi hareketsiz. 10 dakika kadar sonra, iyice yaklaştığımda, geminin seyir ışıklarında bir değişiklik oluyor, tepesinde yanıp sönen bir ışık beliriyor ve o ana kadar kıpırdamayan koca kütlenin yavaşça hareket ettiğini farkediyorum. Ben, geminin burnunun biraz önünü nişanlamış gidiyorum; gemi de karaya doğru gidiyor ve beş kısa düdük çalarak beni uyarıyor: “ne yaptığını anlayamıyorum”. Tam o anda, Cengiz güvertede beliriyor (içine doğmuş gibi) ve durumu görüyor. Suç üstünde yakalanmış gibi hissediyorum kendimi; o kadar ders boşa mı gitti? Bir şey demeden sancak alabanda (dümeni tam sağa kırıp) yapıp, ani bir manevra ile tam bir daire çiziyor ve hareket halindeki tankerin kıç tarafından sağ salim geçiyoruz. (Bunlar olurken gemi ile aramızda hala 100 metre kadar mesafe var; ama geminin boyu 200 metre civarında olduğu için, önümüzde dağ gibi duruyor). Motorla seyrediyor olmamız, bu manevrayı kolayca yapmamızı sağladı sanırım.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz sükunetle, bu olaydan şu dersleri çıkarmam gerektiğini anlatıyor:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
1.<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Seyir halindeyken, çevreyi birden fazla gözün sürekli denetlemesi</b> gerekir (Utku’nun beni yalnız bırakmasını eleştirerek).</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
2. <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Beklenmedik bir durum oluştuğunda teknedekileri hemen uyandırmak</b> gerekir: hem güvenlik nedeniyle, hem de birden fazla insanın durumu gözleyip değerlendirmesine olanak vermek için.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
3. <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Çevredeki teknelerin seyir ışıklarına çok dikkat etmek</b> gerekir.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Benim çıkardığım dersler:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Yola çıkmadan önce, rotayı öğrenip, harita üzerinde, nelerle karşılaşabileceğimi incelemem gerek</b>; sonradan haritaya baktığımda, Ambarlı civarında gemilerin sahile yönlenebileceğini gösteren işaretler olduğunu farkettim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Böyle bir durumda, son an manevrası yapmak zorunda kalsam, iskele alabanda ile geminin kıçına yönelmeye kalkışırdım; oysa Cengiz tersini yapıp, tam bir daire çizerek, güvenli bir biçimde geminin kıç tarafından geçti.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">27.07.2008<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">01.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Dümeni Cengiz’e bırakıp kamarama gittim ve 05.00’e kadar, oldukça delikli bir uyku çektim. Kamara insanı basıyor; güvertede uyumak daha iyi olsa gerek. Ayrıca, giriş kısmı hariç tavanı basık olduğu için insan uyku sersemi doğrulduğunda kafasını tavana vurabiliyor. Allahtan bütün köşeler yuvarlatılmış ve malzeme çok sert değil. Belki insan kafasını kamaranın giriş tarafına koyarsa böyle bir sorun da olmaz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz belli aralıklarla GPS’de gidilen izlek üzerine işaret koyuyor.<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn3" name="_ednref3" style="mso-endnote-id: edn3;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[3]</span></span></span></span></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">06.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Ortalık aydınlandı. Ay hala tepede, deniz gri-mavi. Çok uzaklarda karaltı halinde kara ve ölgün ışıklar seçiliyor. Yine güvertede yalnızım; herkes yattı.</div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoTableGrid" style="border-bottom: medium none; border-collapse: collapse; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; mso-border-insideh: none; mso-border-insidev: none; mso-padding-alt: 0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-yfti-tbllook: 480;"><tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;"><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 253.45pt;" valign="top" width="338"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</td><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">07.30<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz benim için, mükellef bir kahvaltı tabağı ve çay hazırladı, sonra yine yattı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Rota 243; iskelemizde Marmara Adaları.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">10.15<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yelken + motor ile seyrediyoruz. Ama rüzgardan yararlanabilmek için zaman zaman rotadan sapmak gerekiyor; sonuçta daha uzun yol katediyoruz. Bu durumda sadece motorla gitsek daha mı iyi?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz cenovayı (ön yelken) yeni onartmış ama tamirci iskotayı (halatı) yanlış bağlamış; bu nedenle yelkeni ilk açışta hatayı gidermesi gerekti; kimseye güvenmeyip her şeyi kendin (tercihan yola çıkmadan) denetlemelisin.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Açık denizde, dümdüz bir rotada ve sadece motorla giderken Cengiz otopilotu tercih ediyor.<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn4" name="_ednref4" style="mso-endnote-id: edn4;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[4]</span></span></span></span></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Marmara denizinde sürekli olarak haritada gösterilen “gemi yolu”na paralel ve hemen onun yakınından seyrediyoruz. Karada olduğu gibi geliş gidiş şeritleri var ama gözle görünmüyor ve herkes bu trafik düzenine uyuyor.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYjPLjZ8BK1hXt2tzxy4H6tK7Yh1U-G3SXse6fqJrK7BnfADpbYUVnzpnJjKsJqyGs2Qp1uAMtMTFsXgB0dspLg-6xuKG82koj3C4Xr1NQHTeftJ6FhUPPPTONB74GdCcDFWBOlqWhGEIY/s1600/A-DSCN3267.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYjPLjZ8BK1hXt2tzxy4H6tK7Yh1U-G3SXse6fqJrK7BnfADpbYUVnzpnJjKsJqyGs2Qp1uAMtMTFsXgB0dspLg-6xuKG82koj3C4Xr1NQHTeftJ6FhUPPPTONB74GdCcDFWBOlqWhGEIY/s400/A-DSCN3267.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">otopilot görevde</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">12.30<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz, usturmaçaların eskiyen "donlarının" yerine polar kumaş alıp yenilerini diktirmiş (hazır alırsa pahalı oluyormuş); onları değiştirdik; bu kılıflar iki yıl bile dayanmıyormuş. Bu arada denizde bir lastik bot gördük ve ganimet olarak tekneye çektik: çifte kürek için yapılmış, sapasağlam. Havasını indirip güverteye bağladık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">13.10<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Açığımızdan 4 direkli bir yelkenli okul gemisi, İstanbul istikametinde geçti. Bu kadar güzel bir şeyin, Şili’de Allende’ye karşı yapılan darbe sırasında işkencehane olarak kullanıldığını duyduğumda bütün heyecanım yok oldu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İki saat kadar sonra çok uluslu bir Nato konvoyu, Ege’ye doğru hızla geçti: İtalyan, İspanyol, Yunan vb gemilerden oluşuyordu. El sallaştık.<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiFAOG26Uf3Weched9KMgyeolKVTcRYKQERPT7Nz12vffDe_ygZSoSWVR9r2O8Z8fehzJAyABu5lxLbypI3VroE5yomGTsJRryQIjoU5An7hX9QxN9kPwTTsc3Sd5ighak8nuYEYZCeSY_/s1600/a-DSCN3221.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="322" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiFAOG26Uf3Weched9KMgyeolKVTcRYKQERPT7Nz12vffDe_ygZSoSWVR9r2O8Z8fehzJAyABu5lxLbypI3VroE5yomGTsJRryQIjoU5An7hX9QxN9kPwTTsc3Sd5ighak8nuYEYZCeSY_/s640/a-DSCN3221.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Şilili işkence teknesi</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">18.15<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Çanakkale Boğazı’na girdik. Rüzgar ve akıntı etkisiyle 9 knot (mil/saat) hızla seyrediyoruz. Boğaz girişinde koca koca balıkların zıpladığını gördük; önce yunus zannettim, ama zıplayışları yunusunkine pek de benzemiyordu, meğer orkinosmuş (neden yunus olunca heyecanlanıyoruz da, orkinos olunca sıradan bir şey gibi geliyor acaba?).</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Boğazın batı kıyısına (Gelibolu yarımadasına) yakın seyrediyoruz. Seddülbahir önlerine geldiğimizde, yükselen sırtlar rüzgarımızı kesti. Ayrıca çok yakınımızdan geçen büyük gemiler de rüzgarımızı zaman zaman kesiyor. Yelken bunların hepsini hissedip tepki veriyor.</div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoTableGrid" style="border-bottom: medium none; border-collapse: collapse; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; mso-border-insideh: none; mso-border-insidev: none; mso-padding-alt: 0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-yfti-tbllook: 480;"><tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;"><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
</div>
</td><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">20.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Çanakkale Şehitler anıtını arkada bıraktık ve yön değiştirdik; artık rotamız Bozcaada. Rüzgar azaldı, motora kuvvet gidiyoruz. Cengiz, Ege’den Marmara’ya gitmek üzere Çanakkale Boğazına girecek teknelerin, girişteki bir kontrol noktasından telsizle izin almaları gerektiğini açıkladı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">20.30<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Ufukta Bozcaada, karaltısı göründü.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Teknede herkes kendi havasında, öyle fazla konuşmuyoruz. Arada bir sohbet ediyoruz; yarı ders niteliğinde; tekne ile ilgili yeni bilgiler edinip eskileri anımsamaya çalışıyoruz. Motor, pervane, mevzuat vb konularda <a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn5" name="_ednref5" style="mso-endnote-id: edn5;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[5]</span></span></span></span></a>.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">22.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Bozcaada’ya vardık. Limana girmeden önce Cengiz gerekli hazırlıkları yapmamı istedi; “sanki eşinle birlikte teknenle geldin” dedi. Haritadan rotayı kontrol edip düzelttim, yelkenleri indirdim, halatları toplayıp roda ettim, kıç palamarları ve demiri hazırladım (kıçtan kara yanaşacağımız varsayımıyla), güvertenin ışıklarını yaktım. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Hava kararmış durumda. Mendireğin girişini ben kesinlikle algılayamıyorum. Seyir fenerleri sayesinde son anda farkettiğim bir karaltı, bir küçük gemi, ağır ağır önümüzden geçiyor. Cengiz, bir çok kez<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>girip çıktığı için mi, yoksa liman girişinin iki yanındaki fenerleri (iskelemizdeki yeşil, sancağımızdaki kırmızı oluşu ters değil mi?), arkadaki şehir ışıklarından ayırdedebildiği için mi bilmem, kolayca girişi seçip, ağır ağır limana giriyor. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Ama daha önce telefon ile limandaki belediye görevlisine ulaşıp yanaşacak bir yer olup olmadığını sordu; yer yokmuş. Yine de önce seyyar reflektörü yakıp, küçük teknelerin bağlandığı rıhtımda yer olup olmadığını araştırdık. Yoktu; çünkü herkes, hava kararmadan limana girmeyi başarmıştı. Görevli genç, araba vapuru iskelesini işaret etti, oraya yöneldik.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Bordadan yanaşacağımız için artık demir atmak söz konusu değil. Usturmaçaların hepsini rıhtım tarafına taşıdık. Önümüzü, halatları vb görebilmek için kafamızdaki “madenci fenerleri”ni kullandık; ancak kafamızı birbirimize çevirerek bir şey söylemeye kalktığımızda, fenerin ışığı karşıdakinin gözlerini kör ediyor; bu kadar basit bir aleti kullanmak için bile deneyim gerekiyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Baş halat Utku’nun elinde, kıç halat bende, teknemizin güvertesinden 150 cm kadar yüksek bir iskeleye yanaşıp bağlanmak nasıl olacak diye merakla bekliyoruz; iskele bu kadar yüksek olmasa birimiz atlayıp palamarı bağlayabiliriz; hatta aynı anda ikimiz de atlayıp baş ve kıçtan aynı anda bağlayabiliriz belki.</div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoTableGrid" style="border-bottom: medium none; border-collapse: collapse; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; mso-border-insideh: none; mso-border-insidev: none; mso-padding-alt: 0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-yfti-tbllook: 480;"><tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;"><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 302.4pt;" valign="top" width="403"><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBgcL3T-OSl828T1dnR6UonhgNqsNLigaYbA-v8wumshyphenhyphenVzymET8N0CdIJKpAJae7AmVQH1KiCXMXKYupSRo2c3ex-LdbbUO6DmkuyxHRPk-tktx8AQGguMUZ7_LR-PsuO2VU8RiaajomS/s1600/a-DSCN3240.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBgcL3T-OSl828T1dnR6UonhgNqsNLigaYbA-v8wumshyphenhyphenVzymET8N0CdIJKpAJae7AmVQH1KiCXMXKYupSRo2c3ex-LdbbUO6DmkuyxHRPk-tktx8AQGguMUZ7_LR-PsuO2VU8RiaajomS/s640/a-DSCN3240.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bozcaada limanı</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
</div>
</td><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 204pt;" valign="top" width="272"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz yavaşça bordadan yanaşıyor. İskelede görevli genç (otopark bekçisi !), Utku’nun attığı baş halatı tutamadı, kıç halatı atmamızı istedi ve bu sefer yakaladı, ama, rüzgar, baş tarafı iskeleden uzaklaştırmaya başladı; görevli genç kıç halatı bağlayıp, motor ve dümenle baş tarafı yanaştırmamızı önerdiyse de Cengiz, “hayır” dedi, halatı çözdürdü ve tekneyi iskeleden uzaklaştırdı. Bir tur atıp yeniden yanaştı; bu sefer her şey yolunda gitti. Bütün bu kargaşalık içinde gözümdeki gözlük denize düştü ve dibi boyladı. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz, kıssadan hisse olarak şunu söyledi:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
“<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">siz siz olun, hayatında tekne yönetmemiş birinin talimatıyla iş yapmayın; planı siz yapın, talimatı siz verin</b>”</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Tekneyi kilitleyip sahile çıktık. Cengiz’in arkadaşları bizi karşıladı; bir arkadaşının işlettiği “kafe”lerden birinde biraz oturup tekneye döndük. Kafayı vurup derin bir uyku çektim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgupNxPznq4ogJkpyFLyx3RSU2AbFeO30goekfftccO9tyy1ukeM9g00loEIZiENGlPHrD40u0kOpJjXbljF9ZZzUVkv_L58n4NkHHMwC_MO-8zo7AT9CyDXtFvtzw3eSuG9wAicBQaO-Y3/s1600/a-DSCN3248.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgupNxPznq4ogJkpyFLyx3RSU2AbFeO30goekfftccO9tyy1ukeM9g00loEIZiENGlPHrD40u0kOpJjXbljF9ZZzUVkv_L58n4NkHHMwC_MO-8zo7AT9CyDXtFvtzw3eSuG9wAicBQaO-Y3/s400/a-DSCN3248.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bozcaada'da kahvaltı sonrası tetebbu</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">28.07.2008<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">8.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
İlk iş, güneş yükselmeden, koyun çevresinde dolaşıp bir kaç fotoğraf çektim. Sonra, Çınaraltı’nda çay içip, Utku’nun aldığı böreklerle karnımı doyurdum. Cengiz scooter kiralayıp adayı dolaşabileceğimi söylediyse de, yeterli zamanımız olmadığını düşünüp bu işe kalkışmadım. Zaten, sahildeki yerleşmeyi dolaşırken bile öğlen olmuştu. Bu arada, rıhtımda yer açılmış ve Cengiz ile Utku, tekneyi doğru dürüst bir yere çekmiş, kıçtankara bağlamış, yıkıyorlardı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yarım günlüğüne kurulan yerel pazara gidip, bir orduya birkaç gün yetecek miktarda salata malzemesi ve meyve aldım; dalından yeni kopmuş Çavuş üzümlerini minik kasalarla satıyorlardı; yanında çok güzel siyah Kardinal üzümleri de vardı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Üzümleri tekneye sokmadan, kasası ile birlikte, rıhtımdaki musluğa bağlı hortumla bir güzel yıkadık. Utku bu arada denize girdi ve aynı hortumla duş aldı. Denizdeki gök kuşağı renkli hareler, en azından yağ sızıntıları olduğuna işaret ettiği için, limanın suyuna girmeyi göze alamadım. Onun yerine kendime peynirli ve domatesli bir sandviç yapıp kilolarca üzüm yedim.<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKPyXMRf55m_ajnYFdovMR8_CNOdnSX1LFJOmND5cKAPmcWb5Q810mbt_iTiillDrSyZ5qLHtJob1ivKJIurltP7FEZZLXFtFtw_gbCfqIWwBlZYcmMAdX7q1Y086ren8B548_dZ2zeFYl/s1600/a-DSCN3260.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKPyXMRf55m_ajnYFdovMR8_CNOdnSX1LFJOmND5cKAPmcWb5Q810mbt_iTiillDrSyZ5qLHtJob1ivKJIurltP7FEZZLXFtFtw_gbCfqIWwBlZYcmMAdX7q1Y086ren8B548_dZ2zeFYl/s400/a-DSCN3260.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Temizlik vakti</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">16.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Büyükçe bir tekne, yanaşacak bir yer arıyor; biz de yola çıkmak için bahane. Hemen toparlandık. Yola çıktık. İyi rüzgar var; yelkenleri actık<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn6" name="_ednref6" style="mso-endnote-id: edn6;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[6]</span></span></span></span></a>. Gelecek durak Bademli, ama Ayvalık civarında mola verebiliriz. Şu andaki rotamız ise Baba Burnu.</div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoTableGrid" style="border-bottom: medium none; border-collapse: collapse; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; mso-border-insideh: none; mso-border-insidev: none; mso-padding-alt: 0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-yfti-tbllook: 480;"><tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;"><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
</div>
</td><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">17.00<o:p></o:p></b><br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Rüzgar oldukça kuvvetli: 20 knot (mil/saat) civarında. Cenova ıskotaları (halatları) manevralar sırasında, güvertedeki bota takılıyor; her seferinde birimizin baş tarafa gidip ıskotaları kurtarmamız gerekiyor <a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn7" name="_ednref7" style="mso-endnote-id: edn7;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[7]</span></span></span></span></a>. Pupaya yakın bir seyir yapıyoruz. Hızımız 7-8 not arası; bu teknenin yelkenle yapabileceği max. hıza yakın. Ama Cengiz arada bir rölantide de olsa motoru çalıştırıyor; akülerin boşalmasını önlemek için<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn8" name="_ednref8" style="mso-endnote-id: edn8;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[8]</span></span></span></span></a>; çünkü dalgalar fazla zorlamadığı sürece otopilotla gidiyoruz ve böyle bir havada rotayı tutturabilmek için otopilot çok fazla enerji harcıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Baba Burnunu geçtiğimiz sırada güneş battı; Babakale açığından geçerken, kıyıya yönelmiş küçük balıkçı tekneleri ile karşılaşıyoruz. Rüzgar artıyor; dalgalar da. Ayvalık açıklarında bir adanın arkasına demirleyip geceyi geçirmeye karar veriyoruz. Karanlıkta hiç bir şey görünmüyor. GPS’den izleyerek ve derinlik göstergesindeki verileri kontrol ederek sahile yanaşıyoruz. Korunaklı bir koy; birkaç küçük balıkçı teknesi de var çevrede. Seyyar reflektörü yakıp ugun bir yer seçip demirliyoruz. Bu kez, uyku tulumunu alıp güvertede gecelemeye karar veriyorum; çok daha rahat.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">29.07.2008<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">8.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz, uyanır uyanmaz güverteye çıktı, demir aldık ve hemen hareket ettik. Dünden beri sancak tarafımızda Midilli adası var; mübarek bir kıta sanki; bitmek tükenmek bilmiyor. Yunan karasularına teğet gidiyoruz; ama daha öte kaymamaya dikkat ediyoruz; aksi halde Yunan bayrağı asmak gerekecekmiş. Sınır aşılmadığında bile, zaman zaman Yunan sahil güvenlik gemileri gelip kimlik denetimi yapıyormuş.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Rota Bademli koyu. Birkaç saat içinde koya ulaşıyoruz. Demirliyoruz ve denize giriyoruz. Yola çıktığımızdan beri ilk denize girişim. Utku da atlıyor. Cengiz ise isteksiz ama görev gereği (teknenin altını incelemek amacıyla) suya giriyor. Denize girmekten hoşlanmazmış meğer.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Koyun girişinde, geceyi olasılıkla orada geçirmiş olan bir yelkenli tekne var. Başka kimseler yok. Daha içerlere girip, kıyıdaki bir lokantada balık yemeye karar veriyoruz. İlerledikçe koyu çevreleyen adalarda ve yarımadada, Cavit Çağlar’ın “sarayını” ve Boyner’in daha mütevazi “malikane”sini görüyoruz. Sahilde bir de kaplıca var.</div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoTableGrid" style="border-bottom: medium none; border-collapse: collapse; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; mso-border-insideh: none; mso-border-insidev: none; mso-padding-alt: 0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-yfti-tbllook: 480; width: 681px;"><tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;"><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 325.6pt;" valign="top" width="434"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
</div>
</td><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 185pt;" valign="top" width="247"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6M9LeMtWoexs8qFKCNFgl_RJYOc9AqFQDTaU5r_k98B2VLlaoBhyphenhyphenmQm1CDSDOqvqXxwbnbLQq9SOBYnT4WYMn12-A07gLrfgDVnlE44GI6RVTTTSKrrw5U63cr0SE9vmCbzXzrJED8QbO/s1600/A-DSCN3270.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="266" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6M9LeMtWoexs8qFKCNFgl_RJYOc9AqFQDTaU5r_k98B2VLlaoBhyphenhyphenmQm1CDSDOqvqXxwbnbLQq9SOBYnT4WYMn12-A07gLrfgDVnlE44GI6RVTTTSKrrw5U63cr0SE9vmCbzXzrJED8QbO/s400/A-DSCN3270.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bu botta, bu ebatta üç kişi düşünebiliyor musunuz?</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Teknenin yanaşabileceği bir yer olmadığı için sahile botla gitmemiz gerek. Botu denize indirmek için balon yelken mandarını (ucu direğin tepesinden geçen halatlardan birini) vinç gibi kullanıyor Cengiz. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Daha sonra yeni aldığı kıçtan takma motoru, bota indirmek gerekiyor. Cengiz küçücük ve dengesiz botun içinde ayakta durup ellerini uzatıyor; biz Utku ile yukarıdan motoru ona uzatıyoruz. Çok basit bir operasyon ama oldukça zorlanıyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Bu arada, koyda demirli olan teknede ani bir hareket başlıyor ve alelacele yola çıkıyorlar. GPS’ime baktığımda, barometrede hızlı bir düşüş görüyorum. Cengiz öğleden sonra havanın değişeceğini söylüyor. Ama biz karaya çıkmakta kararlıyız.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Üçümüz bota ilişip motoru çalıştırıyoruz; kıpırdasak alabora olacağız; ama suyun derinliği bir metre bile yok; yani yürüyerek de gidilebilir; yüzerek demiyorum çünkü suyun içi ağzına kadar şerit formunda bir tür yosun dolu; ikide birde motorun pervanesine de dolanıyorlar. Karaya oturmuş bir yelkenli tekne dikkatimizi çekiyor; insan kaçakçıları taşırken yakalanmış; yıllardır burada duruyormuş. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Balık ve kazık yemek üzere lokantanın sahiline çıkıyoruz (Balığı, Boyner’in ödeyebileceği fiyattan sunuyormuş). Balık gelinceye kadar bir yığın ıvır zıvır yiyoruz; taze ekmekle. Yolda sadece peynir ekmek, salam, salata ve meyve yediğimiz için, meze türü yiyecekler çok çekici geliyor insana.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yemek sonrası fazla oyalanmadan tekneye dönüp yola çıkıyoruz. İşte o zaman peynir ekmeğin değerini farkediyorum: Hızlanan rüzgar ile 2 metreyi bulan dalgalar ve karışık mezeler biraraya gelince midem alt üst oluyor. Cengiz, kamaraya inersek deniz tutmasının kolaylaşacağını söylüyor arada bir. Ama Utku uyuklamak istediğinde kamarasına gidiyor ve teknenin sallantısı onu hiç etkilemiyor. Ben ise, güverteye uzanıp, yarı uyur bir pozda akşamı ediyorum.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Güneşin kırmızı bir top olarak denizde kayboluşunun hemen ardından doğruluyorum. Utku aşağıda kamarada sanırım; Cengiz ise dümende. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Teknenin kıç tarafından denize uzanıyorum ve meze-balık karışımından kurtuluyorum. Dünya varmış. Cengiz’in de o arada ortadan kaybolduğunu farkediyorum; belki benim utanacağımı düşünerek, belki de rastlantı eseri kamaraya inmiş olacak. Rüzgar ve dalgalar daha da kuvetlenmelerine karşın, artık beni etkileyemiyorlar. Kıç taraftaki el duşuyla elimi yüzümü ve teknenin kıç aynasını temizliyorum.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Takvimlerde gösterilen fırtınalardan birini yaşıyoruz: sanırım adı Kızıl Erik Fırtınası. Rüzgar 25-30 knot arasında esiyor. Biminiyi, rüzgardan uçup gitmesin diye topladık. Cengiz ana yelkeni kapadı, cenovanın bile tamamı açık değil; ama rüzgar tekneyi neredeyse uçuruyor; karanlıkta son sürat gidiyoruz. Yolumuzu GPS ile buluyoruz. Karanlığı gözlerimizle oyarcasına sürekli çevreyi gözlüyoruz. Etrafta balıkçı tekneleri var; güya balık avının yasak olduğu dönemdeyiz. Bol ışıklı kocaman bir yolcu gemisi yanımızdan geçiyor. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Işıksız bir tekne varsa onu ancak radardan görmek olası. Cengiz, yüzen kütük vb. küçük boyutlu nesnelerin ve balıkçı ağlarının radarda görünmediğini, oysa bunların da tekneye ve en azından pervaneye büyük hasar verebileceğini söylüyor; bu amaçla, teknede balıkçıların kullandığı sonar tipi cihazların (fishfinder) bulundurulmasının gerekli olduğunu belirtiyor. Bu aletler, aynı zamanda deniz dibi topoğrafyasını da gösterdikleri için haritada görünmeyen kayalık ve sığlıklardan korunma açısından da çok yararlı imiş.Ayrıca, demirleyip uykuya daldığında demir tararsa da bir uyarı sinyali veriyormuş. Tek sorunları, ancak birkaçyüz metre ötesini gösterebilmeleriymiş. Yüzen nesneleri görebilmek için de fishfinder’ı aşağı doğru değil, ileri doğru yönlendirmek gerekirmiş<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn9" name="_ednref9" style="mso-endnote-id: edn9;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[9]</span></span></span></span></a>.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">23.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Karaburun’un batısına dönüyoruz; minik adalar ve kayalıklarla dolu bir denizde seyrediyoruz. Cengiz dümende, benim el GPS’im elinde, haritayı adım adım izliyor. Kıyıda, fenerlerinden anlaşıldığı kadarıyla, karaya oturmuş bir küçük yük gemisi (koster) karaltısı seçiliyor. Çeşme’ye birkaç saatlik mesafede olduğumuz halde, Kara Ada’nın korunaklı bir koyunda demirleme kararı veriyor Cengiz. Sadece bir-iki tekne alan minik koylardan birinde karar kılıyoruz. Seyyar reflektörün ışığı ile bütün koyu taradıktan sonra, daha önce demirlemiş iki teknenin arasında bir yere yerleşip demir atıyoruz. Cengiz, ambardan ikinci bir demir daha çıkarıp onu da atıyor ve halatını birinci demirin zincirine bağlıyor. Aslında, koydaki su oldukça durgun ama direğin ve direğe bağlı halatların sesinden rüzgarın hızını hissediyoruz; yani 15-20 metre yukarıda fırtına “ben buradayım” diyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">24.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Karşıda Çeşme’nin ışıkları görünüyor.Hepimiz yatıyoruz. Ama rüzgarın vınlamasından sık sık uyanıp, güverteye çıkıp demir tarıyor muyuz diye bakıyoruz. Oysa benim GPS’imi de, demir taraması durumunda uyarı sinyali verecek konumda ayarlayıp Cengiz’e verdim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">30.07.2008<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">9.00<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Sabah rüzgar daha da kuvvetli; direğin tepesindeki rüzgar ölçer, hızı 35 knot (yaklaşık 70 km/saat) gösteriyor. Kız kardeşim Şule, İstanbul’dan telefon edip, fırtınanın süreceğine ilişkin meteoroloji raporlarından beni haberdar ediyor. Cengiz, koyda 35 knot olan rüzgarın açık denizde 40 knot’a kadar çıkabileceğini söylüyor. Dalgalar da dünkünden yüksek olabilirmiş. Dalga konusunda da yeni bir şeyler öğreniyorum: Dalga açık denizden doğru geliyorsa yüksekliği daha fazla olurmuş; kıyıdan doğru geliyor ise daha alçak<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>olurmuş. “Bunda şaşacak ne var?” denebilir. Ama önemli olan şu ki, bu durumda dalga yüksekliği sadece rüzgarın hızına bağlı olmuyor. Bizi ilgilendiren durum ise, iki gündür dalgalar hep açıktan kıyıya doğru.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Cengiz, bir saat mesafedeki marinaya telefon ediyor ve yer olmadığını öğreniyor; Çeşme’de Belediye tarafından işletilen ve yarımadanın batısında konumlanmış ikinci marinaya ise ancak iki saatte ulaşabileceğimizi söylüyor. Ama kararsız bekliyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Yol boyunca Cengiz’in, telsiz ile meteoroloji raporu aldığını görmedim. Nedenini sorduğumda, “hava raporu dinlersen, limandan hiç çıkamazsın” dedi. Bu arada, telefon ile eşinden, fırtınanın öğleden sonra daha da kuvvetleneceği bilgisini aldı. Biz de, daha fazla beklemeyip yola çıktık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Koyun dışına çıktığımızda, bir gün öncesine göre daha az dalga olduğunu farkediyoruz. Rüzgar da akşamkinden daha kuvvetli değil. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Rahat bir yelken seyri ile marinaya ulaştık. Herhangi bir talepte bulunmadığımız için ve işleticisi Belediye olduğu için, yanaşma sırasında kimse yardıma gelmedi. Bol bol yer vardı, karar vermekte güçlük çektik. Cengiz tekneyi yeni bir sefer için temizleyip düzenlemek için limanda kaldı. Biz Utku ile kasabayı gezmeye gittik. Yürürken hala, sarhoş gibi sallandığımı hissediyordum. Bir kafede üç saat kadar oturup bir şeyler yiyip içtik ve televizyondan Anayasa Mahkemesi AKP hakkındaki kararını izledik, bütün Çeşme halkı ile birlikte, milli maç izler gibi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbn_xbgTOgVCW4E7PZwNvVrJfkzSK6hraaHFxeniJ4rTr6q-yOW9UGP8e5409iHT9BjjUg_cGk7jKtxc-Rdg_RbMYL7-FZ99uK5m4kZ8MBzoAI-9CTiASIITVSAw66NvhD5-ocpLWS7R4y/s1600/a-DSCN3280.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="308" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbn_xbgTOgVCW4E7PZwNvVrJfkzSK6hraaHFxeniJ4rTr6q-yOW9UGP8e5409iHT9BjjUg_cGk7jKtxc-Rdg_RbMYL7-FZ99uK5m4kZ8MBzoAI-9CTiASIITVSAw66NvhD5-ocpLWS7R4y/s640/a-DSCN3280.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Çeşme Marina 2008</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Tekneye döndüğümüzde, Cengiz teknenin iç kısımlarını temizlemiş, her şeyi düzenlemiş, çöpleri ve artan yiyecekleri torbalar içinde rıhtıma yığmıştı. Utku ile birlikte hortum, fırça ve “doğa dostu deterjan” ile güverteyi yıkadık <a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_edn10" name="_ednref10" style="mso-endnote-id: edn10;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[10]</span></span></span></span></a>.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Tekneyi kilitledik, çöpleri attık, bir taksi çağırdık; artan nevaleyi taksiciye devredip, hava alanına doğru yola çıktık.</div>
<br clear="all" />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSOmEWibPASR3y5X20t93gYHlKU5lbzHlaAFQImN40SNoFlbx1d8hECzNGcsE3Gzpz1q9XkPIX7jCCbt9pTvCjDf1KxfajEM0lW_pgvlgLOHb6ThoXbGO3HLCmftfsgDgjxN0yTLMtdkDv/s1600/A-2008_0730deneme0036.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSOmEWibPASR3y5X20t93gYHlKU5lbzHlaAFQImN40SNoFlbx1d8hECzNGcsE3Gzpz1q9XkPIX7jCCbt9pTvCjDf1KxfajEM0lW_pgvlgLOHb6ThoXbGO3HLCmftfsgDgjxN0yTLMtdkDv/s400/A-2008_0730deneme0036.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bunları yazdığımın resmidir</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div style="mso-element: endnote-list;">
<hr align="left" size="1" width="33%" />
</div>
<div id="edn1" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref1" name="_edn1" style="mso-endnote-id: edn1;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 10pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[1]</span></span></span></span></a><span style="font-size: x-small;"> Teknenin özellikleri:</span></div>
<table border="1" cellpadding="0" class="MsoNormalTable" style="mso-cellspacing: 1.5pt; width: 100%px;"><tbody>
<tr style="height: 24pt; mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0;"><td colspan="4" style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; height: 24pt; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt;"><div align="center" style="text-align: center;">
<span style="color: #333333;">Bavaria 42C 2007 Model 3 Kamara 2 Banyo Tuvalet</span></div>
</td></tr>
<tr style="mso-yfti-irow: 1;"><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 28%;" width="28%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Tam Boy </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 19%;" width="19%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">13 m </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 26%;" width="26%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Boş Deplasmanı</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 22%;" width="22%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">9.200 kg </span></div>
</td></tr>
<tr style="mso-yfti-irow: 2;"><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 28%;" width="28%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Genişlik </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 19%;" width="19%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">4 m </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 26%;" width="26%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Salma</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 22%;" width="22%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">3.000 kg </span></div>
</td></tr>
<tr style="mso-yfti-irow: 3;"><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 28%;" width="28%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Su Hattı </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 19%;" width="19%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">11,40 m </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 26%;" width="26%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Motor </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 22%;" width="22%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">Volvo Penta D2-55 </span></div>
</td></tr>
<tr style="mso-yfti-irow: 4;"><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 28%;" width="28%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Su Çekimi</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 19%;" width="19%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">1,8 m </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 26%;" width="26%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Motor Gücü</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 22%;" width="22%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">55 hp </span></div>
</td></tr>
<tr style="mso-yfti-irow: 5;"><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 28%;" width="28%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Su Tankı</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 19%;" width="19%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">400 lt </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 26%;" width="26%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Yakıt Tankı</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 22%;" width="22%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">210 lt </span></div>
</td></tr>
<tr style="mso-yfti-irow: 6;"><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 28%;" width="28%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Direk Yüksekliği</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 19%;" width="19%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">17,9 m</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 26%;" width="26%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Yelken Alanı</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 22%;" width="22%"><div align="right" style="text-align: right;">
<span style="color: #333333;">95 m 2 </span></div>
</td></tr>
<tr style="mso-yfti-irow: 7; mso-yfti-lastrow: yes;"><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 28%;" width="28%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Max Kapasite</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 19%;" width="19%"><div align="right" class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: right;">
<span style="color: #333333;">10 <st1:place w:st="on">Kişi</st1:place> </span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 26%;" width="26%"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: #333333;"> Yatak Kapasitesi</span></div>
</td><td style="background: #d4dca0; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0.75pt; padding-left: 0.75pt; padding-right: 0.75pt; padding-top: 0.75pt; width: 22%;" width="22%"><div align="right" style="text-align: right;">
<span style="color: #333333;">8 Kişi </span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</div>
<div id="edn2" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref2" name="_edn2" style="mso-endnote-id: edn2;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 10pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[2]</span></span></span></span></a><span style="font-size: x-small;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Cengiz, bir zamanlar, bir başka teknede, içten kilitli kalan wc kapısını açmayı bilmeyen birilerinin canım kapıyı nasıl kırdıklarını anlatıp, WC kilidinin dışarıdan bir kibrit çöpüyle nasıl açılabildiğini gösterdi.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</div>
<div id="edn3" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref3" name="_edn3" style="mso-endnote-id: edn3;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[3]</span></span></span></span></a> <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 10pt;">Geçtiğin yolu GPS’de, ya da haritada işaretle</span></b><span style="font-size: 10pt;">: Özellikle geceleri ve dalgalı denizde, güvertede yalnız başına dümen tutarken, her 15 dakikada bir GPS cihazında, bulunduğun noktayı işaretle (mark, select); uyuyanlar uyanıp seni göremediklerinde (denize düşmüşsen), en son işaretlenen noktaya kadar olan bölgede seni arasınlar; arama zamanı kısalır, bulma olasılığı artar; arama sırasında akıntının sürükleme etkisini dikkate alarak, önce, gelinen rotayı takiben,son işaretlenen noktaya kadar hızla geri dön, bulamamışsan, gelinen iz üzerinde sinüs eğrisi (zig-zag) çizerek tarama yap.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</div>
<div id="edn4" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref4" name="_edn4" style="mso-endnote-id: edn4;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[4]</span></span></span></span></a> <b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 10pt;">Otopilot hassasiyetini ayarla:</span></b><span style="font-size: 10pt;"> Düzeltmeyi kaç derece saptıktan sonra yapsın? Orsa seyrinde daha hassas ayar yapmakta yarar<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>var. Ancak, her düzeltme aküden daha fazla akım çekmek anlamına gelir; aküler tükenmesin diye, rölantide de olsa motoru çalıştırmak gerekir.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</div>
<div id="edn5" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref5" name="_edn5" style="mso-endnote-id: edn5;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[5]</span></span></span></span></a> <span style="font-size: 10pt;">Örneğin:</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 10pt;">Şaftlı pervanelerin</span></b><span style="font-size: 10pt;">, gürültüsü çok, ayarı zor, verimi düşük.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 10pt;">Yabancı bayraklı tekne</span></b><span style="font-size: 10pt;"> için yurt dışında şirket kurma: şirket yetkilisi olarak, tekneyi satan firmanın bir görevlisine imza yetkisi vermek riskli: adam isterse tekneyi başkasına satabilir vb.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</div>
<div id="edn6" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref6" name="_edn6" style="mso-endnote-id: edn6;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 10pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[6]</span></span></span></span></a><span style="font-size: x-small;"> <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ana yelkeni açarken</b>:</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: x-small;">Önce pupa palangasının , balançinanın ve ana yelken ıskotasının kilitlerini açıp mekanizmaları rahatlat.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: x-small;">Sonra yelken açıp kapama halatlarının kilitlerini aç.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: x-small;">En sonra da ana yelkeni aç.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: x-small;">Pupa palangası ve balançina halatlarının boşunu al.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: x-small;">Iskotayı rüzgara göre ayarla.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-size: x-small;">Bütün kilitleri kapat.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</div>
<div id="edn7" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref7" name="_edn7" style="mso-endnote-id: edn7;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 10pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[7]</span></span></span></span></a><span style="font-size: x-small;"> <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Bot:</b> Botu, güvertede tutmak yerine denize indirip çekerek götürmek de mümkün ama, hızı kestiği için ve bazı manevralarda sorun yaratabileceği için tercih edilmiyor sanırım.</span></div>
</div>
<div id="edn8" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref8" name="_edn8" style="mso-endnote-id: edn8;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 10pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[8]</span></span></span></span></a><span style="font-size: x-small;"> <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Akü:</b> aynı şarj bağlantısında birden fazla akü var ise, hepsinin şarj derecesi yani eskiliği aynı olmalıymış, yoksa yeni olan (yani daha dolu olan) zarar görürmüş.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</div>
<div id="edn9" style="mso-element: endnote;">
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref9" name="_edn9" style="mso-endnote-id: edn9;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 10pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[9]</span></span></span></span></a><span style="font-size: x-small;"> <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Radar</b> fiyatları 1000$’dan başlıyormuş; fishfinder fiyatı ise en ucuz 200$; teknenin fiyatının yanında önemli bir şey değil.</span></div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
</div>
<div class="MsoEndnoteText" style="margin: 0cm 0cm 0pt; mso-element: endnote; text-align: justify;">
<a href="http://www.blogger.com/blogger.g?blogID=4479443206966614399#_ednref10" name="_edn10" style="mso-endnote-id: edn10;" title=""><span class="MsoEndnoteReference"><span style="mso-special-character: footnote;"><span class="MsoEndnoteReference"><span style="font-family: 'Times New Roman','serif'; font-size: 10pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: 'Times New Roman'; mso-fareast-language: TR;">[10]</span></span></span></span></a><span style="font-size: x-small;"> <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Teknenin temizliği:</b> İki ayrı kimyasaldan kovaya birkaçar damla damlatıp üzerine su dolduruluyor. Ahşaplar dahil güvertedeki her yer elde edilen köpüklü karışım ile yıkanıp durulanıyor. Ayrıca, metal ve plastik yüzeylerden lekeleri çıkarmak için, eriyen beyaz bir tür sünger kullanılıyor; başka bir maddeye batırılmaksızın.</span><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihWkbfwZcR0QAzZmb_7Xzt2SAt82_1RJRdkwzvZPrSi9sXAfYVo-n8kIgHQlT2DbyP5Bh6nFvJnxHY8K6GARbacJ_pYJh0NvdJCeziLqj_93zbvt1tqu9UGsL0iU-9Ra-Agd2XKVDnZf3U/s1600/a-harita.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" mta="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihWkbfwZcR0QAzZmb_7Xzt2SAt82_1RJRdkwzvZPrSi9sXAfYVo-n8kIgHQlT2DbyP5Bh6nFvJnxHY8K6GARbacJ_pYJh0NvdJCeziLqj_93zbvt1tqu9UGsL0iU-9Ra-Agd2XKVDnZf3U/s400/a-harita.jpg" width="365" /></a></div>
<br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-71535443988487441622013-04-03T11:37:00.000-07:002013-04-03T11:37:47.278-07:00KASIM’DA TEOS<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Kasım’ın onbirinde Teos Marina’da Mergus ile buluştuk. Marina tam bir sessizliğe bürünmüş; in-cin bile top oynamıyor. Pazar günü biraz canlandı, sonra yine ıssız. Marina’dan çıkıp Sığacık’ı dolaştığımızda da okula gidip gelen çocuklar dışında bir hareket yok. Sadece Sığacık Pazarı, yaz aylarındaki gibi kalabalık idi; Pazar kahvaltımızı orada yaptık, biraz da meyve-sebze aldık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Hava iyice serinlemiş durumda, hava sıcaklığı gündüz bile 20’nin altında, geceleri de 12’ye kadar düşüyor. Rüzgar ise yazdan kalma, 20 knotlarda esiyor ve yine kuzeyden; ama bir yararı var, rutubetin artmasını önlüyor, sabah kalktığımızda çiyden eser yok.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Marina’ya Cumartesi akşam üzeri ulaştık. Pazar günü, 25 knot hızla esen rüzgarda denize çıkmak yerine, daha önce başlayıp yarım bıraktığımız Teos Antik Kenti gezimizi tamamlamaya karar verdik. Marina çıkışından başlayıp 161. Sokak’tan güneye,Mekan Sitesi’ne doğru tırmanıp, 139. Sokak’tan batıya döndük (İzmir yöresinin her şeyi iyi de, şu sokaklara isim yerine rakam verme inatlarını anlıyamıyorum). Önce Teospa adlı konaklama tesisinin önünden geçtik. Güzel bir konumda, ağaçlar arasında çok sayıda binadan oluşan, ama sanki 50 yıl önce terkedilmiş bir tesis, zaten kapısı da kapalı, besbelli bir bekçi bile yok; işletme beceriksizliği mi?</div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<o:p> </o:p><o:p> </o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yolun sonunda büyükçe bir ev görünümünde Dali’s Motel, Sığacık’a bakan bir manzara; yaz-kış açık; sahibi ile ayak üstü sohbet. Bize Çamlık mesire yeri üzerinden antik kalıntılara giden yolu tarif ediyor. </div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Biz aslında teknede kalıyoruz, ancak Sığacık’ı ballandırdığımız dostlar buraya gelmeye kalkıştıklarında, kendilerine bir tesis önermemiz gerekiyor. Teknede ısıtma düzeni yok, ama battaniye ve yorganı üstüste örterek idare ediyoruz; ama burnumuz donuyor çünkü sabaha karşı ısı 12 dereceye düşmüş oluyor. Gelecek ay, uyku tulumlarını tekneye taşıyacağız sanırım.</div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bir üst yola (166. Sokak) geçiyoruz, yolun bitiminde, tel örgülerin arasından, güneyimizde kalan çam ormanına dalıyoruz. Çamların arasındaki patikayı kullanarak, beş dakika içinde mesire yerine varıp, Teos Caddesi adı verilen asfalt kaplı yola çıkıyoruz. Çam ve zeytin ağaçlarının arasından güneye doğru 8-10 dakika yürüyüşten sonra, Teos Koyu, minik adaları ile önümüzde beliriyor. Doğu’ya doğru kıvrıla kıvrıla inen yola yönelip, müze inşaatının yanından geçip, kazı evinin ve tapınağın yer aldığı düzlüğe ulaşıyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghCG3eak1jz8ataYZPXxCHPtCVoqhlT9V0IvAGOnxFOozpu7H6Z3FNFK1imHAIMGMZEIvCTO7LSgnRaNH2WvhlxBuuQLlg1aUumiTASlM1_-dwtt320iMFVq8lD0_ze0IUvr23MfPVywqU/s1600/DSCN4991-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="304" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghCG3eak1jz8ataYZPXxCHPtCVoqhlT9V0IvAGOnxFOozpu7H6Z3FNFK1imHAIMGMZEIvCTO7LSgnRaNH2WvhlxBuuQLlg1aUumiTASlM1_-dwtt320iMFVq8lD0_ze0IUvr23MfPVywqU/s640/DSCN4991-a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Buradan da, taşıtlara kapalı yola girip Antik Liman okunun gösterdiği yöne, güneye doğru ilerliyoruz. Toprak yola dönüşen ve kır evlerinin arasından geçen güzergah yer yer çatallansa da herhangi bir yönlendirme işaretine rastlayamıyoruz. Ama beyaz bir keçiyle karşılaşıyoruz; bize yolu kendisi tarif edemiyor ama üzerinde oturduğu ve<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kalıntılardan yürüttüğü beyaz taş blok, doğru yolda olduğumuzu söylüyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9-dXMsL7umeB5QEKfrEP6KSX5cZ02-qzkdzLGDFfoxMfyRkZ7aee5LPH8Xw3_deCp2l1H38RANtXUbsu7Ac_OVY6zSuZY-1u7Km03-U544Y8AlK7xQj4IrUMRtdCXvtucQPwpaR63G3uL/s1600/DSCN4993-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="278" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9-dXMsL7umeB5QEKfrEP6KSX5cZ02-qzkdzLGDFfoxMfyRkZ7aee5LPH8Xw3_deCp2l1H38RANtXUbsu7Ac_OVY6zSuZY-1u7Km03-U544Y8AlK7xQj4IrUMRtdCXvtucQPwpaR63G3uL/s400/DSCN4993-a.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
On dakika sonra aşağıda minik adaları ile Teos Koyu yeniden ortaya çıkıyor. Yolun ortasında huzur içinde yatan köpeği ürkütmeden yamaçtan aşağı inip antik limanın başlangıcına erişiyoruz. Burası yazın büyük olasılıkla otopark olarak kullanılan bir düzlük. Düzlüğü çevreleyen zeytin ağaçlarının gölgesi, yaz aylarında denize üşüşen günübirlikçiler için çok değerli olsa gerek.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdHahNZn8fh1Lh2F7cOTYYy-2pdmfAzwf_4gzYtGq3nHoug5RbR5gQy49nLuokrrPSPgT5-_IXIKEptk1f8vFgafoPonTt2PCO6TUcmzTEvxkrUTrA49NyBbQGQwpuKFzuOT2CogEN5NIe/s1600/DSCN4994-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="241" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdHahNZn8fh1Lh2F7cOTYYy-2pdmfAzwf_4gzYtGq3nHoug5RbR5gQy49nLuokrrPSPgT5-_IXIKEptk1f8vFgafoPonTt2PCO6TUcmzTEvxkrUTrA49NyBbQGQwpuKFzuOT2CogEN5NIe/s400/DSCN4994-a.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Antik limanın kalıntıları bu noktadan başlayıp doğuya doğru 300 metre devam ediyor. Son 150 metresi deniz ile akarsu ağzını ayıran bir mendireğe dönüşüyor. Ancak karadaki kalıntıların tam üzerine bu önemli yapıt ile birlikte tarihe geçmek isteyen bir lokanta kondurulmuş. Biraz geriye çekseler, hiç bir özelliği kalmayacak bir “tesis”.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzhdx858bmy5SAPqNFsG9or0fHXEh19rS9LN-_XCIWOyD1Qacuse6OyxWTYMfcePlGiBaNWvnlGdJ_DIWROa4uFrtr_xhzg-z_NBhuf4RHj6mAV4yzpqHq_WH3LlDc30YibOj4gSlAKybK/s1600/DSCN4995-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzhdx858bmy5SAPqNFsG9or0fHXEh19rS9LN-_XCIWOyD1Qacuse6OyxWTYMfcePlGiBaNWvnlGdJ_DIWROa4uFrtr_xhzg-z_NBhuf4RHj6mAV4yzpqHq_WH3LlDc30YibOj4gSlAKybK/s1600/DSCN4995-a.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu kalıntı, Asos’taki kadar olmasa bile, denizin içinde kalan nadir antik limanlardan olsa gerek; güneyli rüzgarlardan korunmak için limandan yararlanan bir kaç küçük tekne bile var. Genellikle akarsu ağızlarına yapılan limanların kalıntıları, binlerce yıl içinde alüvyonların dolması nedeniyle kıyıdan çok içerlerde kalmaya mahkum oluyor. İnsanlarımıza buraları tanıtmak için yapılacak hiç bir şey yok mu acaba? Ama önce insanlarımızın bu tür değerlere olan merakını gıdıklamak gerek her halde.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu liman MÖ altıncı yüzyılda Teos kentinin ticari öneminin artıp gelişmesinde belki de en büyük rolü oynamış; özellikle Sığacık mermerlerinin Roma’ya taşınmasında kullanılmış. Aynı dönemde kentin kuzeyindeki ikinci bir limanın varlığından da söz edilmekle beraber bu limandan herhangi bir iz bulunamamış.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoNormalTable" style="border-collapse: collapse; mso-padding-alt: 0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-yfti-tbllook: 1248;"><tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;"><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdFNEZKrtS7yGZbfLEb-_Ylz9Cvu2Ia7_o3f8lnUAKo60U86qOIic4y9S4kR8dMHoCpilLdQ_dJEnM3zEDO6ua7hcPK6siqjqeyPkaE-WowKLJjAAMSU5a4dNE4mOZtUPdjAE1piDeiGmc/s1600/DSCN5003-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdFNEZKrtS7yGZbfLEb-_Ylz9Cvu2Ia7_o3f8lnUAKo60U86qOIic4y9S4kR8dMHoCpilLdQ_dJEnM3zEDO6ua7hcPK6siqjqeyPkaE-WowKLJjAAMSU5a4dNE4mOZtUPdjAE1piDeiGmc/s1600/DSCN5003-a.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
</td><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Limandaki oku izleyerek, Agora’ya ulaşmak üzere kuzeye doğru giden patikayı tutuyoruz. Çevrede tek tük kır evleri, zeytin ağaçları ve kocaman meşe ağaçları var. Dönüşte Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları (Necati Güvenç Namıkoğlu) kitabından, bu ağaçların Anadolu Palamut Meşesi (Quercus Ithaburensis) cinsi olduğunu ve Batı Anadolu’da beşyüz yaşında olanlarına rastlandığını öğreniyoruz. Bizim ilk bakışta ilgimizi çeken, yere düşmüş palamutların iriliği idi (Çapı 2.5 cm, boyu 4 cm); bir de kadehlerinin çiçek gibi açmış görünüşü.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW4VKUh_1dQfs03Rq4Ctvo9IgkAimK_ozG97xRVlUOOmaHwlnAAo2t1lSOqQRB10cC199R3-zD2IcJdR2qKuGtjcNm3SQ2ggQxbMO-ghZt7SjXd9_F7cQk3DciMf-DfvQExjnPRXo9IawD/s1600/DSCN5005-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjW4VKUh_1dQfs03Rq4Ctvo9IgkAimK_ozG97xRVlUOOmaHwlnAAo2t1lSOqQRB10cC199R3-zD2IcJdR2qKuGtjcNm3SQ2ggQxbMO-ghZt7SjXd9_F7cQk3DciMf-DfvQExjnPRXo9IawD/s1600/DSCN5005-a.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnEedyZjC9rE_bc06CbmbEwF_Irrfamq0FelXk1ye3ZETL8YzcdI7gr_V0kkdy_xNmCZ9Xn0sxZz0yg12RA0gClxjZNtf3-_5SWwx3POEFt9pBmcjq0SeK0hHYUbz75k5MDfmGVLyjlcXZ/s1600/DSCN5037-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="312" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnEedyZjC9rE_bc06CbmbEwF_Irrfamq0FelXk1ye3ZETL8YzcdI7gr_V0kkdy_xNmCZ9Xn0sxZz0yg12RA0gClxjZNtf3-_5SWwx3POEFt9pBmcjq0SeK0hHYUbz75k5MDfmGVLyjlcXZ/s320/DSCN5037-a.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
Yine bir 10 dakikalık yürüyüş ve sapacağımız yeri öğrenmek için çocuklarla sohbet (Herhalde insanların iletişimini artırmak için, yetkililer kuru bir işaret tabelası dikmeyi benimsemiyorlar). Çevreye dağılmış taşların giderek artması da, Agora’ya yaklaştığımızı gösteriyor. Agora’daki Bouleuterion, yani halk konseyi toplantı amfisi, dünyadaki en sağlam kalanlardan biri olsa gerek. Bizden başka birkaç kişilik bir yabancı ziyaretçi grubu daha var sadece. Böyle bir yapıt, diyelim ki ABD’de olsa her halde yılda bir milyon ziyaretçi çekmeyi becerirlerdi.<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_PAngfFZKasMTmgoOg0cG2JQ3IdqLYxMHxc6yJS4ueYe0W5bC63nbw_l82_Dw1Wtwn0NROg2SD3adKirid2K6SJ3vDqcq3RgrnvrZWpVSTXtFelW7iWku6tCKOczAceIQOD6cnkXDWive/s1600/DSCN5012-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_PAngfFZKasMTmgoOg0cG2JQ3IdqLYxMHxc6yJS4ueYe0W5bC63nbw_l82_Dw1Wtwn0NROg2SD3adKirid2K6SJ3vDqcq3RgrnvrZWpVSTXtFelW7iWku6tCKOczAceIQOD6cnkXDWive/s1600/DSCN5012-a.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj79XEflB2XsXfNIg4g4WR6RwqWFhrJY09ebJwosRyqXDckiR-MuIgdXkg2MOa8ItGfor_jc1xRaEA2e7Eeg1lrJtVzXYUmtmnZVGSgqVu6jGGkhqlYnSQXnP8d-UF0UhKDkUI0yMB7RQm3/s1600/DSCN5011-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="275" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj79XEflB2XsXfNIg4g4WR6RwqWFhrJY09ebJwosRyqXDckiR-MuIgdXkg2MOa8ItGfor_jc1xRaEA2e7Eeg1lrJtVzXYUmtmnZVGSgqVu6jGGkhqlYnSQXnP8d-UF0UhKDkUI0yMB7RQm3/s400/DSCN5011-a.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu minik tiyatronun hemen bitişiği mandalina bahçesi, ama biz sırt çantamızdan, sabahleyin pazardan aldığımız mandalinaları çıkarıp yiyoruz. Çelen ile benim için mandalina meyvesi ayrı bir önem taşıyor. 1963 yılında, Mimarlık Fakültesi öğrencisi iken, bir şehircilik projesi için sınıfça Bodrum’a gitmiştik. Saha çalışması yapılıp, yerleşmenin toplumsal yapısı ile ilgili veri toplamak gerekiyor idi. Gruplar belirlendi, biz Çelen ile birlikte belli bir mahalleyi dolaşacaktık. Ziyaret edip anket yaptığımız insanlar muhakkak bir şey ikram etmek istiyorlardı, ancak bahçelerindeki bir kaç mandalina ağacından başka hiç bir şeyleri yoktu. Bir evden ötekine giderken, her bir mandalinayı yarım yarım paylaşarak yerdik. Bir yıl sonra Çelen ile nişanlandık, iki yıl sonra evlendik. Mandalinayı paylaşarak yeme alışkanlığımız hep sürdü. Bodrum mandalinasının kokusu da burnumuza yapıştı kaldı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: 252.95pt;">
<span style="mso-tab-count: 1;"> </span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNfWNy9xEnRsNxi9AV_8E-4lV6l5CovSyCYnqmmyvjjHL87Z9bi012jBZr36yIJzZE5F2nrHu2XfGTEvbKHqrvkrqPZNWPrSNIos4FdahOzRt5jLA7RyJ-8rvDMWIZUd1nUVUzUx39fukL/s1600/DSCN5018-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNfWNy9xEnRsNxi9AV_8E-4lV6l5CovSyCYnqmmyvjjHL87Z9bi012jBZr36yIJzZE5F2nrHu2XfGTEvbKHqrvkrqPZNWPrSNIos4FdahOzRt5jLA7RyJ-8rvDMWIZUd1nUVUzUx39fukL/s320/DSCN5018-a.jpg" width="259" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İlginç zeytin ağaçları ile sınırlanmış tarla ve bahçelerin arasından batıya doğru beşyüz metre kadar yürüyerek tapınağa ulaştık; turu tamamlamıştık. Koca tapınak kalıntısında da sadece bir aile dolaşıp resim çekiyorlardı (tabii kendi resimlerini). Buranın tadını çıkaran ikinci aile de tek kuzulu bir koyun ailesi idi. Benim bildiğim, eskiden bahar gelmeden kuzulanmazdı, buranın baharı ne kadar erkenmiş!.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqxZp1awl-7_tIkkopTM6PpmQUoPSDMo8GYfOFh_NTkws2JzhDrDbijoTOJiCt3hzSQFqpbXHweNXaX929NQO2R4v82cNtd7IpXX53Btme1sF3gNK25_Go91mroc-aKkct6Z26kElqRpiL/s1600/DSCN5030-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqxZp1awl-7_tIkkopTM6PpmQUoPSDMo8GYfOFh_NTkws2JzhDrDbijoTOJiCt3hzSQFqpbXHweNXaX929NQO2R4v82cNtd7IpXX53Btme1sF3gNK25_Go91mroc-aKkct6Z26kElqRpiL/s320/DSCN5030-a.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Kalıntıların hemen bitişiğindeki bir koca zeytin ağacının altında, çırptıkları zeytinleri toplayan bir üçüncü aile ile, görünürdeki memeli nüfusu tamamlanıyordu. Biz de gezimizi sona erdirip, birbuçuk kilometreyi katederek, kestirme yoldan Sığacık’a döndük.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoNormalTable" style="border-collapse: collapse; mso-padding-alt: 0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-yfti-tbllook: 1184;"><tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;"><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgY9teTS4KBMBKebI7blbpiR0HTJyEhDQK1l7u8S5wAlUgM03RDc4FiwyDctTKFu6DPbS8jM_F5G9L0HUMO4XOJue4EvISRxFOMa0OuuJwIql3U-qnd1pZ2RUsw-JpDFVvJZg6kTWA524im/s1600/DSCN5034-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; cssfloat: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgY9teTS4KBMBKebI7blbpiR0HTJyEhDQK1l7u8S5wAlUgM03RDc4FiwyDctTKFu6DPbS8jM_F5G9L0HUMO4XOJue4EvISRxFOMa0OuuJwIql3U-qnd1pZ2RUsw-JpDFVvJZg6kTWA524im/s1600/DSCN5034-a.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
</td><td style="background-color: transparent; border-bottom: #f0f0f0; border-left: #f0f0f0; border-right: #f0f0f0; border-top: #f0f0f0; padding-bottom: 0cm; padding-left: 5.4pt; padding-right: 5.4pt; padding-top: 0cm; width: 252.95pt;" valign="top" width="337"><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Pazartesi ve Salı günlerini yelkene ayırdık. Herhangi bir yerde demirlemeksizin, 15-20 knot esen kuzeyli rüzgarlarda, Sığacık Körfezi’nde sakin saatler geçirdik. Akşam üzerlerini, günbatımı yürüyüşleri yaparak değerlendirdik; bir gün Kuzeye, mezarlık tarafına, esen rüzgardan habersiz durgun denize yansıyan akşam ışıklarının tadını çıkarmaya; ertesi gün batıdaki tepelere, Teke Burnu’nun uzantısı tepelerin ardında güneşin kayboluşunu izlemeye.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-fgcDb5ky41KwNimyWFRyqJ3vUMxh8iE7kZUJDz3B5lzTucGOs7507QRi6ppPjFfLD8mmE84QpmjxhDbmdy4Q1WZ47VT4_k0DceEsMxfWWrNLMiYJRlEL5lrjLIRa8AyKoIHEY7_ePL_8/s1600/DSCN5046-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-fgcDb5ky41KwNimyWFRyqJ3vUMxh8iE7kZUJDz3B5lzTucGOs7507QRi6ppPjFfLD8mmE84QpmjxhDbmdy4Q1WZ47VT4_k0DceEsMxfWWrNLMiYJRlEL5lrjLIRa8AyKoIHEY7_ePL_8/s1600/DSCN5046-a.jpg" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_8jZTUzU1hQ2QZ24UzS6i8kpJdeOFVz98Zv_ZoG9ZBSPtQLsbJiArv6QTUlf3ZiBX96sWq_-vAxVoYHu3vF4ABaEJ2yaUF1PrzEVNGSUchByDDGUvF4em3ozoKcB628c3TquagGi2ixPT/s1600/teos-antik-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_8jZTUzU1hQ2QZ24UzS6i8kpJdeOFVz98Zv_ZoG9ZBSPtQLsbJiArv6QTUlf3ZiBX96sWq_-vAxVoYHu3vF4ABaEJ2yaUF1PrzEVNGSUchByDDGUvF4em3ozoKcB628c3TquagGi2ixPT/s1600/teos-antik-a.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><em>TEOS ANTİK KENTİ'NDE YÜRÜYÜŞ GÜZERGAHI</em>MIZ</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg91-6GDafQXzxIqRtjwYnxtfY2Flo9G6qo1yjcAy_8YMHDP1or_9jgr4u4OaCH88iaigMG-E2lihtK1VT-EETpvMSXDGnfGxqHXWNSpAeOFKENHsus-dFopO7wAovy-g5T8lPIb8PtIFlO/s1600/DSCN5001-b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" rea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg91-6GDafQXzxIqRtjwYnxtfY2Flo9G6qo1yjcAy_8YMHDP1or_9jgr4u4OaCH88iaigMG-E2lihtK1VT-EETpvMSXDGnfGxqHXWNSpAeOFKENHsus-dFopO7wAovy-g5T8lPIb8PtIFlO/s1600/DSCN5001-b.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><em>TEOS ANTİK KENTİ ARKEOLOJİK SİT ALANI HARİTASI</em></td></tr>
</tbody></table>
Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-55131607413785288812012-10-18T02:42:00.000-07:002012-10-18T02:42:05.680-07:00“ÜÇ HAFTA İSTANBUL-BİR HAFTA SIĞACIK” PROGRAMI BU YIL İÇİN SONA ERDİ<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>15.10.2012</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Eylül-Ekim ayları, Seferihisar-Sığacık Körfezi’nde yelken yapıp denize girmek için en güzel zaman. Belki tüm Ege için durum aynıdır. Hava sıcaklığı 30º santigratın altında, su sıcaklığı 21 º santigratın üzerinde; rüzgar ise genellikle 20 knotun altında, ama yine de sinekleri kovacak mertebede; çoğu zaman kuzeyden esmeyi sürdürdüğü için de, koylarda rahatsız edici bir dalga yok. Okullar açılıp, yazlıkçılar el-ayak çektiği için de ortalık iyice sakin; hele hafta içi, koy başına bir tekne bile düşmüyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu sükûnet insana denizde huzur, karada ise hüzün veriyor; Sığacık’ın yazın cıvıl cıvıl olan merkezi, terkedilmiş bir havaya bürünmüş. Ancak hafta sonları biraz hareketleniyor. Kimi akşamlar, Seferihisar Belediyesi Gençlik Orkestrası, ortamı canlandırmak için, yaya bölgesi girişinde neşeli parçalar seslendiriyor. “Yaya bölgesi” dediysek, sonbahar ile birlikte, burada motorlu araçların yayaları hiçe sayarak fink atmasına herhangi bir itiraz olmadığını da belirtmem gerek. Bu arada merkezdeki yeşil alanın marinaya yakın bölümünde yazın kurulan geçici satış kulübeleri sökülünce, her iki taraf için de bir ferahlık oluştu; yeşil alan denize ve ardındaki yeşil sırtlara açıldı, marinadan bakınca da geniş yeşil alan ve ardındaki çarşı algılanır hale geldi. Belki de bu kulübelerin kuruluş yeri en baştan yanlış olmuştur.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Ekim ayının “Sığacık haftası”nda Ağabeyim Ertan da bize katıldı. Gündüzleri bizimle denize açılırken, akşamları, kıyıdaki Teos Pansiyon’un denize bakan odasının tadını çıkardı. Akşam üzerleri de, ya teknede huzur içinde, ya da çay bahçelerinin birinde üzerimize tırmanan kedi ve köpeklerle birlikte hafif bir şeyler atıştırdık; tatil yörelerinde insanlar, besledikleri kedi-köpekleri arkada bırakıp evlerine dönünce, hayvan-insan dengesi bozuluyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Akşam yemekleri bize biraz ağır geldiği için, hafif bir kahvaltıyı tercih ediyoruz. Sadece bir akşam (Cumartesi), Liman Lokantası’nın taze ve lezzetli mezeleri eşliğinde şişte dil balığı yeme mutluluğuna eriştik, Ertan’ın davetlisi olarak. Yemeğin sonunda biz talep etmediğimiz halde masamıza gelen meyve ve tatlı, “müesseseden” imiş meğer; işletici nasıl müşteri çekeceklerini biliyor doğrusu; lokanta tıklım tıklım dolu idi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Lokantada, yıllardır görüşemediğimiz dostlarımız Tülay ve Erden Öney ile karşılaştık; İstanbul’da evlerimiz 15 dakika uzaklıkta ama, araya yılları sokarak ummadığımız bir yerde karşılaşıp seviniyoruz. Erden Bey’in Sığacık’a yerleşen kardeşini ziyarete gelmişler. Tülay, Çelen’in Devlet Planlama Teşkilatı’ndan ve de Çevre Müsteşarlığı’ndan çalışma arkadaşı. Artık böyle bir kuruluş da kalmadı, bir punduna getirip kapısına kilit vurmuşlar; anahtarın sesini bile duymadık; Başbakanlık Çevre Müsreşarlığı ise işlevsiz bir Bakanlığa dönüştü. Erden Bey ‘e gelince, , benim Oyak’da çalıştığım yıllarda, bu kuruluşun yönetim kurulu üyesi idi, üniversite kontenjanından. Artık Oyak diye bir kuruluş var ise bile sesi sedası çıkmıyor; bankası da satmış durumda, bildiğim kadarıyla, hisselerin büyük kısmını Yunan kilisesi satınalmış durumda.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Teknede ilk bebek<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bize bu lokantayı tavsiye eden Serkan Bey, Sığacıktaki Atlantis tatil köyü’nde müdür ve Çelen’in yakın arkadaşı öğretmen-çevirmen-yazar Sevim Hanım’ın oğlu; eşi Lara ve dokuz aylık kızı Mia ile birlikte tatil köyünde yaşıyor. Eylül ziyaretimizde, bizi bir akşam Atlantis’e yemeğe davet ettiler. Doğaya zarar vermeden, zeytin ağaçları arasına serpiştirilmiş binalardan oluşan bu tesiste, turlar aracılığıyla gelen konuklara çok makul bir fiyatla tatil yapma olanağı sağlanıyor imiş. Kasım ayı sonuna kadar da tam dolu oluşu, konukların rüzgarlı hava ve serin denize karşın burayı sevdiklerini gösteriyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İki gün sonra da biz Serkan Bey ve ailesini, tekne ile Sığacık koyunda ağırlama olanağını bulduk. Böylece ilk kez teknemize bir bebek konuk oldu. Doğaldır ki teknede ona uygun bir can yeleğimiz yoktu. Ama zaten o da henüz emekleme aşamasında idi; ilk kez o gün ayağa kalkıp adım atmaya çalıştığını sanıyorum; teknenin sallantısı iyi geldi her halde. Havuzlukta kâh kucaklarda, kâh yerde emekleyerek vakit geçirdi; uykusu gelip mızıldanmaya başlayınca, kabine yerleştirdikleri arabasına yatırdılarsa da pek uyumaya yanaşmadı; ne de olsa ilk tekne yolculuğunun heyecanını yaşıyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNotaqdPs1B4X7VuewiILcYPJGEtl_dstMJlUd6BK6F96WGL2dHqRtLdkS6l53oYC5RV6kcq6jxi1rvm6lccigac7YP0QXeDRhuveTcp71YJao8RCbyOWi6K89VXzEolef5gTzxzNGHn5t/s1600/P1030197-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="580" nea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNotaqdPs1B4X7VuewiILcYPJGEtl_dstMJlUd6BK6F96WGL2dHqRtLdkS6l53oYC5RV6kcq6jxi1rvm6lccigac7YP0QXeDRhuveTcp71YJao8RCbyOWi6K89VXzEolef5gTzxzNGHn5t/s640/P1030197-a.jpg" width="640" /></a><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
O gün konuklarımıza Kıbrıs usulü hafif bir şeyler hazırlıyoruz: lop yumurta takviyeli, taze börülce-kabak salatası (haşlayıp, sıcakken üzerlerine zeytinyağı limon karışımı ekliyoruz) ve rendelenmiş hellim kuru nane karışımı dökülerek servis yapılan makarna. Serkan, ayrıca kolları sıvayıp güzel bir salata yapıyor; ne de olsa turizmci, elinden her iş geliyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Balık avı mevsimi açıldı<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu sonbahar akşamlarında, karada herkes, erkenden evlerine çekilirken, denizde bir hareket başlıyor: av mevsiminin açılmasıyla denize açılan büyük balıkçı tekneleri, her akşam neredeyse aynı saatte, ard arda rıhtıma yanaşıp, günün kısmetini, kasalarla soğutulmuş kamyonlara boşaltıyorlar. Ertesi sabah erkenden bu balıklar, büyük kentlerin balık hallerinde toptan satışa sunulurken, aynı tekneler çoktan denize açılmış oluyor. Ülke çapında tıkır tıkır işleyen bir düzen kurulmuş. Bunun değerini bilmemiz gerek. Örneğin Cezayir’de yaşadığımız 80’li yıllarda, balık almak için, başkentteki bir balıkçıya değil, günün belli bir saatinde, bir saat uzaklıktaki Cemile adlı bir balıkçı köyüne gitmemiz gerekiyor idi. Ama itiraf etmeliyiz ki, yaşamımızdaki en iri barbunları da orada yeme fırsatımız oldu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sığacık’ın yerlisi bir balıkçı, bu büyük teknelerin sahiplerinin hep Karadenizli olduğunu söylüyor. “Öyleyse sadece tayfalar mı buralı?” diye sorduğumuzda, “buranın insanları böyle sabahın köründe denize açılacak kadar kendilerini sıkıya sokmazlar” yanıtını alıyoruz. Yani, bu büyük teknelerde çalışanlar da Karadenizli imiş.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yine de Sığacık ahalisi, küçük balıkçı tekneleriyle, gece gündüz açılıp olta ile balık avlıyor ve Su Ürünleri Kooperatifi’nin satış yerinde sabahları mezata sunuyorlar. Teknedeki düzenimiz uygun olmadığı için, mezattan balık alıp pişirmiyorsak da, mezatı zaman zaman izlemeyi seviyoruz; böylece İstanbul balıkçılarında daha önce görmediğimiz bazı balıklarla tanışma fırsatımız oluyor. Mezattaki fiyatlar, İstanbul’dakilere yakın ama balıkların tazeliği fark yaratıyor. Zaman zaman bazı balıkların çok ucuza gittiği de oluyor; geçenlerde iki kilosu 10 liraya satılan kolyosu, üç gün sonra İstanbul’da kilosu 20 liraya görünce, tutan balıkçılar adına üzüldüm doğrusu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Ekim: Yılın en güzel denizleri<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Ağabeyim Ertan, Mergus’a sadece bir kez Pendik’te iken binmiş ve bizimle Adalar’a kadar kısa bir seyir yapmış idi. Bizim Sığacık haftalarını anlatan notlarımızı okuyup bu yaşamın tadına bakmayı uzun süredir arzuluyordu. 5 <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ekim Cuma günü, İstanbul’dan hava+kara yoluyla Sığacık’a ulaşmamız yarım günümüzü aldı. Ertan’ı Teos Pansiyon’a bırakıp tekneyi yıkadıktan sonra, marinadaki “Pier Kafe” de buluşup, güzel bir pizza yedik.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Vaktin akşama yaklaşmasına ve rüzgarın 20’li knotlarda esmekte oluşuna aldırmadan denize açıldık. Zaman zaman 25 knota yükselen rüzgar, aslında bizim yelkenlere camadan vurmamızı (küçültmemizi) öğütlüyordu ama yanlışlıkla her iki yelkeni de sonuna kadar açmış bulunduk. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İyice bayılan (yan yatan) tekne ile körfezde bir saate yakın seyir yaptıktan sonra dönmeye karar verdik; ancak yelkenleri kapamakta epeyce güçlük yaşadık; rüzgarın hızı ile acemiliğimiz birleşince, tekne bir kaç kez kendi çevresinde tur attı, sonunda tekneyi rüzgara yönelik tutmayı başardık ve yelkenleri indirdik.</div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRfU9Pj6D_Q6-BhrhxKMzFR8T5mdJI5JbNdJ_chdXMiKIACsTw_zS-uhbyHv1Ke4_gSHmA8LWrps5LRq4qwZ0pxjIGkVaRN5fWyfRPpdN6gC8AiwRvBDIwfVyM0D5L-KH51PJ0ij0I4N6z/s1600/DSCN4949-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="480" nea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRfU9Pj6D_Q6-BhrhxKMzFR8T5mdJI5JbNdJ_chdXMiKIACsTw_zS-uhbyHv1Ke4_gSHmA8LWrps5LRq4qwZ0pxjIGkVaRN5fWyfRPpdN6gC8AiwRvBDIwfVyM0D5L-KH51PJ0ij0I4N6z/s640/DSCN4949-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Çelen ve Güven Kokar'da</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<o:p> </o:p>Bu deneyimden sonra, Ertan’ın ertesi gün yine kuvvetli esen rüzgarı farkedince, yan çizeceğini düşünürken, sabah teknede hazır bulunduğunu görünce, bu tür akrobasilerle gözünü korkutamayacağımızı anladık(!). Hiç değilse denize girerken sakin bir ortamda olalım diye Kokar’a gitmeye karar verdik; Sığacık Körfezi’nin en korunaklı koyuna. Güzel bir yelken seyri ile koya ulaştık, nedense şimdilik kimsenin çekip götürmediği iki kırmızı şamandıradan birine bağlandık. Girdiğimiz su, ilk kez bizi ürpertmedi; yaz boyunca girdiklerimiz ile kıyaslarsak. Ama Ertan için oldukça soğuk sayılırdı, yine de suyun berraklığına ve renginin çekiciliğine dayanamadı. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Deniz kıyısında sebze kürü<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Üçüncü gün (Pazar) Sığacık pazarını ziyaret günümüz idi. Taze börülce, bamya, kabak, salatalık vb sebzelerle sırt çantamızı doldurup Mergus’a döndük; biraz da tatlı-tuzlu hamur işi aldık, akşam çayımız için. Herkes deniz kıyısında balık yemeyi düşler, biz Sığacık’a gelince beş günlük bir sebze kürüne giriyoruz; Ertan da bu durumdan memnun görünüyordu. Bamya ve börülce gibi ayıklaması zaman alan sebzeler, sohbet ederek vakit geçirmeye ayrıca yardımcı oluyor. Çelen, alınan sebzeleri, marinanın mutfağına taşıyıp yıkadıktan sonra yine tekneye taşıyarak da zamanını “değerlendiriyor”.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Mandalinalar henüz tam olgunlaşmamış, yine de aroması için alıp yüzümüzü ekşiterek yiyoruz. İncir mevsimi geçmiş, tek tük satılıyor. Domateslerin tadı, marketten aldıklarımızdan pek farklı değil, çocukluğumuzun domatesini anılarımızda yaşatıyoruz. Uzun saplı yaprakları ile birlikte satılan kerevizler, aslında salataya uygun değil, bunlar bildiğimiz kök kerevizi; sapları fazla lifli ve yaprakları çok sert; ama görünüşleri çok güzel.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Hamur işlerine gelince: Sığacık’ta Üniversiteli adını almış bir fırın var idi, her an taze ürünler çıkartan (közlenmiş patlıcan ve biber gibi sebzeler de dahil); belediye ile, yeşil alanda kendilerine yer tahsisi konusunda ortaya çıkan bir anlaşmazlık sonucu işletici burada hizmet vermekten vaz geçmiş ve fırın kapanmış. Sığacık’taki tatilciler için bir kayıp, bizim için ise, kilo yapan yiyeceklerin hiç değilse bir bölümünden kurtulma şansı. Pazar günleri, Sığacıklıların ve çevredeki köylerde yaşayanların evlerinde hazırlayıp pazara satmaya getirdikleri hamur işleri tercih edildiği için, Üniversiteli Fırını, daha çok hafta içi günlerde iş yaparak ayakta durmaya çalışıyor imiş; ama sadece satış yaparak değil, müşteriye masalarda da hizmet vererek sürümünü artırmak istemiş; ancak önündeki yeşil alandaki tesisi, belediye başkasına kiralayınca işletici de Sığacık’a küsmüş.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu kez ekmeğimizi, çarşı içindeki geleneksel yöntemle harika ekmekler yapan fırından aldık. İlk sabah taze ekmekle kahvaltımızı yapıp, sonraki günlerde kızartarak yiyoruz. Zaten bir hafta boyunca, iki ekmek bize yetiyor da artıyor bile. Artanları ufalayıp denize attığımızda, merinanın minik balıkları üşüşüp bunları didiklemeye başlıyorlar; karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin sakıncalarından henüz haberleri yok.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Ağabeyim Ertan, sabahları Teos Pansiyon’da kahvaltısını yaptıktan sonra günün proğramına katılmak üzere marinaya geliyor. Rüzgarın ılımlı estiği bir sabah biz de pansiyondaki kahvaltıda kendisine katıldık. Pansiyonun konumu olağanüstü, neredeyse denizin kıyısında. Ancak rüzgarlı günlerde, önündeki bahçede oturup bir şeyler yemek, her baba yiğidin harcı olmasa gerek.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Düverlik koyu<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Ertan ile bir gün Papaz Boğazı koyuna, son gün de Çamcaz koyuna gidip denize girdik. Onun bize katılmayıp yüzme havuzunu tercih ettiği bir gün de, Sığacık Körfezi’nin en batısındaki Düverlik koyuna demirledik; öteki adıyla Merdivenli Koy’a (38º 12’K<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>26º 38’D). Kuzeyde bir kumsal ile son bulan, iki yanda ise kayalık bir kıyının denizle buluştuğu bu koy, ancak bir kaç tekneyi aynı anda barındıracak büyüklükte. Batı yakasında, kayalara oyulmuş ve denize kadar inen antik merdivenler, doğuda ise yamaçta dikkati çeken kimi duvar kalıntıları ile, Sığacık Körfezi’ne açılan öteki koylardan daha ilgi çekici.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTX7BgiStGnO_JgvDAF9KPD1W8XvQZHMsReIbaJnBEvgzrtn0nxq3-uHofGdH4-M_y-WST8MV50o2NLqJ-dFEDbBU9yRLBX610zQQ1-9xNvqEEX4BvXvSPsXLpSS06zKUReUNMiMgkkRGp/s1600/P1030206-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="458" nea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTX7BgiStGnO_JgvDAF9KPD1W8XvQZHMsReIbaJnBEvgzrtn0nxq3-uHofGdH4-M_y-WST8MV50o2NLqJ-dFEDbBU9yRLBX610zQQ1-9xNvqEEX4BvXvSPsXLpSS06zKUReUNMiMgkkRGp/s640/P1030206-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yakın köylerdenlermiş.Tekne kiralayıp, Düverlik Koyu'na denizden gelmişler; ağacın altına kamp kurmuşlar; birkaç gün kalacaklarmış; sahile yüzerek ulaştığımızda bizi çaya davet ettiler. Bir yandan, dağlardan bazı bitkiler topluyorlar, bir yandan da denizin tadını çıkarıyorlar (!).</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Düver” sözcüğü, yapılarda kolon ve kiriş olarak kullanılan kalın ağaç anlamı taşıyor imiş.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Geçmiş yüzyıllarda, üç bir yanında yükselen ormanlardan elde edilen tomrukların, adalardaki inşaatlarda kullanılmak üzere kesilip teknelere yüklendiği bir liman olarak işlev üstlendiği için, koyun bu adı aldığı söyleniyor; şimdilerde ancak çok yukarılarda ağaçlık bölgeler kaldığı görülüyor, kıyıya yakın yamaçlar ise makilik, ama yine de yemyeşil.</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqm_DaCRA8KO5m6bTFKCDQCDpKt-d4gi_v5mZpHvCVOxHS_CnigALoPx6eT8P92aa7_fOu0ySKaMN-0s7bmAAcWPzpRY_Ywh2f_YKOqVzRUfMCQO6bIeMZpcWw-e4jHmYriCEmSx6UdfCe/s1600/P1030212-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="444" nea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqm_DaCRA8KO5m6bTFKCDQCDpKt-d4gi_v5mZpHvCVOxHS_CnigALoPx6eT8P92aa7_fOu0ySKaMN-0s7bmAAcWPzpRY_Ywh2f_YKOqVzRUfMCQO6bIeMZpcWw-e4jHmYriCEmSx6UdfCe/s640/P1030212-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">50-60 metre aralıklı üç ayrı noktada kayalara oyulmuş basamaklar dikkati çekiyor.</td></tr>
</tbody></table>
<o:p> </o:p>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Marinada mevsim dışı yaşam<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Teos Marina her zaman çok sakin, insanlar birbirine oldukça saygılı. Çalışan insanlar sadece hafta sonları denize çıkabildiği için, yılın bu döneminde, hafta içi in-cin top oynuyor. Okulların açılmasıyla ailelerin programları değişiyor. Yazın neredeyse her hafta sonu çoluk çocuk yelken yapan Old City kaptanı Fatih Bey, “ders çalışmaları gerektiği için değil, okulların açılmasıyla birlikte okulda birbirlerinden kaptıkları hastalıklar yüzünden çocukları denize çıkaramıyorum, biri iyileşiyor, öbürü hastalanıyor” diyor. Tek başına da olsa en azından haftada bir marinaya geliyor, teknesini yalnız bırakmıyor; ne de olsa o da aileden biri.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Cumartesi günü, biz Kokar’a gitmek üzere hazırlık yaparken, denize ard arda çok sayıda tekne açıldığını gördük; meğer bir yarış varmış. Akşam da yerel bir müzik topluluğunun eşlik ettiği kupa töreni düzenlenmişti; bu tür etkinliklere, marinadaki tüm tekne sahipleri çağrılı oluyor; oluyor da bu çağrıdan kimin haberi oluyor? Bu internet çıktı çıkalı, ciddi bir haberleşme sorunu yaşıyoruz, iletişimi kolaylaştırdı mı zorlaştırdı mı bilemiyorum. Etkinlik haberlerini, komşu tekne Nil’in sakinleri Sedat Bey ve eşinden öğrenmişsek ne ala.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Onlar bütün yazı burada geçiriyor. Kendisine katılacak kimseyi bulamadığı zaman Sedat Bey’in denize yalnız çıktığını görüyoruz. Bizim İstanbul’a döneceğimiz Çarşamba günü, İstanbul’dan Sığacık’a yakın zamanda taşınıp yerleşen Cem Bey ile konuğu Bahadır Bey, yelken seyrinde kendisine katıldılar; sanırım çok mutlu oldu. Cem Bey’i, internetteki Gezgin Korsan sitesinde yazdığı Sığacık anılarıyla tanıyor idim; ilk kez karşılaştık ve ayak üstü sohbet ettik. Mergus’un güvertesinde,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“jelkot” tabakasında ortaya çıkan kılcal çatlakların önemsenmesi gerektiğini ve bu konuda doğrudan imalatçı firma ile yazışmamın doğru olacağını anımsattı. Bu günlerde bu tavsiyesini yerine getireceğim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Pazar akşamı, hafta sonu için teknesine gelenlerin İzmir’e dönüş zamanı. Bazıları ertesi sabah erken kalkıp doğrudan işe gitmeyi yeğliyor. Karşımızdaki teknede de gecenin geç saatlerinde bu konu tartışılıyor idi. Biz de havuzlukta ışık yakmaksızın oturmuş, gecenin limandaki sesini dinleyip, günün yorgunluğunu atmaya çalışıyor idik. “O” teknedeki üç-dört “bekar” denizci hava kararırken seyirden dönüp bağlandıktan sonra, kabinde bir çilingir sofrası kurup sohbete başlamışlardı. İçeride olunca seslerinin dışarıda yankılandığını da farkedemediler; ses tonları giderek yükseldi, öyle ki yatsak uyumamızın olanaksız olduğunu düşünmeye başladım; aramızda en çok 4 metre bir mesafe var. Önce havuzluktaki ışığımızı yaktım, belki varlığımızı farkederler de ses düzeylerini denetim altına alırlar diye. Derken içlerinden biri kabinden çıkıp teknenin baş tarafına yürüdü; şırıl şırıl bir su sesi geldi. İşte o zaman Çelen “ben yatıyorum” deyip kabine indi. Akşamdan gidip gitmeme tartışması başlayıp da incir ipi gibi uzayınca, tatışmayı biraz alçak sesle sürdürmeleri konusunda kendilerini uyardım; sesler şıp diye kesildi, tekneyi kapatıp marinayı terkettiler.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Teos antik kentinin anıtları: zeytin ağaçları<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Havanın bulutlu olacağını öğrendiğimiz Pazartesi günü, denize çıkmayıp, ikindi saatlerinde Teos antik kentini gezdik. Yola çıkarken Tülay-Erden Öney çifti ile bir kez daha karşılaştık; antik kenti gezmekten dönüyorlarmış. Yolu bilmediğimiz için, bir taksi ile, meyve bahçeleri, koyun ve tavuk sesleri arasından geçerek, toprak bir yoldan kalıntıların başladığı farzedilen bir noktaya kadar gittik. Taksi sürücüsünün işaret ettiği bir yamacı tırmanınca “Tiyatro” tabelasını görüp o yana yöneldik. Kafalarımızı ağaç dallarından koruyarak küçük bir sırtı aştığımızda, birden önümüzde olağanüstü bir manzara belirdi: seyrek zeytin ağaçları ile kaplı bir düzlük ve ardında adacıklarıyla Teos koyunun maviliği; hemen önümüzde de antik tiyatronun kalıntıları. Ancak taşlarının çoğu Sığacık surlarının yapımında kullanılmış olmalı ki tiyatroyu sadece sahneye yönelmiş eğimli topoğrafya sayesinde kavrayabiliyoruz. Anadolu’daki antik tiyatroların konumlarını anımsadıkça, “acaba bunlar bu güzel manzaraların tadını çıkarmak için mi inşa ediliyorlardı?” diye düşündüğüm oluyor.</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMBZ0Yf0NKzheEaYCT8V2vigB9kUrYHBfZgSgqYtChgt508db8yX3o-gqyag8WaY6F8maDf62yAhD3IKRe9AOEpij33gBlUEdUUhDH3jmpD8RV_VKx1ChhTeHmwaaL8uiJD_1ZrHBQ3oim/s1600/DSCN4952-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="388" nea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMBZ0Yf0NKzheEaYCT8V2vigB9kUrYHBfZgSgqYtChgt508db8yX3o-gqyag8WaY6F8maDf62yAhD3IKRe9AOEpij33gBlUEdUUhDH3jmpD8RV_VKx1ChhTeHmwaaL8uiJD_1ZrHBQ3oim/s640/DSCN4952-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ön planda basamakların oturduğu yamaç ve tiyatro sahnesi; geride zeytinlik bir ova ve Ege Denizi.</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Tabelaların gösterdiği yönlere doğru, uzaktaki kalıntıları görmeye çalışarak tarlaların içinden yürümeyi sürdürüyoruz. Antik kentin belirgin bir girişi ve böyle bir girişte yer alması gereken bir yerleşim planı olmadığından, tümünü algılayamıyoruz (Daha sonra Sığacık merkezinde böyle bir şematik plan olduğunu farkediyoruz).</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEideGpKu5lqot5prDjjcwxa407HtxtGnAof-nqOh3ni0RopIuVdbLOKgmfukTSFfvaHQR01OHDNUqnP5C2VZcFq7I3v0umPoRFVNtN1k8uwho1zGXJEpJIAOSxKQiin1BUQ49hIrPjiNhqN/s1600/DSCN4988-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="480" nea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEideGpKu5lqot5prDjjcwxa407HtxtGnAof-nqOh3ni0RopIuVdbLOKgmfukTSFfvaHQR01OHDNUqnP5C2VZcFq7I3v0umPoRFVNtN1k8uwho1zGXJEpJIAOSxKQiin1BUQ49hIrPjiNhqN/s640/DSCN4988-a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu yürüyüş, buradaki en ilgi çekici kalıntıların, asırlık zeytin ağaçları olduğunu farketmemizi sağlıyor; köylüler artık ömürlerinin sonuna yaklaşmış bu ağaçları (en azından bir bölümünü) kesip yakmak yerine, gövdelerin çürüyen bölümlerini ayıklayıp, yeni sürgünlerinin boy vermesini sağlayarak ilginç formlar oluşmasına neden olmuşlar.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpxvKFNXa9lu8kgiTdqDmeJKvN-3GneGsRopdk0eiwOmPVJB4GGSXY1cspduh4Rmo8FzyD-V889tXhjWnkiGUISsCfl2fTXSgv6d4qe1cRBagYKsIajaer7fN-lToiMkQa6-o96SIYfNqZ/s1600/DSCN4975-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="482" nea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpxvKFNXa9lu8kgiTdqDmeJKvN-3GneGsRopdk0eiwOmPVJB4GGSXY1cspduh4Rmo8FzyD-V889tXhjWnkiGUISsCfl2fTXSgv6d4qe1cRBagYKsIajaer7fN-lToiMkQa6-o96SIYfNqZ/s640/DSCN4975-a.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sur kalıntılarının çevrelediği Dionizos Tapınağı’nın bulunduğu bölgeyi de dolaştıktan sonra, üzerimize bir yorgunluk çöküyor. Buradaki oklar, her biri farklı bir yöndeki çeşitli yapıları işaret ediyor; kentin çok geniş bir alana yayıldığı anlaşılıyor. Daha serin bir havada, günün yorgunluğu çökmeden yeniden ziyaret etmek üzere gezimize son veriyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJJSKzZj6J8iJrGDGd6x7mffbvGdrQEZ4A9hJs2Phm_QvP6H68Hsm6ublth5B_1g1ZuKMzkkJtAWlo_CHZq-TCztnx6IwAUe5GXdxqnk4pqRVve_68_rr5NexhUsbTpse3dEt99nN4V8rL/s1600/DSCN4979-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="572" nea="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJJSKzZj6J8iJrGDGd6x7mffbvGdrQEZ4A9hJs2Phm_QvP6H68Hsm6ublth5B_1g1ZuKMzkkJtAWlo_CHZq-TCztnx6IwAUe5GXdxqnk4pqRVve_68_rr5NexhUsbTpse3dEt99nN4V8rL/s640/DSCN4979-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dionizos Tapınağı'nda bir anıt-ağaç.</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">İstanbul’a dönüş<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Çarşamba akşam uçağına biletimiz var; 17.30’da tekneden ayrılmamız gerek. Ağabeyim öğlene doğru bavulunu alıp pansiyondan ayrılıyor, tekneye geliyor. Yola çıkmadan önce tekneyi toparlama işini Çamcaz koyunda yapmaya karar verip denize açılıyoruz. Koyda demirleyip bir yandan İstanbul’a götüreceklerimizi ayırıp, bir yandan da yemek hazırlıyoruz. Elde kalan malzemeyi tüketecek doyurucu bir menü ortaya çıkıyor. Ama yemek öncesi denize girmeyi ihmal etmiyoruz; bu yazın son denizine.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Marinaya dönüşte, buz dolabını boşaltıp, çöpleri attıktan sonra; sancak kıç omuzluktan bağlandığım koltuk halatını yeniliyorum; karabina ile bağlandığım tonoza ise, ikinci ve güvenilir bir halat ile bağlanıyorum. Herhangi bir durumda yardım etmek isteyenlerin kullanabilmesi için güverteye yedek bir halat bırakıyorum. Otomatik sintine pompasının ve akü şarj bağlantısının şalterlerinin açık olup olmadığını son bir kez denetliyorum. Son olarak da pasarellayı toparlayıp havuzluğa yerleştirip, her tarafı kitleyip, Mergus’a veda ediyoruz. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Artık yeniden Kasım ortalarında görüşeceğiz, Allahın izniyle.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-7391180937802617622012-08-11T05:05:00.004-07:002012-10-18T01:49:00.180-07:00SIĞACIK, ÇAMCAZ KOYUNUN SAATLİK SAKİNLERİ<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Eni de, boyu da hepsi hepsi 150 metre olan bir doğal havuz; 10 metrelik Mergus bile bir numara bol geliyor Çamcaz Koyu’na. İkinci bir tekne gelse, zincirleri birbirine dolanacak. Erken kalkan demirler. Biz biraz geç kaldığımız için, daha önce demirlemiş bir teknenin koyu terketmesini bekledik.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
38 12.550N <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>26 46.400E</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
BİZDEN SONRAKİ İLK KONUKLAR:<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Henüz demir atmıştık ki, koyun güneyindeki burnun ucunda, bir lastik bot belirdi, üzeri beyaz tenteli, kıçtan takma motorlu; içinde bir genç adam, bir örnek sarı-yeşil can yelekleri ile üç orta yaş üstü hanım ve bir de botu yöneten görevli ile. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kıyıya yakın bir konumda mini demirini atar atmaz, görevli dışındakiler de kendilerini denize attılar.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Koy, Teos Marina girişine bir deniz mili uzaklıkta, bot ile katedilen yolda kuvvetli bir rüzgar var ama dalga zararsız. Yine de hanımlar can yeleği giyerek önlemlerini almışlar. Belli ki, disiplinli bir düzenden geliyorlar. Ama marina içindeki teknelerden birinin botu olma olasılığı yok gibi; marina girişine yakın demirlemiş teknelerden birine ait olduğunu sanıyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Hanımlar önce kumsala yüzüp biraz güneşlendiler. Sonra da her biri, ötekilerle küsmüşçesine, ayrı bir yöne doğru yüzerek berrak suyun ve sükunetin tadını çıkardılar. Delikanlı ise koyu enine boyuna katederek uzun bir yüzme antremanı yaptı. Görevli, botun içinde oturmayı sürdürdü; bir ara, yakınında yüzerken kendisiyle selamlaştık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bir saatlik bir deniz sefasından sonra geldikleri gibi sessizce koyu terkettiler. Sadece hanımlardan birinin denizden bota çıkması sorun oldu; komando eğitimi almamışlar için, doğru düsürt tutunacak bir yeri de olmayan lastik bota tırmanmak pek kolay olmasa gerek. Sonunda genç adam denize atlayıp verdiği destek ile sorunu çözdü.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu tekneye çıkma operasyonu bana, 40’lı yılların sonlarında, İzmit Körfezi’nin şimdi fuar alanı olmuş kumsal sığlıklarında ailece yaptığımız “deniz banyolarını” anımsattı. Köfteleri, dolmaları yapıp, karpuzumuzu aldıktan sonra, Halkevi’nin önündeki rıhtımdan kiraladığımız, süslü tenteli kayıklardan biri ile, kürek çekerek körfezin dibine, boyumuzu aşmayacak kadar sığ noktasına gider, orada sandaldan denize “inerdik”; annem ile babam dışında hiç birimiz henüz yüzme bilmediğimiz için, denize “atlardık” diyemiyorum. Gün sonunda, hepimiz, bir biçimde kayığa çıkardık ama anneannem yüzünde çaresiz bir ifadeyle denizde kalırdı. İşte asıl eğlence o zaman başlardı. Çünkü, kendisi dahil herkes gülmekten kırıldığı için onun tekneye alınması, 10-15 dakikalık bir operasyona dönüşürdü. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiA8zkWPHSK0tXxcupNVQ8Jrri-JJckiq1Q26KwecWABO4pP7eLO7dOwVnEZLE-F8ajCs0xvWdvZJfW3WzXzQknQ0rAaQDD6Pd8sitI0Ophqq2TKbkEb3EZIYKU6AhTgqhXm1kJEmzccIhT/s1600/120808-CAMCAZ.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="452" kda="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiA8zkWPHSK0tXxcupNVQ8Jrri-JJckiq1Q26KwecWABO4pP7eLO7dOwVnEZLE-F8ajCs0xvWdvZJfW3WzXzQknQ0rAaQDD6Pd8sitI0Ophqq2TKbkEb3EZIYKU6AhTgqhXm1kJEmzccIhT/s640/120808-CAMCAZ.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Deniz renginde bir minyatür liman</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İKİNCİ KONUKLAR</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Lastik bot henüz gözden kaybolmuştu ki, pancar motorlu dört metrelik bir kayık, içinde dört delikanlı ile, bağırış çağırış burnu döndü. Askerlik çağında ve belki de izinli asker durumundaki saçları sıfır numara kesilmiş gençler, delikanlılıkları ile çelişkili gibi görünen tiz çığlıkları eşliğinde, önce demir attılar, sonra da 100 metrelik bir koltuk halatı ile sahildeki kayalara bağlandılar; doğrusu genel tutumlarından beklenmeyecek kadar ciddi bir önlem gibi göründü bize.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Denize atladıklarında da, balık sürüsüne üşüşen martılar gibi çığlık atmayı sürdürdüler. Ne attıkları çığlıklar, ne de sudaki çırpınmaları, o yaştaki enerjilerini tüketmeleri ve sakinleşmeleri için yeterli olamıyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Aynı yaşlardayken biz nasıldık ki? Üniversitede okurken, Kurbağalıdere’den arkadaşlarla sandal kiralayıp, Kalamış-Moda arasında denize girdiğimiz 60’lı yıllarda, bizim de enerjimiz taşıyordu; ama enerjiyi sesle boşaltma yeteneğimiz gelişmediği için daha çok birbirimizin elbiselerini ya da sandalın küreklerini denize atmak gibi yöntemlerimiz vardı. Ayrıca, kayıkta erkek erkeğe olmadığımız için, kendimizi frenleme gereği de duyuyorduk.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bir ara, dördü de aynı anda kayığa çıktılar ve koya sükunet “avdet etti”; karpuz yiyorlardı. Şu karpuzun yararları saymakla bitmez.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
ÜÇÜNCÜ KONUKLAR</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Henüz ikinci konuk grubu koyu terketmemişken, burnun ucunda bu kez altı metrelik bir ahşap kayık belirdi; içinde çoluk çocuk 7-8 kişilik tam boy bir aile ile. Kıyıya yaklaşırken bikinili genç bir kız, daha fazla bekleyemeyip hemen denize atladı. Tekne, kumsala iyice yanaşıp paçaları sıvamış yolcuları ve nevaleyi indirdikten sonra, 10-12 metre açılıp demirledi. Suya en çok bir metre uzağa kumun üzerine yaygılarını yayıp kavurucu güneşin altına yerleştikten sonra ailenin öteki bireyleri de denize girmeye başladılar.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
O kadar kişiden, koyda yankılanan tek bir ses çıkmadı. Yüzme faslı bittikten sonra, yaygının çevresinde toplanıp öğlen yemeklerini yediler.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Ailenin deniz kıyısı “pikniği”, beni yine çocukluk anılarıma götürdü:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Hafta sonları, hiç değilse yılda bir kaç kez, İzmit’ten vapura binip Değirmendere’ye gittiğimiz 50’li yıllar. Çınarlar denizin hemen dibinde, gölgeye yaygıyı yaydığınızda denize de bir adım uzaklıktasınız. Babam her zaman vapura son anda yetişir ve ailece bir küçük heyecan yaşarız (belki de o nedenle, her vasıtaya, kalkışından yarım saat önce gidip beklemeyi yeğleyen bir huy oluştu bende). Değirmendere’de deniz aniden derinleşir, yüzme bilmediğim için, denizde en çok beş adım atar, daha öteye gitmeye çekinirim. Babamın yüzme öğretme girişimleri çığlık çığlığa reddedilir. Yüzmeyi, yıllar sonra Tütünçiftlik’te kendi kendime öğrendim; orada deniz tedricen derinleşiyordu ve doğru dürüst yüzen arkadaşlar örnek oluyorlardı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İkinci grup konuklar, koltuk halatını ve demirini topladıktan sonra, yine martılar gibi bağrışa bağrışa koyu terkettiler.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwbbxh2JZFIsxmY0-F-_AAXA18gcqesSF55I4Iztr3_8DOP64vxbh_dBWOl_oZC8v-60zzTcDd6zphfDJnYsGgiItbTzItEEQOHPCeVGtTFM7iSEM_yYz3ZB84OcfMe71xlwuDv-kwZ-l3/s1600/120808-CAMCAZ-TEOS.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="538" kda="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwbbxh2JZFIsxmY0-F-_AAXA18gcqesSF55I4Iztr3_8DOP64vxbh_dBWOl_oZC8v-60zzTcDd6zphfDJnYsGgiItbTzItEEQOHPCeVGtTFM7iSEM_yYz3ZB84OcfMe71xlwuDv-kwZ-l3/s640/120808-CAMCAZ-TEOS.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Teos Marina'dan sadece bir mil uzakta; isterseniz yüzerek gidin</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
BİRİNCİ KONUKLAR: MERGUS TAYFASI</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Biz akşam üzeri İstanbul’a döneceğimiz için, Marina’ya yakın bir koyda demirlemeyi hedeflemiştik, Çamcaz’ı keşfederek amacımıza da ulaştık. Adının neden Çamcaz olduğunu merak etmekle birlikte, kendimizce bir yorum getirmekten geri durmadık. Çelen bir ara koyun kuzeyindeki kayalık yamaçta, tek başına duran bir küçük çam ağacı göstermişti. Döndükten sonra düşündük: “Acaba koyun isim anası o ağaç mıdır?”</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Koyun derinliği, 3-4 metre kadar; genel yapı kum olmakla birlikte yer yer dip kayaları da var. Ama su berrak olduğu için, dibi görerek demir atma olanağını bulduk. Zaten koyun dışında 15-20 knot esen kuzeyli rüzgarlar burayı fazla etkilemiyor; koyun ağzı batıya bakıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Marinadan buraya bir yelken açıp-kapama süresinde gelinebiliyor; hatta yelkeni hiç açmayabilirsiniz. Bir kaç saatlik uzaklıktaki koylara yelken ile gidip demirleyip gece de kaldığımızda, buz dolabı; hidrafor ve demir fenerinin, aküleri ne denli zayıflattığını, bir kaç gün önce Demircili Limanı’nda yaşayınca, bu gün biraz daha tedbirli davranma gereğini duyduk. O koydan dönüşe geçmek üzere demir almaya kalkıştığımızda, ırgatın elektrik motoru, sadece bir kaç metre demir toplayabilmişti. Teknenin motorunu uzun uzun yüksek devirde çalıştırıp, arada her seferinde 4-5 metre zincir çekerek, bolca verdiğimiz kalomayı ancak 20 dakikada tekneye alabilmiştik. Ha bu bize ders oldu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Çamcaz’da demirledikten sonra hemen denize atladık. Su ürpertmedi sayılır; Demircili ya da Papaz Boğazı koylarındakinden 3-4 derece daha ılık. Gerçi oralarda 8-10 metre derinde ve kıyıdan birkaç yüz metre uzakta yüzüyorduk; burada ise kıyı elli metre ötemizde, yüzdüğümüz derinlik 3 metre.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Suyun berraklığını ve ılıklığını fırsat bilip, dümen palasının ve pervanenin üzerinde birikmeye başlayan deniz canlılarını temizliyorum; nefesim yettiği kadar; 3 ayda bile epeyce nüfus birikmiş; ne de olsa onlar tekneyi bizden fazla kullanıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Öğleyin bir şeyler hazırlayıp yemeye kalkıştığımızda farkediyoruz ki, böylesine minyatür bir koyda insan, bir salata yapmaya kalksa, sebzeleri yıkayamıyor, atık su dışarı akıp içilesi turkuaz denizi kirletecek diye, teknenin lavabosunda elini bile yıkayamıyor. Her şeyi önceden yıkayıp hazırlamış olmak gerekiyor. Bulaşık yıkamak ise, söz konusu bile değil. Bu konuda, sıfır numara tıraşlı dört gencin duyarlılıklarını da takdirle anıyoruz; karpuz kabuklarını denize fırlatmayı denemedikleri için.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Akşam üzeri İstanbul’a döneceğimiz için, tekneyi toparlamak ve götüreceklerimizi bavula yerleştirmek gerekiyor; o işi de marinada değil burada yapmak en doğrusu; ardından denize atlayıp serinleme olanağı var. Beş altı günlüğüne Teos’a geldiğimiz için, nevale konusunda planlı davranmamız gerekiyor; yine de kimi yiyecekler artıyor, meyve, kahvaltılık vb; bunları atmaya kıyamadığımız için İstanbul’a taşımayı yeğliyoruz. Keşke verebileceğimiz birileri olsa.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Geri götürdüğümüz bir bavul dolusu nesnenin neredeyse tamamı, giysiler, havlular, çarşaflardan oluşuyor. Marinanın çamaşır yıkama hizmeti, bunları kendimizin yıkamasına olanak vermiyor, ille de onlara teslim edeceğiz, onlar yıkayıp bize getirecekler. 1960’larda, İngiltere’de staj yaparken çamaşırımızı, mahalledeki çamaşır yıkama dükkanlarında (laundrette) kendimiz yıkardık; orta gelir mahallelerinde evlerde çamaşır makinesi olmazdı. Bu düzen Türkiye’yi teğet geçti, nedense. Onlar savaş gördükleri için mi bu denli tutumluydular acaba? Bu günün Türkiye’sinde iş iyice çığrından çıkmış durumda; beyaz eşya seti tamam olmadan, gençler nikah dairesine başvurmuyorlar.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İkindi vakti demir alıp koydan ayrıldığımızda, üçüncü konuk grubu denizin tadını çıkarmayı sürdürüyordu. Daha sonra kimler geldi kimler geçti bilmiyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-57758580697902107202012-07-12T23:45:00.001-07:002021-03-15T14:59:05.864-07:00SIĞACIK’IN TEMMUZUNDA BİR KAÇ GÜN<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Mergus ile buluşmak üzere İstanbul’dan Sığacık’a bu ikinci gidişimiz. Deniz otobüsü-dolmuş-uçak-taksi dörtlüsünden oluşan bu yolculuk yaklaşık beş saat sürüyor. Bu yolculuk, öncekinden farklı olsun istedik, önce deniz otobüsü iskelesinde oluşan bir telaş anında bavul denetim aparatında çantamızı unuttuk; sonra da Mergus’a ulaştığımızda, teknenin anahtarını İstanbul’da unuttuğumu farkettim. İkinciyi, çilingir çağırarak çözdük. Ama birincisi kamu güvenliği açısından önemli sonuçlar doğurabilecek bir deneyim idi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
IDO DENİZ OTOBÜSÜNDE BİR SANAL YOLCULUK</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Kadıköy-Bakırköy seferini yapan deniz otobüsüne bindikten hemen sonra, çantayı unuttuğumuzu farkettik ve hemen teknede bir görevli aramaya başladım. Bütün kapıları açtım; kilitli olan kaptan köşkü kapısını bile zorladım, çıkılmaz denen güverteye de çıktım, ama bir allahın kuluna ulaşamadım. Telefona sarıldım; İDO’nun mekanik sesi, canlı birine ancak bir saat sonra ulaşabileceğimi söylüyordu; henüz uyanmamışlar. Sanki bir bilim-kurgu romanındaydık; sessiz sedasız oturan bir kaç yüz kişi, benim gemi içindeki koşuşmalarımı izliyor ama nedenini sorma gereğini duymuyordu. Acaba onlar da sanal mıydı? Birisi kalp krizi geçirse ne olacaktı? Ya da birisi yolculara zarar vermeye kalkışsa? </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bakırköy iskelesine yanaşıp kapılar açıldıktan sonra gemi görevlileri sanal alemden çıktılar. Hep birlikte kahvaltı ediyorlarmış!!! Eğer birisine ulaşabilseydim, bir sonraki gemi ile çantayı Bakırköy’e iletmelerini isteyecektim; ama artık o gemi de Kadıköy’den hareket etmişti. Sonunda Çelen, Kadıköy’e döndü çantayı alıp yeniden Kadıköy-Yenikapı-Bakırköy seferini yaptı ve hava alanına ulaştı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bütün bunlardan sonra aklımda bir soru kaldı: nerede kahvaltı ediyorlardı da ben kendilerine ulaşamadım? Yoksa kahvaltı da mı sanaldı?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
TEOS MARİNA’DA BİR HAFTA SONU</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Büyük kentlerin yakınındaki marinaların kendi rutin bir yaşamları var. Hafta içi görece sakin oluyorlar. Cuma akşam üzerinden başlayarak hareketleniyorlar. Teos Marina da böyle bir konumda.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İstanbul’dan çıkıp 6 Temmuz Cuma günü öğlen vakti Mergus’a ulaştık. Basit bir şeyler hazırlayıp yedik. En çok bir hafta kalacağımız için, ikindi mikindi dinlemeyip hemen denize çıktık. Kuzeyli rüzgarları karadan alan ve her biri bir kaç teknelik bu minik koylardaki yerler daha şimdiden tutulmuştu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Koyların dışında ise rüzgar 20’li knotlardaydı. İlle denize girme niyetimiz olmadığı için, hava kararmadan marinaya döndük.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Hafta sonu tatilini değerlendirmek için gelenlerle marina nüfusunun artmaya başladığını, WC-duş tesislerinden anlayabiliyorsunuz. Bilirsiniz, biz her tür kağıdı bol kullanan bir milletiz, yazılı olmamak koşuluyla tabii. Cuma akşamından başlayarak WC’nin çöp kutuları kağıt havlu atıklarını almaz oldu. Cumartesi ve Pazar sabahları, erken saatlerde ise zemine yayılan kağıtların üzerinden atlamak zorundaydık. Bu durumun oluşmasında, yeni icat havlu-kağıt veren makinelerin ayar bozukluklarının da etkisi olsa gerek, bir el kurulamak için size verdiği kağıtla vücudunuzun tamamını kurulayabilirsiniz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Nüfus artışının ikinci ve en belirgin göstergesi açık alanlardaki çöp kutuları: sık sık büyük hacımlı “konteynerler” yerleştirildiği halde, yürüme özürlü insanlar, çöp torbalarını, torbanın yarısı büyüklükte de olsa en yakındaki çöp kutusuna tıkıştırmaya çalışıyorlar, külahtaki dondurma misali. Pazar akşam üzeri, tatili sona erip de evlerinin yolunu tutanlar için ise, çöp kutuları, çevresine çöp yığılacak işaret levhası görevini görüyor. Bu bölgenin güçlü rüzgarları da bu durumu fırsat bilip çöpleri çevreye yayma konusunda ellerinden geleni yapıyor. Marina yönetiminin bu belli gün ve saatlerde, çöp toplama hizmetini sıklaştırmaları bu sorunu çözer mi bilmem?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Hafta sonu, Sığacık yerleşmesi ayrıca canlanıyor; Seferihisar Belediyesi’nin düzenlediği etkinliklerin de katkısıyla. İstanbul-Sığacık yolculuğuna, teknenin dış temizliği ve kısa bir deniz seyri eklenince epeyce yorulmuştuk; gece bastırınca da Mergus’un güvertesinde dinlenmeye “çekildik”. Önce sadece direklere vuran halatlardan oluşan, marinanın kendi müziği vardı. Derken uzaktan Ruhi Su’yu andıran nağmeler gelmeye başladı. Meğer Cuma akşamı, Erkan Oğur-Hakan Demircoğlu’nun konseri varmış.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
