30 Nisan 2013 Salı

YARIŞIN ORTASINA DALDIK

Güven Birkan
25.04.2013

Mergus’un dümeni “olağan durumlarda” Çelen’e emanet. “Öteki” görevler beni yeterince oyalıyor; boş kaldığımda çevreyi seyredip,  denizin ve rüzgarın sesini dinliyorum; arada bir de “bak cenova pırpırlıyor, biraz sancak yap” gibi ukalalıklar yaparak “kaptanlığımı” anımsatıyorum.

20 Nisan Cumartesi sabahı da böyle günü birlik bir seyir yapmak üzere, gözümüzü karartıp, Teos Marina’dan çıktık. Geçen ayki birkaç saatlik seyri saymazsak bir bakıma mevsimi açıyorduk. Windgru’nun, 15-25 knotlarda oynayacağını kestirdiği kuzeyli rüzgar bizi biraz zorlayacaktı.

Sabahın erken saatlerinde yapılacak bir tuvalet ziyareti, marinada o gün yaşanacaklar konusunda fikir edinmemizde büyük yarar sağlıyor.

 O sabah da, tuvaletlerin kalabalığı, aşina olmadığımız yüzlerin fazlalığı, bir temizlik görevlisinin sürekli hazır bulunup yere damlayan suları bile hemen kurulaması, özel bir etkinliğin habercisiydi.  

Ancak henüz bir önceki akşam üzeri Sığacık’a vardığımız için, hafta sonu etkinlikleri konusunda bir bilgiye sahip değildik, sadece, ertesi gün bir yarış olacağına ilişkin bir bilgi, hafızamın bir köşesinde uyukluyordu.

Uykumuzu alıp kahvaltımızı ettikten sonra palamarları çözüp marinadan çıkarken ardımıza baktığımızda, bir kaç teknenin daha seyre çıktıklarını fark ettik; ama onlar marinadan çıkar çıkmaz yelkenleri fora ettiler, bizim yaptığız gibi Eşek Adası açığındaki şamandırayı bordalamaya ve rüzgara dönmeye falan gerek görmediler; “profesyonel” bir havaları vardı.

Yarım açılmış yelken ile (“camadan vurmak”  tabirini kullanmayı isterdim ama sarma yelken sistemimiz buna izin vermiyor) Demircili Limanı açığına doğru oldukça zevkli bir seyir yaptık. Şu bir kaç gün, rüzgar ilginç bir “grafik” çiziyor; bir yandan kuzey ile batı arasında yön değiştirirken, öte yandan hızı 15 ile 25 kont arasında inip çıkıyor. “Periyodik sağanak” diye bir deyim yok ise ben icat etmiş olayım. Öyle ki, “artık bir tramola edip dönelim” kararını verdiğimizde, Çelen’in dümene hakim olabilmesi için rüzgarın en düşük olduğu anı yakalamaya niyetleniyoruz, manevraya tam başlayacağımızda, rüzgar aniden hızlanıyor.

Sonunda becerip dönüşe geçiyoruz. Çelen, körfeze doğru uzanan o güzelim burnun üzerine kan çıbanı gibi kondurulmakta olan, Sığacık kasabası büyüklüğündeki otel inşaatını nişanlayıp dümen tutuyor (Yunanistan’dan bile çıplak gözle görülebilecek bu doğa tahribatı, gündüz seyri için başkaca bir nirengiye gerek bırakmayacak acımasızlıkta; fotoğrafını çekmeye bile içim elvermediği için burada o görüntüye yer vermiyorum).

Eşek Adası’na yaklaştılça bizden sonra çok sayıda yelkenlinin denize çıkmış olduğunu ve belli bir kulvarda topluca hareket ettiklerini görüyoruz. “Yarış acaba bu gün müydü? Yoksa yarın yapılacak da topluca bir tür antrenman mı yapıyorlar?” gibi sorulara yanıt ararken yelkenlilere hızla yaklaştığımızı (daha doğrusu onların bize hızla yaklaştığını) farkettik ve kendi yelkenlerimizi kapatıp motora yol verdik.


En fotoğraf çekilecek durumlarda, olayın heyecanına kapılıp ağzı açık seyretme huyumu bu kez yenip fotoğraf makinesini almak üzere hemen kamaraya daldım. Ardımdan Çelen, “acele et üzerimize geliyorlar” diye seslendi. Havuzluğa varıp makineyi doğrultup deklanşöre bastım, elektronik harikası cihaz “batarya yetersiz” sinyali verdi (gözünü sevdiğim klasik/eski moda makinalar, ne pil gerekir ne hafıza kartı). Yeniden içeri girip yedek pili takıp havuzluk merdivenine yöneldiğimde, Çelen çaresizlikten bulabildiği tek çözüm olarak vitesi boşa almıştı; çünkü onlarca yelkenli her yanımızdan rüzgar gibi geçiyordu (o anda hakkımızda neler söylediklerini hiç merak etmedik).



Böyle bir durumla bir kere de Pendik’te karşılaşmıştık; Kalamış’tan başlayıp Pendik’te biten bir yarış günü, biz de her zamanki Pendik-Adalar turumuzu atarken, alargada demirli yük gemilerinin birinden, pruvasını 15-20 metre kadar sancağımızda bırakacak şekilde sıyrıldığımız anda, geminin öte yanından geçmekte olan, yan yatmış bir yarış teknesi ile “burun buruna” gelmiştik. Geminin iri gövdesi rüzgarımızı büyük ölçüde kestiği için bizim teknede yol yoktu da olası bir kaza engellenmişti.



Bu kez göz göre göre tüm teknelerin ortasına dalmış oluşumuz affedilir bir durum değildi ama, bu bir kaç fotoğrafı da başka türlü çekemezdim. “Bırak şimdi fotoğrafı da bir an önce bir şeyler yap” diye çırpınan Çelen’den dümeni devralıp tekneye yol verdim. Bir yandan, yarışçılara daha fazla sorun yaratmadan bu rotadan uzaklaşmanın yolunu ararken, bir yandan da tek elimle fotoğraf çekmeye çalışıyordum.



Yarışa Anarada ile katılan Adnan kaptan ile ertesi gün yaptığım sohbet sırasında bu “densizliğimizden” söz ettiğimde, en azından onun bizim oradaki varlığımızın farkında olmadığını anladım, acaba boşuna mı dertlenmiştik; yarış heyecanı içinde Mergus’u, çevresinden dolaşılması gereken herhangi bir engel, ya da şamandıra olarak görmüşlerse çok alınırız !!!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder