15 Mart 2021 Pazartesi

 MARİNADA YAŞAM

Güven Birkan, 15.03.2021

Denizle yaşamak isteyenler çoğunlukla yelkenli teknelere yönelir. Çünkü deniz ve rüzgâr kardeştirler, biri olmadan ötekinin tadı çıkmaz. Bilinmeyen denizlere yol alırken dalgaları yaran teknenin oluşturduğu sese, yelkenin ve yelkene çarpan rüzgârın sesi eşlik eder. Yelken sevdalısı denizciler aslında bu müziğe aşıktırlar. Ama bu aşk karaya yaklaşınca gerçeklerle karşılaşır. Masallardaki deniz kızının karaya çıkmasıyla yüz yüze geldiği sorunların bir benzeri yaşanır. Sürekli alargada (açıkta) kalma olanağı yoksa bağlanacak denetimli bir yer aranacaktır. Marinalar bu yerlerin en örgütlüsüdür, yani en pahalısı.

Eskiden “yat limanı” denirdi. Bu terim, sadece zenginlerin teknelerini bağladığı yerleri çağrıştırırdı. Denizi sadece karadan algılayan bir toplum için bu çok doğal. Kazara denizden karaya bakma şansını bulduğunda da gördüğü her güzel sahili, yazlık ev yapılacak arsa olarak yorumlayan insanlar için daha da doğal. Oysa belki son on yıldır, beş yaşındaki çocukların bile yelken eğitimi almaya başladığı ülkemizde, bir başka yaşam biçimi gençlerin ilgisini çekmeye başladı. Makul fiyatlı, küçük ve ikinci el tekne arayanlar çoğaldı, bu tür tekneler yurt dışından daha hesaplı sağlanır oldu.

Bu gelişme tekne bağlama yerlerine talebi artırdı. Balıkçı barınakları gereksinime yanıt veremeyince yeni yeni yat limanları kurulmaya başladı. Önceleri bağlama kiraları görece orta gelirlilerin bile karşılayabileceği düzeydeyken taleple birlikte bu rakam yükselişe geçti. Neredeyse ikinci el bir teknenin bedeli kadar bir parayı 2-3 yıllık bağlanma ücreti olarak marinalara ödemek gerekti. Yine de yazlık ev edinmekten daha yüksek rakamlar değildi bunlar. Yüksek de olsa bu yaşam biçimini yeğleyenler çoğaldı. 


İki farklı yaşam

Yükseklerden bakıldığında marinalar otopark gibi görünürler, teknelerin istiflendiği su yüzeyleridir sanki, düzenli ama insansız. Çok çok şu düşünülebilir: tekne sahipleri kısa ya da uzun bir seyir için gelip tekneyi alır, dönüşte de park edip gider. Oysa bu mekanlarda uzaktan fark edilmeyen bir yaşam sürüp gitmektedir

Marinalarda motorlu tekneler ile yelkenli tekneler ayrı bölgelerde ve ayrı iskelelerde (panton) tutulur. Çünkü farklı yaşam biçimlerini yansıtırlar. Küçük olanlarını bir yana bırakırsak, motorlu tekneler uzun bir yola gitmek için denize açılır, bunun dışında bir tür yüzer yazlık ev olarak kullanılırlar. Yeterli konforları vardır. Ancak onların bağlı olduğu bölge görece gürültülü bir yaşam ortamıdır. Biraz büyükçe ise istihdam edilen personeli vardır, onarım vb. hizmetler, genellikle bedeli karşılığı profesyonellere yaptırılır. Arabalarını teknenin yanına kadar getirmelerine olanak sağlanır. Birçoğu, marinanın tuvaletine 50 metre uzaklıkta olsa bile bisikletleriyle giderler.

 Yelkenli teknelerin daha mütevazi yapısı onları kullananların karakterine de uygundur. Bağlı oldukları iskelelerde (panton) daha az ile yetinen, çevresine daha saygılı bir yaşam sürer gider. Sürekli yardımlaşmaya, paylaşmaya dayalı bir komşuluk düzeni vardır. Temizliğini, bakımını, onarımlarını kendileri yaparlar. Uzakta ikamet edenler, teknelerini kış aylarında bile sık sık ziyaret ederler. Profesyonel personel istihdamını gerektirebilecek 25-30 metre boyundaki yelkenlileri bu tanımın dışında tutmak gerekir.