“Konser” deyince hemen akla bangır bangır bağıran hoparlörler gelir. Ama hem türkülerin türü gürültüye dönüşmeye pek uygun olmadığı için, hem de konser kale içinde, duvarlarla çevrili bir avluda düzenlendiği için, tekneye ulaşan müziğin çok hoş bir etkisi oldu. Duvarları aşıp gelen, insanın uyumayıp da dinlemek için kendini zorladığı bir güzel bir ninni idi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Cumartesi akşamı, yine bir konser vardı, bu kez “Türk Sanat Müziği” topluluğu, araya daha güncel parçaların da serpiştirildiği, ama ağırlıklı olarak, iyice klasikleşmiş bestelerden oluşan bir dinleti sundu. Biz yine uzaktan izleyebildik. Mergus’u da özlediğimiz için, onu yalnız bırakmaya gönlümüz elvermiyordu. Ayrıca da teknede, göz ucuyla ayın doğuşunu izleme olanağımız vardı; denizden doğuyor olsa daha iyiydi ama, allahtan Sığacık’ta henüz yapılar bir kaç katlı da ay, karadan da doğsa ağaçların arasından yükselebiliyor. Uzaktan gelen müziğin nağmeleriyle tam uyuma kıvamına gelmiştik ki, gece yarısına doğu bağırış çağırış söylenen detone “Onuncu Yıl Marşı” ile yerimizden fırladık; Çelen’e “Atatürk duysa hepsini tefe koyardı” dedim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İngiltere’de, konserlerin ve hatta sinemalardaki son seansların ardından ulusal marşın çalınması hep garibime giderdi; bizde de umarım bu tür gelenekler oluşmaz; müzik eğitimi yoksunluğumuz, ne tek tek, ne de topluca bir şarkı terennüm etmemize olanak vermiyor. Tabii, futbol karşılaşmaları bunun dışında tutulabilir, hatta halkımızın topluca müzik eğitimi görebildiği tek etkinliğin, futbol maçları olduğunu söyleyebiliriz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Cumartesi akşamı konser öncesi, kasabada kısa bir tur attıktan sonra kale içindeki mütevazi konser mekanını ziyaret ettik, insanlar birkaç saat öncesinden sandalyelere yerleşmeye başlamışlardı. Bazıları da bu açık avluyu çevreleyen kale duvarlarının tepesine çıkmış, günün son ışıklarının denizdeki yansımalarını izliyorlardı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
“Balık mı yesek?” diye önce marinanın da içinden geçen akar suyun üzerine “kurulmuş” balık lokantalarına bir göz attık. İzmir yöresinde “balık pişirici” denen lokantalar artık “balık restaurant” adını almış durumdalar. Derenin üzerinde bir balık lokantası: fikir olarak ilginç; ama bizde “derenin üzerini örtme “ geleneği yerleştiği için, lokantaların zemininin altında dere olduğunu anlamak olanağı yok, tahtalar yeterince aralık olsa belki alttan bir serinlik gelecek. Ama derenin üzerini örten platformun tepesi de, altına ısı yayan ve hava geçirmeyen bir örtü ile kapatıldığı için, bu serinlik duygusunu yaşamak söz konusu değil. Lokantaların dış mekanı olarak düzenlenmiş bu dere üstü platformlarda insanlar balıklarının pişirilmesini bekledikleri sırada kendileri pişerken, lokantanın kapalı ama serin mekanı bomboş. Biz yine görece pahalı Burç restoranın yolunu tutuyoruz, balık yemeyiz de, yerel otlar, mantar ve karidesten oluşan güvecini bir salata eşliğinde tadarız diyerek; meğer otların mevsimi geçmiş.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Pazar, hafta sonu tatilinin son günü. Bu sıcak havada, marinadan çıkıp kasabayı ziyaret etmemizi kaçınılmaz kılan tek hafta sonu etkinliğinin, eski yerleşmenin dar sokaklarında kurulan Sığacık pazarı olduğunu söyleyebilirim. Çok sözü edildiği için güçlü bir merak oluştu bizde; gerçekten yerel bir şeyler var mıydı? Sırt çantamı alıp yola koyulduk.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGgs4pDJJz_I19zGQJEgayMwn4kIqGVjGH-4-aOsdd1VRn-B9q1iwuHvMR0wZxvfKcEv6iSksmqDDVjMs0_9gNO-8MoObPpbGmtlbPx5gPe27eSOtjHr9Wk_qFOk7AEza0PNjQxKYlm4M3/s1600/DSCN4872-b.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" ca="true" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjGgs4pDJJz_I19zGQJEgayMwn4kIqGVjGH-4-aOsdd1VRn-B9q1iwuHvMR0wZxvfKcEv6iSksmqDDVjMs0_9gNO-8MoObPpbGmtlbPx5gPe27eSOtjHr9Wk_qFOk7AEza0PNjQxKYlm4M3/w466-h360/DSCN4872-b.jpg" width="466" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="justify">
<em><span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #f0f4f7; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Balık seyretmek para ile değil; memlekette her şey özelleşti ama bu balıkçı, balıklarını seyrettirmek için kimseden beş kuruş almıyor, bu işi sevabına yapıyor; para vermeden bir bardak su alamadığınız bir ortamda, bu gerçekten büyük bir hizmet. </span><span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #f0f4f7; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Ama, biraz sonra başlayacak mezatta bunun acısı çıkabilir. Sığacık çarşısında bir Pazar sabahı alıcılar gözleri balıklarda kafalarında son hesapları yapıyorlar.</span></em></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Pazar<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yerine giderken, insanların bir dükkanın önüne yığıldığını görüyoruz. Tezgahta grup grup balıklar, çepeçevre dizilmiş alıcılar: henüz başlamamış bir balık mezatı, doğrudan tüketiciye yönelik bir etkinlik. Fazla beklemeyip yolumuza devam ediyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Pazarda başlıca üç grup ürün satılıyor: takı vb el işleri, hamur işleri ve sebzeler. Börülce, kabak, domates, salatalık, patlıcan, fasulye,.... gerçekten taze; ama organiklikle ilişkisi olduğu söylenebilir mi bilmem. Tatlı ve tuzlu ev yapımı hamur işleri insanın kanına giriyor. Hemen oturup yemek de olanaklı. Meyve, yok denecek kadar az. Zeytin neredeyse yok. Bal, turşu vb gibi ev yapımı olup olmadığını bilemediğimiz çeşitli ürünlere de rastlanıyor. Bir dahaki sefer, daha fazla vakit ayırmamız gerek, bu ilk izlenim yanıltıcı olabilir.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Çelen ilk olarak börülceyi ayıklayıp yarısını pişiriyor; öteki yarısını İstanbul’a götürme niyetinde. Bamyayı ise daha sonraki günlerde ayıklayıp pişirecek.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Çelen, taze börülceyi Kıbrıs usulü hazırlıyor: haşlayıp, sıcakken zeytinyağ limon ekliyor; yeneceği zaman da adam başına birer yumurta haşlanıyor. Yanında da zeytin (Aslında “çakıztez”, yanı koyu yeşil kırma zeytin olması gerek ama, pazardaki kırma zeytin farklı bir türden).</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
TEOS’TA BU NE RÜZGAR</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Cuma günü bizi karşılayan ve 20-30 knotlar arasında dolaşan rüzgar, Pazartesi akşamına dek sürdü. Tayfun Temoçin’in Yelken Dünyası’ndaki yorumuna bakılırsa, bu bölgede Temmuz ayında kuvvetli meltemler olağan imiş. Oysa yelken<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve denizcilik öğrenmeye çalıştığımız iki yıl boyunca, yaz aylarında, Pendik-Adalar parkurunda doğru dürüst rüzgar, öyle her zaman karşılaşılan bir doğa olayı değildi. Bu denli hızlı esen rüzgarların yaşandığı Sığacık Körfezi, bize yeni bir eğitim olanağı sunuyordu: kuvvetli rüzgarda, yarım açılmış yelkenle seyirde ustalaşmak; ama önce o rüzgarda yelken açmaya cesaret edebilmek.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Atletizm yarışmalarında hep izleriz, örneğin yüksek atlamada, çıta belli bir yüksekliğe gelmedikçe, “asıl yarışmacılar” ortaya çıkmaz; ötekiler kendi aralarında yarışıp dururlar; ne zaman ki çıta artık geçilemeyen düzeye yerleşir, o zaman gerçek yarışmacıları izlemeye başlarız. Biz Sığacık’a gelene kadar, 15 knota kadar tam yelken açıp, daha sonra yelkeni küçülterek seyir yapmayı göze alıyor idik. Rüzgar 20 knot olduğunda ise artık yelkenleri kapatıp motora kuvvet gidiyorduk. Oysa biliyorduk ki, gerçek yelkenciler, 20 knottan azını rüzgardan saymıyorlar.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Marinanın iki ucu arasında farklı iki iklim var: Mergus kuzeye en yakın olan A pantonunda ve bizim buralarda rüzgarın serenler ve halatlar arasında oluşturduğu sesin yüksekliğinden birbirimizi duyamıyoruz; en güneydeki pantonda ise, biraz abartarak söylersek, rüzgarın ne sesi, ne de esintisi var. Dolayısıyla onlar her an denize çıkabiliyorken, biz bir kaç kez düşünüyoruz. Ama öğünerek söylemeliyim ki, üç gün üst üste denize çıkma cesaretini gösterdik. Dördüncü gün ise pes ettik. Beş ve altıncı günler ise, rüzgarın hızının da biraz azalmasıyla, yelken yapmanın tadına vardık; tekne 8 knotları gördü ki bu hıza motor ile ulaşamamıştık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İlk gün yakındaki küçük koyları inceledik, tek teknelik birine demirlemeye niyet ettikse de, koyun içine girince, kaloma verecek mesafe olmadığını farkedip, arkamızda bıraktığımız turkuaz suya hayran hayran bakarak gerisin geri çıktık; gerçek anlamda da tornistan ile çıktık, çünkü daire çizecek bir çapı da yoktu koyun. Kısaca o gün denize giremediğimiz gibi yelken de açamadık. Zaten akşam oluyordu, geri döndük.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
DEMİRCİLİ LİMANI</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İkinci gün Cumartesi idi; gezi teknelerinin de eklenmesiyle her yer dolmuştur diye düşünerek, haritada en geniş görünen Demircili Limanı’nın yolunu tuttuk.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>11.30’da demir attığımızda limanda tek tekne idik. Rüzgarı dikkate alarak, 60 metrelik zincirin neredeyse tamamını saldık. Bu koyların hepsinde deniz bir plaj ile karaya bağlanıyor. Burada da insanlar, arabaları ile birlikte kumsalda güneşleniyor, çocuklar denize giriyordu. Sahilin batı ucunda, karaya vurmuş bir balık çiftliği kalıntısı var.</div>
<div class="separator" style="clear: both; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: center;">
</div>
<h4 class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img border="0" ca="true" height="301" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRhqIuyeHsW6GSfSbRxAOBcnhKOjVAbvSjJM6tgKEim92bTIqFq20kZKns-XD_EjUPiiBsh0VcHCTiXtBP8bml3p4TFXNWbd6879A8EXJ4pwPjRLTX32TUP-xSpEl3KDNAN6vM-dcsBbjE/w494-h301/DSCN4870-b.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" width="494" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="justify">
<em><span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #f0f4f7; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Demircili koyunda, karaya vurmuş bir balık çiftliği kalıntısı.</span><br style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #f0f4f7; color: black; font: 12px / 15px Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" /><span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #f0f4f7; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Acaba yeniden koya yerleştirilecek mi?</span></em></div>
</td></tr>
</tbody></table>
</h4>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Limanı’nın doğu ucunda ise minik bir balıkçı barınağı oluşturulmuş. Bu uçta, karaya sonradan bağlandığı izlenimi veren bir kayalık adacık sayesinde güneye de kapalı bir küçük koy oluşmuş. Bir kaç günü-birlik gezi motoru koya girip aynı hızla çıktı, rüzgar ve dalga, teknedekileri ürkütmüş olmalıydı. Bir ara,inşaat malzemeleri taşıyan, kıç tarafta yükünü indirmekte yararlandıkları kepçesi olan bir tür balıkçı motoru, kıyıdaki küçük iskeleye yanaştı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Koydaki bütün hareket bundan ibaret iken telefonum çaldı ve Mehmet Erem (Gezgin Korsan forumundaki adı ile Merem Korsan), yanımızda boş yer olup olmadığını sordu, “bir manimiz yok ise ziyaretimize gelecek imiş”. Gerçekten de yarım saat geçmeden, Lotus, sancağımıza demirledi, Merem Korsan, karaya adım atarcasına, hiç sendelemeden bir adımda bota indi, arkadaşlarının uzattığı motoru kıça takıp Mergus’a yöneldi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Denizcilik ile ilgili teknik yazılarını hayranlıkla okuduğum ve Gezgin Korsan sitesindeki görüşlerine bakarak uzaktan saygı duyduğum bu genç insanı teknemde görmek beni çok heyecanlandırdı. Bize yönelik son derece ince övgüleri heyecanıma bir de utangaçlık havası ekledi. Beraberinde getirdiği halat ile, beş dakika içinde yaptığı kırmızı-yeşil cevizi bize hediye edince çok mutlu olduk.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu kısa ziyaret, Temmuz’daki Teos haftamızın en önemli iki olayından biri idi. Ama yaşadığım şaşkınlık havası nedeniyle bunu belgeleyememiştim;<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ancak botu ile Lotus’a ulaştığında, “neden birlikte bir fotoğraf çekmedik” diye epeyce dövündük. Elimizdeki tek belge olan cevizi, bu ziyaretin kanıtı olarak tekneye astık; artık aynı zamanda nazar boncuğu işlevi de üstlenecek, rengi mavi olmasa da. Kısa süre sonra Lotus demir aldı ve Samos’da gecelemek üzere koydan ayrıldı.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgELcCLDpB_-UiFQO5xoFxyJB4Paascnw3P7fNBERpW5vz-uiZ7JFBmv4oYiV2D67Hp6cPk46wunJ-7JcTk4tzj48ZDooka45qHkley37S7JUwqyMxyK39ZnfAFhvjYxBPNchYNnhatH6mu/s1600/DSCN4859-a.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" ca="true" height="281" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgELcCLDpB_-UiFQO5xoFxyJB4Paascnw3P7fNBERpW5vz-uiZ7JFBmv4oYiV2D67Hp6cPk46wunJ-7JcTk4tzj48ZDooka45qHkley37S7JUwqyMxyK39ZnfAFhvjYxBPNchYNnhatH6mu/w465-h281/DSCN4859-a.jpg" width="465" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="justify">
<span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #e7eaef; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><em>Merem Korsan, kısa bir sohbetin sonunda Lotus'a döndüğünde birlikte bir fotoğraf çekemediğimiz için dövündük. Ama o dövünme sırasında bu fotoğrafı olsun çekebildik: Motor çalışmış, Merem korsan, demir alma hazırlığında.</em></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
Demircili Limanı’nda denize girmek sadece rüzgar nedeniyle değil, aynı zamanda suyun soğukluğu nedeniyle de öyle pek kolay değilmiş. Önce Çelen girdi ve neredeyse aynı hızla geri çıktı. Aradan bir kaç saat geçtikten sonra yeniden girdiğinde ben de kendisine katıldım, ona biraz ısınmış gibi geldi, bana sorarsanız kıştan yeni çıkmış kıvamdaydı su. Marinaya akşam olurken 27-28 knot rüzgarda yelken açmaya cesaret edemeyerek motorla döndük.<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP1Z0SuGowoIPteWDWNBWadtVPtuWGWZFT7rOjCZA1bIqwwGP9A6GMXZC0kiI-7ALBBUvVNNnrnkUx13Rsh7PPZyahYE59vKQtj_GYBCPlOZWkpwT8P1bkjaFTz5L8lVXLjLCA391yJwCj/s1600/DSCN4864.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" ca="true" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP1Z0SuGowoIPteWDWNBWadtVPtuWGWZFT7rOjCZA1bIqwwGP9A6GMXZC0kiI-7ALBBUvVNNnrnkUx13Rsh7PPZyahYE59vKQtj_GYBCPlOZWkpwT8P1bkjaFTz5L8lVXLjLCA391yJwCj/w491-h267/DSCN4864.JPG" width="491" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="justify">
<em><span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #e7eaef; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Arabalarla iç içe bir plaj sefası.</span><br style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #e7eaef; color: black; font: 12px / 15px Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;" /><span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #e7eaef; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;">Bu özverili insanlar, genellikle gerilerdeki gölgeleri yeğleyip, kumsalı arabalarının güneşlenmesine tahsis ederler.</span></em></div>
</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
YİRMİLİ KNOTLARDA YELKEN AÇMA CESARETİ KAZANIYORUZ</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yüzmek ve bazen da kürek çekmek dışında, deniz ile aktif bir ilgimin olmadığı geçtiğimiz dört beş yıl öncesine kadar, ne “knot” bilirdim, ne de saatte 20-25 mil hızla esen rüzgarın ne demek olduğunu. Aslında biz “mil” özürlü bir milletiz, hızları km ile ifade ederiz. Bu çeviriyi yapıp “40-50 km hızla esen rüzgar” dediğimde, bu esintinin az buz bir şey olmadığını herkes daha kolay anlayacaktır. Gerçi bunu anlayınca insan biraz daha da fazla ürküyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Üçüncü gün (Pazar), rüzgarın hızında azalma olmadığını görünce, “korkunun ecele faydası yok” deyip yarım yelken ile seyir denemeleri yapma kararı aldık ve 20-30 knot arasında, hiç değilse yarım saat kadar sadece cenovayı yarım açarak yelken yaptık, zaman zaman zorlandıksa da kendimize güvenimiz arttı. Yine de “ilk sefer fazla uzatmayalım” deyip, Azmak Koyu’na demirledik ve denize girip, taze börülce ağırlıklı yemeğimizi yedikten sonra marinaya döndük.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
A pantonu 20 numaraya tornistan ile ilk kez tereyağdan kıl çeker gibi yanaştık ve bağlandık. Bu manevrayı pantondan izleyen bir bey, operasyon tamamlandığında “sizi kutlarım, hiç gürültü patırdı yapmadan sakin bir manevra ile bu rüzgarlı havada çok düzgün yanaştınız” dedi ve ekledi “biraz önce baş pervanesi de olan bir tekne, bağırış çağırış bir türlü yerine yerleşemedi; ben şu kadar yıllık kaptanım ve yelken eğitimi de veriyorum, öğrencilerimden bu sonucu nadiren alabiliyorum”. Göğsümüz kabarmasın mı şimdi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Gerçi bu seri bağlanmada, o sabah tonoz halatının radanzasına kolay bağlanmak üzere kendi halatıma taktığım karabinanın önemli katkısı olmuştu. Önceden uzunluğu ayarlanmış halatımın ucundaki karabinayı, radanzaya daha önce taktığım kilitten geçirince iş bitiyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bir kaç gün sonra, İstanbul’a döneceğim zaman, tekne bir kaç hafta gözetimimden uzak kalacağı için, bu karabinalı bağlantıya güvenmeyip, komşularımın da uyarısıyla ayrıca bir halat ile doğrudan tonoz halatının radanzasına bağlandım. Bunu yaptığım sırada, marinanın deniz görevlisi gençlerden biri bana yardım ederken “hiç gerek yok, karabinalı bağlantı yeterince sağlam" dediyse de kulak asmadım; “fazla önlem en azından bu konuda zarar getirmez” diye düşündüm.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Pazartesi, rüzgar için “azgınlık”, bizim için ise tembellik günü idi; deniz ile boğuşmayı göze alamadık; marinada kaldık. Bu kararda sonraki iki gün rüzgarların daha “mutedil” olacağına ilişkin hava tahmin raporlarının da rolü oldu. Bu günlerde, denizle ilgili hava tahminlerinde önceleri sürekli baş vurduğumuz Poseidon sitesi bazı sorunlar yaşadığı için, öteki internet sitelerinden yararlanmak zorunda kaldık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Pazartesi tembelliği sırasında, Yelken Dünyası dergisinde okuduğum bir yazıda, çok güçlü rüzgarlarda sadece cenova ile seyir yapanları, hatta hiç yelken açmayıp motorla gitmeyi yeğleyenleri eleştiren bir yazıyı okuma fırsatım oldu. Ana yelkenin denge sağlayıcı rolü konusunda daha önce de bir çok yazı okumuştum. Ama kuvvetli rüzgarlarda apaz seyirde ana yelken kullanma konusunda bir tür ürküntü vardı içimde; sanki tekne alabora olacakmış gibi gelirdi. Aynı anda bir elimle yekeyi ötekiyle de ana yelken ıskota halatını tutabildiğim küçük teknelerde rüzgar tekneyi yatırınca ya ıskotayı boşlayarak, ya da teknenin yönünü değiştirerek kendimi garantiye alabiliyordum. Ama bu teknede ikisini aynı anda kontrol etme olanağım yoktu. Yine de bu yazıyı okuyunca, biraz da utandım, bundan sonra rüzgar çok kuvvetli olduğunda bile az da olsa her iki yelkeni açarak seyretmeyi deneme kararı aldım</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Salı ve Çarşamba günleri, rüzgar en çok 20 knota çıktı; tam bize göre. Daha önceleri, 15 knotluk sağanaklarda, dümene hakim olamayıp bana devreden Çelen, bu iki gün, güçlü sağanaklarda tekneyi rüzgara kaptırmadan dümen tutmayı öğrendi. Yaklaşık bir saat uzaklıktaki Papaz Boğazı’na her iki günde de tamamen yelken ile gidip döndük.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
PAPAZ BOĞAZININ HOMO SAPIENS CARETTA’LARI</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Papaz Boğazı Sığacık’ın batısında ve aslında bir koy; çevrede insan yapısı bir nesnenin neredeyse algılanmadığı, yemyeşil maki kaplı yamaçların, gri-beyaz dantel oyası gibi kayalık bir bant ile turkuaz su ile birleştiği. Koyun eni-boyu yarım mil bile değil. Açıktan gelirken, kuzeyde tam karşıda görünen koca bir kayalık tepe, denizde de devam ederek koyu ikiye bölüyor; iki yanında birer kumsal oluşturarak.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<em></em> <br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDqrY_JVFYUEtGAZYYqtYcLfBedeXKIIcKX9S1XKlc3OoWme5qbk_Ct0oLdeI9GCdAIxfxP2NAe_AKCoWgeuUjQRPIO-L6McdyoPdYbuUnw_C1RpBQOpkbLBvvQSPHAoifQMrRxJbaBQDk/s1600/DSCN4898-b.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><em><img border="0" ca="true" height="387" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDqrY_JVFYUEtGAZYYqtYcLfBedeXKIIcKX9S1XKlc3OoWme5qbk_Ct0oLdeI9GCdAIxfxP2NAe_AKCoWgeuUjQRPIO-L6McdyoPdYbuUnw_C1RpBQOpkbLBvvQSPHAoifQMrRxJbaBQDk/w517-h387/DSCN4898-b.jpg" width="517" /></em></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="justify">
<em><em><span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #f0f4f7; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><em>Papaz Boğazı'nın doğası</em>, <em>yer küreden umudu kesmemize izin vermeyecek bir canlılıkta.</em></span></em><span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #f0f4f7; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><em>Karaya çıkma olanağımız olmadığı için, yeşil ile kayanın birleştiği bölgedeki turuncumsu top top bitkinin</em> <em>ne olduğunu anlayamadık.</em> <em>Bilen varsa....</em></span></em></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<em></em><br />
Sabah erkenden gidip demirlerseniz, kah ufka bakarak, kah gözlerinizi kayaların o Ege’ye has desenlerinde gezdirerek, deniz şıpırtısından oluşan bir müzik eşliğinde saatlerce oyalanabilirsiniz. O kadar ki, okumak için elinize aldığınız <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>en ilgi çekici bir kitabı bile arada bir bırakıp çevreyi izlemekten kendinizi alamazsınız.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Derken, doğudan, koyun girişindeki kayaların ardından tempolu bir “müzik” gürültüsü duyulur ve tekne kılığında üç büyük müzik seti koya dalar; güvertelerinde hoplayıp zıplayan konuklarıyla. Demirlerini sarkıtmış bir biçimde, tercihan teknenizin hemen dibinden hızla geçip, kumsala yönelirler. Demirler suya değmek üzereyken teknedeki çıplak kalabalık, çocuklar ve gençlere öncelik vererek denize atlar ve kumsala doğru hızla yüzmeye başlarlar; yumurtadan yeni çıkmış Caretta Carettalar’ın izlediği rotanın tersine. Bu Homo Sapiens Caretta’lar, ötekilerden farklı olarak bu menzile erişme çabası sırasında büyük gürültü de çıkarırlar; bağırış çağırış ve şapırtıları, teknenin hoparlörlerini bastıracak düzeye çıkabilir.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Teknelerin kumsal önünde kurduğu sahnede cereyan eden bu ses, müzik ve hareket etkinliğine, bir süre sonra dumanlar da eşlik etmeye başlar, ardından da kebap kokuları. Siz eğer, denize rahat girebilmek için, öğlen öğününü, Sığacık pazarından aldığınız taze börülce, salata ve haşlanmış yumurtadan oluşan bir menü ile hafif geçirmeyi düşünmüşseniz, bu baştan çıkarıcı kokulara dayanmanız çok kolay olamayacaktır.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sonra, aniden sesler kesilir, insanlar teknelerin gölgeliğinde kaybolur; müziğin temposu hafifler: artık beslenme saatidir.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
En çok yarım saat sonra, yeni bir hareketlenme; müziğin temposu ve volümü yeniden yükselir, demirler alınır, teknenize sürünürcesine açık denize yönelinir; bu kez güvertedekiler, güneşin, denizin ve tok karınlarının verdiği rehavetle yerlere serilmiş durumdadırlar.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Müzik gürültüsü, koy çıkışının batısındaki kayaların ardında kaybolur; darısı bir sonraki koyun başına. Bu tekneler, her koyda birer-ikişer saatlik<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yeme-içme-yüzme molası vererek akşama kadar konuklarını ağırlarlar.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMhv6sqv9uWzkGmNrDGUPk8yyaEL3K-fRaPfnI7dwuEkjqd2G-NEnLn__bruZR15HDxkEmNOh04sUTaM1Q4tj5ZG3NhyYQ4yQSVdcZCoLFumKBqJrwuHczBwv0dYtUKmgy2apQl37Bq8YY/s1600/DSCN4905-b.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" ca="true" height="298" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMhv6sqv9uWzkGmNrDGUPk8yyaEL3K-fRaPfnI7dwuEkjqd2G-NEnLn__bruZR15HDxkEmNOh04sUTaM1Q4tj5ZG3NhyYQ4yQSVdcZCoLFumKBqJrwuHczBwv0dYtUKmgy2apQl37Bq8YY/w507-h298/DSCN4905-b.jpg" width="507" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="justify">
<span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #e7eaef; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><em>Bu 20-30 konuk kapasiteli ve kısa süreli gezi teknelerine bir sempatim var, arabalarıyla kumsala dalan tatilcilerden daha "çevre dostu" sayılırlar. Biraz da müzik ve müzik yayan cihazlar konusunda özel bir kalıcı eğitimden geçirilme şansları olsa. Ama Sığacık'taki müezzin de sanırım aynı katkıyı bekler durumda.</em></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
Kıssadan hisse:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt 18pt; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;">
<span style="mso-list: Ignore;">1.<span style="font-family: "Times New Roman";"> </span></span>Bu koylara giderken, önce gezi teknelerinin programlarını öğrenin ki, bu şöleni görmek istiyorsanız zamanınızı ona göre ayarlayabilesiniz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt 18pt; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;">
<span style="mso-list: Ignore;">2.<span style="font-family: "Times New Roman";"> </span></span>Kara yolu ile ulaşılamayan bu sakin koyların denizi ve kumsalları, çevre kirliliğinden kendilerini koruyabiliyorlar, karaya yüzerek çıkıldığı için insanlar isteseler bile çöplerini bırakma olanağı bulamıyorlar. Özetle, gezi tekneli günü birlik rekreasyon çözümünün yaygınlaşması için dua edin.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt 18pt; mso-list: l0 level1 lfo1; text-align: justify; text-indent: -18pt;">
<span style="mso-list: Ignore;">3.<span style="font-family: "Times New Roman";"> </span></span>Gezi teknelerinin koydaki olası konumlarını da önceden öğrenin ki, ses ve kokulardan yararlanma tercihiniz göre, rüzgarı da dikkate alarak kendi demirleme noktanızı belirleyebilesiniz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt 18pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
PROF. DOĞAN KUBAN’IN MERGUS’U ZİYARETİ</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sığacık Temmuz’unun bizim için ikinci önemli olayı, 10 Temmuz Salı akşam üzeri, hocamız Doğan Kuban’ın, eşi Prof. Canan Erzen ile birlikte, Teos Marina’da bizi ziyarete gelmesi idi. Birlikte Sığacık kale içi mahallelerini dolaştık. Bilinçsiz yapılan onarımlarla özgünlüğü tamamen yitirilmiş evleri gördükçe “hiç bir şey kalmamış” diye söylenmekten kendini alamadı. Ama Selçuklu dönemi camiyi ve özellikle kiremit kaplı kubbelerini çok sevdi; sonradan yapılan minareyi ise eleştirdi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Özgünlüğünü henüz yitirmemiş, iki katlı metruk kerpiç evi görünce önce sevindi, sonra “maalesef böyle bir yapıyı restore edecek bir uzmana artık sahip değiliz” diyerek hayıflandı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZKCwruzpenciIVoj-W1jEdEBHt_8K9i-mKgnMlfv9hcTqWYFho7WB8MBrbOmriNrGxdlyYiua2vfEzf8jUlIZk8TdvboYnNiAJbGJMOpEOd6jFAVoodQh3wEUnVMNiRU7gDUyST3LrJKv/s1600/DSCN4904-b.JPG" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" ca="true" height="328" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZKCwruzpenciIVoj-W1jEdEBHt_8K9i-mKgnMlfv9hcTqWYFho7WB8MBrbOmriNrGxdlyYiua2vfEzf8jUlIZk8TdvboYnNiAJbGJMOpEOd6jFAVoodQh3wEUnVMNiRU7gDUyST3LrJKv/w496-h328/DSCN4904-b.JPG" width="496" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="justify">
<span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #f0f4f7; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><em>Herkesin birbirine "Hoca" diye hitap ettiği bu günlerde, Prof. Kuban'ın bize sahiden hocalık yapmış oluşu ile ne denli öğündüğümüzü anlatamam. Sadece gençliğimizdeki üniversite hocalığı ile değil, daha da önemlisi bu günlerde yazdıkları ile yaptığı katkının hakkını hiç bir zaman ödeyemeyeceğiz.</em></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
Bu tür yerleşmelerdeki yapıların bilinçli restorasyonu konusunda İtalya’daki çözümün benzeri bir uygulamanın yararlı olabileceğinden söz etti. Orada, her yerleşmenin sorumluluğunu taşıyan, yetkili ve deneyimli bir mimar, hem yol gösterici hem de denetleyici olarak görev yapıyormuş. Böyle bir uzmanın yönlendirmesi ile, yanlış restorasyonlar önlenebiliyormuş ve tüm yerleşmenin mimari karakteri korunabiliyormuş.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sohbetimizi, gün batımı ışıkları eşliğinde, balıkçı barınağındaki lokantalardan birinde sürdürdük. Gördüğü olumsuzlukları, sadece gazete yazılarında ve kitaplarında değil, hiç çekinmeden çarşıda, pazarda, bindiği takside bile dile getiren, ama her zaman yakınmanın ötesinde, bir sistem içine oturtarak analiz eden, çözüm öneren, hepsinden önemlisi, toplumun geleceği için umudunu hiç bir zaman yitirmeyen hocamıza Allah sağlıklı ve uzun bir ömür versin.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnWevlFA3bpflJWATpXqHbLgy-9opuU4_gxT3-iYevPdMdqz653vRI-3MmnrQwFz_3sErMjzT60CnmykO155MxlP-tK1R7yAA4zjDZxCNr7qneo6k-0vfrJ-w24w3bgt868bzI2eaqfI-6/s1600/DSCN4893-b.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><em><img border="0" ca="true" height="179" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnWevlFA3bpflJWATpXqHbLgy-9opuU4_gxT3-iYevPdMdqz653vRI-3MmnrQwFz_3sErMjzT60CnmykO155MxlP-tK1R7yAA4zjDZxCNr7qneo6k-0vfrJ-w24w3bgt868bzI2eaqfI-6/w493-h179/DSCN4893-b.jpg" width="493" /></em></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="justify">
<span face="Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif" style="-webkit-text-size-adjust: auto; -webkit-text-stroke-width: 0px; background-color: #e7eaef; color: black; display: inline; float: none; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-indent: 0px; text-size-adjust: auto; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><em>Gün batımında Sığacık'a tepeden bakmak için, sıcağa aldırmayıp, Teos Koyu'na giden yokuşu tırmanmaya değdi doğrusu.</em></span></div>
</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-40768112998867514902012-06-17T04:45:00.003-07:002012-07-14T08:09:16.764-07:00SIĞACIK'TA ALTI GÜN<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">11-16.Haziran 2012</i></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Üç hafta aradan sonra, yine Mergus’tayız. Bu kez Teos’ta. İlk bakışta tekne bıraktığımız gibiydi; güvertede bir tur atınca, hindistan cevizi kabuğunun parçalarına benzer nesnelerle kaplı olduğunu farkettik. Onları toplayıp güverteye su tuttuğumuzda ise, bir takım siyah noktacıkların eriyip siyah mürekkep halinde güverteye yayıldığını gördük. O anda bu olaya akıl erdiremedik. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Yıkama faslı biterken, pantondan gelen “hoş geldiniz” sesine döndük ve Savaş Arca ile tanışmamızla birlikte bilmecenin yanıtını da öğrendik: Bir gece önceki Hadise-Ferhat konserinde patlatılan havai fişeklerin yağdırdıkları imiş gördüklerimiz. Rüzgar altında kalan teknelerin hepsi bu yağmurdan paylarına düşeni almışlar. İnsanların, gözlerinin içi gibi baktıkları teknelere yönelik bir mini sabotaj. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu konser, bizi marinaya getiren taksi sürücüsünün de canını sıkmış: “dün hiç iş yapamadık, beş dakikalık yolu bir saatte gitmek zorunda kaldık, konserin bedava olduğunu öğrenen tüm İzmir halkı, arabaları ile Seferihisar havalisini bloke etti; trafik polisleri de ‘bu gün böyle’ demekle yetinip, herhangi bir çözüm çabasına girişmediler.”</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Hiç değilse Teos Marina için iyi bir reklam oldu mu acaba?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhS4D_S3590QZfawUNx3ROkL7rzWRdfjGfZISyAxdTeIxnjf8NFL0JOQtRt-YySLhm8tLckYvqSamajaPghvVleMzRxbxcfFziOaYKgU4ZoFIA2HVe0i8vgm3q5vIMp6EQMzUvFzEWTyfDC/s1600/teoscevre-harita.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="352" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhS4D_S3590QZfawUNx3ROkL7rzWRdfjGfZISyAxdTeIxnjf8NFL0JOQtRt-YySLhm8tLckYvqSamajaPghvVleMzRxbxcfFziOaYKgU4ZoFIA2HVe0i8vgm3q5vIMp6EQMzUvFzEWTyfDC/s640/teoscevre-harita.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><h4>
Bu gezi için planladığımız seyir alanı</h4>
</td></tr>
</tbody></table>
Savaş Bey, İstanbul’dan sadece teknesini değil, ailesini de kaçırıp Teos’a yerleşenlerden; teknesine nazır bir evde oturmanın da ayrı bir tadı olsa gerek. Bu arada, bir kaç sene Moda’da aynı sokakta oturmuş olduğumuzu da öğrenip karşılıklı şaşırıyoruz; Safa Sokak’ta birkaç bina ara ile oturup yolda karşılaşmış isek bile selamlaşmamışızdır; büyük kentlerde kim kime dum duma. Burada görüşmek nasipmiş.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Önümüzdeki bir kaç güne yetecek bir alış verişten sonra, Sığacık’ta akşam üzeri yürüyüşüne çıkıyoruz. Dar, gölgeli sokaklardaki kapı önü sohbetlerin arasından geçip kalenin çevrelediği avluyu katettikten sonra balıkçı barınağının rıhtımındaki Burç restorana yerleşip, İclal Hanım’ın önerdiği Ege otlarından yapılmış, karidesli, mantarlı kavurmanın tadına bakıyoruz. İstanbul’da başlayan gün, Teos marina’da Mergus’un ön kabininde son buluyor. “Sıcakta nasıl uyuruz?” diye korkmamıza da gerek yokmuş; gece üşüyüp tepemizdeki heçi kapama gereğini bile duyuyoruz.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3jj3evpDGzXjqg5pCAlRErTv3GAU7W9NN5Lo0gADM9i4lf1Q6GDzkToVSxpVxrZdsVrSmO8e8LCPqTUvX-4M9SFbb2Oc45XLEXpjZKEg2HwrdA_dK3nBPs67-vRmqRytLopHoF-Bh5kkN/s1600/DSC_0876-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="304" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3jj3evpDGzXjqg5pCAlRErTv3GAU7W9NN5Lo0gADM9i4lf1Q6GDzkToVSxpVxrZdsVrSmO8e8LCPqTUvX-4M9SFbb2Oc45XLEXpjZKEg2HwrdA_dK3nBPs67-vRmqRytLopHoF-Bh5kkN/s640/DSC_0876-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gölgelenen balıkçı.</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
BİZ NERGİSTEYİZ AMA KEÇİLERDEN SES YOK</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Teos çıkışlı ilk seyrimizi, “umumi arzu üzerine” Nergis Koyu’na yapmaya karar verdik. Bu cümledeki “umum”dan kasıt, “bu civarda ilk gidilecek yer neresidir?” sorusunu bile sormadan, “Nergis’e muhakkak gidin” diyenler. Biz de 12 Haziran sabahı, Teos Marina’dan çıkıp Sığacık körfezini doğudan batıya ıssız koyları izleyerek kıyı kıyı katettikten sonra güneye yöneldik. İnsan yerleşimi olmayan ama balık çiftlikleri ile önü kesilmiş sahili katedip Gök Liman’ın girişine ulaştık.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixR__-95t8cd1lUSPSjl8tLmvSTtnODjhFJ9MTJQpOKQ32RVn80niI5hq2KZWc2lgcuIJ6E-0MaVo2iqX-nCaeDH48vitN8U_Z-_GMQCSCDH-VZXjYtwPvToZjtaB5aem2ApLYKIWZZYg4/s1600/DSC_0882-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="188" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixR__-95t8cd1lUSPSjl8tLmvSTtnODjhFJ9MTJQpOKQ32RVn80niI5hq2KZWc2lgcuIJ6E-0MaVo2iqX-nCaeDH48vitN8U_Z-_GMQCSCDH-VZXjYtwPvToZjtaB5aem2ApLYKIWZZYg4/s640/DSC_0882-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sığacık Körfezi'nde balık çiftliği. Gök Liman'dan yargı kararı ile çıkmışlar ama Körfez girişindeki yeni konumları riskli.</td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
Bu arada balık çiftliklerinin Sığacık körfezine batıdan giriş yapanlara nasıl bir tuzak oluşturduğunu farkettim; acaba geceleri özel bir işaretleme yapılıyor mu?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgv7sUyKQWJxYpi1R04l4Fg9lHFugRHUr1JryQh_iiGEogMu2OO_cc1Z_ZCt0l1E0VV3_40Kti6Q3s_MMvuMLBYUkU_0qKMsRtYlQ-kB4sRHY3JdBm3Qx5v41FpmOXIoJ-T5VPVrc_l7K1s/s1600/DSC_0886-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="228" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgv7sUyKQWJxYpi1R04l4Fg9lHFugRHUr1JryQh_iiGEogMu2OO_cc1Z_ZCt0l1E0VV3_40Kti6Q3s_MMvuMLBYUkU_0qKMsRtYlQ-kB4sRHY3JdBm3Qx5v41FpmOXIoJ-T5VPVrc_l7K1s/s640/DSC_0886-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gök Liman'da sükunet</td></tr>
</tbody></table>
Gök Liman’a aynı zamanda neden “Kokar” adının takıldığını merak ediyorum; kılavuz kitaplarda sözü edilen balık çiftlikleri koyun dışına çıktığı için koyda olumsuz bir koku ve görüntü yok. Ancak, koya girdikten sonra sancağımızda kalan “mini koy” tam bir hurdalık görünümünde. Gök Liman’da balık çiftliklerinin kalıntısı olduğunu sandığım, kayalara basan ayaklarla kısmen deniz üzerine uzanan barakalar dışında insan yapısı bir nesne yok. Ama, bunlardan birinin önünde çalışan birkaç kişi, varlıklarını duyurabilmek için biz önlerinden geçerken silah patlatmadan duramadılar; kırkiki pare olsa selamlama amaçlı denebilirdi belki.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZF3tfSouxrahulBY-tIZ9XkRj1AuRWGFo2iiaq_InDJe34_vZ7vfweNpWr0bMOKtBL2ZYnpGP8QsF0iBewyoDuFSKpZFI6yjN_iFQlmmF_nrHDdQf_lkenPRHT_zGhSH_sKPTM7Uomm3n/s1600/DSC_0893-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="292" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZF3tfSouxrahulBY-tIZ9XkRj1AuRWGFo2iiaq_InDJe34_vZ7vfweNpWr0bMOKtBL2ZYnpGP8QsF0iBewyoDuFSKpZFI6yjN_iFQlmmF_nrHDdQf_lkenPRHT_zGhSH_sKPTM7Uomm3n/s640/DSC_0893-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bu minik koy, Gök Liman'ın bir kolu, ama sanki kimse demirlemesin diye özenle tatsızlaştırılmış.</td></tr>
</tbody></table>
Vakit öğlene yaklaşıyordu. Daha önce bağlanmış iki yelkenliden artmış üçüncü şamandırayı geçip demir atmaya kalkıştığımızda teknedekiler seslendi “şamandıraya bağlan, demire gerek yok”. Ben “sahibi gelirse diye bağlanmadım” deyince, “bunlar sahipsiz” dediler. Daha sonraki günlerde öğrendiğimize göre, bu şamandıralar, yargı kararıyla koy dışına çıkartılan çiftliklere aitmiş ve geri dönüş umuduyla burada tutuluyorlarmış.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbbTBqve_guz0LedlyyBQrgDspkfL343ngLlu_NsEEMoir6Ulst7WkPdZOcFcSh8x3gS7nLZD21VLwPBiSd3QGZVqmQAtDxZ8164waQMWNfP54u_vV0t5ykmBAAbzF8vmzmAEBk6x1coEH/s1600/G%C3%B6kliman.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="401" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbbTBqve_guz0LedlyyBQrgDspkfL343ngLlu_NsEEMoir6Ulst7WkPdZOcFcSh8x3gS7nLZD21VLwPBiSd3QGZVqmQAtDxZ8164waQMWNfP54u_vV0t5ykmBAAbzF8vmzmAEBk6x1coEH/s640/G%C3%B6kliman.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><h4>
Gökliman</h4>
</td></tr>
</tbody></table>
Şamandıraya bağlanıp, doğanın bu olağanüstü sahnesinin ortasında denize girip kahvemizi içtikten sonra, yeniden yola koyulduk. Limanın çıkışında, Sahil Güvenlik tarafından kullanıldığı söylenen büyük şamandırayı iskelemizde bırakacak biçimde ağır ağır seyrederken, “Yavaş Yavaş” adlı yelkensiz yelkenli tekne, adına ihanet edercesine son sürat şamadıranın aynı tarafını nişanlamış olarak gelmeye başladı. Biz son anda şamandırayı sancağımızda bırakma manevrası yapmak zorunda kaldık. Sonradan düşündüm, belki de böyle dar geçitlerde ortada şamandıra varsa, tekneler bunu sancaklarında bırakmak zorundadırlar. Bir bilen beni uyarsa iyi olur.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Nergis Koyu’na ulaştığımızda güneş yeni yeni alçalıyordu. Tam ortaya ardarda dizilmiş 5-6 tekne, koyu boydan boya kaplamıştı. Onların yanından geçip koyun dibine yakın bir noktaya demir atmaya kalkıştığımda, 3 metre olan derinliğin, rüzgarın dönmesi durumunda sorun yaratacağını farkettim ve demiri alıp koyun genişlediği bir noktada ikinci sıra oluşturmaya karar verdim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bizim demirleme manevralarımızda, alışılanın tersine Çelen dümende oluyor; özellikle dalgalı denizlerde benim baş tarafta bulunmam daha güvenli. Aramızda kararlaştırdığımız işaretlerle, motoru ve dümeni yönetiyor. Yine öyle bir uygulama yaptık; bu arada Çelen, elektroniklerden gelen yetersiz derinlik uyarılarını da bana iletiyor. Gerçi burada denizin dibi kabak gibi ortada, kum taneleri bile tek tek seçiliyor (“kabak gibi” deyimi de hep kafamı kurcalamıştır; kabak nasıl oluyor da başka nesnelerden daha iyi görünebiliyor acaba?).<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Daha önceki seyirlerimde, demir şamandırasının batar halatı zincire dolanıp çapariz verdiğinden, bu kez özel olarak bir yüzer halat alıp şamandıraya bağlamıştım. Böylece artık halatın pervaneye dolanma riski de ortadan kalkmış olacaktı. Bütün bu demir atma-toplama sürecinin ortasında, yeni halattan iki metrelik bir parçanın suda yüzdüğünü farkettim; Evet halatımız gerçekten yüzer tiptendi ama gerisi neredeydi? Bir süre sonra demir şamandırası da halatın geri kalanıyla birlikte yanımızdan geçip gitti; oysa demir henüz dipte idi; pervane görevini yapmıştı, ya halat?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Durum, tekneyi sabitleyip yüzme molası verdiğimizde iyice açıklık kazandı: Gözlük ve palet ile dalıp baktığımda, halataın iki-üç metrelik bölümünün hala pervanenin gerisinde, şaftın çevresinde sıkıca sarılı olduğunu, ama halat kesici ile kovan arasında da iyice sıkışmış hatta kısmen kovana sızmış bir halat yumağının bulunduğunu gördüm. Bunları bıçakla kesip ayıklamam 7-8 dalışı ve yarım saatlik bir uğraşı gerektirdi.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8o86pPKqVkZZS6eYL8HDMUT23cDYh4K5gujDvaM-7DnOnw9pTmsoEZO_8yVnuwdtzIRPBtpRQ40oSZLtwZCP0zB3Dqcu6ome5196TYoZibLCxLiy4_cFqdMhVo_NsttYdElpZuCnyCgA0/s1600/DSC_0903-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8o86pPKqVkZZS6eYL8HDMUT23cDYh4K5gujDvaM-7DnOnw9pTmsoEZO_8yVnuwdtzIRPBtpRQ40oSZLtwZCP0zB3Dqcu6ome5196TYoZibLCxLiy4_cFqdMhVo_NsttYdElpZuCnyCgA0/s640/DSC_0903-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Nergis Koyu'nda özgür tekneler; her biri farklı bir yöne bakabiliyor; sanki demirde değiller.</td></tr>
</tbody></table>
Bu arada, daha önce hiç kafa yormadığım bir durum izledim: Güneş batarken, günübirlik gelen tekneler koyu terkederken, geceleyecek tekneler koya girip demirlemeye başladı ve böylece 10-12 tekne olduk. Bir ara baktım, havadaki ve sudaki hareketsizliğin sonucu, teknelerin her biri başka tarafa yönelmiş. Oysa alıştığım görünüm demirdeki tüm teknelerin, rüzgarda bekleşen martılar gibi, tek bir yöne dönmüş paralel duruşlarıydı. Zincirler boşta sallanıyor, demirlerin ne tarafta olduğu belli değil. Öyle ki bir ara baktım bizim demir teknenin kıç omuzluğuna yakın bir noktada dipte kumun üzerinde yatıyor; sanki başka birine ait.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvuFaJmxpZZJmtXcTDUMBJbdt7evN8HjoRqErDojlAAwHCWC9H-LVMoT7XRzVPdLta7aVByniosPBFLpFV8VorvTEeysfjXDa-39aR5nob7PRoXivkaI6ek8WertLD-M8vkl9jbsNEo_C8/s1600/DSC_0894-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvuFaJmxpZZJmtXcTDUMBJbdt7evN8HjoRqErDojlAAwHCWC9H-LVMoT7XRzVPdLta7aVByniosPBFLpFV8VorvTEeysfjXDa-39aR5nob7PRoXivkaI6ek8WertLD-M8vkl9jbsNEo_C8/s640/DSC_0894-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Nergis'te, deniz ile karanın kardeşliği.</td></tr>
</tbody></table>
Denizin tadını sadece bu berrak suda yüzerek değil, daha sonra gün batımına kadar, denizden yansıyan ışıkların kayalar ve yeşil maki örtüsü üzerinde yarattığı ışık oyunlarını izleyerek çıkarttık. Ne rüzgar ne de dalga vardı; sadece koyun girişindeki deniz hafifçe kıpırdayıp kayalara sürtündükçe, akan ince bir derenin yarattığı müziğin benzerini çevreye yayıyordu. Gün batımında söyleşen geveze kuşlar bu müziğe eşlik ediyordu. Ama kılavuz kitaplarda sözü edilen ve bu saatlerde yamaçlardan inerken çıngıraklarıyla koya farklı bir müzik yayması beklenen keçi sürüsünden haber yoktu. Hava tamamen karardığında, yıldızlarla dolu olağanüstü bir gökyüzü, gecenin son ama en görkemli gösterisi oldu.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvnLMdi8pkhTD0KVXgjNBQLxT98lWsgHvovcKM3XOjf4JxtkUvdxfVb-8Coc7kb7M3BxMiRtXHclFynGkDmnv3NAIKff07Aay9lvcbDmCAO90ZDNx32aP-6DEJV73F1K8cPWPqfuyDUwVx/s1600/Sarpdere.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvnLMdi8pkhTD0KVXgjNBQLxT98lWsgHvovcKM3XOjf4JxtkUvdxfVb-8Coc7kb7M3BxMiRtXHclFynGkDmnv3NAIKff07Aay9lvcbDmCAO90ZDNx32aP-6DEJV73F1K8cPWPqfuyDUwVx/s400/Sarpdere.jpg" width="281" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><h4>
Sarpdere Limanı</h4>
</td></tr>
</tbody></table>
SARPDERE’DE ÇAĞDAŞ KADINLAR HAMAMI</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Nergis Koyu’nun sessizliğinde uyanmak, biz kentlerin gürültüsüyle yaşamaya alışmış olanlarda bir tür sarhoşluk yapıyor; aynı temiz havanın çarpması gibi. 13 Haziran sabahı, günün ilk ışıklarıyla, öteki tekneler koydan ayrılınca biz, “koy kapatmış ağa” duygusuyla denizin tadını çıkardık. Öğleye doğru, istemeye istemeye demir aldık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaN6gySgkxKpIaWYNVmZJv1F2dmpQ94T42rxTYNgsZiKtvyUNqGWYAbLFD8YkKLUpF9tUDhSB8QJvh3AGNBG0u2i_j8dBG3DrnMY5RNn49S7iJHbqOjKm74z6c40LBoYyN9ld5LktTBkV4/s1600/DSC_0908-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="226" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaN6gySgkxKpIaWYNVmZJv1F2dmpQ94T42rxTYNgsZiKtvyUNqGWYAbLFD8YkKLUpF9tUDhSB8QJvh3AGNBG0u2i_j8dBG3DrnMY5RNn49S7iJHbqOjKm74z6c40LBoYyN9ld5LktTBkV4/s640/DSC_0908-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sarpdere Limanı'nın bitiminde bir yazlık site.</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Dönüşe geçmeden önce, Nergis’in açıldığı Sarpdere Limanı'nı da bir dolaşalım dedik ve bu sayede, limanın dibindeki sitenin modern “kadınlar hamamı”nı görme fırsatını yakaladık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhm0kgZp66U-q8G6TLYoRmStuy-S2hHqbfTq6WSbqmqZPHabegO3g65PKyG7HJsVUMlGHVDzBZZNF8s0XQc3cjZqSxF_rXBAF51ETEb7-Zj3iVIVfgoen0hrmNN9Llr_D-1tmsbiWCs2b2q/s1600/DSC_0909-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="242" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhm0kgZp66U-q8G6TLYoRmStuy-S2hHqbfTq6WSbqmqZPHabegO3g65PKyG7HJsVUMlGHVDzBZZNF8s0XQc3cjZqSxF_rXBAF51ETEb7-Zj3iVIVfgoen0hrmNN9Llr_D-1tmsbiWCs2b2q/s640/DSC_0909-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Çağdaş "kadınlar hamamı"</td></tr>
</tbody></table>
Sarpdere Limanı'nın dibine ulaşmadan önce doğuya ayrılan mini koyu uzaktan da olsa incelemek yararlı oldu; çünkü Nergis herhalde yazın ilerleyen haftalarında tıklım tıklım dolacak, bu ikinci çıkmaz sokak, demirleme için değişik bir seçenek yaratacak.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpKUgXGU3LX_YWAfyr7-8WCQJEkoGPC15LPwI7FP8cSUN-0LOjX0NzghxqudB9PeeHcQKJf0r4bcH5Kkb5IMvB3VjuqfuOEvq0ecyKX0MhUQDEY7IFKzFyXjz5gSFRZtiUl3gGrHc0m_aq/s1600/DSC_0910-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="252" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpKUgXGU3LX_YWAfyr7-8WCQJEkoGPC15LPwI7FP8cSUN-0LOjX0NzghxqudB9PeeHcQKJf0r4bcH5Kkb5IMvB3VjuqfuOEvq0ecyKX0MhUQDEY7IFKzFyXjz5gSFRZtiUl3gGrHc0m_aq/s640/DSC_0910-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Nergis'te yer bulamayanlara Sarpdere Limanının dibine yakın ikinci bir koy.</td></tr>
</tbody></table>
Kırkdilim Limanı’nı keşfetmek üzere yeniden yola koyulduk; rüzgar yok denecek kadar hafif; zorunlu olarak motora kuvvet gidiyoruz. Tektaş Adası çevresindeki ilginç kayaları izlerken rüzgar 5 knotun üzerine çıktı, biz de yelken açtık; 3 knot hızla Kırkdilim’in ağzının ortalarına kadar gidip, bir tramola ile limanın içine girmeyi planlıyoruz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPVna3Y9C3VzSCPAdvUIfiz3Fga2D5F7_3B0rkl1yuMSvYncHPAfgS0XcoixA92ZDARB-Ui4g50kFKBc-d6eZ_giTJd1mC-FQDCG3QeVQ4ifIVdU8AKs8Jhzxy8fpYIhGYDidDpnfjpn4G/s1600/DSC_0913-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPVna3Y9C3VzSCPAdvUIfiz3Fga2D5F7_3B0rkl1yuMSvYncHPAfgS0XcoixA92ZDARB-Ui4g50kFKBc-d6eZ_giTJd1mC-FQDCG3QeVQ4ifIVdU8AKs8Jhzxy8fpYIhGYDidDpnfjpn4G/s640/DSC_0913-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Tektaş Adası; ana karaya yapıştırılmayı bekliyor.</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisg_N_KQuAEurTaR7HEpfx8V2grWc9vzQs9fHUWkGSMFSV4DFLJdYSLtRcG3KLmy8SBpZqJnEIoUhZFtuufcrdhKN4gw3ORBtjuXcb18E9u7VIuNiV_JTXnOIB1DwZsOfd9BoINsrzdsGx/s1600/DSC_0915-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisg_N_KQuAEurTaR7HEpfx8V2grWc9vzQs9fHUWkGSMFSV4DFLJdYSLtRcG3KLmy8SBpZqJnEIoUhZFtuufcrdhKN4gw3ORBtjuXcb18E9u7VIuNiV_JTXnOIB1DwZsOfd9BoINsrzdsGx/s640/DSC_0915-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Tektaş çevresinde kaya biçimlenmeleri.</td></tr>
</tbody></table>
O anda, dört gurcatalı, yaklaşık 60 ayak boyunda siyah gövdeli bir tekne, yelkenleri kapalı olarak sancağımızdan geldi ve hayran bakışlarımız arasında önümüzden süzülerek limana girdi; birbuçuk mil kadar ileriye demirledi. Biz de yelkenimizle koyu derinlemesine katedip, neredeyse yarım saat sonra, siyah kuğunun yanından geçtik ve sahile yakın bir konumda, boyumuza uygun bir derinliğe demirledik. </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMQ9u2YXtfia_CMD3WBo-LpltxRkivzyrSYrS5gHCtk7zpeP8jmgm2PVJSHvu8xsvx1esubKRmfy0AjSDOTtr3mbI5UTqrolWvWdmMZgTjpH4wJoIeYDUJrHwrXLMIXctT1M03G-_EUGIH/s1600/gok-sarpdere.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="515" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMQ9u2YXtfia_CMD3WBo-LpltxRkivzyrSYrS5gHCtk7zpeP8jmgm2PVJSHvu8xsvx1esubKRmfy0AjSDOTtr3mbI5UTqrolWvWdmMZgTjpH4wJoIeYDUJrHwrXLMIXctT1M03G-_EUGIH/s640/gok-sarpdere.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><h4>
Teke Burnu çevresinde üç liman: Gök, Kırkdilim ve Sarpdere</h4>
</td></tr>
</tbody></table>
Bu sırada, siyah teknenin botu koyun dibindeki plajı incelemiş geri dönüyordu. Biz o kadarına zahmet etmeyip dürbünle, canım kumsalın çöplüğe dönüşmüş durumunu gözledik; botun gitmesi ile dönmesinin bir olma nedenini anladık. Sonra düşündüm, bu da kıyılarımızı tekneli turistlerden korumak için bize özgü bir yöntem olabilir; bu insanların da bir daha buraya geleceğini sanmam.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
Kumsalın bakımsızlığı ve pisliği bir yana, hem iki yanımızda yükselen yeşil yamaçlar, hem de deniz dayanılmaz güzellikteydi. Tam suya atlayacaktık ki, deniz yüzeyi köpüklü bir tabaka ile kaplandı. İlk aklımıza gelen, siyah teknenin kumsalda güneşlenme olanağının elinden alınmasına kızıp sintinesini boşaltmış olması idi. Derken o tekne demir alıp gitti, ama kirlilik, açık denizden doğru akın akın gelmeyi sürdürdü. Siyah kuğunun günahını almışız. O zaman anladık ki, açık denize doğrudan açılan koyların kaderi bu; demek ki Nergis Koyu temizliğini, açık denize dolaylı bağlanmasına borçlu.</div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB7Msveyqnd2l0UrwgWd6apth02Sg8KBr7LSBQkxYi3O3pnyuq9p9hpt0jIbdW629RKPCPxYq4Dje-NI78EPMGX0E-KqdOeRn0f-yIvjZLnOlMrpPtw6EOAJRJN0K6Y8CTU-ZIXpzSDA2j/s1600/DSC_0919-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB7Msveyqnd2l0UrwgWd6apth02Sg8KBr7LSBQkxYi3O3pnyuq9p9hpt0jIbdW629RKPCPxYq4Dje-NI78EPMGX0E-KqdOeRn0f-yIvjZLnOlMrpPtw6EOAJRJN0K6Y8CTU-ZIXpzSDA2j/s640/DSC_0919-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Serdümen Çelen Kırkdilim Limanı'nı terkederken.</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
SIĞACIK-DOĞANBEY ARASI: YURDUN KAN AĞLAYAN YARASI</div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
İnsanların bir araya gelip, topluca bir üretim yapmaları için geliştirilmiş örgütlenme biçimi olarak “Kooperatif” kavramı, ilk bakışta “olumlu” bir anlam taşır. Ama bu bir araya geliş, doğayı topluca katletmek amacını yönelikse?</div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsqX1BdhkNITVDeyBiB1Ub949CPzeI5BeKJMVtkD-q7sExXC4OGY3GdrhJpFgT4Q5Jw1v5xOYuaLYXpDXnx5E1yrowHeCwV-FA086jzBjvo0JKnwSVHMloYkhveHHNJLS2ALvfi3TpscD_/s1600/DSC_0933-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="164" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsqX1BdhkNITVDeyBiB1Ub949CPzeI5BeKJMVtkD-q7sExXC4OGY3GdrhJpFgT4Q5Jw1v5xOYuaLYXpDXnx5E1yrowHeCwV-FA086jzBjvo0JKnwSVHMloYkhveHHNJLS2ALvfi3TpscD_/s640/DSC_0933-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kooperatif eliyle çevre tahribatı.</td></tr>
</tbody></table>
14 Haziran seyrimiz, bu hazin manzarayı izleyip, kurtarabildiklerimiz için şükretmek amacını taşıyordu. Kooperatiflerden arta kalan yerlerdeki kaya formasyonları sayesinde kıyı henüz ilginçliğini koruyor. Kooperatiflerin de tümünün hakkını yemeyelim; Doğanbey Burnu’na yakın bir tanesi, yapıların tek katlı oluşu ve çevreyi ağaçlandırması sonucu, olumlu bir örnek görünümünde; zaten önemli olan denge: “Bir doğa parçası ne kadar bina kaldırır?” sorusuna doğru yanıt bulabilmek. Başarısız yemek tariflerinde olduğu gibi “kaldırdığı kadar beton“ koymaya kalkarsak işin tadı kaçıyor.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrrQA2w3j4sCkjeGXqSmP1-lApdEVkIZMHs-xpseec8pDBrBrrArVrq_FUTjPQ19Qu4DdUbw1jtV0bnHrZFz8tMcDM3DNGQvW3fuRp0Sqzl0bdIrLt99fFLHLVgcduauZmDOEpNBhZRyuB/s1600/DSC_0930-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="178" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrrQA2w3j4sCkjeGXqSmP1-lApdEVkIZMHs-xpseec8pDBrBrrArVrq_FUTjPQ19Qu4DdUbw1jtV0bnHrZFz8tMcDM3DNGQvW3fuRp0Sqzl0bdIrLt99fFLHLVgcduauZmDOEpNBhZRyuB/s640/DSC_0930-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Çevreye saygılı bir kooperatif girişimi örneği.</td></tr>
</tbody></table>
Doğanbey Burnu’na kadar, zaman zaman çok güzel yelken yaparak, yolun yarısını da yine motorla katederek gidip döndük. Rüzgarın yönü sürekli oynuyor, hızı da neredeyse beş dakikada bir 3 ila 10 knot arasında değişiyordu. Ama ana hatları ile lodos egemendi.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisTjWjQFNSZJgA-RywzrMtyNH9mGVgGzQ-uEtQBLLgQb6PSNRw1nCFYpuXAWsV6OxZmBrS7mXRV37klt04K0bZyoLPNi4t_2pgzp1oUG112qTdyXCfW8iri93e8OILmHVNtj0sEXOFPrjS/s1600/kormen.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="577" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisTjWjQFNSZJgA-RywzrMtyNH9mGVgGzQ-uEtQBLLgQb6PSNRw1nCFYpuXAWsV6OxZmBrS7mXRV37klt04K0bZyoLPNi4t_2pgzp1oUG112qTdyXCfW8iri93e8OILmHVNtj0sEXOFPrjS/s640/kormen.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><h4>
Kormen</h4>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJRtHppRoklJvCi5k3LGFaVoWB-aGxsMWFwaaFK4eCDdA-OG_JcyMVP1rYr19bf-LAp_EQtvSRoZLPgiNDYJ4Y_UEoUnWJ3oZWVat000HVr874wZgAMM_uP84R8gpoM9ee0TxbStB13bNc/s1600/DSC_0941-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="210" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJRtHppRoklJvCi5k3LGFaVoWB-aGxsMWFwaaFK4eCDdA-OG_JcyMVP1rYr19bf-LAp_EQtvSRoZLPgiNDYJ4Y_UEoUnWJ3oZWVat000HVr874wZgAMM_uP84R8gpoM9ee0TxbStB13bNc/s640/DSC_0941-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kormen Adası<br />
<br /></td></tr>
</tbody></table>
Teos harabelerinin yamacındaki yelken eğitim tesisinin açığında, onlarca yelkenlinin arasından geçmek mutluluk vericiydi. Bunlar arasında gözümüze çarpan “yelkenli lastik bot” ile ilk kez tanışıyorduk. Bu değişken rüzgar, eğitim ve alıştırma için uygun bir ortam yaratıyor olmalı. Biz de, yelken aça kapaya epey cimnastik yaptık doğrusu; bu antrenmanlarda, Çelen tekneyi rüzgara döndürme ve sarma halatlarının karşılığını gergin tutma sorumluluğunu üstleniyor. Ben de yelkenleri açıp kapama işini olanaklar ölçüsünde vinç kullanmadan yapmaya çalışıp, geceyi bel ağrısı ile geçiriyorum; özellikle cenovayı geri sararken vincin gücünü kullanıp, herhangi bir çapariz durumunda sarma sisteminin canına okumayı göze alamıyorum. Yelken trimi konusunda ise daha çok yol katetmem gerekiyor; yanımda taşıdığım kitapları okuyarak fazla yol alamıyorum; ancak deneme-yanılma ile doğru yolu bulacağımı sanıyorum.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmxP1KTFxTLBU-GDqj1_pd5EZBeHYJdDi15R2BdmS2GCSUZYxfWRtcYbQLGVElb-TMBV2TTghMFBk3QSa0zy3w6OMY84aP54geOypoefgR_Y6DpWBKCBEjmVAD9HiYcIPScqpLUr2IEpM8/s1600/DSC_0927-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="334" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmxP1KTFxTLBU-GDqj1_pd5EZBeHYJdDi15R2BdmS2GCSUZYxfWRtcYbQLGVElb-TMBV2TTghMFBk3QSa0zy3w6OMY84aP54geOypoefgR_Y6DpWBKCBEjmVAD9HiYcIPScqpLUr2IEpM8/s640/DSC_0927-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Teos antik kenti önünde yelkenciler</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPfspIbn-GFnURMwINFJcW8R485KjpYN8D5W0vTOHw7EYGdm-QDLSxlV_CqHZaQYO7eXaGnyPkC42MUr1LaObMybK5x0-jiDeKuSGfN9KZGgo4sgfMpZI7VNqcTG7xcNAhiVXsOg8Zh08Y/s1600/DSC_0929-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="404" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPfspIbn-GFnURMwINFJcW8R485KjpYN8D5W0vTOHw7EYGdm-QDLSxlV_CqHZaQYO7eXaGnyPkC42MUr1LaObMybK5x0-jiDeKuSGfN9KZGgo4sgfMpZI7VNqcTG7xcNAhiVXsOg8Zh08Y/s640/DSC_0929-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yelkenli şişme botta eğitim</td></tr>
</tbody></table>
Dönüş yolunda, lodosun kaldırdığı dalga iyice arttı. Çelen otopilotu daha fazla zorlamamak için dümen tutmayı sürdürüyor, arada bir yelkovan kuşlarını görüp heyecanlandığı durumlarda otomatikliği biraz şaşsa da. Bu kuşları hep, hızla bir o yana bir bu yana uçarken görmüşüzdür; ilk kez topluca su üzerinde oynaşırken görmek gerçekten heyecan verici idi. İnsan böyle aniden ortaya çıkan durumlarda bakakaldığı için, fotoğraf çekmeyi unutuyor. Hoş unutmasa da hem bizim hem onların hareketli olduğu bu anı fotoğraf ile kaydetmek öyle kolay değil; bu nedenle de genellikle sine kamera ile hareketli film çekmek yeğleniyor. Ama film bana fotoğrafın tadını vermiyor nedense.<br />
<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiugCZbUDcj3ZkDcezuS3Shzu5Jss5ddh5wy26lRvsZhADi9nAHNHYKlqswrQ-eHdxRAMtRE1pk8KAjVum-ykAEotrqZ-i22sb5iu_SP6h7bfggHaYr7NvUmbjrx6vRq7LvCkgtTHas2jH3/s1600/DSC_0942-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="282" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiugCZbUDcj3ZkDcezuS3Shzu5Jss5ddh5wy26lRvsZhADi9nAHNHYKlqswrQ-eHdxRAMtRE1pk8KAjVum-ykAEotrqZ-i22sb5iu_SP6h7bfggHaYr7NvUmbjrx6vRq7LvCkgtTHas2jH3/s640/DSC_0942-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Kormen Adası kayalıklarında sıkışıp kalmış gibi görünen bu tekne, aslında oradaki ılıcayı ziyaret ediyor olmalı.</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
BAĞLI TEKNEDE İKİ GÜN</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İyi ki, ilk üç gün denizdeymişiz; sonraki iki gün, 20-30 knotu bulan poyraz, bizim gibi amatörlerin gözünü korkuttu ve bizi de tekneyle birlikte marinaya bağladı. Bağlandığımız panton, limanın ağzına ve dolayısıyla lodosa en yakın olanı. Bu nedenle de rüzgarın etkisinin ve daha önemlisi sesinin en çok hissedildiği bir konumdayız</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bir çok tekne sahibi, Cumartesi günü, hatta Cuma gecesinden, aileleri ya da arkadaşlarıyla teknelerine geldiler. Deniz mevsimi de başladığından, yakındaki koylara bağlanıp yüzmek ve güneşlenmek hevesindeler. Ancak bir “kursakta kalma” durumu söz konusu (bu tabir de çok ilginç, kursakta kalmadığında geviş getirme aşaması başlayacak ki biz insanlar için ne kadar ilgi çekici olur bilmem). Bazı tekneler, yine de limandan çıkmayı göze aldılar,rüzgar karadan estiğinden yüzülecek koylar dalgalı değilmiş. Ancak, rüzgar, yumurta kabuğu gibi ince ve hafif gövdesi olan bu tekneleri fazlaca etkiliyor; yani gidiş gelişte, alışık olmayanları huzursuz edebiliyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Kimi tekneler de rüzgara karşı bağlanmış oldukları için, çıkışta ve dönüşte sorun yaşayabiliyorlar. Fatih Türkkan’ın Old City’sini, seyir dönüşü marina görevlileri üç bot ve beş kişiyle ancak zaptedip yerine yönlendirebildiler, teknedeki dört kişinin de katkısı ile; ama itiraf etmeliyim ki bu işi tereyağdan kıl çeker gibi başardılar, tabii kaptanın da başarısı ile. Oysa seyre çıkılırken, yardımcı botun pervanesine halat dolanınca bir anlık duraklamayı affetmeyen rüzgar, teknenin kafasını hızla sancağa yönlendirmiş, yanındaki teknenin küçük ve alçak olması nedeniyle de ciddi sorunlar yaşanmıştı. Marina görevlilerini, dönüşü yeterince ciddiye almış olmaları nedeniyle kutlamak gerek; kaptanı da.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicdbSqMURSKCY1hTaTLlgxc292MyBOIZRdZDv9VLj9Wy_oSMQXEuZhkFmzeyYKuMDVWz_yh1VZMDfV6GaAFJSjRKPLd8gWsUEFKg_2BFZKyOZ819n5EM0tMFNhgkBfXlRR9tSgE5uo32VW/s1600/DSC_0971-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicdbSqMURSKCY1hTaTLlgxc292MyBOIZRdZDv9VLj9Wy_oSMQXEuZhkFmzeyYKuMDVWz_yh1VZMDfV6GaAFJSjRKPLd8gWsUEFKg_2BFZKyOZ819n5EM0tMFNhgkBfXlRR9tSgE5uo32VW/s640/DSC_0971-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sığacık kalesi ve balıkçı barınağı;<br />
24 saat boyunca her an bir iki teknenin girip çıkmakta olduğu hareketli ve renkli bir görsel eğlence</td></tr>
</tbody></table>
İki günü marinada bağlı geçirmek işe yaradı, kasabayı en azından günün serin saatlerinde dolaşma fırsatı bulduk. Yeni gelişmelerin, eski yerleşmenin dışında oluşması sayesinde, sur içindeki özgün doku büyük ölçüde korunmuş: kapı önüne atılan sandalyelerde komşu sohbetlerinin sürdüğü dar sokakları, az katlı küçük ölçekli minik avlulu konutları, yol kenarı ve pencere içi saksıları, avare kedileri ile geçmişten günümüze bir mesaj.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPoBRL2RRKxwAZYT0xz2hUBJZmW8LlyHrmZUumVhtF5lwtqSw-XSQVb8-4K3je8ngw8hJpMvic2k0b3VwXD6OzBtS2sH-Swkpr45sUJI7yRpcAIyVoTg24bNg-KFZWjuhJwByKA_-wWf-E/s1600/DSC_0949-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="388" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPoBRL2RRKxwAZYT0xz2hUBJZmW8LlyHrmZUumVhtF5lwtqSw-XSQVb8-4K3je8ngw8hJpMvic2k0b3VwXD6OzBtS2sH-Swkpr45sUJI7yRpcAIyVoTg24bNg-KFZWjuhJwByKA_-wWf-E/s640/DSC_0949-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sığacık'ta sokaklar evlerin devamı: "ortak kullanılan misafir odası"</td></tr>
</tbody></table>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlcsqaEs383w_6Nao9oR1ER4pkafGYYMZh0AW5ABORkNmvCnridN1CeRRqGSrfhVpO45aL6VmvITi_FW9VtGlRkpG894OTY9ZMb3rj_w_CLJwr19xivAwfmB1xcb1fSOfdBXHwg640-s4O/s1600/DSC_0958-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="460" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlcsqaEs383w_6Nao9oR1ER4pkafGYYMZh0AW5ABORkNmvCnridN1CeRRqGSrfhVpO45aL6VmvITi_FW9VtGlRkpG894OTY9ZMb3rj_w_CLJwr19xivAwfmB1xcb1fSOfdBXHwg640-s4O/s640/DSC_0958-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sığacıkta sokaklar<br />
Çocukların oyun için buluştuğu mekanlar</td></tr>
</tbody></table>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQo6zFt1SwbELI8pXsSi9V8P-UoBg3keFS6CtF-3h6JRxjnNzwHF_irbNnUboxYzt_jOYfuNTgkPQJq6IXpzci1daHeFmx0Eze5CNwaU_LXim2KQYjdbG8S9kfKwI7vxVDeaEKnBZHHyXn/s1600/DSC_0952-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="384" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQo6zFt1SwbELI8pXsSi9V8P-UoBg3keFS6CtF-3h6JRxjnNzwHF_irbNnUboxYzt_jOYfuNTgkPQJq6IXpzci1daHeFmx0Eze5CNwaU_LXim2KQYjdbG8S9kfKwI7vxVDeaEKnBZHHyXn/s640/DSC_0952-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sığacık'ta sokaklar,<br />
aynı zamanda çiçeklerin paylaşıldığı bahçeler</td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkFEJf-zpnUjL2OCzcmDQjyWpptjxa4JSA8YZL9GFGa0YGlulfcRfagWW0oL-D4_AbrcSkSs-NYr6Y1aGk24W020t04W-MUVwK942q0T_cTffssDTrCRM6CnbIv4N6ADpH3YKKyAnDKGXr/s1600/DSC_0956-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="424" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkFEJf-zpnUjL2OCzcmDQjyWpptjxa4JSA8YZL9GFGa0YGlulfcRfagWW0oL-D4_AbrcSkSs-NYr6Y1aGk24W020t04W-MUVwK942q0T_cTffssDTrCRM6CnbIv4N6ADpH3YKKyAnDKGXr/s640/DSC_0956-a.jpg" width="640" /></a></div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Bu kuvvetli rüzgar, nicedir ihmal ettiğim kimi işleri daha fazla geciktirmemem gerektiğini de anımsattı: bağlama halatlarımı yenileri ile değiştirdim, tonoz halatına bir yangın hortumu geçirdim, cenova geri sarma halatının, yaradana yan bakan yönlendirme makaralarını düzene soktum. El projektörünü şarj ettim, falan, filan. Bu arada Çelen de tekne içinin bakım ve temizliği ile ilgilendi; dağınıklığı toparladı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
İşlere ara verdikçe havuzlukta oturup kitap okuduk, günlük gazetelerin saçma haberlerine göz gezdirdik, Cumhuriyet’in Bilim Teknik ekinde Doğan Kuban’ın yazısını okuyup her zamanki gibi kendisine hak verdik ve bu yaşında hala umudunu yitirmeden kalemi ile yaptığı mücadeleye hayranlığımızı yineledik; bağırışarak deli gibi koşturan kırlangıçları izledik, bu arada tabii ki televizyondan uzak kalmanın tadını çıkardık; kabindeki radyoyu açıp, kendi kanallarımızda bir klasik müzik bulabilir miyiz diye epeyce aradıktan sonra Yunan radyosundan Petruşka bale müziğini dinleme olanağını bulduk; TRT3’ün klasik müzik yayınının izlenmesini olanaksız kılanları andık. Arada bir, Sahil Güvenlik radyosundaki özenle seçilmiş popüler müzik parçalarına da kulak verdik. Oldukça nitelikli klasik Türk müziği yayını yapan bir radyo kanalı bulduk ama bunun hangi radyo olduğunu öğrenemedik, keşke arada bir bilgi verseler (radyo alıcısının ekranında da nedense kanal bilgisi görüntülenmedi).<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWqUQwzeUUktNLqdJUExA0kyyQW5KXfNoew2-ZpMcksLK5oLxUYWJMb0_pHBqND84mwTQLHwpYkwpY5VbKYp3e1XSFshGbM6Ngtno_PFRFEAtzWY6fRJpswUZGYWFpdkAdmTGp_i5oYeuz/s1600/DSC_0944-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWqUQwzeUUktNLqdJUExA0kyyQW5KXfNoew2-ZpMcksLK5oLxUYWJMb0_pHBqND84mwTQLHwpYkwpY5VbKYp3e1XSFshGbM6Ngtno_PFRFEAtzWY6fRJpswUZGYWFpdkAdmTGp_i5oYeuz/s640/DSC_0944-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Cenova iskotalarını paylaşan kırlangıç çifti</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Pantonlar, marinaların dar sokakları gibi; insanlar burada “sosyalleşiyorlar”, havuzlukta oturmuş bir şeyler okurken, ya da güvertede bir iş yaparken, gelen geçenle de ayak üstü sohbet ediyorsunuz. Bu da bize kentlerde kaybettiğimiz komşulukları yeniden yaşama olanağı veriyor. Biz de böylece, sadece internet üzerinden tanıştığımız Nurettin İşletici ve Fatih Türkkan ile tanışma fırsatını bulduk. Tanışmadığımız niceleri ile de görüştük. Ne mutlu bize.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj79n1OfaNDly0-mwf0Xx6eupJwQ9FCIgz0j-4Ee0jJ6JViLqt9m2j8Y6Dt_GC0tRRZPPpLmE_9cCKnUa_Ynqz08uVYp2A4NJ-oOzZPlJxp50HOVMlQxicqFTiu6-lly25A4igIqxDx-H-k/s1600/DSC_0978-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj79n1OfaNDly0-mwf0Xx6eupJwQ9FCIgz0j-4Ee0jJ6JViLqt9m2j8Y6Dt_GC0tRRZPPpLmE_9cCKnUa_Ynqz08uVYp2A4NJ-oOzZPlJxp50HOVMlQxicqFTiu6-lly25A4igIqxDx-H-k/s640/DSC_0978-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Mergus'un sokağı: A Pantonu<br />
teknelerin ve insanların komşuluk yaşadığı bir mekan</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdWKBzanZX0WGnKUkAArlhqKtl6RpqDT4IPvM0m_n3fnYuKeQMIR_G47Fkh_bHJgfLhw_Fx43y5HmHGF0VCif2wBSnhWvpbxz58jQ4wmUBaLd_oyztbYZn8bsvOMUvT8jPhtWp6W1XXp8w/s1600/teoscevresi-google.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="410" pca="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdWKBzanZX0WGnKUkAArlhqKtl6RpqDT4IPvM0m_n3fnYuKeQMIR_G47Fkh_bHJgfLhw_Fx43y5HmHGF0VCif2wBSnhWvpbxz58jQ4wmUBaLd_oyztbYZn8bsvOMUvT8jPhtWp6W1XXp8w/s640/teoscevresi-google.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><h4>
Gezdiğimiz bölge</h4>
</td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;">
<br /></div>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-84227147306561097622012-05-28T10:41:00.002-07:002021-05-12T03:23:14.460-07:00<h2 class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; mso-outline-level: 1; text-align: justify;">
<span face="Arial, Helvetica, sans-serif" style="color: orange; font-size: x-large;">DÖNÜŞÜM</span></h2>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; mso-outline-level: 1; text-align: justify;">
<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span face=""Arial", "sans-serif"" style="color: orange; font-size: 10pt; line-height: 150%;">03.02.2010</span></i></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Ankara’da yirmi iki yıl. Bunu başarmak için arada bir İstanbul kaçamağı yapmak gerekti; eş dost görmekten çok, deniz özlemini gidermek için. Yaşadıkları mahallenin, kaşık kadar görünen Mogan gölü manzaralı konumu ve aradaki<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>diz boyunu aşmayan çam fidanlarıyla kaplı yamaçlar, doğayla kucaklaşmaya yetmiyordu. Ankara’yı terk etmeyişlerinin tek nedeni, o günlerin dayanışma güdüsünün besleyip, “kasaba” ortamının kolaylaştırdığı dostluk bağlarıydı. Önce binalar arttı, göl görünmez oldu; sonra “aniden” dostlarla görüşmeler seyreldi. Onlar da, tası tarağı toplayıp İstanbul’a dönmeye karar verdiler.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Yerleşmeye kalkışınca, tatile gelir gibi olmuyor. Ankara standartlarındaki bütçeler, kısa süreli tatillerde keyif için gezilen semtlerde ev tutmaya yeter mi? Kiralık ararken, eskiden beri İstanbul diye bildikleri yerlerden giderek uzaklaşmakta olduklarını farkettiler. Her biri farklı bir Anadolu şivesi konuşan “yeni İstanbullu” kent pazarlayıcılar morallerini bozunca, “sahibinden” ilanlarına başvurdular.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ev sahiplerini ziyaret edip, çaylarını, kahvelerini içip sohbet etmek çok hoştu, ama böylece sadece ev değil, ev sahibi de seçer oldular ve işleri daha da zorlaştı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Sonunda, Kozyatağı’ndaki apartman ormanında,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>onikinci kattaki, kirası uygun bir daire ile, Beylerbeyi sırtlarında bir korunun ortasındaki küçük apartmanın zemin katı arasında tercih yapma noktasına ulaştılar; Beylerbeyi'ni, kısa süre önce Ankara'dan gelip bu mahalleye yerleşen meslektaş dostları önermişti. İşten eve karanlıkta dönecekleri için, bu iki semtin gece geç saatlerde verecekleri güven duygusunu karşılaştırmaya karar verdiler. Kozyatağı, o saatlerde bir korku filmi dekoruydu sanki, insanlar beton yığınlarının arasında kaybolmuşlardı; deli gibi koşturan arabalardan başka bir hareket yoktu ortada. Beylerbeyi sırtlarına ulaştıklarında ise gece daha da ilerlemişti; ağaçlar ve çalılar arasındaki yokuşta kimseye rastlamadılar, ama bir korkuya da kapılmadılar. Farkettikleri tek hareket, ateş böceklerinin karanlıkta çizdikleri dairelerdi. Bir ara, dönüp dingin bir tablo gibi ışıldayan denizi görür görmez kararlarını verdiler; tatil harcamalarını ekleyerek, bu evin kira farkını karşılayacaklardı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Eşya kamyonu boşaldığında bütün saksı bitkilerinin yolda donmuş olduğunu<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>görünce ağlamaklı oldular; Ankara ile son canlı bağları da silinmişti. Hava kararırken iyi kötü herşey yerleşmişti; birer koltuğa çöktüler. Kapı çalındı; üst kat komşuları “hoşgeldiniz, bir şeye ihtiyacınız olursa çekinmeyin, kapımızı çalın“ diyerek bir tepsi uzattı; elle işlenmiş beyaz bir örtü, kapaklı kaplar ve bahçeden taze kesilmiş bir sap kokulu gül: düşlerindeki İstanbul’a gelmişlerdi.</span><br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxenb2Q-pR8Z6zHMq9OSkIm3fBfR_R0QNoAb41DZYH44VVzRmYg61mRUNfoTfrrLnPaxCfGAwiNGXngnV8aUhURom6FzvHNc67i0UlOHZ5si3PdjhBO7td5MnwZ5zWr2fBk8lmrEFu2x-W/s1600/DSC_0586-a.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="424" qba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxenb2Q-pR8Z6zHMq9OSkIm3fBfR_R0QNoAb41DZYH44VVzRmYg61mRUNfoTfrrLnPaxCfGAwiNGXngnV8aUhURom6FzvHNc67i0UlOHZ5si3PdjhBO7td5MnwZ5zWr2fBk8lmrEFu2x-W/s640/DSC_0586-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left"><i>
Beylerbeyi, önde yalılar, hemen arkada koruluk ve içindeki az sayıda konut; </i></div><div align="left"><i>orada yaşamak bir ayrıcalık</i>.</div>
</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Güven, kısa kış akşamlarında, işten eve döndüğünde, bir televizyon dizisi tiryakiliğiyle, Çengelköy iskelesine yanaşan son vapurun ışıklarının sudaki yansımalarıyla oyalanma alışkanlığını edindi. Günler uzayınca eşiyle iskele meydanında buluşup çay içerken, minik balıkçı barınağında ağlarını onaran balıkçıları, ağırbaşlı gemilerin boğazdan geçişlerini izlemeye başladılar. Hafta sonları, Boğaz’ın henüz fazla el değmemiş yamaçlarında yürüyüş yaparak, yılların biriktirdiği özlemi gidermeye çalıştılar.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Bütün bu hoşluklar, Güven’in çalışma yaşamındaki boşluğu gideremiyordu. Meslek heyecanını ve deneyimini, işten anlamayan yöneticilerin saçma istemlerine alet etmekten usanmıştı. Bir işyerindeki huzursuzluklar dayanılmaz olunca, farklı mutsuzluklar yaşamak üzere başka bir işyerine geçmek, becerebildiği tek kaçış yoluydu. İş yaşamını, eşyalarla birlikte İstanbul’a taşımıştı. Ama madem Ankara’yı terk ederek önemli bir sıçrama yapmıştı, bu konuda da ciddi bir adım atmalıydı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Herkesin, mesleğin ilk yıllarında verdiği kararı, emeklilik yaşında verdi ve bir mimarlık bürosu açtı. İşi, ilk yıllar evin bir bölümünde sürdürecekti. Gerekli resmi işlemler tamamlandığında, evdeki çalışma odası, tabela bile asmaya gerek olmadan bir mimarlık bürosuna dönüştü.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Dönüştü ama, orada bir büro olduğunu kim nereden bilecekti ki? Beylerbeyi sırtlarında, ağaçların arasında bir apartmanın, ortancalarla gizlenmiş zemin katının arka odasında bir büro; sanki serbest çalışmaya başlamamıştı da, gizli örgüt kurmuştu. İş almak için, kendi meslektaşları ve iş arkadaşları dışında hiç bir bağlantısı yoktu; camiye gitmezdi, hiç bir siyasi partiye ya da örgüte üye değildi, masonluk önerilerini hep geri çevirmişti, kokteyl partilerden hoşlanmazdı, resmi dairelerle iş yapmak istemiyordu. Peki, geriye ne kalıyordu?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Şirket tescilinin yapıldığı günün ertesi telefon çaldı. Bir kalın erkek sesi, şirketin adını vererek doğru yeri aradığından emin olduktan sonra, kendisini emekli başkomiser Hayrettin olarak tanıttı ve “hayırlı olsun” deyip, işyerleri için minik Atatürk büstleri üretip pazarladıklarını açıkladı; şirket için kaç adet alınacağını sordu. Ertesi gün de evin kapısı ilk kez “şirket” olarak çalındı ve “mini büstler” geldi. Böylece yeni “işyeri”, hem daire kapısının dışına açılmış oldu, hem de “siyasi çizgisi” belirlendi; artık gizlilik kalmamıştı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Büronun ikinci ziyaretçisi, kapı komşunun dört yaşındaki kızı Nazlı idi; anne-babası işe gittikten sonra, babaannesi ile yeterince oyalanamayıp, yarenlik etmeye gelmişti. Bilgisayar ile boğuşmak dışında bir işi olmayan Güven’in de yalnız canı sıkılıyordu; eşi sabah işe gidip akşam geliyordu. “Ev-büro” daki tek oyuncak ve tek yapı malzemesi olan iskambil kağıtlarını kullanarak birlikte ev yapmaya giriştiler. Bir mimarlık bürosuna başlangıç için hiç fena bir iş değildi. Sonraki aylarda, bu iş ortaklığı sürdü gitti.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Derken sahici işler ve iş ziyaretleri gerçekleşmeye başladı ve büro ile evi ayırma zamanı geldi. Anne-babası her gün köprü rezaletini yaşamaktan usanınca minik “iş ortağı” da Avrupa yakasına göçtü; böylece büroyu taşımanın önünde bir engel kalmadı. Ama, sadece büroyu değil, evi de taşımak zorunda kaldılar; çünkü boğazdaki kira artışları dayanılmaz boyuttaydı. Zaten kıyıdaki çayhaneler midye tavacı olmuş, yamaçlardaki yürüyüş yolları, arsaları çevrelemeye başlayan dikenli tellerle kesilmişti. Beylerbeyi rüyası tükeniyordu; taşındılar.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Artık gerçek kenti yaşıyorlardı. Beylerbeyi, Güven’i, kentteki beton yığınının insanı basan etkisinden bir ölçüde korumuştu. Oysa şimdi bina çokluğu ve sıkışıklığı onu bunaltıyordu. Ortalıkta bu kadar çok bina varken hala neden inşaat yapıldığını kendine sormaya başladı. Mimarın asli görevi belki de bina yapmak değil, yeni binalar yapılmasını engellemekti. Ama bu yargının doğruluğundan emin değildi; acaba o sıralar, iş hacmindeki azalmanın etkisiyle mi bu düşünceye kapılıyordu? </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Kentteki ulaşım güçlüğü, yüz yüze görüşmeye yeltenenleri yıldırıyordu. Onlar da, arkadaşlarıyla telefonlaşmakla yetiniyorlardı; bu yaşlarda, yakın çevreden yeni dostlar edinmek zordu. Ankara’daki alışkanlıkla, çat kapı bir misafir gelir diye, derin dondurucuda her an ikram edecek bir şeyler bulundurmayı bir süre denediler; ama dondurucuda birkaç da misafir bulundurmak gerekiyordu. Böylece havaya uydular, kent içindeki dolaşmalarını en aza indirdiler; hele arabayla bir yere gitmeyi hiç göze alamaz oldular. Vapur dışında bir taşıt aracı kullanmak istemiyor; olanaklar el verdiğince her yere yaya ulaşıyorlardı. Giderek birbirlerine yeter hale gelip yalnızlaşmaya başladılar. Ama hala bu kentte yapacak çok şey vardı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Beylerbeyi’nden sonra Moda, yine de, acımasız kent yaşamına geçişte fena bir basamak değildi. Kıyıda uzun yürüyüşler yapmayı seviyorlardı; sahil parkı oluşturmak için denizi dolduranlara kızmakla teşekkür etmek arasında kararsızdılar. Güven’in Beylerbeyi'nde uzaktan izlediği irili ufaklı tekneler artık burnunun dibindeydi; kızlı erkekli ufacık çocuklar, Kalamış Koyu’nda, kendileri gibi minik yelkenlilerin içinde, rüzgarı kendi saflarına alarak denizle mücadele etmeyi öğreniyorlardı.</span><br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpogRzFd1XZiyzzIfqar9aJ2mjQl4dUWZYck8pzhDcxT69WM7sk3n2GBQWFqLrfHQp_ByB_reaIajIQJn6sHoW2cFavjBLxqd-qVcUVWXqkdfhVqtBdmGvam0VUXsw3cB2I9jjzbg91wlB/s1600/DSC_0043-a.jpg" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="132" qba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpogRzFd1XZiyzzIfqar9aJ2mjQl4dUWZYck8pzhDcxT69WM7sk3n2GBQWFqLrfHQp_ByB_reaIajIQJn6sHoW2cFavjBLxqd-qVcUVWXqkdfhVqtBdmGvam0VUXsw3cB2I9jjzbg91wlB/s640/DSC_0043-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Kalamış koyunda beyaz kelebekler.</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<span face=""Arial", "sans-serif"">Çocukluğunun Safa Abi’sinin ahşap dragonunun beyaz yelkenleri ve asil gövdesi, arada bir gözünün önüne geliyordu. O tekneyle gezme şansını yakalayamamıştı ama, tüm orta okul ve lise yaşamında, ilgisini fazla çekmeyen derslerde, bir yandan hocayı dinler görünürken, bir yandan da defterlerinin arka sayfalarına tekne çizimleri yapıp durmuştu; bunlar mimarlığa ilk adımlardı. Orta okul bittiğinde, deniz kolejine gitmek istemiş, ailesi onu bu hevesinden vazgeçirmişti; belki, subaylarla kıyaslandığında mimarın o yıllarda el üstünde tutuluyor olmasının etkisiyle. </span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Meslekteki ilk yıllar, yaptıklarıyla kolayca mutlu olabiliyordu. Deneyimi arttıkça, mesleğin gerçekten ihtiyacı olanlara hizmet götüremediğini düşünmeye başladı; üstelik her projeyle, kente zarar verenlere bir kez daha destek oluyordu sanki. Yapacağı ve yapmayacağı işler konusundaki ayırım, onu yavaş yavaş iş alamaz hale getirdi; platonik ve marazi bir aşık gibi, çok sevdiği mesleğine zarar vermemek için ondan uzaklaşıyordu. Böylece, herkesin zaman zaman sözünü ettiği ekonomik krizler onu etkilemiyordu. Onun krizi kendindendi: değer yargılarından ve mesleğin niteliğinden kaynaklanan sürekli bir durum. Gerçi, yaptığı işler, uzun yıllar en azından büro giderlerini karşılamaya yetmişti; daha fazlasını da beklemiyordu. Mimarlık yapmak için üste para bile verebilirdi. Ama şimdi?</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Artık, büroda yalnızdı; zaten sükuneti seviyordu; burası aynı zamanda kentin karmaşası ve gürültüsünden kaçış mekanıydı. Daha çok sabahları evden çıkma alışkanlığıyla, ama aslında evde oturup bunalıma düşme korkusuyla, düzenli olarak büroya gidiyor, meslek gelişmelerini sürekli izliyor, bilgisayar kullanma becerisini geliştiriyor, kendini zinde tutmaya çalışıyordu. Bir yandan da, bundan sonra ne yapmak gerektiğini düşünüyordu. Kitap okuyup, sergi gezerek vakit geçirmek istemiyordu; yaşamı boyunca hep elle tutulur bir şeyler yapmıştı ve gücü yettiği sürece de böyle yaşama dileğindeydi: “şarkı dinlemek değil şarkı söylemek” istiyordu. İşçi kahvehanesine gider gibi her gün boş oturacağı ve iş bekleyeceği bir mekana gitmeyi kendine yediremiyordu. Bir şeyler yapmalıydı.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Tasarım yaparken, bir noktada takılıp kaldığında, zihnini açmak için, Yoğurtçu Parkı’nda, on-onbeş dakikalık yürüyüşlere çıkardı. İş olmadığı günlerde de bu alışkanlığı sürdürdü. Park boyunca akan Kurbağalıdere artık kokmuyordu. Kurbağa sesi kesildiğine göre, suyu iyi kötü temizlenmişti; bir keresinde yunusların derenin ağzına kadar geldiğini bile görmüştü. Dere yeniden küçük teknelerin barınağı olmuştu; bunların çoğu, derme çatma onarımlarla yaşatılmaya çalışılan köhne nesnelerdi; kıyıdaki kısmen yıkılmış ahşap evlerle uyum içindeydiler. Ama bu tükenmişliğin içinde yeşeren bir canlılık vardı: tekne sahipleri, akşama kadar bir yandan sürekli olarak bir şeyleri onarıyor, orayı burayı boyuyor, bu arada sürekli yardımlaşıyorlardı, bir karşılık beklemeden. Bazen denize açıldıkları bile oluyordu.</span><br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_k9Hmx-gkW9QNfR79pE1zI64kpRpA2yAabtTr0yDGYJ-L5JidJKhi1AgYTbu3nlC0dMKnIcKg_NruWklvCi4eebVJ6aKKc73v8T5QJtuW9Q1ir3XXjWPbDT-IT10oXDpVlH-coBWy8rmw/s1600/0802-moda-kar+017-a.jpg" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="480" qba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_k9Hmx-gkW9QNfR79pE1zI64kpRpA2yAabtTr0yDGYJ-L5JidJKhi1AgYTbu3nlC0dMKnIcKg_NruWklvCi4eebVJ6aKKc73v8T5QJtuW9Q1ir3XXjWPbDT-IT10oXDpVlH-coBWy8rmw/s640/0802-moda-kar+017-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left"><i>
Kurbağalıdere'nin kışı, yazından daha hoş; kar çirkinlikleri örtüyor.</i></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif"">Güven, dere boyunca yürüdü; dere denize kavuştu. Dalgaların sığlıkta kırılışını izledi. Ölü dalgaların dinginliğinde siyah minik gövdeleri ve beyaz gagalarıyla karabatak yavrularından oluşan bir sürü dalış talimleri yapıyordu. Moda iskelesine doğru ise,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bembeyaz genç martılar, kağıttan kayıklar gibi dalgaların hareketine kendilerini bırakmış olarak inip çıkıyorlardı. Dolaşmaya çıkarılmış köpekler, serinlemek için ikide birde denize atlıyor, sahiplerinin fırlattığı pet şişeleri bir görev aşkıyla geri getiriyorlardı. Kıyı boyunca yapılan kaya dolgunun boşlukları, kedilerin barınağı olmuştu; kayaların üzerinde güneşleniyor, mahalle halkının getirdiği yiyeceklerle besleniyor, yavrularını bu kayaların arasında büyütüyorlardı. Dalgalardan korunmanın yolunu yordamını da öğrenmişlerdi. Deniz ile böylesine iç içe yaşamakta oluşlarına bakınca, onların aslında sudan hoşlanmayan türden bir kara canlısı olduğunu düşünmek olanaksızdı; belki gizliden gizliye denize bile giriyorlardı. Sonra kargaları gördü: sahile vuran lodos dalgalarının oluşturduğu birikintilerde deniz mahsulleri ile karınlarını doyurmak için koşuşturan. Kıyıda garip bir dönüşüm yaşanıyordu: kediler, köpekler, kargalar ve biraz ötelerinde yelken yapan çocuklar..... Yaşam denize kayıyordu sanki.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif""> </span> <br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzqBIZnMjiYfcOOks8qr-Co9g9yaSU7r6ByNX1OBzBVDf3aZJMqG9wJzXLhppgrwTv97p3wLsiwExvo-81BYrge3BZ9C0FP0BXBjKFl8mwYRdYIldLs-6MMIVm1vdTDmQYVMJP80MtIHr6/s1600/P1000221-a.jpg" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="260" qba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzqBIZnMjiYfcOOks8qr-Co9g9yaSU7r6ByNX1OBzBVDf3aZJMqG9wJzXLhppgrwTv97p3wLsiwExvo-81BYrge3BZ9C0FP0BXBjKFl8mwYRdYIldLs-6MMIVm1vdTDmQYVMJP80MtIHr6/s640/P1000221-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left"><i>
Moda sahilinin kedileri gruplar halinde yaşıyor, sarmanlar, tekirler, pamuklar, araplar. </i></div><div align="left"><br /></div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
<span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif""><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><span face=""Arial", "sans-serif"" style="font-family: times;">Kafasında bir şimşek çaktı. Bu günleri atlatmasında ve daha sağlıklı karar vermesinde kendisine yardımcı olacak uğraşı bulmuştu: hemen gidip bir yelken kursuna kaydoldu. Birinci kursun sonundaki sınavda tramola atarken kafasına vuran bumba sayesinde, hem zihni biraz daha açıldı, hem de yelken hocasının deyişiyle “artık denizci olmuştu”;<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>iyi de, tekne olmadan denizcilik nasıl olacaktı?<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Marina tekne doluydu ama hafta sonları bile, sadece birkaç tanesi yelken açıyordu. Yavaş yavaş yeni bir tutku onu sarmaya başladı: bir tekne edinmeliydi.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Oysa o güne kadar yüzen bir şeye kumanda etme konusunda, sandalda kürek çekmekten öte geçmiş değildi. Fakültedeyken, dönem ödevi olan projelerini teslimden sonra, kurtlarını dökmek için arkadaşlarıyla Kurbağalıdere’den sandal kiralar, Kalamış koyuna açılıp denize girerlerdi. İçlerinden biri kürekleri denize atar, diğerleri onları geri getirmeye çalışır, tekneye ulaşınca birbirlerinin elbiselerini denize atmaya başlarlar, karaya ıslak pantolon ve gömleklerle dönerlerdi. Ama hepsi bu kadardı; sandal onlar için denizle oynaşma aracıydı. Oysa şimdi yelkenli tekne, insanı boğan kent ortamından kaçış aracı olarak,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>onun zihnini sürekli kurcalayan bir nesne, hatta bir yaşam biçimi haline geliyordu. Safa Abi’nin bilinç altındaki dragonu uyanıyordu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Uyanıyordu da, bir tekne edinmek hala olanaksız görünüyordu; edinmek de yetmezdi, bağlama ve bakım giderleri nasıl karşılanacaktı? “En iyi tekne, arkadaşının teknesidir” sözü, arada bir tekneyle açılmak, ya da tatil yapmak isteyenler için geçerli olabilirdi. Ama o, teknesiyle birlikte yaşamak istiyordu.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"">Konunun yabancısı olmayanlar hemen “eşin ne diyor?” diye sordu. Allahtan eşi de denizi ve tekneleri seviyordu; tayfalığa da hazırdı; ayrıca, karada dolaşırken çevredeki çirkinlikleri birbirlerine gösterip söylenmekten o da bıkmıştı. Deniz, en azından görsel olarak kirlenmemişti. Yelkenli ise, yüzen bir güzellik olarak hep ilgisini çekmişti. Arkadaş yelkenlilerindeki kısa süreli deneyimler sonunda, bu tür bir “kuma” ile birlikte yaşanabileceği<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>izlenimini edindi ve eşini destekledi.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"" style="font-family: times;">Güven’in hızla bir karar vermesi gerekiyordu; artık yetmişine yaklaşıyordu ve en azından fiziksel güç olarak önünde fazla zaman yoktu. Yelken hocaları, bir tekne edinmesi fikrine karşı çıkmıyorlardı ama ağızlarından da destekleyici hiç bir cümle çıkmıyordu. Son olarak, denizci bir aileden gelen meslektaşı Mustafa Pultar'a danıştı. İlk defa birisinden destek geliyordu: “içinde varsa geciktirme; insan bir kere yaşar ve ne kadar çok şeye bulaşırsa o kadar çok yaşamış olur”. Ama bir uyarıyı da ekliyordu: “yelkencilik yüzde on keyif, yüzde otuz endişe, yüzde altmış angaryadır; başına dert aldığını da bil.”</span></div>
<div class="MsoPlainText" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<span face=""Arial", "sans-serif"" style="font-family: times; font-size: 12pt; line-height: 150%;">Dostları, “yazlığını sat tekneyi al” diyorlardı. Gereksiz yere daha fazla bina inşaatına sıcak bakmadıkları için, yazlık edinmemişlerdi. Eşiyle durumu tarttılar: bir arsaları vardı; satabilirlerse tekneyi ödeyebilirlerdi. Sonraki giderleri karşılamak için ise büroyu kapatmaya karar verdi; böylece bir önemli giderden kurtulacaktı. Nasıl olsa artık mimarlık yapmasa kimse eksikliğini fark etmeyecekti, kendisinden başka. Bu kararı verdiği an rahatladı; hatta öte geçip, tekne çizimleri yaptığı ortaokul günlerine döndü: “hem deniz, hem mimarlık; neden olmasın?” Artık defterlerin arkasına çizmesine gerek yoktu, profesyonel olarak tekne tasarlayabilirdi.</span></div>
<div class="MsoPlainText" style="line-height: 150%; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br /></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-87264963794107766472012-05-18T11:59:00.002-07:002012-05-20T00:27:25.478-07:00MERGUS TEOS YOLUNDA<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
08-16. 05. 2012</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
İstanbul marinaları bizi güneye gönderiyor; izledikleri fiyat politikalarıyla. Kendilerine müteşekkiriz; böylece, Mergus yeni yerler görecek, biz de doğru dürüst bir denize girme olanağı bulacağız. Tanışacağımız yeni yüzler de cabası; o yüzleri internetten tanıyor olsak da, yüzyüze olmanın sıcaklığını hissetmek başka.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Bundan önce, kendi teknemiz Mergus’ta, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Çelen ile birlikte yaptığımız en uzun yolculuk, Paşalimanı’ndan Pendik’e geliş seyriydi. Sonu iri dalgalı ve kuvvetli rüzgarlı bir gece seyriyle biten 16 saatlik bu deneyim, bize kendimizi sınama olanağını vermişti. Demek ki, darda kalırsak, günde 16 saat gidebiliyor ve gece seyri yapabiliyorduk. 1,5 metrelik dalgaların da ne olduğunu kavrmıştık; daha önce sadece hava raporlarından bir ölçü olarak dinlediğimiz “Marmara’da bir ila birbuçuk metre .....” sözü, artık bize teknenin sallantı derecesini, dalgayı karşılamamız gereken açıyı, teknenin azalan hızını ve tüm bunların neden olduğu bedensel ve zihni bir yorgunluğu anlatıyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-family: "Times New Roman", "serif"; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Mergus ile tüm deneyimlerimizi Çelen ile birlikte yaşamıştık. En az bir hafta sürecek bu yolculuğa da birlikte çıkacaktık. Ama yelken ile ancak son bir kaç aydır yakından ilgilenmeye başlayan 30 yıllık arkadaşımız Mustafa Erk, böyle bir yolculuğa katılmakta istekli görününce çok mutlu olduk. İlgi duyduğu konuları hızla öğrenmeye eğilimli ve teknik konulara yatkın kafa yapısı ve deneyimiyle, sakin mizacı birleşince iyi bir yol arkadaşı olacağına kesin gözüyle bakıyorduk. Pendik çevresindeki bir kaç seyrimize katılıp, denizcilik ve yelken konusunda temel bir alt yapı da oluşturmuş, sorumlulukları hemen paylaşmaya başlamıştı. Kısacası teknede sadece “misafir” olarak bulunanlardan değildi.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Bir kaç gün çalışıp, yol üzerindeki barınacak yerlerin listesini çıkardıktan sonra ana rotayı belirledim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Gecelemeyi öngördüğüm belli başlı noktalar: Mürefte, Bozcaada, Ayvalık/Çıplakada, Çeşme/Karaada, Teos. Arada sığınılabilecek vaya gerek görürsek kalınabilecek limanları da, koordinatları ve belli başlı özellikleri ile listeledim ve üç sayfalık bu dökümü, Sadun Boro’nun Vira Demir’inin arasına yerleştirdim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
WEST İSTANBUL MARİNA </div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj1lqbudhe_jpQdaK-P9-ccqtizdJjIWiWgfBsN2bctYXhccOf3FohavPdOll2Jl54Xs_6mmlU1yaT2Vlff2dOgv7VU4AA9kwEukONrTBGB4Muo7GSCS3BCYD2Fl9zv7mXrY5EL5q3HMrl/s1600/DSCN4802-A.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="480" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj1lqbudhe_jpQdaK-P9-ccqtizdJjIWiWgfBsN2bctYXhccOf3FohavPdOll2Jl54Xs_6mmlU1yaT2Vlff2dOgv7VU4AA9kwEukONrTBGB4Muo7GSCS3BCYD2Fl9zv7mXrY5EL5q3HMrl/s640/DSCN4802-A.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Mergus, West İstanbul'da</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
West İstanbul Marina’yı görmeyi de aklıma koymuştum; nasıl olsa önünden geçecektik. Marina yönetimi ile önceden haberleştim, Gezgin Korsan grubu olarak daha önce düzenleme sözünü verdiğimiz ama gerçekleştiremediğimiz toplu hafta sonu ziyaretini anımsatınca, bizi bir gece misafir edeceklerini söylediler. Kendilerine müteşekkiriz.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Mayısın sekizinde, Pendik’ten saat 10.00’da palamarları çözüp -Kartal’dan Adalar istikametine giden iki koca dolmuş/gezi motorunun bizi iki yandan sıkıştırmasını saymazsak- rahat bir seyirle Avcılar kıyısına ulaştık. </div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuXhfgDFDtbXg_5CyFr_flZrPHNT519G5eDRFW542BgYeZCG4FmZ10nH9i6n4D8U4PLqefFQ-okIDAqS8uMMJ1taDOSlhtyc-q0_q0gzxIsnXQPy20n8b-tksynW515jveoE2a7zkkyhBn/s1600/DSCN4803-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuXhfgDFDtbXg_5CyFr_flZrPHNT519G5eDRFW542BgYeZCG4FmZ10nH9i6n4D8U4PLqefFQ-okIDAqS8uMMJ1taDOSlhtyc-q0_q0gzxIsnXQPy20n8b-tksynW515jveoE2a7zkkyhBn/s640/DSCN4803-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Arkada Ambarlı limanı, önde West'in çekek alanı</div>
</td></tr>
</tbody></table>
Koca bir ticari limanın (Ambarlı) gizlediği marinayı son anda farkettik. Doğuya bakan girişte bizi botla karşılayan Gezgin Korsan, D pantonuna iskeleden aborda olmamıza yardım etti. Sonra da, arada bir gereksinimimiz olup olmadığını sormayı görev bildi.<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Pantonlar her tür hizmeti verecek biçimde tamamlanmış. Panton kenarları boyunca giden lastik tampon bantlar, Pendik’te yöneticilere zaman zaman iletip gerçekleştiğini göremediğim bir standart. Denizde 70 kadar irili ufaklı tekne var. Karada da bir o kadar. Kara parkı çok özenle düzenlenmiş, yeterli sıklıkta servis üniteleri, ayarlanabilir destek sistemleri, isteyenlere sağlanan metal ve ayarlanabilir çalışma iskeleleri ile Fenerbahçe ve Pendik’te göremediğimiz bir kaliteye sahip.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_Fb5pB7nufQeM__OodkQVKJbXeBSR8mzUfp7xilRBZkZQmz8HK71UENz5QPFVKptjo7UpU7HTXOoW61Ui1JAM6AAZVwjopp6wfKynNvEYdRwrRT41UtmABDYH2pX0iDSJ2MdcpS03GvoH/s1600/DSCN4816-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="137" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_Fb5pB7nufQeM__OodkQVKJbXeBSR8mzUfp7xilRBZkZQmz8HK71UENz5QPFVKptjo7UpU7HTXOoW61Ui1JAM6AAZVwjopp6wfKynNvEYdRwrRT41UtmABDYH2pX0iDSJ2MdcpS03GvoH/s640/DSCN4816-a.jpg" width="640" /></a></div>
Ancak inşaatlar henüz bitmemiş, bu nedenle büyük ve tozlu bir şantiye görünümünde; sosyal ve ticari tesislerin yapımı, çevre düzenleme çalışmaları sürüyor, deniz dibi taramalar da limanın batı ucunda tamamlanmaya çalışılıyor. Pantonlar ve çekek yerleri limanın doğu tarafında. Bitişikteki ticari liman 24 saat çalışıyor ve öylesine aydınlatılıyor ki, West İstanbul’un ayrıca saha aydınlatması yapmasına gerek kalmıyor. Vinçlerin hareketini haber veren sirenler, her an bir yangın çıktığını ya da polisiye bir olay yaşanmakta olduğunu haber verir gibi. Ama yol yorgunu olunca kolayca uyunuyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; margin: 0cm 0cm 0pt;">
</div>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb7OyfWAjv2ubMzWx70aQEBM7sE8kifDuT1ORlGiV66CztD-JQMd2jjS00vmeWXkoolG6CjM2VtlyKY9SJolj9Stj7m20Q_Q9WYSYOaeAFQ50QhSPn4GtxTePFI9qgB6-4E7JCIrIzMCAk/s1600/DSCN4822-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="196" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhb7OyfWAjv2ubMzWx70aQEBM7sE8kifDuT1ORlGiV66CztD-JQMd2jjS00vmeWXkoolG6CjM2VtlyKY9SJolj9Stj7m20Q_Q9WYSYOaeAFQ50QhSPn4GtxTePFI9qgB6-4E7JCIrIzMCAk/s640/DSCN4822-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Mendireğin yeşillenmekte oluşu hoş bir sürpriz</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Marinanın arka yamacı, leblebi gibi dizilmiş tek tip evlerle kaplı; günün birinde o yapılar ağaçlar arasında kaybolursa, ön plandaki marina, son zamanların modası “Selçuk-Osmanlı kırması” mimarisi ile daha ilginç bir görünüme kavuşacak.<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
EREGLİ İLE TEKİRDAĞ ARASINDA KARARSIZ ROTA<br />
<br />
West İstanbul’dan 9 Mayıs sabahı gün ağrırken yola çıktığımızda, rahatsız edici dalgalar, bir bütün gün yol yapmamızın olanaksızlığını bize söyleyip duruyordu; biz de Mürefte ve Ereğli rotalarının açıortayında “kararlı" bir biçimde gidip, dalgalardaki gelişmelere göre nihai yönelmeyi yapmaya karar verdik. Rüzgarın bir artıp bir azalan kararsız hızı, yelkenlerin yanısıra motoru da çalıştırmamıza neden oldu, hızımızı sabit tutmaya çalışıyorduk.<br />
<br />
Eni-boyu artan ölü dalgalar galip geldi ve rehber kitaplardaki en yakın korunaklı liman olan Ereğli’ye yöneldik. Niyetimiz, koyun kuzeyine demirlemekti. Ancak Mergus, koya yerleşmiş doğal gaz kokusuna çarpar çarpmaz geri döndü; bu koku, çocukluğumda denize girdiğimiz Tütünçiftlik’te petrol arıtma tesisi kurulduktan sonraki havayı anımsattı; bir daha İzmit çevresinde denize girememiştik. Ama bu arada farkettik ki, Ereğli körfezinin kuzeyi sadece su çekimi bir metreden az olan tekneler için poyraza karşı korunaklı olabiliyor.<br />
<br />
Aynı hızla Adaardı Burnu’nu açıktan dönüp Tekirdağ’a yöneldik. Burnun güneyinde, Örencik Kayası’na gelmeden önce, Martas iskelesinin batısı, kısa süreli demirlemeler için korunaklı gibi göründü. Tam bu sırada Zafer Dedeoğlu <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>arayıp hal hatır sordu. Daha sonra da Tekirdağ’daki Gezgin Korsan Kemal Bey aramış; ama yelken ve dalga ile boğuştuğum bir sıraya denk gelmiş olmalı ki, duyamadım; akşam üzeri bağlandığımızı da öğrenmiş olarak yeniden aradı ve gereksinimimiz olup olmadığını sordu.<br />
<br />
Tekirdağ’ın marina harabesine girdiğimizde rahat bir nefes aldık ve ortadaki boşlukta daireler çizerek hem kendimize gelmeye, hem de çevremizi algılamaya çalıştık. İki bağlanma olanağı görünüyordu; biri kuzey rıhtımında çekek yeri olarak düşünülmüş girintinin yanına aborda olmak, öteki ise batıdaki tali mendireğe kıçtan kara bağlanmak. Birinci seçenekte yaşlı bir adamcağız, ikincisinde ise oradaki bağlı teknelerin sahipleri bize el ediyordu. Sahipli görünen kıçtankara olanağını ilk aşamada reddedip, yaşlı (yani biz yaşlardaki) adamın yardımıyla rıhtıma aborda olduk. Aynı anda, kızı az erkeği bol, ergenlik çağında bir grup geldi ve oğlanlar soyunup akrobatik hareketlerle suya atlayarak kız arkadaşlarından puan toplama yarışına girdiler. Ancak atladıkları suyun kıvamı ortalama bir kent kanalizasyonu görünümünde idi. Çocuklara “hasta olacksınız” dedim; “yok amca, biz üşümüyoruz” dediler.<br />
<br />
Bu arada sürekli uyaran elektroniklere güvenmeyip, suyun derinliğini bir de iskandil ile ölçünce biraz endişelendik, iki ölçü aynıydı: rıhtımın dibindeki derinlik ancak iki buçuk metre ve bu ölçü Mergus’un su çekiminden sadece 45 cm fazla. Yani herhangi bir seviye oynaması sorun yaratabilirdi. Bunun üzerine ikinci seçeneği karadan gidip denetlemeye karar verdim; oradaki tekne sahipleri, kıçtan kara bağlanmada su seviyelerinin bir sorun yaratmadığını söylediler. Biz de palamarları çözüp batı rıhtımına yöneldik. Karşıdan esen poyraz rüzgarı altında, demir atıp tornistanla daracık bir yere bağlanmada sorun yaşadığımızı gören Tekirdağlı amatör denizciler, “halat atın biz sizi çekelim, sonra sizin demirinizi kayık ile götürüp atarız” dediler. Halatı onlara verebilmek için zaten bağlanacağımız yere kıçtan iyice yanaşmak zorunda kaldık, ama onlar da bu arada bizim acemiliklerimizle epeyce eğlenme olanağını buldular. Yardımlarına müteşekkiriz.<br />
<br />
Kıçtankara bağlandığımız yerin teknesi bir gün sonra denize ineceği için bizim bir geceliğine bağlanmamızın sakıncası yokmuş. Yer değiştirmemiz iyi oldu, hem su-elektrik sağlayabildik, hem de ayak altı bir yerde kalmamış olduk; çünkü kuzey rıhtımı, insanların arabalarıyla gelip denizi seyrettikleri bir geniş beton düzlüğün kıyısıydı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfRGex1NFGAWLJdogO8gka_Ch1Fo9jcMUSEtaoXHM8Els7SBPPSOfUiXWo74jweM4TV6jw_LDbejMIhXYS124K312zcAZDStL2X720-COecJjflitr5cCSm6zQfVkKXf0Ij7U_9dvL4ClF/s1600/DSCN4825-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="324" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfRGex1NFGAWLJdogO8gka_Ch1Fo9jcMUSEtaoXHM8Els7SBPPSOfUiXWo74jweM4TV6jw_LDbejMIhXYS124K312zcAZDStL2X720-COecJjflitr5cCSm6zQfVkKXf0Ij7U_9dvL4ClF/s640/DSCN4825-a.jpg" width="640" /></a></div>
Sancağımızda bağlı Saki yelkenlisinin sahibi Fuat Bey, kısa süre önce, teknesi ile bir yıllığına, Teos’tan Tekirdağ’a anne-baba evine gelmiş. Sonra yine İzmir’e dönecekmiş; uzun yıllardır orada yaşıyormuş.<br />
<br />
Marina olamamış liman ile kimsenin ilgilenmediğinden yakınıyor, buradaki tekne sahipleri. Denizin altı da üstü de temizlikten uzak. Su ve elektriği belediye bedava veriyormuş ama gerisi yok. “Neden bir kooperatif kurup buranın sorumluluğunu üstlenmiyorsunuz?” gibi saçma bir soru sormaktan kendimi alamıyorum. Burada duyduğum üzüntünün daha beterini, birkaç yıl önce, Avşa’daki terkedilmiş marina kalıntısını görünce de duymuştum.<br />
<br />
Seyir yorgunluğunun üzerine, bir de demir atıp bağlanma maceramız da eklenince, yorgunluğu gidermek üzere limanın ardındaki yamaçta gözümüze çarpan “Marina Kafe”ye çöküyoruz; marina tamamlanamamış, ama kafe’si hazır. Genç ve nazik bir grubun hizmet verdiği kafede yediğimiz tostlar ve içtiğimiz çaylar ziyafet gibi geliyor bize. Kafenin bitişiğindeki lunaparktaki kayık salıncaklara baktıkça, geride bıraktığımız günü yeniden anımsıyoruz ve sonunda böyle bir limana bağlanabildiğimize şükrediyoruz.<br />
<br />
Bacaklarımız açılsın diye kent merkezine yürüyoruz. Yolda belediye otoparkının görevlilerine “yakında nerede gazete satılır?” diye soruyoruz, aldığımız yanıt “nasıl yani?”. Ancak “okumak için” deyince, biraz şaşırmış olarak “bayilerde” yanıtını alıyoruz. Demek ki bu kentte gazete kasaplarda satılmıyor.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEz9tRvtxwrMqYTilpn0FToJVQ_M13SgiJF-4R6WNrKURAsvExIptfYKpVTbuC53qJFZM5IvcK5CJuzjnsBidBQ6PLF-9uCGsy1waboiRzhrwga3Z8dQMkBLjpd20Xm3UZUS2o2R9DEQzo/s1600/DSCN4828-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEz9tRvtxwrMqYTilpn0FToJVQ_M13SgiJF-4R6WNrKURAsvExIptfYKpVTbuC53qJFZM5IvcK5CJuzjnsBidBQ6PLF-9uCGsy1waboiRzhrwga3Z8dQMkBLjpd20Xm3UZUS2o2R9DEQzo/s320/DSCN4828-a.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Macarların yaptığı ahşap heykeller</div>
</td></tr>
</tbody></table>
Limandan kente yürürken içinden geçtiğimiz parkta, Namık Kemal ve Prens Rakotzi’nin heykellerini ziyaret ediyoruz. Macarlar’ın, Rakotzi anısına yapıp parka armağan ettikleri ahşap heykellerle ilgilenen gençleri görmek, heykellerin kendisinden daha ilginç geliyor; bu ne cesaret!<br />
<br />
Üniversitenin bu orta boy kentlere en önemli katkısı belki de kent dışından ve farklı kültürden gelen gençleri konuk ediyor oluşu; niyeti olanlarda bir tür hoşgörü tavrının gelişmesine yol açıyor. Burada da taşkınlık yapmadan birlikte vakit geçiren kızlı erkekli çok sayıda grupla karşılaşıyoruz, akşamın çökmekte olduğu bu saatte. <br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFxbmrUVeUUdUfAnQhtGBqxfMnt05OlrZWYjH-jWetANhu7J2hi5mzgi0zLUUNJzBoWB_jYNZfe8UCsCWIF4p2DutXgQktQd73uZdx9sCLXIo3vq6nsS8rYipVH-euRx0KPhg8R2rYOYs-/s1600/DSCN0001-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="264" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFxbmrUVeUUdUfAnQhtGBqxfMnt05OlrZWYjH-jWetANhu7J2hi5mzgi0zLUUNJzBoWB_jYNZfe8UCsCWIF4p2DutXgQktQd73uZdx9sCLXIo3vq6nsS8rYipVH-euRx0KPhg8R2rYOYs-/s640/DSCN0001-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Tekirdağ balıkçı barınağı tamamen dolu</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Kıyı boyunca, tıka basa dolu balıkçı barınağını geçip, denizin dövdüğü rıhtım boyunca yürüyoruz; dalgalar kentin kanalizasyonunun gönderdiklerini rıhtımda yürüyen yayalara iade ediyor; kokusu ile birlikte.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br />
Tekneye dönüp havuzlukta biraz oturmayı denedik. Yandaki teknelere cipleri ile gelenler oldu ve farları gözümüzü oydu. Uyardığımızda “şimdi kapanacak” yanıtını aldık, büyük olasılıkla biraz müstehzi bir ifade bu yanıta eşlik etti; farlar meğer gecikerek otomatik kapanan türdenmiş; ne teknoloji, ne medeniyet.<br />
<br />
Ama, gecenin ilerleyen saatlerinde mendireğin üzerinden gelen güzel bir ut sesi ve hafif sesle söylenen hoş bir şarkı, ninni gibi hemen uyumama yardımcı oluyor. Sabah ezan sesinin hemen ardından daha kimse namazını bile kılamadan, limandaki bir tekneden yayılan arabesk bir müzik ise, bozuk çalınan bir kalk borusu gibi etki ediyor. Bize uyar: kalk ve hemen kaç.<br />
<br />
Gün ağarırken palamarları çözüp demiri aldık. Aldık almasına da, demirimiz, ucunda asılı yüz kiloluk döküntü ile su yüzüne çıktı; Mergus bu haliyle deniz dibi tarayan iş makinalarını andırıyordu. Büyük bir naylon, içi, çöp, çamur ve midyeciklerle dolu, etrafı kalın lifli yosunlarla sarılmış bir yumak. Bu mahluku demirden sıyırmak yarım saatimizi aldı, denizi bu duruma getirenler de hayır dualarımızı. Naylon kısmını denize geri gönderemeyince paketleyip yanımıza aldık; ilk uğrağımızda çöpe atmak üzere; orada da çöplerle birlikte yeniden denize atılır ve böylece naylonun yaşam döngüsü <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tamamlanmış olur.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
MÜREFTE MOLASI<br />
<br />
Yola çıkalı henüz 85 mil oldu, bu ne molası denebilir. Aslında “dalga molası” desek yerinde olur.<br />
Gerçek şu ki, Tekirdağ’dan 10 Mayıs sabahı demiri ve beraberindekileri alırken niyetimiz Çanakkale’ye kadar gitmekti. Ama hava raporlarında 80 cm görünen dalgaların gerçekte 1,5 metreye çıktığı bir denizde 4 saat yolculuk yapınca, “ne diye bu eziyeti çekiyoruz, işte Mürefte şuracıkta” deyip balıkçı barınağına yöneldik. O anda bir tekne limandan çıktı ve hemen cenovasını açıp Güneybatı’ya yöneldi. İçimden “gerçek denizciler” diye geçirdim; ancak iki gün sonra Bozcaada’da teknenin kaptanından, o gün Çanakkale’ye nasıl zorlukla ulaştıklarını dinleyince, biraz rahatına düşkünlük de sayılsa, benim kararımın yerinde olduğu kanısına vardım.<br />
<br />
Barınağa GB’ya açık ağzından girdiğimizde KB rıhtımında el eden iki kişi gördük ve onların da yardımıyla, daha önce aborda olmuş 5-6 teknenin arasındaki boşluğa yerleştik. Bu kez derinlik konusunda fazla müşkülpesent davranmadım, Çelen'in bütün itirazına karşın 205 cm’lik salmayı, derinlik göstergesinin <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>rıhtım kıyısındaki 180 cm uyarısına uydurduk. Gece uyurken duyduğum kimi sesleri salmanın dibe vurma sesine benzettimse de tekne yatay kalmayı başardı. Mergus’un Yalova’da pırıl pırıl cilalanmış bordasını, ilk anda beton rıhtıma eşit aralıklarla asılmış araba lastiklerinin siyah tacizine maruz bıraktık; lastikler benim usturmaçalardan daha şişmandı. Daha sonra bir “ara çözümle” yükü kendi usturmaçalarıma verdimse de, bu kez rıhtımın bilmem kaç numara zımpara olan beton yüzeyi, usturmaçaların canına okudu; arada kalan araba lastiği nedeniyle, usturmaça koruma amaçlı taşıdığım tahtayı araya yerleştirme olanağını da bulamadım. Asıl can sıkıcı olan, o betonu döken müteahhite, çakılı dışarı boşalmayan, adam gibi dökülmüş yüksek dozlu bir betonun parasının ödenmiş oluşu; bizim verdiğimiz vergilerden.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg6Q7C1jg1oxf5-eMzAt1C4pa2Tj0SwDml1gkFhcj_Xv-UZ3RVfoNx9oRYBbSGKVj4QCpbGrf0yCmhgd5avGaOMNwkin0tZh-LZTvZY3i20UgtqfLZjZeV6dKnv4cN3KxQcdYdx16rc3Ps/s1600/P1030036-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="478" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg6Q7C1jg1oxf5-eMzAt1C4pa2Tj0SwDml1gkFhcj_Xv-UZ3RVfoNx9oRYBbSGKVj4QCpbGrf0yCmhgd5avGaOMNwkin0tZh-LZTvZY3i20UgtqfLZjZeV6dKnv4cN3KxQcdYdx16rc3Ps/s640/P1030036-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Mergus Mürefte'de; arkada lokanta binası, rıhtımda ben.</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
Bağlandığımız ana rıhtımda düzgün bir lokanta binası var, ama kapalı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Mendireğin KD duvarı boyunca balıkçıların derme çatma kulübecikleri var. Kuzeyde derme çatma koca bir hangarın içinde bir usta, ahşaptan 16-18 metrelik bir motor yat imal ediyor. “Planları falan var mı? Neye göre yapıyorsun?” diyoruz; duvarda dergilerden kesilmiş gibi bir fotoğrafı gösterip, “işte bitince öyle olacak” diyor. Ne yapacağını soruyoruz bu tekneyi, satacağını söylüyor. Bu arada İtalyanlar’ın kendi yaptığı tekneleri kopya ettiğinden de dem vuruyor. Teknesi de hangarı gibi olacaksa vay alanın haline.<br />
<br />
Bağlanmamıza yardımcı olan “görevli” biraz sonra bir form verip doldurmamızı istedi, jandarma içinmiş. Borcumuzu sordum; 40 lira aldı, makbuz vermedi. Derdim makbuz değil, ama daha sonra görüştüğümüz <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Su Ürünleri Kooperatifi başkanı, yatlara makbuz kesme ve para alma yetkilerinin olmadığını söyledi. Ancak bu arada, liman girişindeki minik binada, her boy teknenin ödemesi gereken ücreti gösteren 2012 tarihli, ayrıntılı bir tarife dikkatimi çekti; 10 metre boy için 26TL yazılıydı. Bu karışık durumu çok da fazla kurcalamanın yararı olmadığına karar verip Mürefte’nin tadını çıkarmaya yöneldik.<br />
<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhOmGV1Eu844F6u161TddMOCZ8uBgyECNrR51Eu1_VNse1ut9X-1opRlV4SJPc4Y308DREvdxysJzBw5oIYH0WOqcmRD9rMFmBuk_0HHOet1VQL4iI7Dl33xrh_IpPcp89X1J0Sy8pSO2Q/s1600/P1030048-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="480" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhOmGV1Eu844F6u161TddMOCZ8uBgyECNrR51Eu1_VNse1ut9X-1opRlV4SJPc4Y308DREvdxysJzBw5oIYH0WOqcmRD9rMFmBuk_0HHOet1VQL4iI7Dl33xrh_IpPcp89X1J0Sy8pSO2Q/s640/P1030048-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Asfaltın kenarındaki çiçek çeşitliliği</div>
</td></tr>
</tbody></table>
İlk işimiz, 3 km uzaktaki Mürefte yerleşmesine yürümek oldu. Yolun iki yanında kır çiçekleri çılgınlar gibi fışkırmıştı. Şaşırtıcı olan,bunların çoğu Ankara baharında gördüğümüz türlerdi ama çevrede aynı zamanda zeytinlikler de vardı. Yürüdüğümüz karayolu boyunca yarısı terkedilmiş ya da hiç oturulmamış, öteki yarısı ise henüz yazlıkçılar gelmediği için insansız siteler dizilmişti. Terkedilmişlerin bile bahçelerinde bin bir türden güller pıtrak gibi açmıştı. Özetle doğa en şenlikli dönemini yaşıyordu, ama insanlar bu düğüne katılmıyorlardı; onlar kuru ot döneminde gelip bunaltıcı sıcağın tadını çıkaracaklardı.<br />
<br />
Yolun daha başındyken benim fotoğraf makinem sorun yaratınca, geri kalan günlerdeki fotoğrafları Çelen kendi makinesiyle çekti. Mustafa'nın çektikleri ise bu yazıyı yazarken elimize ulaşmamıştı.<br />
<br />
Yol boyunca izlenen terkedilmişlik havası, kente girdiğimizde de sürdü, özellikle kıyı boyunca hiç hareket yoktu; herkes yazın gelmesini bekleyerek kışı geçiriyor anlaşılan; yer yer belediyenin bordür ve kaldırım çalışmaları bir hareket getiriyor yollara. Kentin öbür ucuna yürüyoruz, şarap imalathaneleri ve Kutman ailesinin şarap müzesi. Müzedeki görevli bayan ince ince bilgi verdikten sonra, devletin yabancı şarapları kayıran politikasının yerli üretimi öldürmekte oluşundan, mizahi bir dil ile yakındı. Bu arada Mürefte adının Yunanca “binbir çiçek” anlamı taşıdığını öğrendik.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM5BbDlHAhVSimOimduQ_vVzqCz0HPiCMMjxJBaqxiIoFN4vIEtMgJwEdjs-rA_spGSJH0X2tgIGZKF6k-OFDY-1yykM6hmd6V2AT9exLGFM_lQOGd0k5AQ1Ptchu9rbOM2T1Uy1ZeAOG7/s1600/P1030061-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM5BbDlHAhVSimOimduQ_vVzqCz0HPiCMMjxJBaqxiIoFN4vIEtMgJwEdjs-rA_spGSJH0X2tgIGZKF6k-OFDY-1yykM6hmd6V2AT9exLGFM_lQOGd0k5AQ1Ptchu9rbOM2T1Uy1ZeAOG7/s320/P1030061-a.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Terkedilmiş bir bahçenin gülleri</td></tr>
</tbody></table>
Limanda WC olmadığı için kent içindeki umumi tuvaleti ziyaret etmeye yeltendiysek de bunun hata olduğunu daha kapısından bakınca anladık; Türkiye’de artık bu sorunun çözüldüğüne ilişkin iyimser görüşümün geçersiz olduğu da böylece ortaya çıktı. Bu vesile ile bir başka sorunun daha farkına vardım: marinalar dışında gecelendiğinde en yetersiz şeyin elektrik ve su olduğunu sanırdım, oysa pis su tankının kapasitesi imiş; Mürefte barınağında bir gün daha kalmaya karar verince ne yapacağımızı şaşırdık.<br />
<br />
İkinci gün neden mi kaldık? Hava raporları gök gürültülü sağanaklarla dolu bir gün tanımlayınca, biz de “hazır buradayken zinciri de rıhtıma yayıp işaretleyelim bari” deyip, çarşıdan iki ayrı renk püskürtme boya aldık. Biri kısa sürede tıkandı ve ne yaptıksa açılmadı, öteki ilk katı vurduktan sonra bir daha kurumadı; 6 km’lik yeni bir yürüyüşü de göze alamadık ve iş “olduğu kadar” türünden bitirildi. Ayrıca, at nalının savlosunu yüzer halat ile değiştirdim, demir şamandıramdaki batar halatın yerine yüzer halat bağladım, zincirin karabinalı mapa bağlantısını çözüp araya bir metre kadar bir halat yerleştirdim (çok gerektiğinde bıçakla kesip atabilmek için), seyir fenerlerimin yanıp yanmadığını denetledim. Kısaca uzun zamandır yapamadığım irili ufaklı bir çok işi yapmama yaradı bu olumsuz hava raporu. Yağmur ancak ikindi saatlerinde yağdı; barınak dışındaki dalgayı bilemem. Yalnız, gün ortasında telsizden verilen meteoroloji bülteninde kuzey Ege’de dalga boyu 150-250 cm olarak belirtildi; devam etseydik, Ege’ye çıkıp Bozcaada’ya ulaşmaya çalışacaktık.<br />
<br />
Kaldığımız ilk gece, barınağın kırmızı giriş feneri yanmadı; ertesi gece baktık kırmızı yanıyor, yeşilden ses yok; kooperatif başkanı yeşilin daha geç yandığını söyledi ve gerçekten de öyle oldu. Gece barınağa girme niyetinde olanlara duyurulur.<br />
<br />
Barınaktaki en vefalı dostumuz, yavruları olduğu anlaşılan sevimli bir köpekti, adı yolktu, sık sık bizi ziyaret edip teknenin yanıbaşında uyukladı. Bir ara, her biri farklı cinsten olan çok sayıdaki yavruyu da görme olanağı bulduk, onlarla birlikte yaşayan bir de kediyi. Kedi aynı zamanda, Kooperatif başkanının karabaş cinsi köpeği Diva ile de çok samimi idi; ama Diva anne köpekten haz etmiyordu.<br />
<br />
İlk kez ertesi günün hava raporunu almadan yattım, biliyordum ki çeşitli internet sitelerinden havayı öğrenmeye kalkışırsam, muhakkak bir bahane bulup seyri erteleyeceğim. “Sabahki havaya ve havama göre karar veririm” dedim.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
BOZCAADA’DA ÇİFTE DÜĞÜN<br />
<br />
Mürefte’den 12 Mayıs günü erkenden çıkıp, kıpkırmızı doğan güneşin ilk ışıklarını içimize çektik. Çanakkale Boğazı’na uzanan yolu, Marmara’nın Kuzey kıyılarının içler acısı görünümünü izleyerek “değerlendirdik”; teknede üç mimarız ve bir zamanların mütevazi yerleşmelerinin ve bozulmamış kırlarının 40-50 yıl içinde ne duruma geldiğini görmek herkes gibi bizi de üzüyor. Sanki memleket bizim değil de, buraları talan etmek üzere gelmiş çekirge sürüleriyiz.<br />
<br />
Neyse, beğenmeyen öbür tarafa baksın, sabahın pusunda hafif hafif ortaya çıkan Güney kıyılarının silüetine. Yol boyunca pupamızdan esen rüzgardan yararlanmak için oynadığımız köşe kapmacayı biz kaybettik, ama ilke olarak sabit bir hız tutturup öngördüğüm saatte menzile varma konusunda taviz vermedim. Motor ve akıntının yardımıyla boğazı hızla geçtik.<br />
<br />
Kilitbahir’i bordaladıktan yarım saat sonra mızmız poyraz aniden yön değiştirip hızını 25 knota çıkardı ve tekneyi savurdu; parakete 7.3 knot hız gösterirken, GPS hızımız 10.5 knota fırladı; oysa o ana kadar ikisi arasındaki fark boğaz boyunca en çok 2 knota çıkabilmişti. Ardından üzerimizden geçen kara bulutlardan bir yağmur boşandı. Bulutlar Ege’ye doğru hızla yol alıp gözden kayboldu.<br />
<br />
Gün boyunca “bu boğazdan gemi geçmiyorsa, İstanbul’a ulaşan gemileri Fatih karadan mı aşırıyor?” sorusunun yanıtı olarak, boğaza girmekte olan bir gemi katarı ile karşılaştık. Bunlara paralel olarak, donanmanın bir olasılıkla tatbikattan dönen gemileri de dizi dizi boğaza girmeye başlayınca, Bozcaada’ya yönelmek üzere gemi yolunu kesmek ustalık isteyen bir manevraya dönüştü.<br />
<br />
Saat 17.00’de Bozcada limanına girerken, “bağlanacak yer bulabilecek miyiz?” ve “demir atıp rüzgara karşı tornistan ile kıçtankara yapabilecek miyiz” gibi sorular ile kafamı yormaktaydım. Daha önceki gelişlerimde sorumluluk bende olmadığı için, akşam ışıklarının limana vuruşu, kalenin görünümü gibi estetik konularla ilgilenebiliyordum. Limanın ortasında bir tur atıp çevremi algılamaya çalışırken, kıçtankara olmuş teknelerin arasındaki bir boşlukta, elindeki tonoz halatının ucunu havaya kaldırmış adam dikkatimizi çekti. Liman içine demir atmaktan kurtulmuş olmak ne büyük mutluluk. Kolayca yanaştık ve bağlandık. Yeni tonoz halatı bulmak da ayrıca sevindirici oldu.<br />
<br />
Bağlanmamıza ustaca yardım eden adam, doğru dürüst bir teşekkür etmemize fırsat vermeden ortadan kaybolmuştu ki şık giyimli belediye zabıtası Ramazan Bey (kendisine Ramo denmesini tercih ettiğini ima ederek) motoru ile yanıbaşımızda belirip, iş yoğunluğu nedeniyle karşılamaya gelmekte geciktiği için özür diledi. Su ve elektrik alacağımızı da öğrendikten sonra 50 liralık makbuzu kesti. Telefon numarasını verip bir şeye gerek duyarsak arayabileceğimizi söyleyip ayrıldı (544 3501717). İki gündür süren uluslararası yarı maraton etkinlikleri görevlileri epey yormuştu anlaşılan.<br />
<br />
Ramazan Bey’den yakıt istasyonunun telefon numarasını (530 9408066) da almayı ihmal etmemiştik ki, Opet giysili bir adamın rıhtımda gezindiğini görüp seslendik. Tankeri de 200 metre ötedeydi. Ancak, aradaki çayhanenin düğün hazırlığı nedeniyle rıhtıma dizdiği sandalyeler yüzünden tankeri getiremeyeceğini söyledi. Bizim ısrarımızla çayhane yönetimine başvurunca, sandalyeler çekildi, biz de yakıt alabildik ve Pendik-Bozcaada arasının 75 litre olduğunu öğrenmiş olduk. Pompacı hortumun ucunu depodan ayırırken biraz dikkatsiz davrandığımı görünce “aman denize damlamasın” diye uyarma gereğini duydu. Dönüp denize baktım, gerçekten içilecek kıvamda idi. Ucu yukarı doğru çevirdim, ama bir kaç damla tekneye düştü, bu kez de “tekneye de damlamasın” demekten kendini alamadı. İş bitince, tankerin arkasındaki yazar kasada fişi kesti, kredi kartı ile ödememizi sağladı, düğün düzenini yeniden rahatsız etmemek için tankeri yakında bir yere park etti. Bozcaada’dan her geçişte, bu yakıt servisinin düzgünlüğüne hep hayran kalmışımdır.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNTurQy-eAE8w1C5S8PB_XYQCxyi05eI2uwm3kG6LAErgmbq3jo3TYN41GxofR9wPdW7DabuWY7Gxxpu2rbgZuYJQXI5h15HTw_DQ7L6yGJyeiMmPeTkfFV1RzxnShWckXWo2knuSYYYW5/s1600/P1030068-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="259" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNTurQy-eAE8w1C5S8PB_XYQCxyi05eI2uwm3kG6LAErgmbq3jo3TYN41GxofR9wPdW7DabuWY7Gxxpu2rbgZuYJQXI5h15HTw_DQ7L6yGJyeiMmPeTkfFV1RzxnShWckXWo2knuSYYYW5/s640/P1030068-a.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
Bozcaada’da uluslararası maratonun hareketliliği henüz canlılığını korurken, çok daha “milli” başka bir olayın, Fenerbahçe-Galatasaray şampiyonluk maçının başlama saatinin yaklaştığını farkettik. İnsanlar evlerin teraslarında, kafelerde, sokaklarda, her yerde gruplar halinde toplanmış, TV ekranlarına kilitlenmiş, tezahürat yaparak bekleşiyorlardı. Bu milleti böyle bir olay çevresinde birleştirmek ve yine aynı olayı kullanarak birbirine kırdırmak ne kadar kolaylaştı.<br />
<br />
Maçsız bir lokantada sadece sebzelerden oluşan erken bir akşam yemeği yedikten ve mahalle aralarının sevimli sokaklarında dolaştıktan sonra tekneye yöneldik. Düğün sandalyelerinin arasından geçerken, sadece yaşlı davetlilerin bekleştiklerini farkettik; gençlerden kimse yoktu, gelinle damat dahil herkes maç hala maç izliyordu anlaşılan. Saat 21.00, biz yorgunuz ve yatmamız gerek, ama ya düğün sahiden başlarsa?<br />
<br />
Maçın uzatmaları oynanırken, gelinle damadı ve davul zurna ekibini taşıyan bir balıkçı motoru ışıklandırılıp balonlarla ve maytaplarla donatılmış olarak, sandalyelerin dizildiği rıhtıma yaklaşmaya başladı. Arka planda TV ve radyolardan maçı anlatanların ve tezahürat yapanların sesleri bu müziğe eşlik ediyordu. Gelin sahile ayak atarken, karşılama amacıyla, kafedeki müzik düzeninde Özdemir Erdoğan’ın ağır başlı parçalarından biri çalınmaya başladı, davul-zurna ekibi hakimiyeti kaptırmamakta kararlı davranınca, kafedekiler bu kez yüksek tonda bir arabesk ile karşılık verdiler. O andan başlayarak ipin ucu kaçtı ve ben uyuyabilme umudumu yitirdim.<br />
<br />
Derken şampiyon olan takımın taraftarları arabalara binip bayraklar sallayarak, bağlandığımız rıhtıma yöneldiler; neyse ki düğün nedeniyle bir noktadan öte geçemediler ve taşkınlık potansiyeli taşıyan maç sonu etkinliğinden kurtulduk; oysa beş dakika önce, “iyi ki rıhtımda düğün varmış” diyebileceğim aklımın ucundan geçmezdi.<br />
<br />
Bu rıhtım aslında Bozcaada’nın “piyasa” mekanlarının başında geliyor; aileler, genç gruplar, akşam yemeğinden sonra rıhtımın ucuna kadar yürüyüp, yeni gelen tekneleri ve içindekileri göz ucuyla izleyerek oyalanıyorlar. Çocukluğumun en hoş anlarını İzmit’te böyle bir rıhtımda yaşamış biri olarak, rıhtımı olmayan kentlerin ne kadar şanssız olduklarını düşünmüşümdür hep. Gerçi onlar da, trenin geliş saatlerinde istasyon yolunda yürürler, trenden inen tanıdık tanımadık yolcuları karşılarlar. Ya tren de yoksa?<br />
<br />
Derken bitişiğimizdeki motor-yat, şan olsun diye, denizin altını aydınlatan kıç ışıklarını yaktı ve bir anda bir akvaryum çıktı ortaya; kalamardan ahtapota binbir deniz canlısı ışığın çevresinde akrobasi yapmaya başladılar sanki. Evlerinde TV izlemekten usanmış rıhtım ahalisi de böyle canlı bir etkinliği kaçırmadı ve bizim teknenin dibine yığıldı. Birileri koştu bir kepçe getirdi, havada uçar gibi kanatlarını aça kapaya dolaşan kızıl kahve yaratığı denizden alıp, kalamar olduğuna karar verince “ancak yem olur” diyip geri attı.<br />
<br />
Gece yarısına doğru, takı merasimi de tamamlanıp, kimin kime ne taktığı ses düzeni ile tüm Bozcaada’ya duyurulduktan sonra sepet havası eşliğinde düğün sona erdi ve biz de uyuyabildik.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
AYVALIK MI, KÜÇÜKKUYU MU?<br />
<br />
Bozcaada’dan Mayıs’ın 13’ünde yola çıktığımızda, niyetimiz akşama Ayvalık, Çıplakada’da demirlemek idi. Ama program yapıp Tanrı’yı güldürmemek için “hele Asos’a kadar kıyıdan gidelim de son anda karar veririrz, hem de hep karadan gördüğümüz bu kıyıları bir de denizden görürüz” dedik.<br />
<br />
Gerçekten de yılın en güzel zamanıymış, “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin, haberin var mı.....”.<br />
Zeytin yeşili örtünün üzerinde sarı katır tırnağı desenlerin yarattığı tablo olağanüstü idi. Ayrıca gerek yörenin ,gerek ülkenin duyarlı insanlarının kararlı tutumuyla hala bir ölçüde koruma altında tutulan bölgede, yerleşmeler dışında, yıllardır çok az yapılaşma gerçekleşebilmiş. Sadece yıllar önce imar iznini almış yazlık kooperatiflerinin açtığı yaralar göze çarpıyor; en kötüsü de Babakale’ye yaklaşırken sırtları kaplayan leblebi yığınları.<br />
<br />
Son yapılan en tatsız nesne ise, o güzelim Sivrice Feneri biblosunun dibine dikilen çelik kafes. Radar mıdır, verici midir bilmem; hiç değilse bir kaç yüzmetre öteye dikilemez miydi? Bilirsiniz, o fener ve fenerci evinin restore edilmesinin ardından baronun eski yöneticilerinden Yücel Sayman, fenerci evini yeniden düzenleyip, bir Deniz Fenerleri Yayınları Kütüphanesi oluşturmuştu. Hala duruyor mu bilmem; bilmem çünkü kırk yılda bir biri iyi bir şey yaparsa, ardından bunu örtmek için on tane kötü şey yapılıyor; kedilerin yaptıklarını örtmesi gibi bir refleks.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPP58ZelbO1OtNy1GSoOPiH-M4TssWHn8hsv0UtMDTmBY_NCfT2ddThtyZtXzYLfb1DmuHFzjD-XVi0Zu9488PXvux8h8CRcmAbiHQcOkXAMqK8aQdAjWZhbp-LHX6HaJAt8rDNE8DslfM/s1600/P1030082-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="190" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPP58ZelbO1OtNy1GSoOPiH-M4TssWHn8hsv0UtMDTmBY_NCfT2ddThtyZtXzYLfb1DmuHFzjD-XVi0Zu9488PXvux8h8CRcmAbiHQcOkXAMqK8aQdAjWZhbp-LHX6HaJAt8rDNE8DslfM/s400/P1030082-a.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sivriada feneri nasıl gölgelenir derseniz......</td></tr>
</tbody></table>
Kadırga Koyu’na kadar çok sakin bir seyir yaptık, fazlasıyla sakindi, çok zayıf esen rüzgar, yine pupadan gelmeye de özen gösteriyordu. Koyun önlerinde ani bir yön değişikliği ile 25 knota ulaşınca, Küçükkuyu’ya yönelmenin daha akıllıca olduğunu düşündük, çünkü dalga da artmıştı ve Ayvalık’a yönelirsek bizi fazlaca sallayacak bir yönden geliyordu. Hemen Pendik’ten eski panton komşumuz Murat Cem’e telefon açtım; iki yıldır Küçükkuyu’da teknesinde eşi ile birlikte yaşıyor diye biliyordum. O da, Ayvalık yerine Küçükkuyu’yu yeğlememizi önerdi. Balıkçı barınağındaki yer durumunu inceleyip bizi hemen aradı, “bekliyoruz” dedi. Limana girdiğimizde eşi ile birlikte gerçekten bekler durumda bulduk bu güler yüzlü ve yardımsever delikanlıyı. Hemen halatlarımızı alıp bağladılar, bir gereksinimimiz olursa aramaktan çekinmememizi söylediler. Yerimiz de çok iyi idi doğrusu, tam belediye binasının önündeki iskeleye aborda olmuştuk, aynı zamanda bir tür kıçtankara.<br />
<br />
Aslında, Kadırga Koyu “kaçağı” sadece 20 dakika sürmüş ve ortalık yine sütliman olmuştu, sadece ölü dalgalar kalmıştı, ama biz de kararımızı vermiştik; iyi de oldu. Pazar günü olduğu halde çarşıda gerekli her şeyi bulup, eksiklerimizi tamamladık. Biten gaz tüpü için bile sipariş verdik, 20 dakika sonra tekneye getirdiler.<br />
<br />
Mütevazi akşam yemeğimize, yol arkadaşımız Mustafa Erk’in kendi elma bahçelerinden topladıkları meyvalardan yaptıkları elma şarabı eşlik etti. Kırklareli’nin Demirköyü’nde orman içindeki bir bahçede, hiç bir yapay katkı kullanmaksızın yetiştirdikleri elmaları, pazarlama olanağı bulamadıkları için toptan 30-40 kuruşa vermek zorunda kalan Mustafa’ların yaptıkları elma pestilleri ve elma püresi de yolda çok işimize yaradı. Bunları pazarlama olanağı bulsalar, yapay gıdalarla beslenmekten yılan insanları ne denli mutlu edecekler.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdUFwCCIJx8DxRCRcy6syQKBw2tf3daOCNJM4mtwab1i_HzvWMqu_WVEslI2Zpm70gUfeUiy6FmIGlLUCPts6fVlnxxBjGpnbzZdns8S4aPRPqp-FJqo3SDsd3CNADNm9Vb9GABnvn9RtV/s1600/P1030086-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdUFwCCIJx8DxRCRcy6syQKBw2tf3daOCNJM4mtwab1i_HzvWMqu_WVEslI2Zpm70gUfeUiy6FmIGlLUCPts6fVlnxxBjGpnbzZdns8S4aPRPqp-FJqo3SDsd3CNADNm9Vb9GABnvn9RtV/s400/P1030086-a.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Küçükkuyu hatırası: Çelen ve Mustafa; tayfalarım.</td></tr>
</tbody></table>
Rıhtımın hareketi, gün batarken bir anda durdu, ya da denizcilerin deyişi ile “kaldı”; bir saat sonra aniden fırtına gibi hareketlendi, insanlar Pazar dinlenmesinin ikinci yarısını yaşamaya başladılar. Rıhtımdaki tüm kahvehaneler, kafeler, meydancıklar insana doydu; iyice geç vakit de genç Galatasaraylı’ların davul zurnalı gösterisi başladı, rıhtım boyunca beş-altı kez gidip geldiler. Daha sonra arka sokaklardan sesleri geldi ve yavaş yavaş gürültü kesildi; meydan boşaldı; biz de uyuduk.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br />
Küçükkuyu’dan 14 Mayıs sabah ezanından hemen sonra yola çıktığımızda, ilk programa göre varmayı hedeflediğimiz Çeşme, bize çok uzak göründü; kendimce yolun 16 saat süreceğini hesapladım ve menzile vardığımda havanın kararmış olacağını farkettim. Arada “Bademli’ye şöyle bir uğramak bile bize zaman kaybettirir mi?” düşüncesi egoistçe aklıma geldi, ama hemen kafamdan sildim; ben daha önce görmüştüm ama Çelen ve Mustafa’nın da bu güzel koyu görmesini istiyordum.<br />
<br />
Rüzgar yine pek fazla değildi ve hızı devamlı değişiyordu, yolun büyük bölümü yelken açıp kapama antremanı ile geçti; Çelen’in dümenden sorumlu olduğu bu operasyonlarda, Mustafa, işleri hangi sırayla ve nasıl yapacağını hızla öğreniyor; ben de Mustafa’ya yardımcı oluyorum, yarım yamalak bilgimle. Ama en azından, her gün yola çıkmadan önce, kağıt harita üzerinde rotamız hakkında kısa bilgilendirme toplantısı yapmamız ve olası durumları gözden geçirmemiz bile karşılıklı eğitici oluyor. Bunun için bir gece önceden haritaya olası rotamızı işlemiş oluyoruz; artık bu işi Mustafa yapabiliyor.<br />
<br />
Yol boyunca, parakete hızı ile GPS hızı arasında süren yarım ila bir mil farkın gerçekten bir ters akıntıya mı yoksa bizim elektronik sistemlerdeki bir hataya mı karşılık olduğunu hiç anlayamadık; oysa bir kez olsun aynı noktada ters doğrultuda gitsek bunu öğrenecektik. Elbet günün birinde bunu da irdeleyeceğiz.<br />
<br />
Bademli’ye yaklaşırken Murat Cem, telefonla hatırımızı sordu ve Küçükkuyu’da lodosun kuvvetlendiğini, eğer hava uymaz ve Çeşme’ye gündüz gözü ile ulaşamaz isek Çandarlı Körfezi’nde sığınabileceğimiz Eğri Liman’ı önerip koordinatlarını verdi.<br />
<br />
Bademli koyunda, dört yıl öncesine göre çok fazla yapı yapılmış; bu gidişle ada ile ana kara arasına köprü bile yaparlar; ama deniz tüm güzelliği ile henüz orada.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd6dOUUsarLS_roK3IAXXPHSuqTOtfSQhMTcqEEdIuWJwIRdyfJcBX7GU8MivgcLx_K_nnDUebMK0SViNnbDwLtUT5qf5rOvsU5RebaeVtDeHvmdGVgG3ghmiARU-3H23BFW_99HPtUsYy/s1600/P1030100-a.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="291" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd6dOUUsarLS_roK3IAXXPHSuqTOtfSQhMTcqEEdIuWJwIRdyfJcBX7GU8MivgcLx_K_nnDUebMK0SViNnbDwLtUT5qf5rOvsU5RebaeVtDeHvmdGVgG3ghmiARU-3H23BFW_99HPtUsYy/s640/P1030100-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Bademli Koyu da yapılarla dolar ise yuh bize</div>
</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: "Times New Roman", "serif"; font-size: 12pt; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-language: AR-SA; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Yolun kalan bölümünün tek ilginç olayı bir grup flamingo idi; biz aşağı inerken onlar V düzeninde yukarı doğru gittiler. Nereden gelip nereye gidiyorlar kim bilir?</span><br />
<br />
Bademli’den sonra dalga azalıp hızımız artınca, başka bir seçeneği düşünmeye başladık. Çeşme’den sonra bir günlük yolumuz kalıyordu, ancak bir gün sonra, yani Salı günü, kuvvetli lodos bekleniyordu. Acaba, Çeşme’ye yönelmeyip gece seyriyle doğrudan Teos’a mı gitseydik? İnternete bağlanıp hava raporlarını son kez denetledim: lodos gece yarısından hemen sonra başlayabilirdi, bizim ise Çeşme’den sonra 7 saatlik yolumuz vardı ve varışımız saat 03.00’ü bulacaktı. Bu durumda, son iki saatin kuvvetli havada ve üstelik karanlıkta katedilmesi hiç çekici gelmedi ve Çeşme’de bir gün tatil yapmaya karar verdik.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br />
ÇEŞME VE KALESİ</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br />
Çeşme Marina’ya 15 mil kala telsiz ile çağrı yaptım, yanıt alamadım, büyük olasılıkla menzil dışı idiler. Bu kez telefon ile arayıp yer olup olmadığını sordum, teknenin bilgilerini istediler, verdim; “tamam” dediler. Gün batarken marinaya ulaştığımızda, girişi görmekte güçlük çektim; hava tam kararmadığı için olacak, altı çift göz giriş fenerlerini bir türlü algılayamadık; arkadaki ticari limanın insanın gözünü oyan, araba farı gibi ışıkları, önümüzü görmemizi bile engelliyordu. Telsiz ile çağrı yaptım, botla gelip karşıladılar, iki saat önce verdiğim tüm bilgileri yeniden istediler; ön büro o saatte kapalı oluyormuş ve giderlerken de marinadaki deniz görevlilerine hiç bir bilgi aktarmamışlar.<br />
<br />
Biz “liman girişi orası mı burası mı” diye şaşkın şaşkın bakınırken, bir motor yat, kararlı bir biçimde yanımızdan geçip marinaya girdi ve palamar yardımı alma önceliğini kaptı; biraz bekledikten sonra biz de onun yanına kıçtankara bağlandık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Tonoz halatı, marinanın şıklığı ile ve denizin temizliği ile hiç bağdaşmayacak derecede pisti; ertesi gün güverteyi temizlemekte epeyce zorlandık, bu halatın ucundaki paslı radansanın güverteye bıraktığı lekeyi çıkarma olanağını ise bulamadık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Elektrik bağlantısı yapmak istediğimizde elimizdeki üç farklı fişin de, servis kutusu prizi ile uyuşmadığı ortaya çıktı; yanımızdaki motor yat da aynı sorunu yaşadı; çevredeki teknelerden söküp getirdikleri adaptörle sorunu hemen çözdüler ve 50’şer lira depozito aldılar. Ayrıca bir depozito da WC’ye ve marinaya giriş için verdikleri elektronik kart için aldılar. Ancak tek kart verdiklerinden dolayı, Mustafa çarşıya gidip döndüğünde, yağmur altında gidip marina giriş kapısını açmamız gerekti.<br />
<br />
Vakit geç olmuş, el etek çekilmişti, sadece marina değil, kasaba da oldukça sakindi. Sadece, yanyana bağlandığımız motor yattaki doğum günü kutlamasının sesleri geliyordu. Ama öyle rahatsız edici düzeyde değildi ve arka planda da hafif bir klasik müzik çalıyordu; bir motor-yat için beklenmedik bir durum. Gerçi bu teknenin ünlü bir film yönetmenimize <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ait olduğunu ve ekibiyle birlikte hem gezip hem çalıştıklarını kısa sürede farkettik. Tekneleri rıhtıma yanaşır yanaşmaz, pantonda küçük tekerlekli, potatif <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>iki adet bisiklet servis kutusuna yaslandı, iki gün boyunca da orada durdu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Çok geç olmuştu, teknede hafif bir şeyler yiyip uyku öncesi bir yürüyüşe çıktık. Marina tesisleri ve kentin yayalaştırılmış merkezi, yerleşmenin geleneksel karakterini koruyan yapılardan oluşuyor. İnişli yokuşlu sokaklarla örülmüş konut bölgeleri de, şimdilik az katlı ve bir bölümü özgün evleri barındırıyor. Gece yürüyüşü bir saat kadar sürdü ve burada da bir ara Galatasaraylı kutlama sesleri yankılandı. Dönüşte hemen yatıp dünyayı unuttuk.<br />
<br />
Yola çıkalı ilk kez 7 saatlik bir uykudan sonra, dinlenmiş olarak kalkıp kahvaltı hazırladık; Mustafa’nın getirdiği sıcak poğaçalar, kahvaltımızı renklendirdi. Normalde böylesine uzun bir seyirde, sebze-meyve ağırlıklı beslenmeye çalışıyoruz. Ama seyir esnasında, Çelen’in önceden hazırladığı börekler bana çok pratik geliyor. Bunu dengelemek üzere, yol için hazırlayıp kavanoza doldurduğu pancar salatası, lifli olması nedeniyle sindirime önemli katkı yapıyor; akşam yemeklerinin destekçisi. İlk günlerde yediğimiz yayla çorbasını da unutmayalım; Marmara’nın bulutlu serin havasında akşam üzeri çok makbule geçti.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWmg6f68mr0_34nxMiKh__xuLBsrQXhi2DcsutqP5rv675oUo9Eas4p5D0Ytilwr-dQI13sx7tyWKLhFupHZf4u8Jp2OmiCKhf7abjySkO4JJrFX9XorAr8I0YBDLwsL1J0_6jU1ydjybN/s1600/P1030110-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWmg6f68mr0_34nxMiKh__xuLBsrQXhi2DcsutqP5rv675oUo9Eas4p5D0Ytilwr-dQI13sx7tyWKLhFupHZf4u8Jp2OmiCKhf7abjySkO4JJrFX9XorAr8I0YBDLwsL1J0_6jU1ydjybN/s400/P1030110-a.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Çeşme Marina'da çiçeklerle yaratılmış atmosfer olağanüstü.</td></tr>
</tbody></table>
Çeşme’deki tatil günümüzde (15 Mayıs, Salı) gezdiğimiz kale, mimar olarak bizi fazlasıyla heyecanlandırdı. Bir yamaca kurulmuş olması nedeniyle son derece hareketli bir görünüme sahip olan kale, irili ufaklı iç avluları, camisi, mekanlar arasındaki kemerli ilginç geçitleri, rampaları, terasları ve kapalı mekanlarıyla, özellikle mimarlık öğrencileri (hatta mimarlık diploması sahipleri) için etkileyici ve öğretici bir yapıt. Tabii ki bu kale orada güzel bir yapı bulunsun diye inşa edilmemiş; zaten en önemli niteliği de bu; sahip olduğu mimari zenginlik aslında onun işlevselliğinden kaynaklandığı için dikkatle incelenmesi gereken bir mücevher.<br />
<br />
Peki, kıymetini biliyor muyuz?<br />
Avrupada benzeri şatolar ve kaleler tek başlarına, bulundukları kentin simgesi olup onbinlerce turist çeker; biz bunu ne zaman başaracağız acaba? Kalenin iyi kötü restore edilip korunmuş oluşu bile bizler için büyük mutluluk. Ancak girişine kondurulmuş beyaz fiber gişe, her şeyi berbat ediyor. Kaleyi gezerken uğradığımız arkeolojik objelerin sergilendiği salonda olası bir sergi hazırlığı için bağıra çağıra fikir yürüten yedi kişilik bir görevli-görevsiz <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>korosu, kapıdan bakanları kaçırmaya yetecek düzeyde gürültü yapabildi; üstelik de bizim orada bulunduğumuz yarım saat içinde, yaptıkları iş, üç tane ayaklı hazır panoyu yerleştirip, dört tane vidayı şarjlı tornavida ile bir yerlere tıkmaktan ibaretti ki, her an her vida başına üç kişi düşüyordu.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihBChtdmkAAHVUfq0H4R_PmBYoJzTCRyWODPCL0C6vO9lgG1Rv0xAoE0OBNQk3_8oJVFMxR85s0BloI6UgJrOEN4PLwZr8WWdXRyXizU1wi3H6pq0KIRrVz67GpP8QObIXqf_Fn9Utvud7/s1600/P1030130-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="480" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihBChtdmkAAHVUfq0H4R_PmBYoJzTCRyWODPCL0C6vO9lgG1Rv0xAoE0OBNQk3_8oJVFMxR85s0BloI6UgJrOEN4PLwZr8WWdXRyXizU1wi3H6pq0KIRrVz67GpP8QObIXqf_Fn9Utvud7/s640/P1030130-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Kaleden marinaya bakış; ön planda kalenin iç avlusu</div>
</td></tr>
</tbody></table>
Kaledeki önemli bir sergi salonu da, Osmanlı donanmasının Çeşme’de Ruslar tarafından yakılışı ile ilgili kimi belgelerin yer aldığı bölüm. Burasının önemi bence şu: biz genelde başarılarımızla öğünüp başarısızlıklarımızda deve kuşu taklidi yapmayı yeğleriz. Burada ise tarihteki önemli bir yenilgi ele alınıyor; ders çıkarabilenlere. Baltık denizinden kalkan Rus donanması, dünyayı dolaşıp geliyor ve Çeşme’de baskın yapabiliyor ise, o günün koşullarında bile, dış politikada ve haber almada ciddi eksikliklerin varlığını tartışmak gerekmez mi? Bu gün benzer sorunlarımız yok mu?<br />
<br />
Bu gün gördüğümüz ikinci en önemli yapıt, restorasyonu Belediye tarafından tamamlanmak üzere olan bir kilise. Dört yıl önce uğradığımda bir harabe olan bu yapı, yenilenmiş olarak birkaç gün sonra kullanıma açılacakmış; aslında sadece “açılacakmış“ desek daha doğru, çünkü ne için kullanılacağı biliniyormuş gibi bir hava yok ortalıkta; tabii biz yetkili biri ile görüşmüş değiliz. Kurtarılmış olması bile bir başarı aslında, her ne kadar restorasyon kurallarına tam uyulmuş gibi görünmese de. Buraya gelip, İmren Lokantasında bir öğlen yemeği yememek olmazdı; onu da yaptık, üstüne sakızlı muhallebimizi de yedik. Artık içimiz rahat, bir ikindi kestirmesine hazırız.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7TWYYkDC-VJQg-2PtVPox4l5zfRLBrRXLC-J5anwTYSmcht6MBd469EnlmrKQAiEiq_P4JTiL3uqkHTqDZI-ibVjxTU-z_eo090MsCUSris5FVL1sDOW8-G-r3L9SGRXDRTh5g_9MQ4P0/s1600/P1030132-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7TWYYkDC-VJQg-2PtVPox4l5zfRLBrRXLC-J5anwTYSmcht6MBd469EnlmrKQAiEiq_P4JTiL3uqkHTqDZI-ibVjxTU-z_eo090MsCUSris5FVL1sDOW8-G-r3L9SGRXDRTh5g_9MQ4P0/s400/P1030132-a.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Restorasyonu tamamlanmak üzere olan kilise</td></tr>