Yelkenciler

Yelkenli tekne sahipleri birbirlerine “kaptan” diye hitap eder, çünkü teknelerinin gerçek kaptanıdırlar. Tekneyi abramaktan öte yükümlülükleri vardır. Denizci yaşamının karadakinden önemli farkı, evde kadınların yapması doğal sayılan işlerin teknenin aynı zamanda kaptanı olan erkekler tarafından yapılmasıdır (bu ne biçim kaptanlık!) Burası erkeklerin “hamarat” olduğu tür feminist bir ortamdır. “Kılıbık” yaftası geçersizdir. Çoğu yelkenli teknede kadınlar gerçekten tatil yapma olanağı bulur, çok titiz olmamaları koşuluyla. Tabii eğer teknenin kaptanlığını kadın üstlenmişse o zaman erkekler kral gibi yaşayabilir.

Teknenin aynı zamanda sahibi de olan kaptan yelkenli teknede huzur içinde beş dakika oturamaz. Her an yapılacak bir şeyler vardır ve bunlar onun aklını didikler. Bir kaç dakikalık dinlenme sırasında okumaya yeltendiği kitaptaki sözcükler ona teknede hemen elden geçirmesi gereken bir düzeneği çağrıştırır. Marina onlar için yedi gün yirmi dört saatlik bir çalışma ortamıdır. Geceleri bile uyanıp bir şeyler yapmaktan kendilerini alamazlar. Aslında bu onların tatil anlayışıdır, ya da tatil kavramından haberleri yoktur. Ama önemli bir gerçek de şudur ki, tekne her an uzun bir sefere hazır olmak zorundadır. Kısasında bile öyle sorunlar yaşanabilir ki, yolun kenarına bırakıp yürüyüp gidemezsiniz. O hep beraberinizde olmak zorundadır. O size muhtaçtır, siz ona.

İnsanları tartma aracı: Toplu yaşam

Kış aylarında marinalarda sadece teknesini denetlemeye gelmiş insanlar görülür. Çok seyrek olarak da sürekli teknesinde yaşayanlarla karşılaşabilirsiniz. Tekne sahipleri ve konukları marinayı ağırlıklı olarak yaz aylarında kullanır. Bunların çoğu günübirlik ya da birkaç günlük seyir yapan teknelerdir. Gerisi birkaç haftalık hatta daha uzun seyirlere çıkar ve marina tesislerini çok az kullanır.

Bağlı bulunduğu sürece teknenin tuvaletini değil, marinanın ortak tuvaletini kullanmak tercih edilir. Çünkü özellikle yelkenli küçük teknelerin pis su tankının kapasitesi sınırlıdır, dolunca boşalttırmak için sıraya girmek ve bir de bedel ödemek gerekir. Ya da açık denize çıkılmalıdır, millerce uzağa. Özellikle hafta sonları yoğun kullanım saatlerinde tuvalet sırası yaşanmaması için tesislerin yeterli kapasitede inşa edilmiş olması gerekir. Ama aynı zamanda tuvaletlerdeki tüketim malzemelerini aynı hızla yenilemek ve sürekli temizlemek için yeterli eleman istihdam edilmelidir. Marina işletmelerinin başarısı bu dönemlerde ölçülür; tabii kullanıcıların toplu yaşama olan duyarlığı da. Çevreye saygılı görünen insanların dahi tuvaletleri kullandıktan sonra arkalarında bıraktıkları durum insanı şaşırtır. Bazen geçebilmek için yerlere atılmış kağıtları ayağınızla itelemeniz gerekir.

İskelelerde çok sayıda küçük çöp kutusu vardır, ayrıca torbalarla atılacak miktardaki çöpler için çöp türüne göre ayrılmış konteyner grupları bulunur. Ama hafta sonları, özellikle rüzgârlı günlerde, daha fazla yürümemek için küçük kutulara tıkıştırılan çöplerin havalarda uçuştuğu görülür. İnsanların kendi evlerinde ya da teknelerinde gösterdikleri özeni toplu yaşam alanlarında gösteremeyişlerine inanmak gerçekten zor.

Doğru yerlerde mi kurulmuşlar?

Marinanın nerede kurulacağı ile ilgili kararda hem deniz koşullarını hem meteorolojik verileri ve mikroklimayı, hem de kara ilişkilerini gözetmek gerekir. Genellikle, kuvvetli dalga ve rüzgarlardan korunan, denizi temiz körfezler ve koylar seçilir. Yelken seyriyle günübirlik ulaşılabilecek ilginç yerlere yakınlık da önemlidir. Uzun yol yapan yelkenli teknelerin transit güzergahları üzerinde bulunmak hem işletmelere hem de denizcilere yarar sağlar.