</tbody></table>
16 Mayıs sabahı, marina içinde rüzgar iyice hafiflemişti; hava raporları, dışarıda da en çok 15 Knota çıkacağanı söylüyordu; ama bir gün öncenin lodosunun dalgalarının 1-1,5 metre olacağını kestiriyordum. Yine de yola çıkacaktık, çünkü sonraki günler daha kuvvetli havalar bekleniyordu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Sabah, erken saatlerde, marinanın tuvaletini son kez ziyaret ettim. İki sene önce soğuk bir sonbahar sabahında, bu tuvalete astığım montu uyku sersemliğiyle unutup yola çıkmıştım; aklıma gelip telefon ettiğimde, monttan kimsenin haberi olmadığı bilgisini almıştım. Buradaki WC’nin düzeni bir çok marinadakinden oldukça değişik: klozet, lavabo ve duş üçlüsünü içeren kabinlerden oluşuyor, ayrıca lavaboların olduğu bir salon da var. Sabah çok erken olduğu için, musluğu uzun süre akıttığım halde sıcak su gelmedi. Bu bana yıllar önce yaşadığım bir olayı anımsattı:</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Çalıştığım firmaya Köyceğiz’in Ekincik Koyu yap-işlet-devret düzeni içinde, marina inşaat yapmak üzere tahsis edilmişti. Biz de bir mimar arkadaş ve deniz yapıları uzmanı Prof. Ali Rıza Günbak ile deniz dibi topoğrafyasını ana hatları ile çıkarmak 80’li yıllarda, Köyceğiz’e gittik. Köyceğiz’in o zamanki bakımsız otellerinden birinde kalıyoruz. Her sabah mimar arkadaşımız, “sizin odada sıcak su akıyor mu?” diye soruyor ve kendi banyosunun arızalı olduğunu söylüyor. Bizim odalarda ise sıcak su sürekli akıyor. Son gün, bir de biz bakalım dedik ve onun banyosundaki kırmızı noktalı musluğu açtık, soğuk, mavi noktalıyı açtık, gürül gürül kaynar su aktı. Bu arkadaşımız mezun olur olmaz Almanya’ya gitmiş ve 20 yıl sonra kesin dönüş yapmıştı.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
WC çıkışında, ünlü sinema yönetmenimizle karşılaştım, bisikletle tuvalete gidiyordu, yanımdan geçerken çevredeki tek canlı ben olduğum halde yüzüme bakmadı, ama günaydınıma homurtulu bir günaydınla yanıt verdi; sanırım uyurken bisiklet kullanabiliyordu. Tekne ile WC arası 170 metre idi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Gün ağırırken yola çıktığımızda, kahvaltımızı yolda yapıyoruz; önceden hazırlayıp termosa doldurduğumuz sıcak su ile çay ya da kahve hazırlayarak. Ama bu gün acelemiz yok, havanın biraz daha durulmasını beklerken rahat bir kahvaltı yaptık. Sabahları fırından alınan çörek ve simitlerin susamsız olmasına dikkat etmek gerektiğini öğrendik, çünkü İstanbul simidinden farklı olarak susamları her yere dökülüyor, dökülmekle kalmayıp buldukları en minik oyuk ve çatlaklara yerleşiyor. Bir gün önce, aldığımız sakızlı kurabiyeleri bir çay bahçesinde yerken de, çıkan rüzgar pudra şekerlerini uçurunca, kapsamı genişletip, hem dökülen hem uçuşan gıdalardan uzak durmanın, tekne temizliği açısından hayırlı olacağı kanısına vardım.<br />
</div>
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
Ayrılmadan önce ön büroya uğrayıp gece başına 41€’yu ödedim; elektrik-su için de ayrıca 6-7€ aldılar. Yarı yarıya boşalan depolardan birini doldurup, tekneyi yıkamıştık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
MANDALİNA ÇİÇEĞİ KOKULU TEOS</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Çeşme’den Sığacık koyuna olağan koşullarda 7 saatte gideceğimiz kestiriminde bulunmuştum. Ama sancak bordadan aldığımız 1,5 metrelik dalgaların etkisini azaltmak için yapmak zorunda kaldığımız zigzaglar yolumuzu uzattı. Rüzgardan da sürekli yararlanamadık; dolayısıyla yol sekiz saat sürdü. Çeşme yakınındaki kooperatif yapılaşmaları bitince, dik yamaçların denizle buluştuğu kıyıyı izleyerek, insan eli değmemiş doğanın tadını çıkardık. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bu arada epeyce bir sallandık; ama aynı sallantıya Marmara'da 4 saat ancak dayanabiliyordum; Ege'de insan dümen suyuna dönüp baktığında, deniz ve gökyüzü karışımı maviliğe dalıp gidiyor. Bir gün önceki kuvvetli lodosun biraz dağınık bıraktığı denizi, yelken-motor geçmemiz gerekti. Yol boyunca 8-10 yelkenli ve Alaçatı açıklarında demirlemiş hurda görünümlü bir gemi gördük. Çeşme'den ayrılırken de Sakız Adası'ndan gelen Ertürk yolcu gemiciği limana girdi. Gün boyunca, deniz üzerindeki bütün hareket bundan ibaretti.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Sığacık Körfezine dönmeden önce, Teke Burnu’na yaklaşırken, Sahil Güvenlik ile yabancı bir yelkenli arasındaki telsiz haberleşmesine şahit olduk. İngilizce süren haberleşmede, iki tarafın birbirini anlamadığı açıkça farkediliyordu. Sahil Güvenlik, burnun çevresindeki askeri tatbikat sahasının dışına çıkması için yabancı tekneyi uyarıyordu. Yabancı tekne ise, Teos’a gitmek zorunda olduğunu söyleyip yoluna devam etmek istiyordu. Marina’ya ulaştıktan sonra öğrendiğimize göre, yabancı tekne önce geri dönüp Alaçatı’ya yönelmiş, bir süre sonra uygun bir rotadan Teos’a geelmiş.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAEtv3qj9jhcWDtDNRzqh8Ap7wkjC7URVv1orsB4GPuVtLTuhvNcT2NOZngikByxMVIaedla53qUz9gDCWIo2HnHjolM81MXjPS31JXPF9NLK2apBxJenvX0wdOetCAXExLxRilyZdvJ-g/s1600/P1030137-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="236" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAEtv3qj9jhcWDtDNRzqh8Ap7wkjC7URVv1orsB4GPuVtLTuhvNcT2NOZngikByxMVIaedla53qUz9gDCWIo2HnHjolM81MXjPS31JXPF9NLK2apBxJenvX0wdOetCAXExLxRilyZdvJ-g/s640/P1030137-a.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><div align="left">
Teos Marina mendireği</div>
</td></tr>
</tbody></table>
Sığacık Körfezi’ne yönelince, dalganın hem yönü hem yüksekliği değişti; ama rüzgar tam pupadan geldiği için yelkenden yararlanamadık. Hafta içi olduğu halde körfezin içinde, özellikle kıyıya yakın bölgelerde çok sayıda yelkenli vardı. Günün birinde biz de onlara katılacağız.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Birkaç saat öncesinden gelişimizi telefon ile haber vermiştim; bana A pantonunun lodosa bakan yanında 20 nolu bağlanma yeri ayrılmış olacaktı; hakim rüzgar öteki taraftan esip tekneleri rahatsız ediyor imiş. Liman girişinde yaptığım telsiz anonsuma da hemen yanıt geldi ve bizi karşıladılar. Ama Mergus’u pantonun poyraz tarafına götürmeye yöneldiler. Deniz ekibi ile ön büro arasındaki bilgi akışı hep sorunlu mu olur acaba?</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br />
Görevlilerin yardımıyla A-20'ye bağlandık; teknenin kıçı ile pantondaki koca yangın söndürme dolabı arasında sadece 80 cm var, pasarella kullanmamız olanaksız; ayrıca pantona atladığımızda da bu dolabı göğüslüyoruz;<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bu sorunu çözecek zamanımız olmadığı için öylece bağlandık. Nil teknesinin kaptanı Sedat Korsan (umarım yol yorgunluğu ile yanlış bir isim söylemiyorum) ile adaşım Güven Bey (Gezgin Korsan değil) bizi karşıladı; kendileri ile tanıştık.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Burada da tonoz halatının ucundaki paslı radansa ile karşılaştık; baş taraftaki koltuk halatını bu demir halkadan geçirip tekneyi bağladılar; böylece rüzgarda sağa sola salınan teknenin halatı aşındırmasını garanti altına almış oldular. Nil teknesinin uygulaması bana iyi bir çözüm gibi göründü: radansaya bir paslanmaz kilit tak, kendi halatına da bir paslanmaz karabina; seyirden geldiğinde karabinayı kilide geçir.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7i1VN2i2w59aIlgs4AKs9O74MgUBeFF2yCQl8K4fMaRiFyAvtrGgOcG801d6m3NaJ6IT6Xyt9DOnRgW3nwrvQUQRn5kLKbYkxmdkIatIHUdCtatxk2GONi74MywB8mszh9BTkxMKuMCys/s1600/P1030139-a.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7i1VN2i2w59aIlgs4AKs9O74MgUBeFF2yCQl8K4fMaRiFyAvtrGgOcG801d6m3NaJ6IT6Xyt9DOnRgW3nwrvQUQRn5kLKbYkxmdkIatIHUdCtatxk2GONi74MywB8mszh9BTkxMKuMCys/s400/P1030139-a.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Teos'a henüz varmıştık ki objektife yakalandık</td></tr>
</tbody></table>
Bürokratik işlemler için ön büroya gitmem gerektiğinde, elektrikli bir <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“şatıl” gönderdiler; çok makbule geçti, sırtım terli ve marina rüzgarlı idi. Ön büro A pantonuna epeyce uzak. İlk izlenim olarak marina oldukça düzenli göründü.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Tekneyi toparlayıp, hemen İstanbul'a dönmemiz gerekiyordu. Bu telaşın içinde Sığacık'ı göremedik, ama koklayabildik; mandalina çiçeği kokuyordu. Hava alanına gitmek üzere bindiğimiz taksi marinadan ayrılır ayrılmaz iki yanında mandalina bahçeleri olan bir yola girdi. Bilirsiniz bir çok arabada yapay kokular vardır, "koku giderici" olarak sıkılan ve arabaya yerleşmiş sevimsiz kokudan daha da itici olan. Bindiğimiz taksi, hem yeni alınmışçasına pırıl pırıl ve temizdi, hem de hiç bir şey kokmuyordu. Ama iki dakika sonra arabanın içine dolan mandalina çiçekli havanın dayanılmaz kokusu, bambaşka bir dünyada olduğumuz duygusunu verdi.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Birkaç saat sonra Sabiha Gökçen'den Pendik'e inen yolda, yine bir tertemiz taksinin içindeydik. Sürücü camlarını sıkı sıkıya kapadı; bir anda taksinin içi öyle havasız oldu ki hemen camımı açtım ve içeri yine dayanılmaz bir koku doldu, yakınlardaki deri sanayii atıklarının kokusu.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Son değerlendirmede, Mergus'u Marmara'dan kurtardığımız için mutluyuz; darısı öteki teknelerin başına.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">
Sekiz gece süren 370 deniz mili uzunluğundaki yolda, Bozcaada ve Mürefte'de ödediğimiz ellişer liralar ve Çeşme’de ödediğimiz 190 TL ile toplam "konaklama" giderimiz 300 TL'ye yaklaştı. Buna bir depo yakıt için ödediğimiz 500 küsuru da eklersek, çok da masraflı bir dokuz gün geçirmiş sayılmayız.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVJBAp65VEA5COFWLkxj85hQSC_UyDpfzJ1-GM4NbIvCPNxUxCUIYj8bg6BBzs0_yZgHxkC6xpLDTSWNPhJYCnOdbKUW9e1B9LKJYUvCgW_UHcaS5E-p0igisoiyxSfRNx9aJ841kn1T_E/s1600/ist-teos-harita.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="602" kba="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVJBAp65VEA5COFWLkxj85hQSC_UyDpfzJ1-GM4NbIvCPNxUxCUIYj8bg6BBzs0_yZgHxkC6xpLDTSWNPhJYCnOdbKUW9e1B9LKJYUvCgW_UHcaS5E-p0igisoiyxSfRNx9aJ841kn1T_E/s640/ist-teos-harita.jpg" width="640" /></a></div>
<br /></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-28091939030092663482012-03-29T08:31:00.000-07:002012-03-29T08:31:34.673-07:00İZMİT’TE DENİZ BİTMEDEN<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Çok şükür, İzmit’te denize henüz girilebilirken yüzme öğrenmeyi başardım. Çocukluğumun İzmit’i deniz kıyısında olduğu halde, bu pek de kolay olmadı. Oysa, özellikle annem, hafta sonlarını muhakkak kırlık bir yerde geçirmek isterdi. Tabii abimle benim canıma minnet. Babam ise, daha çok bizleri kırmamak için ufak direnmeden sonra bize katılırdı. Yaz aylarında genellikle Değirmendere’ye giderdik. Vapura ve trene ucu ucuna yetişmek ailede gelenekti; yetişmiş oluşumuza her seferinde hayret ederdim.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Vapur benim için özgürlük demekti: yerimde oturmaz, her tarafını dolaşır, her noktasını incelerdim. Kalkış sırasında muhakkak en arkada pervanenin köpürttüğü suya bakar denizler dolusu gazoz görürdüm; o zamanın tek soğuk içeceğini. Yol boyunca tüm vapuru dolaşır, çoğu zaman vapurun burnunda karar kılardım; teknenin denizi yarışını izlemek ve o sesi dinlemek doyulmaz bir haz verirdi. Makine dairesinin kapısı genellikle açık olduğu için buharlı makinenin çalışmasını uzun uzun izleme olanağı bulur, manevralar sırasında kaptan köşkünden gelen çın-çınlı komutları makinistin yerine getirmesini ilgi ile izlerdim. Vapurun bodrum katı olan en alt salon, deniz seviyesinin altında kaldığı ve minik yuvarlak pencereleri açılmadığı için biraz havasız, loş fakat serin olurdu. Çok kalabalık gün ve saatler dışında burası boş kalırdı. Özellikle günün yorgunluğu çökmüş olarak dönerken, oradaki kanepelere uzanıp uyuklamak da bir zevkti. Ama hava kararmışsa, vapurun burnundaki projektörün denizi tarayarak kaptana yol göstermesini izlemeyi yeğlerdim.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Aradan geçen yıllar, deniz yolculuğu heyecanımı hiç azaltmadı; bugün hala İstanbul’da her kent içi yolculukta vapurun her tarafını dolaşır, denizi ve manzarayı izlemekten çok vapuru incelerim. Uzun bir deniz yolculuğu olanağını ise hiç yakalayamadım. 3-4 yaşlarındayken yaptığımız bir karadeniz yolculuğunu saymıyorum; bana anlatıldığı kadarıyla o yolculuğun abimle benim için en eğlenceli yanı, ambardaki koyunlara saman atmamız imiş. Vapura yüklendiğini gördüğümüz koyunları beslemek için güvertede bulundurulan samanları, bulduğumuz bir havalandırma bacasından aşağı atarmışız. Ancak baca, geminin yemek salonlarından birine açılırmış ve doğal olarak yolcular bu menüden pek hoşlanmazmış.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">İzmit’den kalkan vapur Kazıklı ve Gölcük’e uğrayarak Değirmendere’ye ulaşırdı; çok çok yarım saatlik bir yolculuktu. Kazıklı yerleşmesinin adı daha sonra Kavaklı olarak değiştirildi; bu küçük kasaba gelişmesini bu değişikliğe borçludur herhalde!! Vapurdan bir kere olsun inip de Kazıklı’da dolaştığımı anımsamıyorum. Zaten tamamı vapurdan algılanacak kadar küçük bir yer olduğu için merak uyandırmıyordu sanırım. Ancak Kazıklı bizim için çok önemliydi: dayım buranın belki de en güzel kızı ile evlenmişti. Biz çocuklar için ailede o güne kadar yaşanmış en önemli olaydı.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">İkinci iskele olan Gölcük, askeri bir yerleşmeydi; bütün donanma orada demirlediği için, subay ailelerinin önemli bir bölümü bu yerleşmede otururdu. Denizcilik bayramında savaş gemilerine binmek, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>biz çocuklar için yılın belki de en heyecan verici olayıydı. Lise çağlarında, buradaki tesislere, basketbol oynamaya gittiğimizi anımsıyorum. Gemilerin bakım onarımının yapıldığı, hatta küçük teknelerin üretildiği bir de tersanesi vardı. Gemilerin bakıma alındığı yüzer havuzlar, savaş gemilerinden ve denizaltılardan daha ilginç gelirdi bana; bunlar bakım yapılacak gemiyi üzerine almak için önce batırılır, gemi üzerine geldikten sonra onu da “sırtına alarak” su yüzüne çıkardı. Ama Yavuz zırhlısının yanından geçmenin verdiği heyecan herşeye değerdi. Yavuz’u sırtlayabilmek için bu yüzer havuzların iki tanesinin ucuca eklendiğini duymuştum ama bunu izleme şansını yakalayamadan ergenlik çağına geldim ve traş olurken onun çeliğini yüzümde hissetme onuruna eriştim!</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Son durak Değirmendere’de elimizde yiyecek-içecek torbaları ve yaygılar ile indikten sonra, beş-on dakikalık bir yürüyüşle ulu çınarların olduğu bir düzlüğe gelir, yaygıları yayar, denize girmek için sabırsızlanırdık. Ancak deniz, hemen derinleştiği için öyle kolayca yürüyüp suya başımızı sokamazdık; büyüklerin de gönlünün olmasını beklemek zorunda idik. Babamın yüzme öğretme çabaları boğulma korkum nedeniyle başarıya ulaşamadığı için uzun yıllar deniz sefasını, sığ alanlarda yürüyüş ve hoplayıp zıplama yaparak sürdürürdüm.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">“Deniz içi yürüyüş” için daha uygun bir alan ise körfezin dip tarafıydı. Halkevinin önündeki rıhtımdan kiraladığımız sandal ile ailece körfezin doğusundaki dibi kumlu sığ kesimlere gider, karadan birkaç yüz metre içerde demirlerdik. Ben de herkesle birlikte sandaldan denize iner, belime kadar gelen suda güvenle oynardım.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">İlkokulu bitirdiğimde henüz yüzmeyi beceremiyordum ama denizciliğe olan ilgim giderek artıyordu. Deniz subayları ve erleri, karacılardan çok farklı gelirdi bana. Eşinin bir deniz subayı oluşu, ilkokul öğretmeninim Mesude Ülgen’in benim nazarımdaki önemini bir kat daha artırıyordu. O yıllarda İzmit’deki eski tersane, askeri tesis olarak korunmakla birlikte asıl işlevini yitirmişti. Deniz komutanlığı ise kent merkezinde “Üssübahri” adıyla andığımız bir binaya yerleşmişti. Bu binanın sinema olarak da kullanılan bölümü, bir kiliseyi andırırdı. Film gösterileri yaz geceleri Üssübahri’nin bahçesinde sürerdi; ancak buraya subayların yanısıra sadece kentteki memurlar girebilirdi sanıyorum. Alt yazılı yabancı filmler oynadığı için belki de herkesin ilgisini çekmezdi. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Denize olan ilgim mi, denizcilerin kıyafetleri mi bilmiyorum, denizci olma isteğimi güçlendirmiş, sınıf ve mahalle arkadaşım Engin Elbeyoğlu ile birlikte deniz kolejine başvuru formlarını elde edip doldurmuştuk. 50’li yıllar, ülkedeki yönetimin, subaylara sağlanan olanakları kıstıkları bir dönemdi; mühendislik ve doktorluk ise, daha çok prim yapan mesleklerdi. Nasıl oldu bilmiyorum, ailem benim bu hevesimi bir yolunu bulup kırdı. Engin yoluna devam edip deniz subayı oldu, ben sivil liseye devam ettim. Denizle ilgim, Halkevinin rıhtımından kayık kiralayıp kürek çekmekle sınırlı kaldı.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Halkevi binası denizin hemen kıyısında, önünde yazın oturup çay kahve ya da gazoz içtiğimiz terasları olan ilginç bir binaydı. Kütüphanesi, dershaneleri ve tiyatro salonu da vardı. Babam ile dayımın burada o dönem popüler olan İngilizce derslerine katıldığını anımsıyorum. Okul müsamereleri dışında, gerçek tiyatroyu da ilk kez burada izlemiştim; Paydos oyunundan anımsadığım bir bakkal dükkanı dekoru, yaşamımdaki tüm tiyatro oyunlarının bir simgesi gibi belleğimin bir köşesinde durur hala. Halkevinin terasından bir kademeyle rıhtıma inilirdi. Küçük rıhtıma bağlı sıra sıra kayıklardan birine binip açılmak ve kente denizden bakmak bize heyecan verirdi. Yakıcı güneşe karşı beyaz tenteleri olan bu tekneleri, kayıkçısı olmadan da saat hesabı kiralayıp körfezde dolaşmak olanağı vardı. Rıhtım, yaz aylarında gençlerin piyasa yaptığı 3-5 metre eninde ve birkaç yüz metre boyunda bir gezi alanıydı. Batıya tersaneye doğru gidildiğinde, içinde bir açık hava sineması olan bir çay bahçesine varılır, bu kısa gezi vapur iskelesinde son bulurdu. Oradan denize arkamızı verip çıktığımızda, postane ve <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Emniyet Müdürlüğü binalarının önünden geçerek demiryoluna ulaşırdık.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Kağıt fabrikasının kurduğu spor klübünün deniz sporları kolu da vardı. Yaz aylarında, kürek ve yelken sporu yapan gençleri izler, daha ileri yaşlarda bu olanağı elde etmenin düşünü kurardım. O günlerden tüm formu ile aklımda kalan bir tek tekne vardı: Safa Abi’nin dragonu. Uzaktan bir hısımımız olan bu denizcinin, İzmit gibi bir yerde böyle bir tekneyi edinmiş olmasının sırrını hiç bir zaman öğrenemedim.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Fırsat buldukça vapur iskelesine gider, hem buraya yanaşan büyük ahşap teknelerin basit vinçleriyle yük indirip bindirmelerini, hem de balık tutanları izlerdim. Körfez henüz ölmemişti ve üstelik denize açılmaya gerek olmadan, bu iskeleden olta atanlar kırmızı renkli kırlangıç balıkları<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tutabiliyorlardı. Balık tutmak benim harcım değildi; yakaladığım balıkları oltadan çıkarırken ne kadar acı çektiklerini düşünür, havasızlıktan zıplaya zıplaya ölmelerine dayanamzdım. O nedenle yük motorlarını inceler, birbirlerine göre üstünlüklerini bulmaya çalışırdım. Bunların en büyük fakat en gösterişsiz olanları Tekel İdaresi’nin gri tekneleri idi; kaptan köşkleri bile vardı. Ötekiler ise, çekici renklerde boyanmış, dümeni el ile kontrol edilen daha bakımsız ama sevimli teknelerdi.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">İskeleden sonra, yüksek duvarlarla ayrılmış, askeri bölge olan tersane arazisi başlardı. Tersanenin görkemli bir kapısı vardı ama bu kapıdan içeri girebildiğimi anımsamıyorum. Daha ilerideki tren istasyonunun sahili ise yük vagonları ile maskelenmişti. Buradaki sahile yük motorlarının yanaşıp yanaşmadığını hiç anımsamıyorum. Daha sonra da kağıt fabrikasının sahili başlardı; buradaki iskelelere yurt dışından tomruk getiren büyük gemiler yanaşırdı. Kent kağıt fabrikasında biterdi. Ondan sonraki sahil, zaten denize girmeye uygun değildi.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Artık anne-baba ile gezme fikrinin itici gelmeye başladığı çağlarda, Değirmendere dönemi <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kapanmış, Tütünçiftlik yılları başlamıştı. Körfezin kuzey sahilinde, tren ile kolayca ulaşılan, çok az sayıda binanın bulunduğu bu yerleşme, o yıllarda, İzmit’in sayfiyesi olma potansiyeli taşıyordu. Buraya, bazan arkadaşlarımla, bazan da abimle günü birlik gider, akşama kadar top oynayıp denize girer, eve kıpkırmızı dönerdik. Orta okul yıllarında bile ancak su üzerinde kalmayı başabiliyordum. Sınıf arkadaşım Acar Tokcan ise, tüm yaz mevsimini, Tütünçiftlik’de kiraladıkları evde geçirdiği için yüzmeyi çok ilerletmişti. Ona imrendiğim için mi, yoksa ondan utandığım için mi bilmiyorum, bir yaz başı, bu sorunu çözmeye karar verdim. Uzun mesafede Türkiye şampiyonu olan Nedret Er, o yıllarda antrenmanlarını burada yapardı. Suya girer birkaç kilometre yüzdükten sonra çıkar, bir koca ekmekten yapılmış sandviçini yer, yeniden suya girer, gün boyu bunu yinelerdi. Onun<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>stilini inceleyip, kendi kendime uygulamaya çalıştım. Önce bir kaç hafta boyunca, küçük kayık iskelesini ellerimle tutup yüzü koyun uzanıp, bacaklarımı doğru dürüst kullanmayı çalıştım; daha sonra iskeleyi bırakıp, yüzükoyun sahile paralel yüzmeye başladım, ama hala yüzerken nefes almayı beceremiyordum. Daha sonraki haftalar, yine iskeleye tutunup ayaklarımı çırparak kafam suyun içinde sol taraftan nefes alma antrenmanı yaptım. Yaz sonunda artık adam gibi yüzüyordum. Büyük bir mutluluktu benim için bu.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Üniversite yıllarında, Tütünçiftlik’te son kez nişanlım Çelen ile birlikte denize girdik ve girmemizle çıkmamız bir oldu; sarmısak ile çürük yumurta karışımı bir koku sadece havayı değil suyu da kaplamıştı. Nefes almak zorlaşmıştı. Tütünçiftliğin batısında, oya gibi girintili çıkıntılı ve minik gölcükleri barındıran özenle oluşmuş kumsala yerleşen petrol rafinerisi, körfezi yok etmede üzerine düşen görevi yerine getiriyordu. Gerçi İzmitliler hava ve su kirlenmesine kağıt fabrikası sayesinde pek de yabancı değillerdi; lodos esen günlerde, fabrikanın bacalarından çıkan gazın keskin kokusu, kentin nefes almasını zorlaştırırdı. Üstelik çok fazla su kullanan bu tesis, atık sularını arıtmadan denize bırakırdı. Bu da yetmez miş gibi, kömürle çalışan enerji santralının kızgın curufları dekovillerle sahile taşınıp boşaltılarak deniz doldurulurdu.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Lisedeki arkadaşlarımın bir bölümü yakın köy ve kasabalardan ya trenle ya da vapurla okula gelirlerdi; onlara çok özenirdim. Mart ayının birinci günü, bir<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Cumartesi; okul öğleyin tatil olmuş biz evimizin yolunu tutarken, karşı kıyıda oturan arkadaşlarımız da evlerine ulaşmak üzere iskeleye yönelmişlerdi. Daha ikindi olmamıştı; biz yemeğimizi yemiş arkadaşlarla tatil gününü değerlendirmek için yeniden buluşmuştuk ki, körfezde çalışan Üsküdar adlı vapurun battığı haberi tüm kentte bomba gibi patladı.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Körfez vapurları, o yıllarda Üsküdar-Beşiktaş seferi yapan<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>minik vapurların eşleriydi; birkaç yüz yolculuk kapasiteleri vardı. Ancak özellikle Cumartesi günleri, taşıyabileceğinin iki katı kadar yolcu alırdı. İzmitlilerin daha büyük vapur tahsis edilmesi istemleri yıllardır bir sonuç vermemişti. Sahilden 500 metre uzakta yüzlerce yolcu öldü, resmi rakamın gerçeğin yarısında tutulmaya çalışıldığı yıllarca söylendi, satılan bilet sayısı da kurtulan insan sayısı da belliydi. En alt salondakilerin kendilerini dışarı atma şansları hiç olmamıştı. Üst katlarda yolculuk etmekte olup da vapurla birlikte batmaktan kurtulanlar, bir süre dalgalarla mücadele ettikten sonra soğuğa yenik düşmüşlerdi. Bir kilometre ötede, Gölcükte demirli Türkiye Cumhuriyeti Donanması, biraz da koca dalgaların engellemesiyle, kurtarma konusunda yeterince seri davranamamıştı, onlar olay yerine geldiklerinde her şey olup bitmişti.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Bizim sınıftan Işık adlı arkadaşımız da ölenler arasında idi. Ama kurtulan bir arkadaşımızın oluşu bizi teselli ediyordu; “kelebek kurbağalama” dalında lisanslı yüzücü olmanın verdiği avantajın yanısıra bu dalda yüzenlerin vücutlarındaki biraz kalınca yağ tabakasının yardımıyla donmaktan kurtulmuştu. Ama yanmaktan kurtulamamıştı, çünkü karaya ulaştığı yer, kağıt fabrikasının kızgın cüruflarının döküldüğü sahildi.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Aradan 50 yıl kadar geçtikten sonra edindiğim yelkenli ile çok deneyimsiz bir amatör olarak Pendik açıklarında yakalandığım ani patlayan fırtına, bana o faciayı anımsattı; oysa çoğu insan sanır ki, böyle ölümcül fırtınalara sadece açık denizlerde yakalanılır.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Üç hafta kadar önceydi, sabah 9.00 suları, Kadıköy rıhtımından geçiyorum; birden vapurlar hep bir ağızdan düdük çalmaya başladı. Herkes birbirine sormaya başladı, “neden çalıyorlar düdüklerini böyle uzun uzun?” diye. Meraklarını, acı bir haber verircesine giderirken, içimden “uzun uzun değil, acı acı” diye geçirdim.</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4479443206966614399.post-22602094963027997972012-01-18T12:12:00.001-08:002012-01-18T12:12:48.601-08:00NASIL “DENİZCİ” OLDUM?<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
Ani bir kararla yelken eğitimi almaya karar verdiğimde, yaşım 65 idi ve kayıkta kürek çekmişliğim dışında, insan taşıyan herhangi bir şey yüzdürmüş değildim. Sadece 35 yıl kadar önce, Marmaris tatil köyünde, Çelen ile birlikte, bir optimiste atlayıp, rüzgarı arkamıza alıp kıyı kıyı gitmiş, dönüşte rüzgara karşı ne yapacağımızı bilemeyip, eşeğiyle tarladan dönen çiftçi gibi, tekneyi ipinden tutup yedeğimizde tatil köyüne kadar çekerek getirip, herkesin eğlencesi olmuştuk; turistik tesislerde konukları eğlendirmekle görevli animatörlerin henüz icat olmadığı yıllardı.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Çevremde, bu eğitimin nereden, nasıl alınacağı konusunda bana yardımcı olacak, bu spora meraklı kimse yoktu. İnternet sağ olsun, yanlış doğru kimi bilgiler edindim. İlk kararım, grup eğitimi alma seçeneğini elemek oldu; eğitim saat hesabı ödeniyordu ve sınırlı ders saati süresince eğitmen sadece benimle ilgilenmeli idi. Sonra, klüplerin eğitim saatlerinin benim programlarıma uymadığını da farkettim. Sonuç olarak, ulaşım açısından bana uygun olan bir özel kuruluşta karar kıldım.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">İlk “paket”, 6.20 m boyundaki Gorbon G620 tipi tekne ile dörder saatlik dört ders ile eğitim bitimindeki bir sınavdan oluşuyordu. İlk bir-iki saatlik teorik eğitim dışında hep deniz üzerinde olduk. Sırasıyla, eğitmenlerim Sefa, Deniz, Günkut ve Ulvi ile Kalamış koyunda seyirler yaptık. Bu sürenin sonunda, ana yelken ıskotasını ve dümen yekesini aynı anda tutarak, rüzgardan sürekli yararlanacak biçimde manevra yapmayı becermem gerekiyordu.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Temel bilgi ve becerileri edinmenin yanısıra, çokça tramola ve kavança alıştırmaları yaptık: tekne yön değiştirdiğinde, yelkenin rüzgarı aldığı taraf da değişiyor ve yelkenleri buna göre ayarlamak gerekiyordu, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ama zaten yelkenler teknenin bir yanından ötekine kendiliğinden geçmeye çalışıyor, bu arada yelken kullananın bu geçişe engel olmaması, tersine kolaylaştırması ve kontrol altında tutması, ama kendisinin de aynı anda yer değiştirmesi gerekiyordu. Yelken bir tarafa, yelkenci öbür tarafa; işte asıl spor buydu ve her seferinde dengemi kaybediyordum; çünkü, bu boydaki bir teknede ayakta durmak söz konusu değildi ve ayrıca oturacak bir yer de yoktu; teknenin kenarına ilişerek dengeyi korumak söz konusuydu. Üstelik de tekne hafif ve oynak olduğu için, bu manevralar çok hızlı cereyan ediyordu.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Çevrede olup biteni kavrama yeteneğinin giderek azaldığı bu yaşlarda, durumu kavradıktan sonra, bir de hızla karar verip, atiklik gereken bir hareket yapmanın ne kadar zor olduğunu farketmeye başlamıştım. Rüzgar arkadan eserken, bazan yelkenlerin rüzgarı aldıkları yön, ben farketmeden değişiyor, ana yelken bumbası yatay bir giyotin gibi kafamı koparmak istercesine bir yandan ötekine geçiyordu. Bunun adının “istenmeyen kavança” olduğunu öğrendim. Eğitmenlerim, bu tehlike ile ilgili olarak yeteri kadar uyarı yapmıştı ve bu konuda çok dikkatliydim; öyle ki son çıkışlarda, kafayı bumbadan korumak, tekneyi yönetmekten daha önemli olmaya başlamıştı.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Yirminci saat dolarken, tramola ve kavança sırasında, hem teknenin bir bordasından ötekine yerlere yuvarlanmadan geçmeyi, hem de yön değiştirmekte olan ana yelken bumbasından kafamı korumayı becerebiliyordum. Son derste, koya yerleştirilen basket topu büyüklüğündeki kırmızı şamandıralarla oluşturulan parkurda gerekli manevraları yapmayı bile becermiştim.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Böylece sınav günü geldi çattı; 7 Ağustos; doğum günüm. Eğitmenim Deniz, yaptıklarımı çaktırmadan ama dikkatle izliyor:</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Baş ıstralyaya sarılı flokun kılıfını çıkarttım, floku açıp indirdim, dağılıp uçmaması için katlayıp, güverteye lastikli iple bağladım. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ana yelken kılıfını çıkarttım; ana yelken mandarını ve ıskotasını bağladıktan sonra yelkeni direkteki yuvasına taktım. Pupa palangasını serbest bıraktım. Tüm halatları roda edip direk ile mandar arasına sıkıştırdım.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Her şey hazır olunca, tonoz halatını çözdüm, kıçtan takma motorun benzin depo kapağı üzerindeki hava klapesini açtım; her zamankinden farklı olarak, benzin musluğunu açmayı bile unutmadım. Vitesi boşa aldım, önce çalıştırma ipinin boşunu alana kadar yavaşça çektim, sonra ipi hızla çekerek motoru bir kerede çalıştırdım. Soğutma suyunu atıp atmadığını, abartılı bir hareketle kontrol ettim. Baş halatını çözdüm, vitese taktım, gaz verip kendimden emin görünerek seyre başladım. Doğal olarak gergindim; rüzgar ile de pek ilgilenmiyor, sadece marinadan doğru manevralarla çıkmaya özen gösteriyordum. </div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Marinanın dışına çıkıp, rüzgara dönerek yelkenleri açmaya kalkıştığımda dehşete kapıldım: daha önceki dört eğitim seyrinde esen poyraz, yerini lodosa bırakmıştı! ”Ne farkeder?” diye düşünenler olabilir; ama benim kafamdaki her şey bir anda ters yüz oldu. Her eğitim başlangıcında, yelken açmak için Kurbağalıdere’ye yönelttiğim tekneyi şimdi açık denize yönlendirmem gerekiyordu. İlk şamandıraya, rüzgarı kafadan alıp orsa seyirle ulaştıktan sonra tramola ederek çevresinden dönmeyi kafamda kurmuşken, şimdi rüzgarı arkamdan alıp apaz seyirle şamandıraya ulaşıp, kavança ile etrafını dolaşmak gerekiyordu. Yapacağım işlerin sırası tamamen karışmıştı; kafamda her şeyi yeniden kurmam gerekiyordu.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Ana yelkeni açtım, pupa palangasını uygun pozisyona getirip kilitledim. Floku açtım. Bir elimde yeke, ötekinde ana yelken iskotası, yola koyuldum. Şamandıraları görmeye çalışıyorum ama bir görünüp bir kayboluyorlar. O zaman farkettim ki, 20 saat boyunca biz adam gibi bir dalga yaşamamışız; poyraza kapalı olan koyun hafif çırpıntılı denizinin keyfini sürmüşüz. Lodosun getirdiği dalga bir yandan tekneyi sallayıp yelkenlerin düzenli rüzgar almasını engellerken, bir yandan da şamandıraları görünmez kılıyor.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Ama hepsinden önemlisi, lodosun benim psikolojim üzerindeki etkisi idi: çocukluğumun geçtiği İzmit’te, ne zaman lodos esse, bir yandan başım ağırır, bir yandan da kağıt fabrikasından kente yayılan selüloz kokusu ile midem bulanırdı; daha ileriki yıllarda bu kokuyu, Yarımca’daki petrol arıtma tesisinden gelen çürük yumurta kokusu bastırmış, lodos bulantımı daha da artırmıştı. Tramola mı kavança mı, orsa mı, apaz mı diye kafamdaki karışıklığı düzene sokmaya çalışırken ya şimdi bir de baş ağrısı saplanırsa korkusu sarmıştı beni. Deniz tutma olasılığını bile aklımdan geçirmiştim.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Neyse ilk şamandırayı gördüm, ona yöneldim, çevresinden başarı ile döndüm. İkinciyi görmek daha zor oldu, öyle ki eğitmenim Deniz bile bizimle ilgisi olmayan başka bir şamandırayı gösterdi yanlışlıkla, neyse ki ben gözümdeki uzak gözlüğü yardımıyla olsa gerek, doğru şamandırayı seçebildim. İkincinin çevresini de hayırlısıyla döndükten sonra, dalgalar mı yükselmişti bilmiyorum, üçüncü şamandıra dalgaların arasında görünmez oldu. Rüzgar arkamızdan esiyor, yani geniş apaz bir seyir yapmaktayız. Yönümün doğru olduğundan bile emin değilim artık, bir anda her şey önemini kaybetti, sağ elimdeki ıskotayı, sol elimdeki yekeyi falan tamamen unutmuşum, tek derdim o şamandıra. Göz seviyemi yükseltirsem şamandırayı görebilirim düşüncesiyle kafamı zürafa gibi uzattığım anda bumba son hızla gelip kafama olanca ağırlığıyla çarptı.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">Eğitmenim Deniz, hemen tekneyi kontrol altına alıp, benim uzanmamı sağladı, başımı suyla ovalayıp kıyıya telsiz ile bilgi verdi ve motoru çalıştırıp tekneyi marinaya yönlendirdi. Kendimi kaybetmediğime ikna olduktan sonra “<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">işte şimdi denizci oldun</b>” dedi.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: justify;">O gün bu gündür, kendimi denizci gibi hissediyorum; temkinli ve tedbirli.</div>Unknownnoreply@blogger.com0