Tesisin kapasitesinin işletme açısından rantabl bir büyüklükte olması dikkate alındığında seçilecek alternatif yerlerin bir bölümü hemen elenir. Bir çok tekne sahibi aslında küçük ve sakin bağlanma yerlerini yeğler. Marinaların doğa içinde yerleşmeleri bir avantaj olmakla birlikte kentsel hizmetlerden uzak kalmaları da istenmez. Ama en önemlisi, kent yaşamının gürültü ve kirliğinden korunmak için kara taşıtı arterlerine uzak yerlerde konumlanırlar. Buna karşın uçak iniş rotalarının tam altına yapılmalarında bir sakınca görülmez. Yararı da yok değil, alçaktan geçen uçakların periyodik gürültüleri, özellikle geceleri uykusu kaçanların oyalanmasına yarar sağlar, izleyen uçağın kaç dakika sonra geçeceğini kestirme oyununa olanak vererek.

Doğaldır ki seçilen konumda inşaat ve altyapı bağlantıları açısından karşılaşacak sorunlar ve bunların yaratacağı ek maliyetlerin de dikkate alınması gerekir. Bir de bitişiğindeki yerleşmenin sosyal yapısının böyle bir işletmeye nasıl bakacağı hesaba katılır.

Hesaba katılmayan ve tesis işletmeye açıldıktan sonra yaşanan olumsuz etkenlerle karşılaşılabilir. Bitişikteki balıkçı barınağında geceleri balığa çıkacak açık deniz balıkçı teknelerinin seyir öncesi uzun süre motorlarını çalıştırması, hâkim rüzgârın da yardımıyla marinayı egzoz dumanına boğabilir. Ama daha da beteri kamyonlarla getirilen balyalanmış sardalyaların balık çiftliklerine iletilmek üzere büyük teknelere yüklenmesi sırasında çevreye yayılan yarı bozuk balık kokusudur, nedense bu işlemler de gece yarısı yapılır. Böyle yerlerde marina kararı alanlar, bu işlemlerin yaydıkları gürültü bir yana, belki de koku ve zehirli gaz konusunu akıllarına bile getirmemişlerdir.


Geceler

Çok nadir de olsa hafta sonları geç vakitlere kadar teknelerinde yüksek sesle sohbet edenlere de rastlanır. Keyfin çakırlığı da varsa, gece yarısını geçerken sesler daha da yükselir. Her nasılsa bu durumlarda fazla iğnelemeyen uyarılar sonuç getirir, böylece sohbetin de canına okur.

Marinada gecelenecekse, halatların direklere vuran sesi sizi uyutacaktır. Ayrıca bağlandığınız konum biraz dalga da alıyorsa, bu sese bir de beşik sallantısı eşlik eder. Küçük bebekleri olanlar bazen güverteye salıncak kurarlar. Salıncak, karadayken bebeği sallamak için olsa da denizde sallanmayı önlemek için kullanılır. Dalgalı açık denizlerde seyir halinde denizcilerin hamaklarda yatmasının yararı da bu olsa gerek. Salıncağın yanı sıra bir de rüzgârın durduğu günlerde tülbent örtü ile bebeği sivrisineklerden koruma gereksinimi vardır; sivrisinek bölgelerinde marinanın rüzgâr alacak konumda kurulması bu açıdan yarar sağlar, ama dalga almamak koşuluyla.

Ortalıkta kimse kalmadığında teknelerin tek ziyaretçisi marinaya sızan kedilerdir. Aslında farelere karşı önlem olarak istihdam ediliyor da olabilirler. Ama bu durumda meslekleri gereği aç bırakılmaları gerekir ki yiyecek aramak için tekneleri sırayla dolaşsınlar. Gerçi marinaların güvenlik görevlilerinin periyodik olarak tüm iskeleleri dolaşmaları sağlanır ama onlarınki daha büyük “farelere” karşı bir önlemdir. Daha önemlisi teknelerin karşı karşıya kalabilecekleri teknik ağırlıklı sorunları gözlemek amaçlıdır. Bir seferinde yanımızdaki teknenin yatay durmayıp baş tarafının denize fazlaca gömüldüğü fark edildi, kabine girildiğinde su almakta olduğu görüldü. 

Marinaların çoğu, ilk kullanıma açıldıklarında halkın kıyıya ulaşmasına engel oluyorlarmış gibi görünmemek için, tekne sahibi olmayan semt sakinlerinin de teknelerin doğrudan bağlı olduğu iskelelere (panton) ulaşımı serbest bırakırlar. Ama bir iki yıl geçmeden marinaya gezmek için gelenlerin buralara ulaşmasını engelleyen çitler çekilir. Hatta marinaya giriş bile yasaklanır. Oysa özellikle çocukların denizcilere soracakları o kadar çok şey vardır ki. Üstelik kaptanlar da onlara bilgi vermekten mutlu olurlar, birçoğu, ailelerinden izin alıp çocukları seyre bile çıkarır. 

Sineğin yağını çıkaran marina işletmeleri

Her tür gereksinmeyi ufacık teknelerde sağlama olanağı yok. Bunların başında da çamaşır yıkama geliyor. Elde yıkanacaklar bir yana, koca çarşafların arada bir makinada yıkanmaları gerekebilir. Marinalarda herkesin kullanabileceği çamaşır makinelerinin bulundurulması ilk akla yakın çözüm gibi görünse de işletmeler bu tür hizmetlerden bile para kazanmaya çalışır. Bir çarşafı yıkama bedeli bazen yenisini almaktan bile pahalı olabilir. Oysa bu parayı kıyıp da verebileceklerin teknelerinde zaten çamaşır makinesi de vardır. Çözüm ya elde yıkamak ya da biriktirip eve gittiğinde kendi makinanı kullanmaktır. Çünkü marina dışında da makinalı çamaşırlıklar yoktur. Toplumu beyaz eşyanın bireysel tüketilmesine zorlayan bir düzen.

Marinadaki teknik hizmetlerin bedeli çok yüksektir, çünkü o hizmeti vermek üzere marinada yer kiralamış olanlardan çok yüksek kira alınır. Kendi başınıza çözemediğiniz teknik bir sorun olduğunda dışarıdan getireceğiniz ustayı teknenizi ziyaret eden bir dostunuz olarak marinaya sokamazsanız girişte ustalık üzerinden de bir yüzde ödemek gerekir.

İşletme sadece seyre çıkış ve dönüşlerde iskeleye yanaşma ve bağlanmanız için verdiği hizmet karşılığı ek bir bedel almaz. Bu da biraz kendi hayrınadır, çünkü özellikle kötü havalar ve acemi kaptanlar öteki teknelere zarar verebilir ve bu durum yönetimi uğraştıran bir konu haline gelir. Öte yandan bu hizmet marinaya denizden giriş çıkışları denetlemenin de bir aracıdır. Ayrıca sadece yer kiralama karşılığı olması durumunda marina ücretleri iyice yüksek görünür.

Fiyat belirleyen karacılar

Mülkiyet durumları nedeniyle marinaların bağlanma bedellerini belirlemede çoğu zaman belediye meclisleri yetkilidir, bedel yükseldikçe belediyenin aldığı pay da artacaktır. Onların da konuya bakışları, “mademki YAT sahibidir ödesin kerata” şeklindedir. Belirlenen rakam müşteri kaybetme noktasına gelinceye kadar marina işletmesi de bu yaklaşımdan şikayetçi olmaz.

Aklı başında ülkeler, denizciliği özendirmek için küçük teknelere çok düşük kira tarifeleri uygularlar. Yurdumuzda ise, özellikle küçük yelkenli tekne sahipleri, yapılan büyük zamlar nedeniyle sık sık daha ekonomik görünen marinalara göç etmek zorunda kalırlar. Ödenen kiralar, teknenin eniyle boyu çarpılarak hesaplanır. Ama küçük tekneleri caydırmak için işletmeler bu aritmetikte 10-12 metreyi en küçük boy kabul ederler, yani sizin 7 metre boyunda mütevazi bir yelkenliniz varsa bile çok daha büyük bir teknenin kirası kadar bedel ödemeniz gerekebilir.

Zammı mubah gören meclis üyelerini o küçük teknelerin “konforunda” ve “uygun havalarda” seyir halinde bir hafta ağırlamakta yarar var. Ama belki de haftanın sonunda yelkencileri mazoşist olarak damgalayıp, yine de bu zevkin karşılığının ödenmesine hükmedebilirler. Gerçek payı da yok değil, denizciler güçlüklere meydan okuyan insanlar değiller mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder